47

51.5K 2.4K 577
                                    

Piyanonun tuşlarının kapağını kapatıp yaslandığımda dün darbe aldığım omzum sızladı. Bu acı sadece fiziksel olmaktan çok uzak, daha çok içerde, içimde sızlıyordu. Ruhumu, onurumu, varlığımı yaralayan darbe omzumdan nüksediyordu. Surat ifademi bozmadan Süleyman'ın sahneye doğru adımlamasını izlerken kafamda birçok şey dönüyordu. Evet, uzaktan bakıldığında garip bir ismi vardı ancak açılımının "VAR Ol Süleyman" olduğunu öğrenince daha da garip oluyordu. VAROS'un zirvede olduğu dönemlerde arkasında tek bir rakibi vardı, KOIF yani benim çalıştığım şirket. KOIF sürekli yeni şarkıcılar, oyuncular çıkarıyordu ancak VAROS'un sağlam kadrosunu alt etmek mümkün değildi. Böyle bir şeyin bahsi bile söz konusu olamazdı. O sektörün yeni yapı taşıydı. KOIF, VAROS'ten önce kurulmuş bir şirket olmasına rağmen gerisinden onu takip ediyor olmanın şirkette ne kadar gerginlik yarattığını o zamanlar yeni olan bizler bile hissedebiliyorduk. KOIF'e girmek bizim için ikinci tercihler arasındaydı ancak bir müddet VAROS'tan teklif gelmesini beklemiş ancak gelmeyince pes ederek KOIF'le anlaşmıştık. Parlama dönemimizde VAROS'un en iyi oyuncusu ve yeni anlaştıkları grup üyeleri hakkında asılsız iddialarda bulunarak şirkete ilk darbeyi vurmuş, en büyük darbeyi ise KOIF, VAROS'un kendi projelerini çaldığı yönünde yapmıştı. Davaların hepsi zaman aşımından kapatılmış olsa da VAROS ciddi anlamda harbe almış ve piyasada çok daha gerilere düşmüştü. Bu iddiaların doğruluğunu, kendilerinden başka biri bilemezdi ancak aynı oyuncu ve grup KOIF'e katıldığında sanılanın aksine pek de hoş karşılanamamıştı. KOIF'e yeni gelenler çoğu zaman hoş karşılanmaz, kendi içinde acımasız rekabetin olduğu, besin zinciri ilkesinin sert bir şekilde uygulandığı bir şirketti. Kendi içinde yenilir ve besin zincirinin en altına, av konummuna düştüğü anda gerçek dünyada bile tutunmanın mümkünatı yoktu.

"Şimdi bana ortak bir geçmişimiz olduğunu, intikam için el ele tutuşmamız gerektiğini mi söyleyeceksin?" diye sorduğumda bir omzunu kızının omzuna atmış, diğer eli cebinde bana bakıyordu. Kendinden emin duruşu, rahat tavrını destekliyordu.

Dudaklarını yanaklarının içini dişlerken dudaklarını büzüştürdü, düşünür gibi gözleri etrafta dolandı. Bu sahte bir ifadeydi. Bakışlarının arkasında okumayamadığım başka bir şey vardı.Kafandan kırık görünüyordu "Aslında kızım istedi," dediğinde kaşlarım çatıldı "Ah, kızım şirketin %51 hissesinin sahibi, annesi on altıncı doğum gününde ona hediye etti," dediğinde kafam iyice karışmıştı. Bana bu detayı vermesine gerçekten gerek var mıydı? "Ben de onun çalışanıyım, yani kızım seni istiyor," dediğinde bir ona bir de kolunun altındaki kızına bakıyordum. Kız bana gülümseyerek başını salladığında gözlerim sadece ikisi arasında geziyordu. Gerek varmış.

"Yani?" diye sordum tüm karmaşanın içinde. Bir yandan heyecanlıydım. Gözlerindeki hırsı nihayet okuyabiliyor olmak benim için gurur duyulacak bir meseleydi. Alaycılığının ardında, gerçek bakışlarını okuyabiliyordum. Öfkeyi, hırsı, nefreti.

Eda, ellerini platforma yaslayarak kendini yukarı çekti. Bana doğru yaklaşırken "Ne kadar iyi şarkı söylediğini görüyorum. Sözler ve notalar konusunda harikasın. Ve şey... Sizi konuşurken duydum," dediğinde ne zaman olduğunu sorgularcasına suratına bakıyordum ancak o gözlerini kaçırdı. Bunu kolay kolay her yerde dillendirmezdim "Uzun lafın kısası sen o konseri mahvedip ait olduğun yeri almak istiyorsun ve ben de sana finansman sağlamak istiyorum," dediğinde endişelerim vardı ve bunun sebebi henüz onları anlayamadığım, çözemediğim içindi. Kafam karışıktı.

Ayaklanırken "Tek başıma yapmayı tercih ederim," dedim. Çantamı ve ceketini almak için eğilirken yaralı kolumdan tutmasıyla inledim. Biraz kenara çekilmeye, sakince düşünmeye ihtiyacım vardı.

KOMŞU ✔︎Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon