Limon Çiçekleri 3. Bölüm

En başından başla
                                    

"Anneanne başlama gene!"

"Madem Melis'in nişanlısının arkadaşları, Melis ilgilensin o zaman bunlarla. Niye senin başına kaldılar?"

"Öyle gerekti işte anneanne." Dedi Lale sıkılmış bir yüz ifadesiyle. "Neyse hadi ben gidiyorum."

"Dur dur bir şey söyleyeceğim sana." Dedikten sonra İngilizce'ye döndü Hilda Hanım. "Bizimkiler nasılsa İngilizceyi fazla anlamıyor, o yüzden İngilizce konuşalım daha iyi. Bak Caroline'in senden üç yaş büyük torunu var, Beyrut'ta yaşıyormuş ama işi nedeniyle sık sık Türkiye'ye gidip geliyormuş. Tersaneleri varmış hem de. Birkaç gün sonra yine buraya gelecekmiş, bi tanış istersen Laloş ha? Ne dersin?" Dedi. Sesinde saklayamaya gerek görmediği belirgin bir umut vardı.

Lale anneannesi sözlerini bitirdiği anda sıkıntıyla içini çekti. "Ay anneanne sen hiç pes etmez misin ya? Caroline'e de söyle gidip Beyrut'tan kız bulsun torununa! Hadi benim gitmem lazım, Derya bizi bekliyor."

Hilda Hanım atıldı. "Lale! Dur bi saniye." Derken yine Fransızcaya dönmüştü.

Lale bıkmış bir halde "N'oldu anneanne yine ne var?" dedi. Anneannesi gibi o da yeniden Fransızca konuşmaya başlamıştı.

Hilda Hanım torununun yüzüne şöyle bir baktı, sonra tekrar Batu'ya çevirdi gözlerini.

Lale anneannesinin bu aleni kabalığından rahatsız olmuştu. "Anneanne n'apıyorsun ya ayıp oluyor!" Dedi panikle. Fransızca konuşuyor olabilirlerdi ama anneannesinin bakışlarının dünya üzerindeki bütün dillerden daha keskin olduğunu en iyi bilen kendisiydi.

Hilda Hanım "Bu çocuğa dikkat et." Dedi gözlerini Batu'dan ayırmadan.

Lale gözlerini devirdi. "Ne diyorsun anneanne ya? Hem şöyle bakmasana, anlayacak çocuk!" Dedi sert bir fısıltıyla ama Hilda Hanım'ın ona kulak astığı yoktu.

"Dikkat et bu çocuğa diyorum Lale. Bakışlarını hiç beğenmedim."

"Aynı şeyi o da senin için düşünüyordur eminim!"

"Bak sonradan çok üzülürsün, demedi deme."

"Off üzülecek bir şey yok! Sen bu iddialı laflarını akrabalarına kahve falı bakacağın zamana sakla bence. Hadi ben gidiyorum."

"Lale!"

"Tamam ya tamam dikkat edeceğim o çocuğa." Diyerek bir kez daha gözlerini devirdi Lale. Sonra bozuk bir Arapçayla masadakilerle ayaküstü vedalaşıp Batulara doğru yürümeye başladı.

Önündeki sahneyi dikkatle takip eden Batu ne düşüneceğini şaşırmıştı. Bir kere ilk olarak havada uçuşup duran yabancı kelimeler yüzünden beyni ambale olmuştu. Niye bir Arapça bir Türkçe bir İngilizce bir Fransızca konuşmuşlardı? Tek bir dil nelerine yetmiyordu? Neye göre bir dilden diğerine geçiyorlardı? Hem Lale'nin anneannesi bu kadar dili nerden biliyordu? Ayrıca Fransızca konuşurken ne söylemişti Hilda Hanım Lale'ye? İngilizce söylediklerini anlamıştı, Lale'yi masadaki akrabalarından birinin torunuyla tanıştırmak istediğini söylemiş, Lale de direkt reddetmişti. Neden bilmiyordu ama bunu duyduğu anda tüyleri diken diken olmuştu. Fransızca konuşmaya devam etmelerini ve Lale'ye bulunan bu 'münasip damat adayını' hiç duymamış olmayı tercih ederdi. Lale'nin verdiği yanıtı duyunca rahatlamıştı biraz aslında ama... Daha sonra Hilda Hanım o fıldır fıldır gözlerini yüzüne dikmiş ve bakışlarını üzerinden çekmeye tenezzül etmeden Fransızca bir şeyler söylemişti Lale'ye. Bu kadının gözleri Batu'da anlam veremediği bir rahatsızlık yaratmıştı, onun Lale'ye ne söylediğini anlayamamaksa daha da büyük bir rahatsızlıktı. Yine de kabalık etmek istemedi, kiliseden ayrılmadan önce son bir kez daha başını eğip selam vererek "Tanıştığımıza memnun oldum Hilda Hanım." Dedi. Söyledikleri gerçek hislerini yansıtmaktan çok uzaktı.

Limon ÇiçekleriiiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin