57

26.3K 1.9K 131
                                    

Siraç'ı gördükten sonra pek keyfim kalmamıştı. Genellikle muhabbeti dinliyor, esprilere gülüyor ve kısa sorularla yanıtlıyordum. Az konuştuğum için çok fazla içme fırsatım olmuştu, her ne kadar rakının kokusunu sevmiyor olsam da kavun ve yağlı peynir ile çok iyi gittiğini de reddedemeyecektim. Herkes aşağı yukarı çakır keyif olmuştu. Birkaç kez yanımıza gelen hayranlarla gerek tek başıma gerekse Oğuz ile birlikte poz vermiş, imza dağıtmıştık. Ne zaman arkamı dönsem, heykel gibi konumunu bozmadan beni izleyen Siraç'ı görüyordum.

Masadan kalkarken Oğuz da belimden destek vererek düşmeden kalkmama yardımcı oldu "Ben bir lavaboya gidip geleyim," derken aniden kalkmış olduğum için başım dönüyordu.

Ceylan "Tamam," dediğinde suratında geniş bir gülümseme vardı ancak hiçbiri benim kadar sarhoş değildi. Sendeleyerek bir adım attığımda "Yardım ister misin?" diye sordu.

"İşerken tutacak bir şeyim yok," dediğimde Ceylan berbat espriye karşılık elini ağzına kapatarak küçük bir çocuk gibi güldü. Ona suratımı buruşturdum "Sen, biraz vizyonsuzsun," diye homurdandım.

"Sen de," diye karşılık verdi. Benden daha sarhoştu.

Dik durmaya çalışarak çim arazinin üzerine yolumu bulmakta zorlanmıştım. Zaten başım dönüyordu, bir de bunun üzerine engebeli arazi ve merdivenler iyice yürüyüşümü bozmuştu. Üzerinde deniz kızları, deniz yıldızları, perilerin ve balıkların resimlerinin olduğu, mavi renkli duvarlardan destek alarak lavaboya doğru yürürken başım dönüyordu. Sırtımdaki iğnelenme hissi, uzun, bir yanı hasırlarla kapatılmış koridora girdiğimde hala devam ediyordu. Rahatsızlık hissiyle arkamı döndüğümde Siraç hemen arkamda beni takip ediyordu. Adımlarımı hızlandırdım ve lavaboya girdim. İşimi hallettikten sonra ellerimi yıkarken on yaşlarında iki kız suratıma bakıyorlardı. Girerken içerde değillerdi ve muhtemelen fotoğraf çekmek için beni takip etmişlerdi.

Ellerim kurularken daha kumral olan "Rahatsız etmiyorsak fotoğraf çekinebilir miyiz?" diye telefonunu havaya kaldırdı.

"Olur, ne rahatsızlığı," diye mırıldandım. En azından ben işerken kabinin tepesinde dikilip benden fotoğraf itemediklerine şükrediyordum. Birlikte aynada birkaç fotoğraf çektik, kucaklaştık ve iyi dileklerini ayık görünmeye çalışarak kabul edip lavabodan sırıtarak çıktım.

Lavabonun çıkışında Siraç, sırtını duvara yaslamıştı. Beceriksizce yaslandığı halde, peri kanatları hemen arkasında duruyordu "Ben seni kovmadım mı?" diye çıkıştım ancak elimde olmadan peri halinin aklımda yer edinmesine izin verirken. Komikti. Buna daha sonra gülecektim.

Omuz silkti "Kovdun," dediğinde boğazımı temizledim ve suratımdaki gülümsemeyi silerek ona tek kaşımı kaldırmış bakıyordum.

"Ne işin var burada?" diye sordum.

"İşemesi gereken tek insan sen değilsin," dediğinde ona suratımı buruşturarak baktım. Bir buçuk metre kadar uzağımda, ellerin pantolonun cebine sokmuş doğrudan yüzüme bakarken düz dudakları, sanki bir şey hatırlamış gibi kıvrıldı.

Tavrına karşılık dudaklarımı memnuniyetsizce bükerken "Ne?" diye homurdandım.

Ayağıyla önündeki görünmez toz parçasını ittikten sonra yeniden gözlerime baktı "O kim?" diye sordu.

Sorusuna karşılık başımı geriye atarak kahkahalarla güldüm "Oğuz Aydın'ı nasıl tanımazsın?" diye sordum kahkahalarımın arasından.

"Yani?"

"Ünlü bir yıldız,"

"Yani?" dediğinde ona dik dik bakmayı sürdürdüm.

KOMŞU ✔︎Where stories live. Discover now