Bölüm 52"Uzaktan"

208 40 131
                                    

Bölüm şarkısı : nda-billie eilish

Ölümün Efendisi kimdir : Ölümün efendisi ölüme karşı gelen büyücü veya cadılara denir. Ölemedikleri gibi ölüleri ruhlar aleminden getirebilirler. Bu yeteneğe sahip biri bu zamana kadar doğmamış ve yaşamamıştır.

Ama doğa bir istisna sundu. Doğa geleceği görüyordu bu yüzden kötülük ile savaşmak için bir ölümün efendisi yarattı. 100. 000 kişilik orduyu 200.000 bin kişilik orduyla yenebilirsiniz.

Ama ölülerden oluşan bir orduyu asla yenemezsiniz. Ölen birini öldürmek mümkün değildir.

Ölülerin ordusuna hükmedecek bir kişi varsa onun karşısında en az yüzlerce orduyu tek eliyle yok eden bir kötülük doğacaktır.

İlk insanın doğumundan şu zamana kadar yaşamış bütün kötülerin ruhlarına hükmedecek bir imparator düşünün. Milyonlarca kötünün tek bir kötüde yaratıldığını.. Ne denli mümkün olacak onu yenmek?

Yada kötülük imparatorunu yenecek aynı güçte biri varmı?

Doğa dengeyi sağladı ve ölümün efendisini tek bir kişide yarattı. O Geçmişin ve geleceğin yegane ölüm efendisi. Ölüleri kontrol edebilir. Ölüleri yeniden çağırabilir.

Ama bunun ağır bedelleri var.. Sonsuz ömründen yıllarını feda etmek zorunda. Kader oyununu çizdi. Onu süsleyen varlıklar artık görevini yapmak için ayaklanacak.

Bu okuduğumda neydi böyle? Bu kitabı kim buraya bıraktı? Yastığımın altında ne işi var? Ölümün efendisi dedi. Ölülerin ruhları bana böyle seslenmişti. Bunu benden başka kimse bilmiyordu. Peki bu kitabı yastığımın altında işi neydi?

Biri beni biliyordu.. Biri daha vardı. Hiç gözüme çarpmayan ve kendini suyun içinde gizleyen bir yılan gibi saklıyordu.

Bana iyilikmi yapıyordu yoksa kötülük mü henüz bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa birileri sürekli beni izliyordu. Yataktan çıkıp kıyafetlerimi giyerken Potter'ın dün akşam ki yüz ifadesi düştü gözlerimin önüne.

Tenim o kırgın bakışların hüzünü ile karıncalanınca duvardan destek aldım.

Edwin'in dün gece onu nasıl öldürmek istediği benim ise bu yüzden söylemekten vazgeçtiğim..

Gece yarısı göl kenarında saatler önce.

Edwin. Bizi izliyordu. Elinde ki asayı Potter'ın sırtına doğru kaldırdı. Hemen bakışlarımı Potter'a çevirdim.

"Kendimi iyi hissetmiyorum. Şuan konuşmak için iyi bir zaman değil. Odama gidip uyumalıyım." dedim hızlıca. Onu kırıp üzmek istemiyordum. Sonrasında asla kendimi affetmezdim.

Bir adım bana atınca geri çekildim. Duygularım beynime savaş açmaya başladı. Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

"Sana zarar vermeyeceğimi biliyorsun." dedi kırgın bir sesle. Açık mavi gözleri karanlıkta koyulaştı.

"Biliyorum sadece gitmem lazım." dedim gözlerimin dolmasını engellemeye çalışarak.

O ban öyle kırgın bakınca sanıyordum ki bir daha kendimi toparlayamam.

Potter bana doğru bir adım daha attı ve ben bir adım daha geri atmak zorunda kaldım.

Potter'ın yüz hatları sertleştikçe dudakları düz bir çizgi halini aldı. Hayal kırıklığıyla büyüyen gözleri soluduğum havayı zehirlemeye ve ciğerlerime nüfus edince yanmaya başlamıştı.

Benim duyabileceğim bir şekilde fısıldadı. "Zihnini bana kapattın mı?" diye sordu.

İşe yaramış olmalıydı. Zihnime giremiyordu. Peki neden bunu soruyor yoksa izlenildiğimizi bildiği için bana zihin yoluyla bir şeyler mi söyleyecekti? Yoksa burada bizden başka kimsenin olmadığı görünüyordu.

OLİVİA TOM RİDDLE : KÖTÜLÜĞÜN DOĞUŞU Where stories live. Discover now