Final - Part 1

18.4K 1.1K 74
                                    

Kendimi bildim bileli korkuyla büyümüştüm. Terk edilme korkusu, yalnızlaşma korkusu, ölüm korkusu... Vazgeçilme, dışlanma, nefret korkusu hissederdim her zaman en derinlerimde. Ya bir gün, her şeyi aynı anda yaşarsam ne hissederdim? Bunun cevabını almıştım. Hiçbir şey. Hiçbir şey hissetmemiştim çünkü ben bu hislerle boğuşurken yanımda o vardı. Beni, hissettiğim tüm duygulardan arındıran, beni çevreleyip etrafıma yeni duvarlar inşa eden, yıkılmış duvarlarımın başında dikilip, beni yargılamak yerine beni seven, o duvarın arkasına ilk adımı atan ilk ve tek insan olmuştu.

Dışarıdan duyduğum kurşun sesleri, onun yüzündeki gülümsemeyle daha da kuvvetlenirken tüm korkularım yeniden doğmuş, her biri bir an olsun çekinmeden üzerime bastırmak için düzgün bir anı kolluyor gibiydi. Telefonunu hemen yanına, oturduğu ahşap sehpanın üzerine bırakırken onu izledim. Parmaklarının arasına sıkıştırdığı sigarayı dudaklarına götürmesini ve keyifle gülümserken dudaklarının arasına yerleştirdiği sigarayı yakışını izledim. Sigara alev alırken tütünün çıtırdaması, asla silinmemek üzere kulaklarıma kazınmıştı. Zaman öylesine ağırdı ki, tüm hareketleri yavaş yavaş, sanki unutulmaktan korkar gibi zihnime kazınıyordu. O an bir şeyler olduğunu anlamıştım. Korkunç bir şey olacağını hissediyordum. Dudaklarından süzülen duman ağır ağır odanın içine süzülürken Ecmel'in bağlı ağzından çıkardığı homurtuları, çırpınırken ahşabın gıcırdamasını ve aralık pencereden içeri giren yaz meltemiyle çam ağaçlarının birbirine sürtüneren hışırdamasını. Tüm o anlar, her biri zihnime kazınmıştı.

Sessizdi. Telefonu kapattığından bu yana, dışarıda tabiatın kendi mırıltıları hariç mekanik tek bir ses duymamıştık ve bu sessizlik, onu git gide daha da keyiflendiriyordu.

Dirseklerini dizlerine yaslayarak bana doğru eğildiğinde gözlerimi diktiğim pencereden alıp ona çevirdim. Sigara dumanını üzerime üflerken "Onu gerçekten önemsiyor musun?" diye sorarken başıyla Ecmel'i işaret ediyordu.

Tepki vermeksizin yüzüne bakmaya devam ettim.

"Seni resmen bana sattı, biliyor musun? Sen benim mülküm gibisin. Sahip olduğunu düşündüğün o şarkılar, aldığın kıyafetler, bindiğin araba," uzanıp sivri tırnaklarıma dokunduğunda elektrik çarpmış gibi kendimi geri çektim "Manikürünün parasını bile ben sana verdim," dedi.

Tıpkı onun gibi dirseklerimi dizlerime yaslayarak ona yaklaşırken sigara kokusu rahatsız edici seviyede, aramızda tütüyordu "Hepsini ben kazandım. Senin benim hayatımda hiçbir hükmün yok. Ben yükseldim. Senin paralarını benim işim akladı. Abdullahı aramıza dahil eden de benim, ona Apollo adını veren de benim. Sen, sadece benim şöhretimin gölgesinde saklanan bir böceksin,," dediğimde dişlerini sıkıyordu. Yanağındaki kasların hareket edişiyle daha geniş gülümsedim. Siraç, o olmasam da dimdik ayakta durmam gerektiğini defalarca fısıldamıştı kulağıma. Defalarca kez beni bununla yüreklendirmişti. Onun yokluğunda nasıl onun her cümlesini hatırlıyorsam, şimdi de aynı hatıralar zihnimdeydi. Omuzlarımdan tutup beni sarsması, yapabileceğimi söylemesi ve içimdeki gücü, en derinlerimdeki kuyudan nasıl çıkaracağımı bilmezken bana yol göstermesi gerçekti.

Benim sadece Siraç'a karşı gardım hep aşağıdaydı.

"Ben senin üstündeyim, Nael. Senin patronun da benim, kumandanın da," dedim ve ona doğru daha da yaklaştım. Koyu kahve gözlerine, sararmış gözlerinin çeperine bakarken "Sen benim köpeğimsin," dediğimde suratıma yediğim tokatla birlikte başım savrulmuştu. Öylesine sert vurmuştu ki dudağım patlamıştı. Kanayan tarafı ağzımın içine çekerken tepemde dikilen adama baktım.

KOMŞU ✔︎Where stories live. Discover now