''Kan.''Bölüm:130

87 9 16
                                    


Blake'in boğuk sesi kulaklarımda son bulunca kendime geldim. Dikkat çekip soruları ile uğraşmak istemiyordum. Hangi ara oturduğunu bile bilmediğim koltuğa iyice yayılarak sağ bacağını sol bacağının üzerine attı. 

''Peki, küçük hanım sizin hikayeniz nedir?'' sakince çıkan ses tonu omurgamın ucuna kadar beni ürpertirken belli etmemeye çalışarak sadece yerimde hafifçe kıpırdandım. 

''Ben mi? Evden kaçtım.'' Evden kaçmış mıydım? Bunu daha önce hiç denemediğim halde... Bulabildiğim en iyi yalan bu muydu? Başını belli belirsiz sallayarak sırtına yaslandı. Gözlerinin hala üzerimde dolaşması ürkütücü gelse de umursamamaya çalıştım. 

''Ve bende buna inandım,'' küçük bir kahkaha attı, ''Kocan seni aldattı mı?'' 

Aldatmak mı? Harry eğer birkaç gün ortalıkta olmasaydım bunu yapar mıydı? Beni bırakır mıydı, tıpkı benim onu bırakmaya yeltendiğim gibi? Ama hayır, o beni bırakmamıştı. 

''Evet.'' Hayır.  

İçimden ne kadar aksini haykırmak gelse de yaşamak için bunu yapmak zorundaydım. Blake derin bir nefes alıp geri bıraktı, sanki buna ihtiyacı vardı ya. Bacağımda kasların kasıldığını hissediyordum burada ters giden bir şeyler vardı; sorgulama gibi. Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım. 

''Hangi yıldayız?'' diye sordum hiç düşünmeden. Gözlerimi açtığımda Blake parmaklarının arasında tuttuğu sarı notu avuç içlerine bastırıp bakışlarını yeniden bana çevirdi. 

''1823'' 

NE? NASIL? BU MÜMKÜN DEĞİL! 

Boğazıma oturan yumruyu geri yollamak için birkaç kez öksürdüm. Blake kaşlarını çatarak öne doğru eğildi. 

''Sende değişik bir şeyler var. Beni yanlış anlama, hamile olmanı kastetmiyorum.'' Sakalını kaşır gibi yaptı, ''Ailenden neden kaçıyordun? Gerçek bir cevaba ihtiyacım varmış gibi seziyorum.'' dedi. 

Gözlerimi kaçırdım. Ona başka nasıl yalanlar söyleyebilirdim ki? O bir kan emiciydi ve benim hatırlayamadığım kim bilir daha kaç güce sahipti. Belki şu anda aklımı bile okuyordu? Bu mümkün olabilirdi. Kendimi koruduğumu hissettiğim anda en zayıf noktadan girerek bana ulaşmış olabilirdi. Daha akıllıca hareket etmeliydim sonuçta benim hala akan sıcak kanım beynime yeni fikirleri doldururken o buz gibi, ölü bir bedenden ibaretti. Ellerimi ensemde birleştirdim, Blake'in hala beni izlediğini biliyordum. Arkasında kalan kitaplığa bakarken kitapların arasından iple sarkan bir yüzüğün varlığını keşfettim. Sanki zihnimin köşesine hapsedilen bütün anılar bu yüzükle beraber serbest bırakılmış gibiydi. Sandra, Angela, Harry, Juliana, Harry'nin babası, onun küçüklüğünden kalan hatıralar, Bayan Blaire ile eşinin kayboluşu ve annemin yani gerçek annemin varlığı... Hepsi gözümün önünden geçerken tüylerim diken diken olmuşlardı. 

Daha ikna edici bir ses tonuyla, ''Evet,'' dedim. ''Eşim beni aldattı, bir ayna ve bir yatak... Daha açık olmama gerek var mı?'' Dişlerimi sıkarak göz teması kurdum. 

''Biliyor musun? Bu beni ilgilendirmez, unut gitsin.'' Harryden daha umursamaz kişiliğe sahip olan Blake ellerini havada salladı. 

''Teşekkürler,'' diye fısıldadım. 

***

Kulaklarım şiddetli bir biçimde uğuldamaya başlayınca gözlerimi açıp yatakta doğruldum. Karanlığın içinde ilerlemek ne kadar akıllıcaydı? Duyduğum birkaç çocuğun kıkırdama sesiyle beraber başım kontrolsüz bir şekilde kapının olduğu kısma doğru çevrildi. Yataktan kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Benim nefes sesim dışında başka hiçbir ses yoktu. Ellerimi kapının tokmağında birleştirip kendime doğru hafifçe çekerken kapının gıcırdamaması için dua ettim. Çok az ses çıksa da sorun yoktu. 

Cold FLOWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin