''Yeni Misafir.''Bölüm:113

101 11 30
                                    


Evde sohbet havası esmeye devam ederken ben sadece yeri seyrettim. Her an gülecek gibi hissediyordum, mutlu olduğumdan değil sinirli olduğumdan. Şu anda karşıma geçip oturmuş benim evliliğimi destekleyen biri vardı ve bu birlikte olduğum kişiydi. Parmaklarım boynuma ulaştı, soğuk tenimde gezen terli parmaklarım bir şeyler arıyor gibiydi. Benden bağımsız hareket eden parmaklarım tenimi sertçe sürtmeye başlayınca ayıldım fakat canım acıdığı veya sinirlendiğim için değil. Annemin sesiyle ayıldım. 

''Cassandra?'' Endişeli bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. 

''E-Efendim?'' Kekeleyerek birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. 

''İyi misin?'' diye sordu annem kaşlarını kaldırarak. 

Juliana alaycı bir şekilde gülerken Harry aksine bir başka yöne bakarak suratını asmıştı. Başımla onaylayıp iyi olduğumu belirttim. 


Misafirler gittikten sonra herkes odasına çekildi. Bugün erken yatmayı planlıyordum, öyle de olmuştu. Kıvırcık saçlı bir adamın kollarındaydım, o kadar küçük görünüyordum ki neredeyse çocuk bedenine sığdırılmış biri gibiydim. Adam beni ondan biraz daha uzun bir başka adama uzattı ve o adamın beni istemeye istemeye kucağına aldığını hissettim. Mekan değişti bu kez ben kendim olarak yine kendimi izliyordum. Yüzünü göremediğim adam iri sırtını göstererek önümden geçti, annem ağır bir şekilde yanıma koşarken onları izledim. Tepemde bir şeyler patlıyordu adeta, terlemiş bedenim yattığı yerden kalktı. Derin derin nefesler alarak boğuk bir inleme ile bağırıyordu fakat bu yerde garip olan şey bu değildi. Annem bezi alnıma yapıştırırken bacak aramdan kan fışkırdı, o kadar çok fışkırmıştı ki şu an onun ben olduğumu düşünürsek ölüyor olmam gerekti. Dişlerimi sıkarak izlemeye devam ettim. Oradaki ben başını yavaşça yere düşürürken bebek çekilip alındı. Poposunu görebiliyordum, tutan kişi biraz daha havaya kaldırınca nutkum tutuldu. Bebek normal bir bebek değildi. Bebeğin tek başı ikiye ayrılarak iki farklı baş yaratmıştı. Kafasının üstünde gezen yılanlardan biri bana bakarak tısladı ardından bebeğin derisine girerek bütün bedeninde dolaşmaya başladı. Tutan kişi bunu görse de bebeği tutmaya devam ediyordu. Birkaç adım gerileyip bu bulunduğum yerden çıkıp gitmek istedim. Etrafta kaçabileceğim kapı ararken aniden önüme Harry çıktı, ağzının çevresi kan içindeydi bir elinde benden çıkardığı bebeği diğer elinde ise kalp tutuyordu. Arkama dönüp kendime baktım; benim kalbimi sökmüştü. 

