16

48.6K 2.4K 273
                                    

Dönüşte telefonumu yetkili servise bırakmıştım, bana iki hafta telefonsuz kalacağımı söylediklerinde bir miktar üzülmüş olsam da razı oldum ve telefonumu bıraktım. Beni idare edecek yeni bir telefon almak istemediğimden, tamamen kendimi sosyal medyadaki kaostan ve kötü yorumlardan uzak tutmak adına iyi bir fırsat olacağını düşünmüştüm.

Yolda Siraç'ın ihtiyaçları ve benim ihtiyaçlarımı köşedeki küçük bakkaldan hallice markette hızlıca tamamlayıp eve ulaştığımızda yeniden yalnızdım. Canım deliler gibi alkol istese de bunun yerine kendime kola ve bolca abur cubur alarak kendimi kandırmayı tercih etmiştim. Koskoca haftasonu ben, abur cuburlarım ve televizyonum vardı. Sıkıcı olacağını biliyordum bu yüzden ilk telefonsuz gecemi erkenden uyuklayarak geçirmiştim. Ertesi gün düşünmeyi erteleyerek uzun uzun koşmuş, oyalana oyalana kahvaltımı yapmıştım ancak düşünmekten kaçamamıştım. Mantıklıydı. Aldığım telif haklarıyla ağabeyime yardımcı olabilirdim, gerçi hala ihtiyacı olmadığının farkındaydım. Marifet şöhret kazanırken, elde ettiğimiz paraları sürekli borsaya, garimenkule ve ziynet eşyalarına yatırmıştı. Her ay faizden gelen para, menajer maaşını karşılayabiliyordu. Neden böyle davrandığını başlarda anlayamasam da bunun, Mery ile aramızı yapmak için olduğu kanaatine varmıştım.

En sonunda pazar günü gerçekten kararımı vermiştim ve onu aramak için telefonumu beklemek istemiyordum. Gidecek, ağabeyime durumu anlatacak ve onun da fikrini alacaktım. Bu ikimizin de kazanacağı bir durumdu, biz aileydik ve birbirimize bugüne kadar her zaman destek olmuştuk. Bundan sonra da bu böyle devam edecekti. Artık, Marifet yoktu. Mery bunu, bana olan yersiz öfkesiyle mahvetmişti. Geriye dönüp düzeltmem mümkün değildi, bu yüzden yapacağım tek şey, kalanına dişimle tırnağımla saldırmak olacaktı.

On beş kat merdiveni nasıl indiğimi bilmiyordum. Otoparka geldiğimde kendi başıma verdiğim ve sağlıklı olduğunu düşündüğüm kararla gurur duyuyordum. Geri dönerken muhtemelen bunu kutlamak ve aynı zamanda bana verdiği fikirden dolayı ona teşekkür etmek için şampanya alarak geri dönerdim. Ağabeyim için de kurtarıcı bir durumdu, benim için de aynı şekilde. Bugüne kadar o beni tüm sıkıntılardan kurtarmıştı ve şimdi sıra bendeydi.

Küçük bir çocuk gibi olmuştum. Ona her karnede getirdiğim belgelerde beni sıcacık kucaklayışını hatırlıyordum, ilk anlaşmamızı imzaladığımızda birlikte deliye dönmüştük. Grup arkadaşlarımızla yaptığımız kutlamanın ardından eve döndüğümüzde sabaha kadar saçma sapan kahkahalar atıp bira içerek hayallerimizi anlatmıştık. Başarılı, çok ünlü ve çok zengin olup annemizi ve babamızı unutacaktık. Kendimize düzgün hayatlar kuracaktık. Sağlam temeller üzerinde olacaktı her şeyimiz, garanti davranacaktık.

"Hayal et," demişti evin balkonunda, gökyüzündeki belli belirsiz yıldızları izlerken "Ben gelmişim elli yaşına, sen olmuşsun kırk dört. Evlenmişiz. Müstakil evlerimizin güzelce biçilmiş çimleri, tertemiz havuzları var," derken manzara gözümün önünde canlanmıştı.

"Çocuklar ortada oynuyor, geç evlendiğimiz için daha küçükler," diye mırıldandım.

Güldü, birasından bir yudum aldı "Barbekünün başında ben ve senin kocan var, ona ağabey nasihatleri veriyor alttan alta uyarıyorum," derken suratına geniş bir gülümseme vardı.

"Ben bütün mutfak işini senin karına yıkmışım, çocuklarla oynuyorum,"

"Etleri yaktığı için kocana bağırıyorum,"

"Çocuklarımız kavga ediyor,"

Başını iki yana salladı "Hayır, git gide çok gerçekçi ve can sıkıcı oluyor, Gazel. Tozpembe düşünmen gerek," dediğinde ona ayak uydurarak başımı salladım "Güzelce soframızı kurmuşuz, rakılarımızı açmışız. Alttan usulca bir Müslüm baba çalıyor," dediğinde ona suratımı buruşturdum.

"Müslüm baba mı? Aşık Veysel dururken mi?"

"Rakı masasında Aşık Veysel mi dinlenir, Gazel? Müslüm baba dinlenir,"

"İyi, öyle olsun," diye homurdandım alt dudağımı sarkıtırken.

