35 - 100K ÖZEL YENİ BÖLÜM

42.8K 2K 310
                                    

On yedi tur atmıştım.

Siraç henüz ilk turda, ne kadar ağır olduğumdan mızmızlanıp bana ceza olarak bir tur daha eklemiş, ona itiraz ettiğimde iki tur daha üzerine eklemişti. Parkur ile ilgili korktuğum tek şey merdivenlerken uzunluğu, atlamalar, çukurlara girmeler, kütüklerin üzerinden atlamalar derken bitmek bilmeyen parkurdan başka bir şey düşünemez hale gelmiştim. Tek düşündüğüm şey daha hızlı koşmak ve bir tur daha ceza almamaktı. Ben koşarak kendimi paralarken Siraç oturduğu yerde rahatını bozmadan çayını içmiş, çaylak askerden tostunu yemiş, ayranını içmiş ve üstüne birkaç tane çay daha içmişti.

Kendimi soğuk çimlerin üzerine bıraktığımda bir elinde çay bardağı bir elinde çay tabağı ile beni izliyordu "Yoruldun mu?" diye sorduğunda nefes nefese ona döndüm. Bana verdiği hırkayı daha ilk turda çıkarıp kenara koymuştum ve o hemen üzerine giymişti.

"Yoo, ne yorulması," dedim alnımdaki terleri avuçlarımın içiyle silip ellerimdeki ter damlalarını silkelerken.

Bardağındaki son yudumu içti "E o zaman bir tur..-" dediğinde elimi havaya kaldırdım.

"Lütfen, biraz daha koşarsam bu kez yorgunluktan kusacağım," dediğimde bana güldü.

"İyi," derken başını olumlu anlamda sallayarak beni süzüyordu. Nefes nefese, alacakaranlık gökyüzüne bakarak soluklanırken zihnim keşfedilmemiş bir göl kadar berraktı. Öğlen, her şeyden vazgeçmiş, aşağılanmış bir halde ağlayıp zihnimin eski düşüncelerimle istila edilmesine müsaade ederken şimdi daha sakindim. Mantıklı düşünebilir, doğru kararları verebilirdim. Bulanık olan şey hala ne yapmam gerektiğine karar vermekti. Oysa açıktı. Tüm nefretimle onlara saldırmalıydım ancak bu beni savunmasız düşürürdü.

Doğru bir adım atmam gerekiyordu.

Suratıma çarpan havlu ile yeniden dolmak üzere olan zihnim, gözlerimi çevreleyen karanlığın arasından sıyrılmıştı. Göğsümün üzerindeki havluyu alarak öfkeyle ona dönerken bana yüzündeki hafif tebessümle bakıyordu.

"Terini kurula, üşütme," dediğinde onu dinledim. Alnımda, ensemde, boynumda, göğüslerimin ve karnımın üzerindeki teri sildim. Hemen karşımda doğrulup bana elini uzattığında elini tutarak destek alarak ayağa kalktım, boştaki elinde tuttuğu hırkayı bana uzattı ve ben de karşılığında terli havlumu verdim. Ben, bana verdiği hırkayı üzerime geçirirken o arabaya doğru yönelmişti.

Peşinden onu takip ederken "Nedenini söylemedin?" diye sordum.

Bana usulca döndü "Fiziksel yorgunluk her zaman kafa yorgunluğunun önüne geçer, Gazel. Sen düşünmeyi, çözüm üretmeyi reddediyor ve her şeyi içine atıyorsun. İçine atacak vaktin kalmasın diye bu parkur," dediğinde başımı iki yana sallayarak onu reddettim

İşaret parmağımla yorgunluktan titreyen bacaklarımı gösterdim "Sana katıldıklarını pek sanmıyorum," dedim.

Güldü "İşin var mı?" diye sorduğunda tek kaşımı havaya kaldırarak nedenini sorarcasına baktım "Yemek ısmarlayacağım," dedi.

Daha hevesli adımlar atarken midemin anahtar kelimeyi duyduğu anda açlık hissiyle kıvrıldı "Çok iyi olur," dedim.

"Tamam, buralara yakın bir yerde. Geçen geldiğimizde hala yerinde olduğunu görmüştüm, acele et de kapanmadan yetişelim," dediğinde yorgunluğumu kenarda bırakarak koşar adımlarla arabaya yürüdüm. Ben arabanın direksiyonuna yerleşirken Siraç'ın telefonu çalmıştı. Arabaya binerken karşıdan gelen erkek sesini duyabiliyor ancak ne dediğini anlayamıyordum. Karşılık vermeden telefonu kapattı ve eşofmanının cebine attı.

KOMŞU ✔︎Där berättelser lever. Upptäck nu