18

47.8K 2.2K 204
                                    

Dehşet içindeydim. Direksiyonu tutan ellerim titriyor, gözlerim buğulandığı için önümü görmekte güçlük çekiyordum. İkisi de en yakınımda olan insanlardı, bugüne kadar ne kadar çok çalıştıysam daha fazla ünlenmek, daha fazla kazanmak ve daha fazla refah içinde olmamız içindi. Evet, tüm sorumluluğu tek başıma üstlenmiştim ve böylelikle onlar da strese girmeyecek, sadece benim için müziklerini en iyi şekilde icraat edip ardından eşit miktarda bölünen paradan kârlarını alacaklardı. Hepimiz, o şarkıyı söylerken aynı parayı alıyorduk, konserlerde benim önde olup şarkıyı bağırmam ya da grubun yüzü olmam bir şey değiştirmiyordu. Günün sonunda hepimizin hesabında aynı para vardı. Birbirimizden farkımız yoktu. Onların yapmaları gereken tek şey temiz paranın keyfini çıkarmak, arkalarına yaslanıp o parayı yemekti.

Beni arkamdan bıçaklamak değil.

Ağır şeyler söylemiştim ama hiçbir zaman onlar için kötü bir şey istememiştim. Yaptığım bencillik değildi, sahiplenme hissiydi. Sadece sahipleniyordum, başka bir şey yapmamıştım. O grubun her üyesi benim kanım gibiydi, her şarkı benim çocuğum gibiydi. Tüm bunlara rağmen nasıl olur da onlar için kötü bir şey isteyebilirdim.

Onlar istemişti.

Tıpkı annem gibi elimde viski şişesinin yattığı poşetle merdivenleri tırmanmıştım. Dairemin kapısının önünde dikilirken içeri girmek istemiyordum. Daha fazla ağlamak, kendimi suçlamak istemiyordum. Suçlu değildim. Çabalamıştım. Elimden gelenin en iyisini onlara vermek ve hepimizin en iyisi olmak için çabalamıştım. Gittiğim yol sarptı, çıkması güçtü ama güvenliydi. Onların seçtiği yok kolaydı.

Elimdeki anahtara baktığımda, ojeyle üzerine siyah leke damlattığım Siraç'ın evinin anahtarı bana bakıyordu. Onunla konuşmak bir şekilde bana iyi gelmişti. Saatin kaç olduğunu ya da uyuyup uyumadığını bilmiyordum, niyetim onunla dertleşmek değildi. Sadece, birileriyle konuşup kafa dağıtmak istiyordum. Beni, yabancı biri teselli edemezdi ancak şimdi eve gidersem sabahı rahatlamış bir şekilde çıkarabilir miydim, bilmiyordum.

Kapısına birkaç kez vurduktan sonra anahtarı çekip kilidi çevirdim. Kapısı kilitli değildi, ben kendi dairemin her yerini sonuna kadar kilitleyip anahtarı üzerinde bırakmadan uyuyamazdım.

Başımı içeri uzattım "Siraç, uyuyor musun? Kapıdayım. İçeri girmedim. Telefonum olmadığı için haber veremedim," diye bağırdım koridora doğru. Oturma odasında olmadığını düşünerek koridora ve merdivenlere doğru bağırıyordum. Bir müddet sessizliğin ardından "Giriyorum," diye bağırdım ve içeriye girip arkamdan kapıyı kapattım.

Koridorun ışığını açıp ayakkabılarımı girişte çıkarırken onun bastonlarının sesini duyabiliyordum. Gözlerini yeni açtığım koridorun ışığında kırpıştırarak bana bakarken elimdeki poşetten viski şişesini çıkarıp havada salladım "İçki aldım, içelim mi?" diye sordum.

Beni tereddütle süzerken "Ben içki içmem," dedi ve doğrudan gözlerime baktı. Gözlerimi kaçırdım "Ama sana kahveyle eşlik edebilirim, gel mutfağa," dedi ve içeri yürüdü.

Hemen arkasından mutfağa hızlı adımlarla girdim "Kahveni ben yapayım o zaman," dedim ona sandalyeyi işaret ederken.

"Makineyi kullanmayı biliyor musun?"

"Hayır," dediğimde yine onunla göz göze gelmiştim ve o, tüm dikkatiyle dudaklarını birbirine bastırarak yüzümü inceliyordu "İyi tarif edersen, iyi yaparım," dedim elimdeki siyah poşeti masanın üzerine bırakıp onun için sandalyeyi çekerken.

Sandalyeye oturduktan sonra "Sen ağladın mı?" diye sordu, oturduğu sandalyeden başını kaldırarak bana aşağıdan bakarken "Gözlerin ve dudakların hem şişmiş, hem de kızarmış," diye ekledi.

KOMŞU ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin