42

39.2K 2.2K 342
                                    

Birçok şarkıcının hayali hiç kuşkusuz Harbiye konseri vermekti, bu hem medyada hem de camiada saygı duyulan ve sanatçıya prestij katan bir yerdi. Harbiye konseri denildiği zaman nefesler tutulur ve biletler neredeyse gözü kapalı tükenirdi. Benim en büyük hayallerimden birisiydi, henüz Harbiye'de konser vermemiştim ancak Kıyı istanbul'un Marifet için ayarladığı alanı gördüğümde nutkum tutulmuştu. Geçmişte Maksim Gazinosu neyse, şimdi de birçok sanatçı için Kıyı İstanbul'da konser vermek buna eşdeğerdi. Belki de on bin kişinin üzerinde kapasiteye sahipti, bu Harbiye'nin iki katı demek oluyordu. Sahnenin yeri, barikatların sınırları da dahil olmak üzere birçok şey ayarlanmıştı. Gözümde canlandırdığım kadarıyla sahne bile her zaman alışkın olduğumuz standartların üzerinde olacaktı.

"Burası olduğuna emin miyiz?" diye sordum sahnenin kurulacağını düşündüğüm noktaya doğru adımlarken. Bir yanı tamamen deniz kenarı olan, büyük bir alandı. Gözlerim beni yanıltmaya meyilliydi, saniyeler içinde sahne kurulmuş, hayranlar yerlerini almış ve Marifet sahneye çıkmıştı. İşte bu benim hayalimdi. On bin ve belki de yirmi binin üzerinde insanla aynı anda sahnede olmak, onlarla şarkılarımı söyleyip onlarla dans etmek benim en büyük hayalimdi.

"Sahne planı bilet satılan sitelerde yayınlanmış, adres de burası olarak güncellenmiş," dediğinde omuzlarım aşağı çekiliyordu. Burasının benim için tahsis edilmesi gerekiyordu, ben bu sahnede yer almalıydım. Benim şarkılarımla ünlenen bir grup değil, emeğin saf kaynağı olarak ben var olmalıydım.

Gözlerimin önünde serap gibi beliren sahnenin önünde, etrafımda coşkulu kalabak zıplayarak dans edip bağırarak şarkıyı söylerken Mery'nin seyirciyi coşturması ve bana küçümseyerek baktığı hayaliyle irkilerek zaten uyanık olan halimden soğuk yüzünden daha da irkilerek gerçekliğe döndüm.

Marifet sahne alırken insanların arasından öylece geçip onları korku filmlerindeki gibi şoka uğratamazdım, bu sahne şovlarının temeline aykırıydı. Beklentiyle şişirmeli ve en sonunda onları haklı çıkararak içerden, kalplerindeki çarpıntıyla onların aklını başından almalıydım.

"Nasıl gireceğiz içeri? Girsek bile bir yığın teferruat var," dediğimde Siraç bana küçümseyen bir bakış attı.

"O iş bende," dediğinde ona güvenebileceğimi biliyordum çünkü o bir askerdi. Ona güvenmeyecektim de kime güvenecektim?

Silkelendim ve gözlerimin önünde beliren seraptan tamamen kurtulmayı umut ederek "Tankla girsek süper olurdu," diyerek topuklarımın üzerinde ona döndüğümde, sahili aydınlatan ışıklardan aydınlanan suratında şaşkınlığı gördüm.

Gözlerini abartıyla büyüterek "Abartma," diye çıkıştı.

Çocuk gibi davranarak asıl hislerimi gölgeye çektim ve "Ama yaa," diye mızmızlanarak kollarımı önümde birleştirdim.

"Şu halinle her şeyi yaptırabilirsin," dediğinde gözlerim hevesle parlarken "Bir başkasına," diye ekledi.

"Hım..." diye mırıldanarak ellerimi önümde birleştirmiş, küçük bir prenses gibi ona gülümseyerek adımlarken başını iki yana sallayarak güldü.

"Konuyu saptırma," diye çıkıştı.

Uyarısıyla çabucak toparlandım ve soğuk ellerimi cebime atarken "Bu konuda ne kadar iyi olduğumu görüyorsun," dediğimde bana güldü.

Birlikte arabayı bıraktığımız sahil kenarına doğru adımlarken "Bilmez miyim?" diye homurdandı. Kısa bir müddet sessiz kaldıktan sonra "Rüyanda ne görüyordun?" diye sorduğunda adım atmayı kesmiş, doğrudan yüzüne bakıyordum. Gülümsemesini genişletirsen "Bir şeyler söyledin," dediğinde yanaklarımın ısınmaya başladığını hissediyordum.

KOMŞU ✔︎Where stories live. Discover now