Başımın tepesinde tutup saçlarımı karıştırdı "Dahasına tokuşturuyoruz kadehlerimizi. Daha güzel günlere, daha güzel aylara..." diyerek bana bira şişesini uzattı.

Bira şişemi tokuşturdum "Daha mutlu olmaya... Daha huzurlu olmaya... Daha sağlıklı olmaya..." diye ekledim.

"Tabi bu sırada benim afacan, masa altından kaçırdığı rakıyla sarhoş olmuş oluyor," dediğinde kahkaha attım.

"İşte bu tam senin çocuğunun yapacağı şey," dediğimde güldü.

"Bu kadar gerçekçiyim,"

Biramı yudumladıktan sonra "Unuttun, sonra kesin her tarafa kusar," dediğimde bana suratını buruşturarak baktı "Sen rakıdan sonra hep kusarsın," diye ekledim.

"Abartma," dedi

Başımı aşağı yukarı salladım "Neden hiç rakı almıyorum sanıyorsun?" dediğimde bana güldü.

"Abi, hatırlıyor musun bana bir dünya kırtasiye alışverişi yapmıştık bir gün?"

"Evet,"

"O kadar parayı nereden buldun?"

Yanağının içini dişledi "Kaçmak için para biriktiriyordum, o gün sen o kadar hevesliydin ki kaçmanın bir anlamı olmadığını düşündüm," dediğinde beni bırakacak olması kalbimi bırakmıştı ama yine de yanımdaydı. Onu anlayışla karşıladım ve sessizce yıldızları izledik. O günü unutmuyordum ve unutmayacaktım. O gün daha iyisi için, hayallerimizin gerçek olması için sessizce gökyüzüne bakarak dilek dilemiş ve içimizdeki çocuk heyecanla yıldız kaymasını beklerken balkonda uykuya dalmıştık.

O günün hatrına ağabeyimin teklifimi değerlendireceğini, onu ikna edebileceğimi biliyordum. Geri kalanın bir önemi yoktu, başka işlerde çalışır ve yeniden aynı gücü elde ederdik. Yatırımlarımız sağlamdı. İyiydik. Biz iki kardeş, yan yana durduğumuzda bizi kimse yıkamaz, sarsamazdı. Şimdi, ipleri bir yabancının eline bırakma sırası değildi. Biz, güçlüydük. Ailemizi karşımıza alıp yükselmiştik, baştan başlamıştık. Şimdi, sahip olduklarımızı gözden çıkaracak kadar korkak olamazdık.

Ağabeyimin evinin önüne arabayı çektiğimde oturma odasının ışıklarının açık olduğunu, evin bahçesini çevreleyen çam ağaçlarının arasından görebiliyordum. Avlunun şifresini girdim ve eve yürüdüm. Zili arka arkaya birkaç kez çalacak kadar kapıda beklemek zorunda kalmıştım.

Kapıyı açtığında beyaz tişörtünü üzerine geçiriyordu. Beni gördüğünde hayalet görmüş gibi suratı beyazlamıştı, muhtemelen onu bir kızla basmıştım ama buna alışkındım "Ecmel," dediğimde yutkundu.

"Gazel," derken nefesini dışarı vermişti.

"Özür dilerim abi," dedim içeri girerken "Sen haklıydın, çok kötü sözler söyledim. Beni affedebilecek misin?" diyerek ona sarıldığımda makine gibi donuk kollarını bana sardı. Ona göğsünden bakarken "Ama bir çözüm buldum," dedim ve kollarının arasından sıyrılarak merdivenlere yöneldim.

"Gazel, keşke haber verseydin," dedi arkamdaki kapıyı kapatıp seri adımlarla peşimden beni takip ederken.

Güldüm "Tamam, evde bir kız olduğunu biliyorum. Mutfağa gireceğim ve oradan bahçeye çıkacağım, görmeyeceğim onu ama lütfen fikrimi dinle..." derken mutfağın eşiğinde kalakalmıştım. Ne bir adım ileri gidebiliyor ne de bir adım geriye sarabiliyordum. Karşımda, dağınık mutfağın ortasında elbisesini çekiştirerek Mery duruyordu.

Doğru yere gelip gelmediğimi sorgulayarak önce eve baktım, sonra ağabeyime ve sonra Mery'e. Ağabeyimin evinde, onun mutfağında Mery ruju dağılmış halde en az ağabeyim kadar şaşkın duruyordu.

Sırtımı mutfak kapısının eşiğine yaslayıp bir ağabeyime bir de Mery'e bakarken "Siz... Siz ne yapıyorsunuz?" diye sordum. Açıktı.

Apaçık ortadaydı ama onların ağzından açık bir itiraf duymak zorundaydım.

Yazarken çok heyecanlıyım, on bölüm önden gidiyorum ve geri dönüp bölümü yayınlamadan önce okurken "Hadi ama daha burada mısın?" Diye kendime kızıyorum. Kendimi yazmaya çok kaptırmazsam bu gece bir bölüm daha gelecek.

Sevgiler

KOMŞU ✔︎Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz