Şimdiyse yorganımın etekleriyle oynayıp ikimizin inatçılığını yarıştıran giriş konusunu söylemiştim.
"Ne?"

Yüzü şaşkınlıkla kasılırken tekrar ettim:

"İşe ihtiyacımız var, Kat."

Gerçekten de öyleydi; en son Jim'e bakıcılık yapmıştım ve şimdide yapabilirdim, sadece Sally'nin anlaşmasını kabul etmeme bakıyordu. Hem Justin'i rahatça görebilir hem de para kazanabilirdim. Bu her ne kadar acınası görünsede-

Sözümü devam ettirmiyorum; çünkü gerçekten acınasıydı.

Deliler gibi sevdiğim ve şu an ayrı olduğumuz adamın çocuğuna bakacaktım.

"Sen ne dediğinin farkında mısın?" dedi Katarina, yüzündeki o korkunç ifadeyle. 'nerede çalışacağımı, okulla nasıl ilgileneceğimi...' söyleyerek devam etmesini beklerken "Sen bir işe giremeyecek kadar fazla Koala'msı bir varlıksın!" diyerek gözlerimi yaşarttı (!)

'Hadi ya?' bakışımı atıp tatlı bir şekilde gülümsedim. "Ama Jim'e bakıcılıkta bu olmayacak."

Sevimli çıkan ses tonuma karşın işaret parmağını diline götürüp 'iğrendiğini' belirtti. Doğruyu söylemek gerekirse: Bence de sevimli ve samimi konuşmak bana göre değildi.

"Tuvalete bile üşeniyorsun, Wood. Kaç kere seni bir yerleri sulamaktan kurtardım..."

Aklıma birkaç anı geldiğinde kahkaha attım. Bir keresinden okuldan sonra gördüğümüz mavi gözlü, gür kahverengi saçlı çocuğu hatırladım. Gerçekten fazla çekiciydi ve bu çekiminde dolayı acil tuvalet ihtiyacımı unutmuştum. Katarina olmasaydı belki çimenler sulanabilirdi.

Ah, resmen rezilliğin daniskası.

"Pekala..." derken 'a'ları uzattım. "Justin'i göreceğimi düşünerek, üşengeçlik huyuma karşı donanabilirim."

Gözlerini kıstı ve "Bir dakika..." dedi. "Sen Justin için oraya gideceksin. Bak Miley, sevgili babam tarafından her ay yüklü miktar harçlık alıyorum ki, bu iki aylık yiyecek masrafımız kadar. Düşün, bizim yiyecek masrafımız..." dedi, olaya fazla atraksiyon katarak.

Aklıma yediğimiz bir kiloluk Puding'ler gelince yutkundum. Hele Oreo'lar ve M&M'ler... Biz cidden doymazdık. Fakat paramız yetse bile Jim'e bakacaktım. Kesindi.

"Belki babanın işleri kötü gider, Rus Tanrıçası. O zaman yediğin bir kilo Pudingin'lerin hesabını verecek misin?!" dedim.

"Yediğimiz." diye düzeltti.

Yüzümü buruşturdum: "Lanet olsun, Rus Külkedisi! Sussana biraz; kendimi haklı çıkarmaya çalışıyorum." diye tükürürcesine konuştum.

"Hah, Justin için fazla değil mi? Adam resmen seni takmıyor."

Kaşlarımı çatarak konuştum:

"Bu benim mevzum. Sana fikrini danışmadım, Kat. Bu sadece beni ilgilendirir. Şimdi tek yapman gereken: Ben çalışırken eve Aaron'ı atmamak."

Yüzü besbelli asılırken bana ve kurallarıma itiraz etmeye çalıştı:
"İşte buna itiraz ediyo-" ve kaldırdığım kaşlarımı görünce 360° döndü "Emredersin, Patron."

*
Üç Gün Sonra Devam (Gece)

Rüyaların beni kucağında ısıttığı vakit, bir buz gibi bana ufaktan dokunan parmaklarla irkildim. Gözlerimi açmıyordum; çünkü Justin ile geçen her rüya, ruhumu, olaylardaki karakterlerime çiviliyordu.

Run To Death .:. JileyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin