DÜŞLER AĞIDI

By zanegzo

23M 1.4M 2M

𝚃𝚊𝚖𝚊𝚖𝚕𝚊𝚗𝚍ı. ❝Bir düş, bin ağıt.❞ Marin Alakan çok küçük yaşlardayken doğduğu topraklardan ayrılmak... More

DÜŞLER AĞIDI
Bilgilendirme
GİRİŞ
☾ BÖLÜM 1 ☽
☾ BÖLÜM 2 ☽
☾ BÖLÜM 3 ☽
☾ BÖLÜM 4 ☽
☾ BÖLÜM 5 ☽
☾ BÖLÜM 6 ☽
☾ BÖLÜM 7 ☽
☾ BÖLÜM 8 ☽
☾ BÖLÜM 9 ☽
☾ BÖLÜM 11 ☽
☾ BÖLÜM 12 ☽
☾ BÖLÜM 13 ☽
☾ BÖLÜM 14 ☽
☾ BÖLÜM 15 ☽
☾ BÖLÜM 16 ☽
☾ BÖLÜM 17 ☽
☾ BÖLÜM 18 ☽
☾ BÖLÜM 19 ☽
☾ BÖLÜM 20 ☽
☾ BÖLÜM 21 ☽
☾ BÖLÜM 22 ☽
☾ BÖLÜM 23 ☽
☾ BÖLÜM 24 ☽
☾ BÖLÜM 25 ☽
☾ BÖLÜM 26 ☽
☾ BÖLÜM 27 ☽
☾ BÖLÜM 28 ☽
☾ BÖLÜM 29 ☽
☾ BÖLÜM 30 ☽
☾ BÖLÜM 31 ☽
☾ BÖLÜM 32 ☽
☾ BÖLÜM 33 ☽
☾ BÖLÜM 34 ☽
☾ BÖLÜM 35 ☽
☾ BÖLÜM 36 ☽
☾ BÖLÜM 37 ☽
☾ BÖLÜM 38 ☽
☾ BÖLÜM 39 ☽
☾ BÖLÜM 40 ☽
☾ BÖLÜM 41 ☽
☾ BÖLÜM 42 ☽
☾ BÖLÜM 43 ☽
☾ BÖLÜM 44 ☽
☾ BÖLÜM 45 ☽
☾ BÖLÜM 46 ☽
☾ BÖLÜM 47 ☽
☾ BÖLÜM 48 ☽
☾ BÖLÜM 49 ☽
☾ BÖLÜM 50 ☽
☾ BÖLÜM 51 ☽
☾ BÖLÜM 52 ☽
☾ BÖLÜM 53 ☽
☾ BÖLÜM 54 ☽
☾ BÖLÜM 55 ☽
☾ BÖLÜM 56 ☽
☾ BÖLÜM 57 ☽
☾ BÖLÜM 58 ☽
☾ BÖLÜM 59 ☽
☾ BÖLÜM 60 ☽
☾ BÖLÜM 61 ☽
☾ BÖLÜM 62 ☽
☾ BÖLÜM 63 ☽
☾ BÖLÜM 64 ☽
☾ BÖLÜM 65 ☽
☾ BÖLÜM 66 ☽
☾ BÖLÜM 67 ☽
☾ BÖLÜM 68 ☽
☾ BÖLÜM 69 ☽
☾ BÖLÜM 70 ☽
☾ BÖLÜM 71 ☽
☾ BÖLÜM 72 ☽
☾ BÖLÜM 73 ☽
☾ BÖLÜM 74 ☽
☾ BÖLÜM 75 ☽
☾ BÖLÜM 76 ☽
☾ BÖLÜM 77 ☽
☾ BÖLÜM 78 ☽
☾ BÖLÜM 79 ☽
☾ BÖLÜM 80 ☽
☾ BÖLÜM 81 ☽
☾ BÖLÜM 82 ☽
☾ BÖLÜM 83 ☽
☾ BÖLÜM 84 ☽
☾ BÖLÜM 85 ☽
☾ BÖLÜM 86 ☽
☾ BÖLÜM 87 ☽
☾ BÖLÜM 88 ☽
☾ BÖLÜM 89 ☽
☾ BÖLÜM 90 ☽
☾ BÖLÜM 91 ☽
☾ BÖLÜM 92 ☽
☾ BÖLÜM 93 ☽
☾ BÖLÜM 94 ☽
☾ BÖLÜM 95 ☽ ☾ FİNAL ☽

☾ BÖLÜM 10 ☽

301K 20.1K 31.4K
By zanegzo

10. BÖLÜM
CAN YAKAN

Bedenimdeki yorgunluk hissi beni terk etmiyordu.

Bünyem zayıf olsa da, bu kadar uzun süredir hasta olduğumu annem vefat ettiğinden beri hatırlamıyordum. Hücrelerimin arasında beni içten içe bitiren bir şey var gibiydi. Yediğim yemeğin, içtiğin suyu tadı bile artık değişik geliyordu. Başta hava değişikliği, hastalık demiştim lâkin farklı bir şey vardı. Mardin'in bana iyi geleceğini düşünürken, günden güne soluyormuş gibiydim.

Karan'ın telefon konuşmasından bu yana iki gün geçmişti. Kocamın bir mafya olduğunu öğrenmiştim. İki gün boyunca konağa gelmediğini yemeklere katılarak onun olmayışıyla görmüştüm. Konak yaşamına biraz daha alışmış, Mardin'in kuru havasına adapte olmuştum.

Dolabı açıp yeni aldığım kıyafetleri Karan'ın tarafına dokunmadan eşyalarımı askılamış ve güzel bir düzene oturtmuştum. Yaklaşık bir saat sonra odayı istediğim şekle sokmuştum. Odanın kapısı sertçe tıklandığında işittiğim gürültüden ötürü irkildim. Oturduğum yerden kalktığımda kapıya doğru yanaştım.

Kapının ardından oldukça kinayeli gelen ses, "Prenses hazretleri," dedi. "Kalkmayı düşünmüyor musunuz?"

Kapıya dövercesine vuran Gülnarin Hanım'dı. Sabah gözünü açar açmaz beni özlemiş olmalıydı ki, hemen kapıma dayanmıştı. Gülnarin Hanım tiz çıkan sesiyle, "Kime diyorum yeni gelin!" diye bağırdığında gözlerimi devirdim. "Saat kaç oldu konak halkı kahvaltı bekliyor! Uykuya mı düştünüz?"

Dişlerimi birbirine bastırdıktan sonra kendime sakin olmam gerektiğini telkin edip kapının kilidini açtım. Kulpu aşağıya indirip kapıyı az açarak, "Size de günaydın Gülnarin Hanım," dedim. Yüzümde yapmacık bir gülümseme vardı. "Kapıyı alacaklı gibi çalmanızın bir nedeni var mı?"

Beni baştan aşağıya süzdüğünde üstümdeki kıyafetlere rahatsız edici bir şekilde baktı. Kollarını göğsünde birleştirdiğinde sorgulayıcı bakışlarının esiri oldum. "Karan Ağa nerede?" diye sordu.

"Erken kalktı kendisi, şu an odada değil." Herkes bu evliliğin gerçek olduğunu bilmeliydi. Buna en çok Gülnarin Hanım dahildi.

Baştan aşağıya beni alayla süzdü, nazik olmayacak şekilde beni itip içeriye geçerken, "Çekil şuradan," dedi. "Karan Ağa?" diye seslendi. Odanın her yerine bakmış, ışığı sönük olan banyoyu kontrol edip köşe bucak koskoca adamı aramıştı. "Odasında değilse nerede bu adam? Yok olup gitmedi ya?!"

Sakin tutmaya çalıştığım sesimle, "Bilmiyorum, nerede olduğunu çok merak ediyorsanız kendisini arayıp öğrenebilirsiniz," dedim. Kapının arkasında ona şaşkın gözlerle bakarken, bu kadının gerçekten deli olduğunu düşündüm.

''Ne demek bilmiyorum gelin hanım, kocanızdan da mı haberiniz yok?''

''Benimle işiniz yoksa lütfen odadan çıkın, odaya da bir daha bu şekilde girmeyin. Burası benim odam," derken bedenimden akan sinirle birlikte dış kapıyı işaret ettim.

''Burası Karan Ağa'nın odası, senin odan değil gelin hanım! Senin yerin ağa nerede yatarsa orada yatmaktır, yatağını sıcak tutmak zorundasın!" diye bağırdığında ona dehşet verici bir ifadeyle baktım. Bir yatak ısıtıcı olmadığım kalmıştı. Sakin ol Marin. Bilerek yapıyor.

Kayadan daha sert kelimelerimle, "Burada ağanızın ısıtıcısı yok," dedim. "Yatak ısıtıcısı mı sanıyorsunuz siz beni? Karşınızda kim olduğunu sakın unutmayın!"

Bana üstten oldukça küçümseyici bir bakış attığında burnundan sert bir soluk verdi. "Hanımağalık taslamayı bırak yeni gelin," derken kelimelerinden adeta zehir saçıyordu. "Bizim gelenek göreneklerimiz var. Bırak hanımağalığı da onlardan bahset! Evleneli, nikâh kıyılalı kaç gün oldu, bize hiçbir şey verilmedi!"

"Gelenek göreneklerimizde ne zamandan beri yeni evli çiftlerin odalarına dingonun ahırı gibi girmek var, Gülnarin Hanım?" diye sordum. Kendisine karşı hiç tahammülüm kalmamıştı lâkin bunu ona hiç belli etmemeye çalışıyordum. "Ayrıca neyden bahsettiğinizi bile bilmiyorum, size ne verilmemiş de bu şekilde bağırıp çağırıyorsunuz?"

Gülnarin Hanım yılanın zehirli dilini aratmazken dişlerinin arasında, "Çarşaf," dedi.

"Barzan Ağa'nın eşi sanıyordum sizi, konağın bir diğer hanımağası... Ne zamandan beri kirlilerle ilgileniyorsunuz?" diye konuşurken soğuk soğuk terlemeye başladım.

Elini kaldırıp bana işaret parmağını salladı. "Bana bak yeni gelin, salağa yatıp benim sinirimi bozmaya çalışma! Acısını fena alırım!"

Kapıyı sonuna kadar açtığımda, "Lütfen çıkın odadan!" diye bağırdım. Benimle bu konu hakkında konuşması bile tiksinti duymama sebep oluyordu. Bu konuşulacak bir şey değildi.

Gülnarin Hanım, ben sanki çıkın dememişim gibi yatağa yanaştığında sabah özenle düzeltmiş olduğum yatağın üstüne serdiğim örtüyü alıp kenara fırlattı. En alttaki çarşafa ulaştığında eliyle çarşafı sıktı ve yataktan ayırdı. Çarşafı alıp odadan çıktığında koridorda yere fırlattı.

Herkesin duyabileceği bir şekilde, ''Size ben bu kızı Karan Ağa'ya almayın dedim," dedi. "Düşman kızıdır, bize anca düşmanlık yapar dedim. Karan Ağa'ya layık değildir dedim beni dinlemediniz. Nikahtan beri aynı çarşaf serili yatakta, bu kız ağaya karılık yapmıyor,'' diye avazının çıktığı kadar bağırarak kısa sürede herkesi etrafına topladı.

