''Yelesiz Aslan'' Bölüm:99

108 14 7
                                    



Harry'nin vücudunun gerginleştiğini hissedebiliyordum. Kollarını kollarıma bastırmış gibi hissediyordum. Atın dizginlerini kendine doğru çekerek atı yavaşlattı sanki ormandaki bir başka sesi dinlemeye çalışıyor gibiydi ama atın nallarından çıkan sesten başka hiçbir ses yoktu ya da benim duyamadığım şeyleri duymaya çalışıyordu da ben yok sanıyordum. Harry'nin nefesini kulağımın arkasında hissedince huzursuzca kıpırdandım, bu şekilde oturmamız bile beni rahatsız ediyordu. Her ne kadar evli olsak da normal insanlar gibi bir hayat sürmemiştik mesela pikniğe gitmemiştik veya elimden tutup o balolara götürmemişti, tiyatro izlememiştik. Ondan soğusam da bu içimdekiler öylece kalıvermişti. 

Atı tamamen durdurarak attan aşağı inerek etrafına biraz göz attı. Hava iyice karardığı için onun baktığı yönlerde hiçbir şey göremiyordum. Birkaç daha etrafında dönerek atın dizginlerini hafifçe çekiştirdi. Tekrar yola çıkmıştık ve tabii ki bana yine bir şey söyleme gereğinde bulunmamıştı. 

''Harry?'' dedim, dayanamayarak. 

''Hmm?'' diye mırıldandı. 

''Nereye gidiyoruz ve neden attan indin?'' 

İşin en yaratıcı kısmına geliyoruz, siyaha karışan gölgelerin adamı dönüp bakma zahmetine girmeden ilerlemeye devam etti. Cevabınızı bakışlarınızla da verebilirdiniz değil mi, bayım? Biraz daha ilerledikten sonra elini ıslak ağaç kabuklarına sürtüp ağzında bir şeyler mırıldandı sanki onlarla konuşuyor gibiydi. Bunu her yaptığında gözlerinin parladığını görebiliyordum, her yaptığında ise ağaç kabuklarında bir haşırtı sesi ile koku ortaya çıkıyordu. Burada olan hiçbir durum beni şaşırtmasa da ilk kez gördüğümden dolayı dikkatle izleyebiliyordum. Biz ormanda yavaş yavaş ilerlemeye devam ederken Harry atı durdurup soluma geldi. Ne kadar centilmen değil mi? Nereden inebileceği mi bile bilmiyor... 

''Sen gerçekten aptalsın.'' Dedim, güldü. 

''Sol ayağını çok iyi kullanamıyorsun, sağ ayağın önce yerle buluşursa belini kavradığım sıra kendini yere sabitleyebilme ihtimalin artıyor. Yani dengeni kurma prensibi diyoruz, buna.'' Oldukça bilimsel konuşmasını bölmek istemezdim ama ona, Sen ciddi misin? bakışı atmayı ihmal etmedim. Yeniden güldü, kollarını bana uzatarak ona uzanma mı istedi. 

''Kendim yapabilirim, Frankie.'' diyerek alay ettim. *(Frankenstein 1818 yılında sunulmuş sonrasında tiyatro ve sinemaya aktarılmış bir eserdir. Bu hikaye 1810 yıllarında geçen bir hikaye fakat hep 1810 da geçmiyor yani bu takma ismi garipsemeyin. 1810 diye yazmam sembolik.)

Atın bıraktığı dizginlerini kavrarken iki bacağımı aynı anda yana atarak aşağı kaydım. At dizginleri çekiştirdiğim için hareketlenerek düşmeme sebep olmuştu. Üzerimdeki ağırlık çok gelince dengemi sağlayamamıştım, tabii Harry buna kıkırdamayı da ihmal etmemişti. Çamur olan avuç içlerimi üzerime silerek Harry'ye öldürücü bakışlar attım o ise pelerine sürdüğüm için gözlerini devirip yanıma geldi. 

''Her neyse,'' dedi düşme konumu açmadan, ''cadıcık sana ihtiyacım var.'' 

Ona bakıp ne demeye çalıştığını anlamaya çalıştım ama bu karanlık ormanda görebildiğim tek şey, parlayan siyah gözleriydi. Gittikçe heyecanla kararan bu gözler sinsi planlarının olduğunu gösteriyordu. Arkama geçip kulağıma eğildi, ''Bana neler yapabileceğini göster. Doğayı kontrol et, bebeğim! Buradaki her şeyi YAK!'' bu emir verici konuşması beni hem tahrik ediyor hem de sinirlendiriyordu. 

Sinirle parlarken omzumun üzerinden Harry'e baktım. Heyecanla kaşlarını kaldırmış başını sallayıp duruyordu. Yüzüklü parmaklarını kaldırıp gümüş yüzüğünü öperek havada anlam veremediğim bir şeyler çizdi. 

Cold FLOWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin