59

30.2K 1.9K 266
                                    

Mantığımla duygularımın ördüğü ağların arasında doğruyu bulmaya çalışırken yeniden ona kapılıyor olmak canımı yakıyordu. Ona hiçbir zaman tam anlamıyla kızamamıştım, bu tıpkı Ecmel'e olan bağlılığım gibi, kalbimin bir yerinde, en derinlerde uyanış gününe kadar yatacak hislerden ibaretti. Onu dinlemek, onu anlamaya çalışmaktan başka çarem yoktu. Ona karşı duygusuz, ifadesiz davranmaya çalışsam da onunla birlikte ağlamak, ona sarılmak ve sırtını sıvazlayarak onu teselli etmemek için kendimi zor tutuyordum.

Herkese sırtımı dönebilirdim. Annemi ve babamı terk ederken bir kez olsun tereddüt etmemiş, arkamı dönüp bakmamıştım. Onlara hep kızgındım. Onları bir gün olsun sevmemiş, kalbimin onlara karşı erimesine müsaade etmemiştim. Oysa o...

"Beni neden o gece bırakıp gittin?" diye sorduğumda aramızdaki sessizlik ve etraftaki çalılardaki böceklerin sesinden başka bir şey yoktu. Öğle vakti olmuştu, güneş tam tepedeydi. İnsanın tenini yakacak kadar sıcak güneşin altında buzlar erimiş, kahve bardaklarının üzerinde ince bir su tabakası oluşturmuşken ben, onun eli elimin üzerinde olmasına rağmen kendi düşüncelerin ve onun gerçekleri arasında sıkışmış, soğukla ürperiyordum. Aylardır içimde tuttuğum soru, beklediğimden daha sakin bir şekilde dudaklarımdan dökülmüştü. Sessizliği giderek büyürken gözlerimi, dizimin üzerinde üst üste duran ellerimizden alıp derin yeşil gözlerine diktim. Gözünü dahi kırpmadan, acıyla yüzüme bakıyordu. Sanki bunu yapmayayım diye beni durdurmak, ertelemek istiyor gibiydi "Neden?" diye sorduğumda dudaklarının içini dişleyerek önüne döndü.

"Kırılacaksın," dediğinde kendimi her an ağlamak üzere bulmuştum. Bu, tehdit gibiydi. Başıma dayadığı silahı ateşleyeceğini ve beni derinden yaralayacağını belirtiyordu. Duymaya takatim var mıydı yoksa yeniden ondan kaçmak bana iyi mi gelecekti bilmiyordum. Tek bildiğim şey, onunla enine boyuna her şeyi konuşup, yarın uyandığımda kafamda soru işaretlerinin olmamasıydı. Bana baktığında dudaklarım cesaret edip de kıvrılamamıştı, sadece omuzlarımı hafifçe kaldırdım.

"Seninle işim bitmişti. Sana söylediğim gibi, sen Nael'e meydan okumamı sağlayan bir araçtın. O gece, beklentinin üzerinde bir kalabalık vardı ve Nael'in meydan okuma vakti gelmişti. Benim ortaya çıkışım, ona cesaret vermiş ve belki de meydan okuyabilme cüretine sahip olmasına neden olmuştu. O gece, konserin iyi bitmesi gerekiyordu, bu hem senin prestijin için hem de ülke refahı için. Yılan da başını gösterdiğine göre, olduğum yerde saymanın bir anlamı yoktu," derken otoriterdi. Kendinden emin, söylediklerinin arkasında duran ve yüzleşmeye razı görünüyordu. Haklıydı. Ağzından çıkan her kelime, omuzlarıma tonlarca ağırlık gibi çöküyor, tüm sistemimi kırıp döküyordu. Kırılıyordum. Cam gibi, tek bir darbeyle binlerce parçaya ayrılıyordum.

Elimi, elinin altından çekmeye çalıştığımda parmakları sıkıca tutundu bana. Güçlü kalmak adına derin bir nefes aldığımda, içimdeki kırık cam parçaları göğsüme batıyordu "Neden bir kez olsun aramadın beni? Neden hiç gelmedin bana?" derken kendimi güçlü tutmaya çalışıyordum.

Gözlerini, parıldayan havuza dikmiş, pırıltı yeşil gözlerinde yankılanırken ifadesi belirsizdi. Söylemek istedikleri ve söyleyecekleri arasında karar vermeye çalışıyor gibi görünüyordu. Gergin dudaklarını serbest bırakırken yeniden göz göze geldik, kararını vermiş gibi görünüyordu ancak bunun ona acı verdiği ortadaydı "Hataydı..." dediğinde göğsümün üzerindeki ağırlık kaburgalarımı sıkıştırıyordu "Hataydı sana bağlanmak, seni sevmek, sana tutunmak yaptığım en büyük hataydı ama bir gün olsun bundan pişman olmadım. Senden kaçmak için çok çabaladım, seni görmezden gelmem ve hafızamdan tamamen silmem gerekiyordu ama bunun karşılığında, ilk defa sevdiğim ve karşılığını koşulsuz şartsız aldığım senden vazgeçmek acıydı,"

KOMŞU ✔︎Where stories live. Discover now