50

37.1K 2.3K 426
                                    

Flaşlar üzerime yağmur gibi patlarken onlara takılarımı göstererek gülümseyip poz veriyordum. Omuzlarımda, beyaz altından yapılma iki vatkanın üzerinde elmas ve yakutlarla bezenmişti. Kollarımdan bileklerime üç ince şerit halinde pırlantalar iniyor ve omzumdaki vatkalarla aynı desende ve taşlarla süslenmiş manşetlerime bağlanıyordu. Ayak bileklerimde, topuklu ayakkabının bilek kopçası gibi görünen ama aslında, omuzlarımdaki desenlerin daha da taşlı hali ayak bileklerimdeydi. Poz verme ve gülümseme işini bitirdikten sonra karşılama ekibinden birisi ve mücevherlerin korumalarıyla birlikte içeriye yürüdük. Kimsesiz çocuklar için hazırlanan camianın ve ünlülerin destek verdiği bir davetti. Açık artırmada markalar ürünlerini, tıpkı bende olduğu gibi modellerin üzerinde sunacak ve açık artırmadan kalanı kimsesiz çocuklar için harcanacaktı.

VAROS için hazırlana masaya doğru yürürken etrafıma bakındım. Üst katlarda, dışarıda ve her yerde bir yığın koruma vardı. Sude de bu davette benim gibi modellik yapacağı için onun kattığı ayrı bir kalabalık vardı. Sanki Sude'nin korumaları, mücevher şirketinin adamları yetmiyormuş gibi her köşede bir özel güvenlik olması, beni boğuyordu.. Neredeyse davetli sayısından çok koruma etraftaydı. Bu kadar kalabalığın içinde, onu bulmak sandığımdan daha zor olacaktı.

Masama oturduğumda henüz Süleyman ve Ceylan gelmemişti. Sakince, içerisi henüz davetlilerle iyice kalabalık olmadan önce korumaları süzmeye odaklamıştım ki şirketin benimle ilgilenen asistanı dibimde belirdi. Dışarıda, salonda, özellikle de üzerimdeki parçalara yakın çekim alarak ve şirketin sahibiyle bol bol fotoğraf çekindikten sonra sonunda masaya kaçabilmiştim. Etrafımda o kadar çok insan ve o kadar çok uğraş vardı ki asıl odaklanmam gereken mevzuya odaklanamıyor, takip etmem gereken insanları takip edemiyordum. Korumaların her biri dağınık bir şekilde etraftayken onları ayıramıyordum. İçlerinden birinin Siraç olduğu açıktı ancak hangisi olduğunu kestiremiyordum.

"Merhaba," dediğinde tanıdık sese döndüm. Uzun zamandır görmeyi beklemediğim mavi gözler, gözlerime odaklanmış sandalyesine otururken bana gülümsüyordu.

Gözlerimi kaçırırken "Merhaba," diye mırıldandım Ali'ye. En son tartışmamızdan bu yana onu görmemiştim. Görmedikçe de vicdanım ağır basıp, ona haksızlık yaptığım konusu enseme çökmüştü. Şimdi, değil onunla arkadaş kalmak yan yana olmak bile beni rahatsız ediyordu. Bu ondan kaynaklı bir durum değildi, tamamen kendi yarattığım karmaşanın eseriydi.

"Nasılsın?"

"İyi,"

Tüm dikkatimi yeniden masanın kalanına vermeye uğraşırken "Küs müyüz?" diye sordu. Hemen omzumun üzerinde, kulağıma fısıldıyordu. Ona dönüp kaşlarımı çattığımda kendini geri çekti, düz bakışları suratına otururken sandalyesine yaslandı.

Kendimi bir nebze olsun rahat hissetmek için arkama yaslandım, ona doğru usulca yaklaşırken bir yandan da aramızdaki mesafeyi korumaya çalışıyordum. Dudaklarımı ıslattım "Senlik bir şey değil, sorun tamamen benimle alakalı," dediğimde güldü.

"Bahanelerin hiç değişmemiş," dediğinde ona dik dik baktım. Bana doğru yaklaştığında kendimi geri çekilmekte fayda bulmuştum. Güvenli liman, muhteşem insan olduğu doğruydu ancak bana göre değildi. Ben, onun ideali olmadığım gibi o da benim idealim olamazdı "Ben her şeyi unuttum," dedi.

"Ben unutmadım," dedim ve ifademi koruyarak arkama yaslandım "Unutmak gibi de bir niyetim yok," dediğimde göz ucuyla baktım, oturduğu yerde kıpırdandı. Yeniden aynı hataları yapmaya, yeniden yalpalamaya ve bir şeyleri mahvedip arkasından pişmanlıkla üzülmeye ihtiyacım yoktu.

KOMŞU ✔︎Donde viven las historias. Descúbrelo ahora