''Neler oluyor Gülnarin?'' diye merdivenleri nefes nefese çıkan Nazvîn Hanım yanımıza geldi. Asmin'in kaynanasıydı gelen kadın. ''Ne diye bağırıyorsun sabah sabah?"

Gülnarin hanım delirmiş gibi hareketler sergilerken yerdeki beyaz çarşafı alıp Nazvîn Hanım'ın görebileceği şekilde kaldırdı. Gözüne sokarcasına, ''Al bak hele bak,'' dedi. ''Tertemiz. Nikahtan beri yatakta aynı çarşaf serili. Bu kız ağaya karılık yapamıyor. Ben size pişman olacaksınız demiştim.''

"Behiçe seni burada görürse Barzan Ağa'ya şikayet eder," dedi Nazvîn Hanım. "Buraya yasaklanmak istemiyorsan onun çocuklarına karışmaya son ver artık. Sabah bahçeye gitmelerini fırsat bilme, kahvaltıya gelecekler, onlar gelmeden kaybol buradan!"

Anladığım kadarıyla Barzan Ağa ve Behiçe Hanım konakta değillerdi. Bunu fırsat bilen Gülnarin Hanım da buraya damlamıştı.

Merdivenlerden bir başkası çıktığında gelenin Rojda olduğunu gördüm. Yanıma doğru geçerken, "Hanımım," dedi.

Yanımda çekingen duran kıza doğru, "Sen dur Rojda," dedim. Gülnarin Hanım'ın karşısına geçtiğimde, "Sizin ne dediğinizi kulağınız duyuyor mu?" diye sordum. Gözlerimden ateş çıkıyordu. Öfkem tenimin kıpkırmızı olmasına neden oldu. "Bu gelenek görenekler yüzünden kaç kadının hayatı sönüyor! Kaç kişi canından oluyor, haberiniz var mı?!" diye bağırmamla boğazımdaki acı arttı. "Benim adım Marin Alakan Milan'sa benim olduğum yerde böyle bir adet yerini bulmayacaktır!"

Yüzünde sahte bir sırıtış belirdi. "Sen şuna ben Karan'ı koynuma alamadım desene," derken küçümseyici bakışlarını benden çekmedi. "Beni beğenmiyor, yüzüme bile bakmıyor, aynı yatakta bile yatmıyoruz desene." Elindeki çarşafı gösterdi. "Diğer türlü o çarşaf çoktan bize gelirdi!"

Kan beynime doğru sıçrarken alnımdaki damarların belirgin olduğunu hissettim. Sinir kat sayım gitgide artarken, "Öyle bir şey bekliyorsanız asla verilmeyecek Gülnarin Hanım!" dedim. "Boşuna beklemeyin! İğrenç geleneklerinizi alıp gidin benim tarafımdan!"

Gülnarin Hanım ısrarını sürdürmeye niyetliyken, "Adet yerini bulacak!" dedi.

"Bulmayacak!" dedim inadım inatken. "Böyle bir şey bizim geleneğimiz olamaz! İnsanın dayak yemesine neden olan, kan davası çıkartan, ayıplanılmasını sağlanan, özelini ortaya döken, ölmesine sebep olan hiçbir şey bizim geleneğimiz göreneğimiz olamaz!"

Karşıma geçip koyu bakışlarının hedefi olduğumda parmağını kaldırıp bana sallamaya başladı ve dudaklarını araladı: "Ben de Gülnarin'sem, törenin yerine gelmediğini, bu evliliğin, gerçek bir evlilik olmadığını herkese söylerim!"

Meydan okuyan gözlerle ona bakarken, dişlerimin arasında çatallı bir sesle, "Gülnarin Hanım," dedim. "Tek bir kişiden bile böyle bir şey duyarsam sizi o gelenek görenekle uğurlarım haberiniz olsun! Bu konu burada kapanmıştır! Şimdi buradan gidiniz!" Kapıyı yüzüne kapattım ve odama geri çekildim. Arkasından kilitlerken sinirime hakim olmaya çalıştım.

"Uyan Karan Ağa, uyan!" dedi Gülnarin Hanım. Yatağı tekmeleme hissiyle dolup taşarken ellerimle ağzımı kapattım ve çığlıklarımı içime içime attım. Tam sustu diye sevinirken bu sefer bu katta bulunan diğer odaya vurmaya başlamıştı.

Benim aksime kapı çok geçmeden açılırken Karan işittiğim sert sesiyle, "Ne oluyor?" dedi. ''Niye kavga ediyorsunuz siz?''

"Ne zamandan beri çalışma odasında yatıyorsunuz Karan Ağa?" diye sordu Gülnarin Hanım.

"Size ne zamandan beri hesap veriyorum ben?" diyen Karan'ın sesini duydum. Sesi çok kızgın geliyordu. "Buraya gelip niye kızı bağırtıp duruyorsunuz? Hasta olduğunu bilmiyor musunuz? Zaten sesi soluğu çıkmıyor, zar zor konuşuyor."

Sesimin iyileştiğinden haberi bile yoktu. O kadar habersizdi ki benden...

"Bağırmasın, ben mi bağırtıyorum? Dili pabuç kadar, senin karının kimseye saygısı yok!" dedi Gülnarin Hanım. Bana gerçekten çok pis bilenmişti.

