''Söz Veriyorum Seni İnciteceğim'' Bölüm:37

642 52 14
                                    

                    NE UZUN BİR BÖLÜM OLDU YA :D NEYSE İYİ OKUMALAR, BEĞENMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN. YA O DEĞİL DE 40. BÖLÜME 2 HAFTADA GELEN YAZAR TEK BEN DEĞİLİMDİR DİMİ? KENDİMİ ŞİZOFREN GİBİ HİSSEDİYORUM AMA AHAHA ZATEN ÖYLEYİM! :D -L          

                               ***

Saatlerdir konuşmamıştım, Julia gidip gelip nasıl olduğumu soruyordu ve tabii ki aldığı en meşhur cevap: suskunluğumdu.

Angela yanaklarını şişirip bacağını sallarken arada bir gözlerini bana dikerek Matt’e bir şeyler fısıldıyordu. Dirseklerimi dizlerimin üzerine koyup destek alarak öne doğru eğildim, Julia’nın gözleri genişlemişti.

‘’Ne var?’’ Julia’nın genişleyen gözleri artık kıkırdamayla kendini örtmüştü yani bir nevi gördüğü şey karşısında—Tanrım! Elimi endişeyle boynuma götürüp ovdum.

‘’Sanırım gecen çok iyi geçti, ha?’’ Angela’nın imalı bakışları ve iğneleyici sözleri dudaklarımı ısırmama neden olmuştu.

‘’Düşündüğünüz gibi değil,’’ ellerimle boynumu ovalamaya devam ettim bir yandan da yerde yürüyen minik karıncayı inceliyordum. ‘’onun odası çok karanlıktı ve birkaç karmaşıklık yaşandı.’’ Julia içinde tuttuğu kahkahayı artık dışarı bırakmıştı, dizinin üzerine sağ elini koyarken boşta kalan eliyle karnını tutuyordu.
‘’Beni düşman zannedip boynumu sıktı.’’ Julia ve Matt aynı anda ayağa kalktılar ve birbirlerine bakıp gülüşmeye devam ettiler, gülmeyenler olarak sadece Angela ve ben vardık ki John amcanın bile güldüğüne emindim. Matt dışarı doğru adımlarını devam ettirirken Juliana da onu takip etti.

Birkaç bakışmadan sonra odanın sessizlik hâkimiyeti Julia’nın endişeli girişiyle son bulmuştu.

‘’Çabuk olun! Bunu görmeniz gerekiyor, Tanrım! Bulutlar adeta kan kırmızısıyla bulanmış.’’ Angela benden önce davranıp Julia’ya omuz atarak dışarı çıktı, burnunu kırıştırıp kaşlarını çatan Julia’yı es geçerek Angela’nın peşinden çıktım.

Ölüler başlarını gökyüzüne kaldırıp aynı anda iç çektiler, dikkatimi dağıtan şey ise bir kadının derin çığlıydı ve o sis… O sis yeniden geldi, nefesim kesiliyordu kulağımda çınlayan boğuk kargaşalar ile beliren sis… Dizlerim beni zar zor taşırken tutunabileceğim bir şeyler aradım ama yoktu. Sisin içinde beliren soluk beden gittikçe bana yaklaşıyordu göz ucuyla ona bakarken yere eğik başımı kaldırmak için çaba veriyordum.

‘’Zaman doldu bebeğim, o başardı. Saklı kalan kutuları aralamamalısın,’’ annem iyice belirginleştiğinde kesilen nefesim beni daha çok tüketmişti. Elini kalbimin üstüne koyup baskı uyguladı tıpkı Harry’nin yaptığı gibi. ‘’ihanetin affediciliği yoktur... Ama unutma küçük sevgilim, sen de bir ihanetsin. Affetmekten vazgeçme, Tanrı günahkârları değil günahı sevmez ve sen meleğim. Bugünü asla unutma, yeniden görüşmek üzere… Dikkatli ol…’’ Kısa süreli ziyaretin ardından annem ortadan kaybolmuştu ve siste beraberinde dağılmıştı artık sesler daha belirgin duyuluyordu, birinin çığlığı ile kendime gelip başımı kaldırdım.

‘’Tanrı aşkına! Neredeyse ölüyordun.’’ Julia belime sardığı koluyla ayakta durmama destek verirken aynı zaman da azarlıyordu. Ölüler arasına kargaşa vardı ve etraf toz duman içindeydi, göz gözü görmüyordu.

Cold FLOWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin