12

48.7K 2.3K 228
                                    

Sözleri duymuyordum. Kitlenmiş, sadece ekranda tasarladığım klibin birebir aynısının dönmesini izliyordum. Yılbaşında çıkaracağımız şarkının ilk demoları kaydedilmiş, klip için küçük görüntüler kaydedilmeye başlanmıştı. Müzik üzerinde çalışırken yönetmenle sahne kurgularını yapmıştım ve her biri, benim imzamla kayıtlıydı. Benim yazdığım şarkıyı, benim kaydettiğim demodaki gibi söylüyor, benim döktüğüm notaları tekrar ediyorlardı. O klipteki her şeyi ben tasarlamış, ben planlamıştım. Grubun solistinin Mery olacağını duyduğumda şaşırmamıştım, sadece bana inanmadığı için ona kızgındım. Ben gelene kadar grubu idare edeceğini, tüm kontrolü elinde tutacağına inanıp ona güvenmiştim. Sonuçta o Mery'di.

Kendini uçurumun kenarından geriye sarkılıp elleriyle gökyüzünü okşarken "Oldum zindan/ Hapsoldum zindan/ Sensin zindan" diye mırıldanıyordu ve tam planladığım gibi gözyaşları yanaklarından süzülürken kendini uçurumdan bırakıyordu. Mükemmel değildi, son anına kadar şarkıda ben yer alsaydım böyle kuru kuru sözleri bitirmezdim.

Hırkamın cebindeki telefonu çıkardım ve kendimi asansörün bulunduğu giriş holüne attım. Merdivenlerin hemen yanındaki camın kenarında grubun adını YouTube'da arattığımda sayfanın adının "Marifet -1" olarak değiştiğini görebiliyordum. Hala eski videolarımız duruyordu ve en son bıraktığımdan çok daha fazla izlenmeye sahip olmuştu. Yeni şarkının açıklama kısmına baktığımda "Söz/Müzik: Mery" yazıyordu. Sinirlerim o kadar bozulmuştu ki titriyordum. Her şeyi affedebilir, görmezden gelebilirdim ama benim olanı benden çalması, bu affedemeyeceğim bir şeydi. Ayazda kalmış gibi çenem, ellerim ve tüm bedenim zangır zangır titriyordu.

Titreyen parmaklarımı ekrana götürdüm ve Ecmel'in numarasını bulup kulağıma götürdüm. Kalbim kırıktı. Şarkımı, bestemi ve sahip olduğum benliğimi en çok güvendiğim insan, Mery çalmıştı. Onunla birbirimize kızgındık, her şeyi beklerdim ancak bu, en kötü senaryolarımdan biri bile değildi.

"Efendim," diye açtı ağabeyim telefonu.

Titrek ellerimi ve hızla soluduğum nefesimi düzene sokmaya çalışırken "Bu klip... Bu klip ne Ecmel?" diye kekeleyerek parladığımda Ecmel sessizdi. "Ecmel!" diye bağırdığımda sesim boş koridorlarda yankılandı.

"Bir saniye," dedi ve arkasından kapının açılıp kapanma sesini, rüzgarın uğultusunu duydum "Şimdi söyle," dedi.

Derin bir nefes aldım, camdan dışarıya akan trafiğe bakarken tırnaklarım pencerenin mermer pervazlarına geçirmek istercesine tırmalıyordu "O klip," diye mırıldandım sıkılı dişlerimin arasından "Benim şarkım... Grubum... Benim her şeyim... Neden benim klibimde söz ve müzik kısmında Mery'nin adı yazıyor?" diye sordum.

"Sakin ol, Mery şu an çok öfkeli," dediğinde avcumun içini pencerenin pervazına vurdum.

Avcumdaki karıncalanma hissi ikinci darbemle daha da artarken "Kızgın mı? Peki ya ben? Ben ne kadar sinirliyim, biliyor musun?" diye çıkıştım.

"Biliyor. Mery bunun farkında, seni kızdırmak için yapıyor," dediğinde her yeri yumruklamak, bir şeyleri parçala isteği git gide içimde büyüyordu.

"Ben yazdım," diye inledim.

"Sakin ol, senin ona saldırmanı bekliyor. Olan durumlardan dolayı çok sinirli,"

"Konuşmadın mı onunla?" diye çıkıştığımda bu kez yeniden sesim boş koridorda yankılanıyordu. Yolda yürüyen birkaç kişinin dönüp yukarıya baktığını fark etmiştim.

"Dinlemiyor, adama körü körüne inanıyor,"

"Ne demek inanıyor? Biz onun en yakın arkadaşlarıyız, ne hakla benim grubuma bunu yapar. Dalga geçer gibi bir de eksi bir yazmış,"

"Biliyorum ama lütfen sakin kal, Gazel. Burada durumlar çok karışık, ona rest çekmeyi ben de çok istiyorum ama biliyorsun evin kredisi var. Eğer ona diklenirsem ya da hoşuna gitmeyecek bir şey yaparsam direkt ipimi çeker, zaten sen bu haldesin. Birimizin durumu idare ettirmesi lazım," dediğinde gözlerimi devirdim.

"Saçmalama, oradan gelecek üç beş kuruşa ihtiyacın olmadığını biliyorum," diye öfkeyle çıkıştım.

"Ne biliyorsun sen? Tek başıma aileyi ayakta tutmaya çalışmanın ne demek olduğunu sen nereden bileceksin," diye bağırdığında öfkem daha da nüksediyordu.

"Onlara bakmak zorunda değilsin," derken sesim yüksekti. Maddi durumumuzu düzelttikten sonra ağabeyim, biyolojik anne ve babamız için daha düzgün bir hayat inşa etmek adına onlara bir iş kurmuş, ev almış ve her ay düzenli olarak yüklü miktarda para atıyordu. Buna başından beri karşıydım ve hala da aynı fikirdeydim.

"Onlar bizim anne ve babamız, yarın medya onları bizim için silaha dönüştürsün mü istiyorsun. Para görmeyen keş anne babamız üç kuruşa hemen öter,"

"Konuyu saptırıyorsun," diye çıkıştım.

"Hayır, olacakları söylüyorum,"

"Sen, kendin para kazanacaksın diye burada beni harcıyorsun. Sana o parayı kazandıran benim, Ecmel. O grubu ben kurdum, sözleri ben yazdım, müzikler benim elimden çıktı ve o siktiğimin tüm kliplerini ben kurguladım. Marifet benim, siz sadece onun bir parçasısınız, ben o grubun ta kendisiyim!"

"Sakinleşince beni ara, sakin kafayla konuşalım. Şu an kafanda kurduklarınla bana saldırıyorsun ve söylediklerinden pişman olacaksın,"

"Öyle mi?"

"Öyle,"

"Siktirin gidin. Sen de, Mery de, Marifet de... Hepiniz siktirin gidin!" diye bağırdım ve karşılık beklemeden telefonu boş hole fırlattım. Yere çarpan telefon, ben öfkeyle burnumdan solurken Siraç'ın ayaklarının önünden geçti ve hemen karşıdaki duvara çarparak durdu. Öfkeliydim. Tüm bedenim titriyor, bacaklarım artık beni taşımayacak hale gelmişti. Camın önüne dizlerimin önüne çökmüş, sarhoş gibi dönen başımı ellerimin arasına almıştım. Sahip olduğum her şeyi, sabırla beklemek istesem de daha da üstüme geliyordu. En sevdiklerim, yanımda olmasını beklediğim yegane insanlar bana sırtını dönmüş gibi hissediyordum. Yalnızlaşmıştım. Tek başıma kalmıştım. Herkes, beni tanıyıp yanımda duran herkes gitmişti. Hayranlarım, dostlarım, iş arkadaşlarım, sözlerim ve müziğim... Grubum ellerimden alınmıştı. Basit bir haber yüzünden, ne olduğunu anlamadığım bir karmaşanın içine düşmüştüm. Saçma bir haberdi. Daha önce defalarca kez olan bir şeydi, her seferinde gülüp geçtiğimiz şey bu kez ayağımıza dolanmıştı.

En çok da benim ayağıma dolanmıştı.

Hemen başımda, bastonlarından destek alarak dikilen Siraç "İyi misin?" diye sordu.

Burnumdan soludum "Hayır," dedim dişlerimin arasından. Biraz önceki keyifli ve şakacı tavrımdan eser kalmamıştı.

"İstersen... Yarıda bırakalım," dediğinde başımı iki yana sallayarak ayağa kalktım. Tam karşımda, çatık kaşlar ve acıyan bakışlarla bana bakıyordu. Acınacak durumdaydım, bunu kabul ediyordum ancak hiç tanımadığım bir adamın bana acımasına ihtiyacım yoktu.

"Hayır," dedim ısrarla bakan yeşil gözlerini görmezden gelerek "Sen devam et," diye ekledim.

Ağır ağır yerdeki telefonuma doğru yürürken "Tamam, o halde yanımda bekle," dedi.

Titrek ellerimle yerden ekranı tamamen kırılmış telefonumu alırken "Tamam," diye mırıldandım ve kararan ekrana baktım. Harika, daha da batıyordum.

KOMŞU ✔︎Onde as histórias ganham vida. Descobre agora