"Ben neyin ne olduğunu biliyorum Gülnarin Hanım," dedi Karan. "Herkes aşağıya insin, burada bir daha bu kadar gürültü istemiyorum. Gülnarin Hanım inerken çarşafı da alsın, madem bu kadar çok çarşaf diye tutturuyor, temizlendiğinden emin olduktan sonra yatağa geri sersin."

Gülnarin Hanım hiddetle, "Bana bak Karan Ağa, büyüdün diye kendini bir şey sanma sakın, ben senin hanımağanım!" dedi. Yüzünün aldığı şekli merak etmiştim.

"Siz benim hiçbir şeyim değilsiniz, kardeşlerimin annesisiniz diye benim üstümde hâkimiyet kurmaya çalışmayın," dedi Karan. "O yüzden bana da, nikâhımdaki kadına da karışamazsınız. Bir daha sakın bu hatayı yapmayın!"

Gülnarin Hanım tehditlerine devam ederken, "Siz hepiniz benim lafıma geleceksiniz," dedi. "Gül gibi Bejna'm varken, kimleri gelin diye aldığınızı gerçekler ortaya çıkınca göreceksiniz. Gülnarin demişti dersiniz."

Ortalık sessizlikten kısa bir süre sonra Rojda'nın sesini duydum. "Karan Ağa," diye seslendi. Yumuşak bir şekilde kapıya tıklattı.

Çok geçmeden Karan ılımlı bir tonda, "Söyle Rojda," dedi. Demek ki ikisi tanışmıştı. Nasıl tanışmışlardı acaba?

Rojda çekingen bir tavırla, "Barzan Ağa sabah çıkmadan karısını alsın da kahvaltı masasına gelsin dedi. Hanımımla birlikte aşağıya inecekmişsiniz," dedi. "Konağın diline kendini düşürmesin. Karısına da laf söyletmesin yoksa ayağımın altına alırım dedi. Ağamın dedikleri bunlar." Rojda bir anda Kürtçe konuşmaya başladı. "Bir de kutuyu alabilir miyim ağam? Hanımım bana kesin kızacak, o kadar sahip çık demişti. İsmet'in gördüğüm yerde kulaklarını çekeceğim!" Son söylediklerini İsmet kelimesi haricinde hiç anlamamıştım.

Karan'ın dilinden Kürtçe dökülürken, "Senin bir suçun yok," dedi. "Al kutuyu, sorarsa İsmet'in ne yaptığını anlatırsın." Ne konuştuklarını deli gibi merak ediyordum.

Kapım tıklandıktan sonra kapıyı alıp sökme isteğiyle dolarken sakin kalmaya çalıştım. Karan, granit soğukluğunu aratmayan bir sesle, ''Benim," dedi. ''Kahvaltıya beraber ineceğiz.''

Boğazımdaki pürüzden dolayı konuşamazken, birkaç kere derin nefes aldım ve öksürüp yumrunun gitmesini sağladım. Soğuk bir tonda tuttuğum sesimle, ''Şimdi hazır değilim, sen in ben sonra gelirim," dedim.

Karan benim kadar soğuk ve otoriter bir sesle, ''Hayır olmaz," dedi. ''Kapıda bekliyorum hazırlan, gel.''

Üstümü giyindiğim sırada duyduğum sesle irkildim. Karan, dilinden eksik etmediği lafıyla, "Puşt!" dedi. Miyavlama sesleri işitirken kapının arkasında ne olduğunu merak ettim. "Sen nereden çıktın?!" derken sesi oldukça kızgın çıkıyordu. "Çıkma bacağıma sakın, lan git!"

Miyavlama seslerine dikkat kesilirken kapı tırmalandı. Karan, öfkesini dinç tuttuğu sesiyle, "Gerçekten kedi mi sahiplendin?" diye sordu. "Sana gerçekten inanamıyorum! Hemen al kedini! Isırma lan! Aynı sahibin gibisin!" Kısıkça bir küfür duydum. "Aşağıya kendin gel!"

Bir anda neye bu kadar kızdığını anlamadığım için çok geçmeden kapıyı açmıştım. Onu kapının önünde göremezken yerde yavru kedi gördüm. Bu küçücük şey için mi bu kadar yaygara koparmıştı?

"Minnacıksın," diye fısıldadım. "Senin ne işin var burada? Nasıl geldin buraya?"

Alakan konağın gördüğüm yavru kediydi. Nikâh günü görmüş, halam ve kızı kediyi konaktan atmak üzereyken bulmuştum onu. Dilini çıkartıp elimi yalamaya başlarken yüzümde gülümseme oluştu. "İyi ki geldin..." dedim. "Küçücük bir şeysin hâlâ, hiç büyümemişsin. Bakmadılar mı sana?"

Rojda merdivenlerden yukarıya telaşla çıkarken bakışları beni yakaladı. "Hanımım..." derken ellerimin arasında duran kediye baktı. "Heh buraya mı kaçmış? Sabahtan beri bu yavruyu arıyorum."

"Rojda, bu Alakan konağında olan kedi değil mi?"

"Evet hanımım, siz nereden biliyorsunuz?"

"Ben buraya gelmeden önce görmüştüm. Dila halam kediye eziyet ediyordu. Kıyamamıştım, nikah günü bakmıştım biraz. Aklım bunda kalmıştı ama o benim yanıma gelmiş," derken başını okşamamla birlikte mırıltı sesleri döküldü. "Burada ne işi var?"

"Ben getirdim hanımım. Dila halanız kediyle kavga ediyordu. Baktım olacak gibi değil. Burada hiç kedi görmedim. O yüzden sabah annemin yanına Alakan konağına gittiğimde geri dönüşte yanımda getirdim."

Yüzümdeki gülümseme daha çok artarken, "Çok iyi yapmışsın," dedim. "Ona ben de bakmak istiyorum. Üstelik gözündeki yara iyileşmemiş. Yanımdan ayırmak istemiyorum."

Rojda rahatlamış bir ifadeyle, "Olur hanımım," dedi. "Size arkadaş olur hem."

"Ben karnını doyuracak bir şeylere bakayım," deyip odamın kapısını kapattım. "Gel aşağıya inelim."

Rojda ve isimsiz kedimle birlikte merdivenden aşağıya inerken konak çalışanları kahvaltıyı hazırlamak üzereydi. Erkekler kahvaltı masasında yerini çoktan almıştı. Karan'ın sırtı bana dönüktü. Zahir, İsmet'le birlikte gelirken masada yerlerini aldılar.

Mutfağa geçip kedi için bir şeylere bakarken Gülnarin Hanım, "Kendi karnımız doydu, kedinin karnı mı kaldı?" dedi.

"Evet?" dedim. "Buna da laf etmeyin Allah aşkına, küçücük kedi. Size ne zararı olabilir ki?"

Bejna yüzünü buruşturarak bana bakarken, "Konakta kedi istenmiyor yalnız," dedi.

"O niyeymiş?" diye sordum.

"Benim her şeyini ezbere bildiğim adamın senin hiçbir şeyini bilmeyişin..." diyerek ağzının içinde homurdandı Bejna. Aldığı tepsiyle birlikte yanımdan saçlarını savurarak uzaklaştı.

Asmin yanıma geldiğinde bana yavaşça gülümserken geldiğimden beri benimle ilk kez iletişime geçiyordu. "Karan'ın kedilere alerjisi var. Grip gibi etki ediyor. Kedi olduğu yerde çok fazla durmaz. O yüzden biz de o varken konağa almamaya çalışıyoruz. Yoksa sever, besleriz tabii ki," dediğinde çatılı olan kaşlarımı rahat bıraktım. Karan demek ki o yüzden az önce kediyi gördüğü için bu kadar çok çıkışmıştı. "Çiftliğimizde bir sürü hayvan var. Karan oraya çok gitmez. Sadece atı için giderdi ama senelerdir onun için bile gitmiyor."

Nahif bir tonlamayla, "Anladım Asmin Hanım, söylediğiniz için sağ olun," dedim, "Karan'dan uzak tutmaya çalışırım, alerjisini etkilemesin. Bakımını ben üstlendim, zaten benim sorumluluğumda olacak. Dikkat ederim."

"Bana Asmin ya da Asmin abla diyebilirsin, nasıl rahat edersen," dedi. Daha düne kadar beni küçücük oğluyla bile konuşturmadığı için benden nefret ettiğini düşünmüştüm. "İsmet seni çok sevmiş, bana sürekli seni anlatıp duruyor. Küçük oğlumun gönlünü fethetmişsin, yaptığın içli köfteyle. Normalde hiç yemek yemez, hep abur cuburla beslenir. İlk defa bir yemeği bu kadar dillendirdiğini gördüm."

"İsmet'i ben de çok sevdim," diye mırıldandım. Sıcaklık yanağıma yükselirken kucağımdaki kediyi sevmeye devam ettim. "Asmin abla deyince kendimi daha rahat hissederim. Gideceğiniz gün kesinleşti mi?

"Yarın sabahtan yola çıkarız..."

"Keşke biraz daha kalsaydınız," derken burukça mırıldandım. Konağın kalabalık olmasına alışmıştım.

"Yine geliriz," dedi Asmin. Mutfağa Gülnarin Hanım ve Bejna'nın geri gelmesiyle Asmin yüzündeki ifadeyi geri değiştirdi. Çehresini dondurucu bir soğukluk kaplarken bakışlarını benden çekti. "Çayı sen doldur Marin. Karan çayı çok sever. Senin elinden içsin," dedi Asmin. Karan hakkında bilmediğim her şeyi bana söylemeyi yemin etmiş gibiydi.

"Olur doldururum," derken sulu bir yemeği demir bir tasın içerisine koyup yavru kedinin yemesi için ayarladım. Onu yere bırakıp önüne de yemeği koydum. "Ben de çayı çok sevmem. Pek aram yok."

Asmin gülümserken, "Karan alıştırır seni," dedi.

Bejna hızlıca yanıma geldiğinde uzanmak için hamle yaptığım çaydanlığın önüne geçti ve almamı engelledi. "Ben doldururum Asmin yenge," dedi. "Şimdi Marin ayarını bilemez. Karan'ın nasıl içtiğini biliyorum. Karan'ın sabah sabah suratı asılmasın."

Barzan Ağa avludan, "Nerede kaldınız ahali?" diye seslendi. "Biz dışarıdan geliyoruz hâlâ kahvaltı hazır değil!"

Gülnarin Hanım, "Gelin hanım kedi beslemeyi bırakırsa çaylarımızı dolduracak ağam," dedi.

"O kadar kişiden çay doldurma geline kaldıysa işimiz var," diyen Nazvîn Hanım'ın sesini işittim.

"Kızım sen buraya gel de kocanın yanına otur," diyerek seslendi Behiçe Hanım. "Hazır kahvaltı zaten, bir getirilmesi kalmış. Onlar halleder."

"Şimdi geliyorum Gülnarin Hanım," diye mırıldandım.

Gülnarin Hanım bir başka tepsiyi alıp giderken, "Eline yapışmaz ya! Elalemin çayını doldurmuyor sonuçta, yaşadığı konak halkının çayını dolduracak!" dedi.

Karan, ölümcül tondaki sesiyle, "Sen benim karıma iş mi buyuruyorsun, Gülnarin Hanım?" dedi. Benim karıma. Benim. Karıma. Karım.

Bunu duymayı beklemediğim yüzümden belli olurken kaşlarım havaya doğru kalktı. Asmin, Karan'ın konuşmasıyla kıkırdarken saçlarının üzerine örttüğü şalıyla ağzını kapattı. Bejna'nın yüz ifadesi aniden düştü. Gülnarin Hanım'da benim gibi şaşırırken, "Ben mi yanlış duydum yoksa Karan Ağa, karım mı diyor?" dedi.

Zahir gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Anne, kocam diyecek halim yok ya, karım diyecek tabii ki," dedi.

Gülnarin Hanım alay edercesine, "Daha düne kadar reddediyordu. Ne ara karısı olmuş?" dedi. "İş buyurunca mı karısı olduğunu hatırlamış? Halbuki avlularda terk etmeye layık görmüştü!"

Barzan Ağa uyarır bir tonda, "Gülnarin Hanım!" dedi. "Sabah sabah başımızı şişirme! Biraz sus! Çenen hiç mi yorulmuyor be kadın?"

Gülnarin Hanım düşen yüzüyle birlikte şalını savurarak yanımıza doğru geldi. "İyi ki bir çay doldur dedik," dediğinde bana kötü bakışlar atıyordu. "Sanki git çay topla gel sonra kaynat demişiz gibi davranıyorlar. Bunu bu kadar pohpohlayacak ne var anlamadım gitti."

Öksürdüm. "Ben de buradayım Gülnarin Hanım," dedim.

Gülnarin Hanım hiç bozuntuya vermeden, "İyi işte, arkandan konuşmuyorum böyle de temiz kalpli bir insanım," dedi. "Hadi Bejna, konak halkı şöyle bir gelin görsün. Git de çayları doldur. İlk Karan Ağa'nın çayını doldur. Özlemiştir senin elinden içmeyi."

"Özlemiştir tabii. Suyu değiştireyim hemen dolduracağım halacığım—" demeye kalmadan dudaklarımın arasından tiz bir çığlık koptu. Bacağım boydan boya ıslanırken hissettiğim yakıcı sıcaklık tenimi haşladı.

Asmin korku dolu gözlerle, "Marin?" dedi. Herkesten farklı sesler gelirken benimle birlikte ıslanan kedi mutfaktan hızlıca koşup kaçmıştı. "Yaktın kızı Bejna!"

Bejna telaşla, "Bilerek yapmadım! Önüme çıkan kendisiydi!" dediğinde bir anda ne olduğunu anlayamamıştım. "Marin iyi misin? Gerçekten istemeden oldu!"

''Marin yenge iyi misin?'' dedi Zühre dibimde biterken.

''Kızım yandın mı? Bir şeyin var mı yavrum?'' diye Behiçe hanım koşarak yanıma geldiğinde gömleğimi çekiştirdi.

Telaşla yangın ortasında kalmışım gibi davranırken ne zaman dolduğunu fark etmediğim gözyaşım yanaklarımdan aşağıya süzüldü. Onun bu denli bana yakın davranması sanki öz kızıymışım gibi davranması canımı acıtırken aklıma özlem duyduğum annem geliyordu.

''Marin, bir şey söylesene çok yandın mı kızım?" dedi Behiçe Hanım yüzüme bakarak. ''Ağlama yavrum, çok mu yanıyor canın?''

''Hanımım ne oldu, iyi misin?'' diyerek avludan koşa koşa Rojda geldi. Herkes etrafımda toplanırken tenime yapışmasın diye pantolonumu bacağımdan çekmeye çalıştım. Bakışlarım odanın yoluna bakarken daha kötüsü olmadığı için şükür edip çok kaynamış olmayan ılımış sudan nasibimi almıştım.

''Kızım nereye gidiyorsun? Hastaneye gidelim yanık çok kötü olur sonra,'' diye arkamdan seslenmişti Behiçe hanım.

Merdivenlere yöneldiğimde mutfaktakiler arkamdan bir şeyler diyor ama cevap vermeden koşar adımlarla odama çıkıyordum. "Ne oldu? Niye bağırıştınız?" diyen Karan mutfağa geldi.

"Bejna sana çay dolduracaktı, seviyorsun diye," dedi Gülnarin Hanım. "Bir an eline ağır geldi, çaydanlığın altını tutamadı. Bir şey yok ama merak etmeyesin Karan Ağa. Panik yaptı. İyisin değil mi güzel yeğenim, güzel boylum?"

"İyi misin Bejna?" diye sordu Karan. "Bağıran sen miydin?" Merdivenleri bitirip odama giden koridora girdiğimde duyduğum en son ses bu oldu. Odanın kapısını kilitleyip kendimi banyoya attım. Kıyafetlerimle birlikte küvetin içerisine girip suyu açtım.

Çay yakmamıştı ama canım çok yanmıştı. Neden böyle olmuştu ki?

''Hanımım aç kapıyı," dedi Rojda. "Hastaneye gidelim baktıralım, su toplar yoksa." Rojda'nın babama haber uçurmamasını umdum. Başka bir zaman olsa duysun isterdim ama şimdi benimle ilgili hiçbir şeyi duymamasını istiyordum.

''İçeriye niye girmiyorsun Rojda? Bak şu kıza, bir şeyi var mı?!'' diyen Karan'ın gür sesi kulağıma çarptı.

''Kapıyı kilitlemiş ağam,'' dedi Rojda.

Sesler kesildiğinde kendimi bir süre daha ılık suyun içinde bıraktım. Üzerimdeki kıyafetlerden tamamen kurtulduğumda eşyaları kirli sepetine fırlattım. Bacaklarımı kendime çekip içli içli ağladığımda hiç bu kadar dolu olduğumu bilmiyordum. Rahatladığımı hissederken duş alıp küvetten dışarıya çıktım. Üzerime havluyu yatay şekilde sararken saçlarımı sarmak için küçük havlu aradım. Aniden ışıklar gittiğinde banyoda kalakalmıştım.

''Bir sen eksiktin ya!'' diye hayıflandığımda içerisi tamamen karanlık oldu. Banyo pencere görmeyen yerde olduğu için ışık olmadığı zaman günün her vakti içerisi karanlık oluyordu. Tesisat arızası sanılandan daha büyük olduğu için geçen geldikleri zaman arıza giderilememişti. Ara ara gidip geliyordu lâkin banyoda hiç denk gelmediğim için sorun etmemiştim.

''Ne oldu? İyi misin?'' Duyduğum sesle kalp atışlarım hızlandı, bu sesin sahibi Karan Milan'dan başkası değildi.

"Ne işin var senin burada?" diye konuşurken sinirle soludum. "Kapıyı kilitlemiştim!"

Karan tok çıkan sesiyle normal bir şey söylüyormuş gibi, ''İçeriye girmem çok zor olmadı," dedi. ''Kapıyı kırdım.''

''Kapıyı mı kırdın?'' diye şaşkınlıkla sorduğumda kapıyı kırmış olamazdı. ''Kafayı mı yedin sen niye kapıyı kırıyorsun?''

Oldukça ciddi bir tavırla, ''Kapıyı açmadın," dedi. "Kilitlemeseydin kırmazdım. Hoş bundan sonra diğer gecelerde yaptığın gibi kilitleyemezsin artık." Hem aşağıda adımı ağzına almazken bana karım diye hitap etmiş, hem de şimdi bir şey oldu sandım deyip kapıyı kırmıştı. Gerçekten dengesizin tekiydi.

Karan soğuk bir şekilde, "Çıkacak mısın artık?'' dedi.

''Çıkamam...'' dedim, kısık bir sesle. Kıyafetlerim odada kalmıştı. Üzerimde sadece göğsümden itibaren sardığım havlum vardı. ''Elektriği nasıl düzelteceğimi bana söyle.''

''Şalteri attırmış olmalısın," dedi. "Yukarıda şalter olacak onu indirmen lazım.''

Bakışlarımı yukarıya diktiğimde karanlıktan başka bir şey görememiştim. ''Nerede ki..." diye mırıldandığımda içimden küfürler sıralıyordum. "Keşke gece görüşlü gözlerim olsa.'' Kapının arkasında güldüğünü işittim. "Bana mı gülüyorsun sen?'' Sesim kızgın çıktı.

''Kapının sağında yukarıda şalter olacak kaldır onu, birkaç dakika sonra elektrik gelir.''

''Tamam...'' dediğimde karanlığın içerisinde hiçbir şey görmezken kapıya doğru yaklaştım. Sağ tarafa elimi yerleştirdiğimde parmaklarımı gezdirerek aradım ama hiçbir şey bulamadım.

''Ne kadar yukarıda, yok burada şalter falan.'' Sinirle nefes alıp verdiğimde, İstanbuldaki teyzemin evini her geçen dakika daha çok özlüyordum. ''Odandaki her şeyi kendi boyuna göre yapmak zorunda değildin! Ben buraya yetişemiyorum, kapının üzerindeyse kaldıramam ben onu.''

''Evet, kapının üzerinde.''

''Benim boyum kapıyla bir mi ya? Tabii sende haklısın, yüzüme bakmamaya yemin ettiğin için nereden bileceksin ki," derken sinirden tekrar ağlamak üzereydim. ''Neyse sen çık, kıyafetlerim odada kaldı. Çıktıktan sonra bakarım ben.''

''İçerisi karanlık zaten seni görmem imkansız, ben kaldırırım şalteri. Gece görüşlü gözlerimde yok,"
dediğinde kapıya daha çok yaklaşmış, sesini daha yakından duymuştum.

''Daha neler, çık odadan hemen!"

''Şalteri kaldırmadan çıkmayacağım, senin boyun yetmiyor işte inat etme," dediğinde sesi kulağıma uğuldadı. Nefes alış verişlerim sıklaşmıştı. Hem banyonun sıcak olması, hem karanlık olması, hem de tansiyonumun düşmesi beni şu an çok zorluyordu.

''Çık odadan.''

''Çıkmayacağım.'' dedi Karan. Midemin bulanmasına bir de başımın dönmesi eklendi. Gözlerim mi kararıyordu, yoksa banyonun içi mi gittikçe kararıyordu anlamıyordum. Tutunacak bir yer ararken bedenimdeki his kaybı iyice azaldı.

Yere düşmem saniyeler sürerken, banyonun kapısı açılıp Karan'ın içeriye girmesi saliseler sürdü. Kapıyı açması ve kapatması bir olurken, karanlığın içerisinde yanıma gelip beni düşmeden kucakladı. Üzerimdeki havluya sıkıca sarılırken, sıcak nefesimi tenimin üzerinde hissettim.

''Sakar...'' diye fısıldadığında, beni tutarak ayağa kaldırdı. Bana arkadan sarılmış, sıkıca tutunduğum havlunun üzerinden kolunu bana dolamıştı.

Teninin varlığıyla ona tutunurken nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalıştım. Kulağım uğuldarken onun dediği kelimeleri tam olarak seçemiyordum.

Kısık çıkan sesiyle, "Küçükken de böyleydin," dedi. "Sakarlığın tutar, sürekli yere düşerdin. Yine aynısın, sadece ayağında pembe ayakkabıların eksik." Ona bakmak istiyordum ama banyonun içi karanlık olduğu onu göremezdim. Onun sıcak tenini hissederken göğüs kafesim sertçe yükseldi. Annemin aldığı pembe ayakkabıları hatırlıyordu...

Kulağıma doğru boğuk çıkan bir sesle, ''Bir yerine bir şey oldu mu?'' dedi.

''Olmadı,'' diye mırıldanırken, sesim oldukça kısık çıktı. Şu an bana sarılıyor oluşu nefesimi keserken saçlarımdaki ıslaklık ona damlıyor, tenini ıslatıyordu.

''Çok yandın mı? Bir şey oldu mu sana?" diye sordu. "Hazırlan, hemen hastaneye gideceğiz." Sesinin bu denli ilgili çıkması canımı sıktı.

Karnımın üzerinden sardığı koluna parmaklarımı yerleştirdiğimde ondan destek aldım. ''Niye benimle ilgileniyorsun Karan Milan?'' dediğimde sesimden kor dökülüyor, onun soğukluğuna çarpıyordu.

Sessiz kaldı.

Hesap sorarcasına, ''İstediğin bu değil miydi zaten?'' diye sordum. ''Cehennem ateşini bütün hücrelerinde hissedeceksin diyen sen değil miydin? Şimdi ne oldu da bana soruyorsun?'' Derin bir nefes alıp verdikten sonra devam ettim. ''Sana istediğini vermeyeceğim Karan Milan. Yakmadı, canım hiç yanmadı. Yanmayacak da."

Buzullarla yarışan bir sesle, ''İki saat suyun altında ağladın," dedi. Kapıyı kırıp girdiğine göre, bütün ağlayışıma tanıklık etmiş olmalıydı. Hiç ses çıkarmayıp ağladığımı dinlemiş olmasına şaşırmadan edememiştim.

Dişlerimin arasında tıslarken, ''Sana ne bundan?!" dedim. "Ben ne yaptığını bilmiyorum sanki! Yüreğini rahatlatmaya geldiysen boşuna geldin! Sızı sensin Karan, ne yaparsan yap hiçbir zaman o yüreğin rahatlamasın çünkü benim hiç rahatlamayacak!"

"Pişmansın değil mi?" diye sordu. "Benimle nikâh masasında evet dedin diye o güne lanet ediyorsun, bu konağın içinde olduğun için her dakika kahroluyorsun değil mi? Öylesin değil mi Alakan?" Bir süre boyunca benden bir cevap bekledi. Buna verecek bir cevabım yoktu. "Ben öyleyim işte. Pişmanım, lanet ediyorum, kahroluyorum."

Çıplak kolumla onun bedenimi saran bedenine sertçe vurup iteklemeye çalıştığımda hiç kımıldamadı. Uzaklaşmak yerine bana daha çok sarıldı. Karanlığın içerisinde nefes alış verişlerimiz dışında benim kalbimin sertçe teklemesi duyuluyordu. Kokusu burnuma dolduğunda karanfilin birçok notası ciğerlerime işledi.

Boynumda sıcak nefesini hissederken bir süre sessiz kaldıktan sonra, ''Siktir..." dedi. "Sen..." Konuşamaması kaşlarımı çatmama neden oldu. "Sen ne kokuyorsun?'' diye sordu.

Titrek bir sesle, "Ne kokuyorum?" diye sordum.

"Serinleten hem de sersemleten bir koku," derken sesinden garip bir özlem yayıldı. "Deniz insanı çarpar, hem sersemletir hem de serinletir. Fakat deniz kokusu gibi de değil. Arayıp bulamadığım bir koku."

Ezbere bir şekilde, "Deniz mineralli losyonumun kokusu bu," diye mırıldandım. "Bilindik bir koku."

"Bilindik demek..." dedi kendi kendine. "Her yerde bulunabilir mi?"

"Evet..." Onun varlığı beni iyice rahatsız ederken huzursuzca kıpırdandım. "Şalteri düzelt ve çık artık. Senin yüzünden bir kere daha hasta olursam sesimi tamamen kaybedeceğim!"

Beni bıraktığında kollarını yavaşça ayırdı. ''Şunu sakın aklından çıkarma Alakanların kızı," dediğinde sesinde ell tutulur nefret vardı. "Benim olduğum yerde kimse senin acıtamaz, buna asla izin vermem. Sen daha acı ne görmedin. En kötüsünü yaşatacağım, en kötüsünü yaşayacaksın, Marin Alakan."

''Şunu sakın unutma, Karan," dedim tıpkı onun gibi. "Sen bana hiçbir şey yapamazsın. Ancak yaptığını sanarsın!'' Çok geçmeden banyodan çıkmış, odanın kapısı sertçe kapatılmıştı.

Bölüm sonu.

Merak edenlere son 2...

Continue Reading

You'll Also Like

SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1M 70.2K 6
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
1.2M 21.8K 20
Oysa ne çok hayal kurmuştum. Yeni bir hayatım olacak bu şehirden bu aileden uzak ve yalnız. Şimdi yine bu şehirde ait hissetmediğim o aileden birinin...
58.1K 10.4K 20
''Koştum, günlerce koştum Alvea. Göğe bakıp Aztlan'ı buldum, Denizden vardım Panotlan'ı buldum, Turnaları izledim Ay Gölü'nü buldum, Kanımı denize...
20.4M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...