Doğrulana kadar derin nefes aldım. Bunun bir rüya olduğunu bilsem de çok gerçekçiydi, gereğinden fazla gerçekçiydi. Gecenin bir yarısında bunu görmem ne kadar normal olabilirdi ki? Yataktan kalkacağım sıra gözüme beyazın üzerine yayılan leke çarptı. Bacaklarımla örtüyü iteleyerek yatağın büyük kısmını açtım, her yer kan olmuştu. Bu normal zamanların kan lekesi gibi değildi bu sanki su dökmüşsünüz de yayılmış gibi bir kandı. Hızla yataktan kalktım ne yapacağımı bilmiyordum. Annemi uyandırır ve ona bir şeyler söylersem bana çok kızardı öyle çok kızardı ki beni değil evlendirmek bu evin dışarısına dahil çıkartmazdı. Kasıklarımda hissettiğim  hafif ağrıyı önemsemeden yatağın üzerindeki örtüleri topladım. Örtüleri bir başka örtünün arasına sıkıştırarak bohça haline getirdim. Yere damlayan kanları temizleyerek balkona çıktım. Balkondan fırlattığım bohçanın düştüğü yere bakarak sarmaşıklara tutundum. Kanlar yapraklara silinirken görülmemesini umarak ormanlığa koşmaya başladım. Sabaha kadar Bayan Blaire'ların evine varmış olurdum ve o mutlaka eve haber yollardı. Kuşluk vaktinde evden çıktığımı söyler bir şeyler uydururlardı işte. Birkaç kez yolda düştüm fakat şu an daha önemli bir mesele vardı ben neden bu durumdan sancı duyup kanlar içinde kalmıştım. Evi garip bir biçimde hatırlarken evin yolunu buldum ve sonunda oraya ulaştım. Düşe kalka tarlanın içinde ilerleyerek kapıya vardığımda artık dizlerim beni taşıyamayacak kadar yorgun düşmüştü. Yere çömelip kapıyı tıklattım, zaman geçtikçe vuruşlarım zayıflıyordu. En sonunda elim boşluğa gelmişti yani kapı açılmıştı. Kafamı kaldırdığımda, ay ışığının yeşillere vurduğu güzel gözleri seyreder gibi baktım. Harry olduğum yere bakarak ve hem sonrasında beni yerden kaldırarak içeri taşıdı. Tabii getirdiğim şeyi de unutmamıştı. Beni odalardan birine götürürken zayıf düşen kollarımdan biri aşağı düştü gerçekten kontrol edemiyordum. O, o oldukça endişeliydi. Gözlerine baktığımda görebiliyordum. Saniyeler içerisinde içeri koştu, gitti, geldi ve tekrar gidip geldi. Başıma gelip gidenler çok değildi fakat seçemeyeceğim kadar hızlılardı. Her şey o kadar çabuk olup bitiyordu ki ayak uyduramamaktan bile korktum. Sabahın ilk ışıklarında yanımda oturan Harry'i fark edince hafif kıpırdandım ve o da kıpırdanışıma kalkıp baktı. 

''İyi misin?'' sıklıkla duyduğum o yüce soru! 

''Neden buraya geldiğimi bilmiyorum ama bana yardım ettiğiniz için teşekkürler, artık gitsem iyi olacak.'' 

Harry hızla ayaklandı ve ne yapacağını bilemez şekilde davranarak bir o yana bir bu yana gitti. 

''Gidemezsin!'' diye bağırdı aniden, ''hayır, ha-hayır, ailene haber veririz. Hallederiz, odanı düşünme sadece kal. Lütfen,'' son cümleler dudaklarından fısıldarcasına çıkmıştı. 

Bu korku da neyin nesiydi böyle? 

''Seni anlamıyorum? Basit bir hastalık işte.'' 

Bu kez odanın içinde bir tur atıp kendi kendine bir şeyler söyleyerek arada bir bana baktı. Burnundan soluyordu suçlu ben değildim ama burnundan soluyordu işte. Devamlı söylediği şeylerden biri de ''tekrar olmaz.'' dı. Neden bunu tekrar ettiğini anlayamasam da sadece onu izledim. 

''Olmaz, gidemezsin. Biz, sen, öyle işte! Buradasın.'' 

Otoriter şekilde davranmaya çalışsa da olmuyordu. Ben onu dinlemek istemiyordum hem neden onu dinlemek isteyeyim ki? Bu evde başka insan mı yok? Tanrım, ne saçmalıyorum. 

''Senin neyin var? Ne ilginç adamsın.'' 

Saçlarını savurarak bana baktı, o rahat birisiydi. Derin iç çekerek masalardan birine yaslandı. Gözlerini birkaç dakika kapadıktan sonra gülümseyerek tekrar açtı. Daha mutlu görünüyordu. 

''Artık,'' dedi daha sakin bir şekilde, ''inanıyorum. Gerçeğin, kaderin bu olmadığını düşünmüştüm ama gerçekten doğruymuş.'' 

Parmağını bana yönelterek kendini masanın biraz ötesine doğru itti. ''Sen benimsin ve artık kaçışın yok, sevgilim.'' 

Durun biraz, neler söylüyor bu? 

Ben neyim? Ben senin miyim? 

Kaçışım yok, ahaha ciddi mi bu beyefendi? 

Tanrım, AŞKIM MI! 

Ne bir şiir ne bir melodi, satırların arasına gizlenmiş iki cümlenin arkasından gelecek belanın kokusunu alıyorum ben şeklini bile artık görebiliyorum ki bu neden böyle davranıyor. 

''Harry? Aklını falan mı kaçırdın?'' diye sordum ve o tıpkı aklını kaçırmışlar gibi davranarak kahkaha attı. 

''Evet, bebeğim! AKLIMI KAÇIRDIM!'' 

Tanrı yardımcımız olsun...


BEĞENMEYİ UNUTMAYINIZZZ :)))X -Lilith

Cold FLOWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin