14

49.4K 2.3K 210
                                    

İlkokulda çok başarılı bir öğrenci değildim. Annem ya da babam bizimle çok fazla ilgilenmezdi ve ağabeyim tüm sorumluluğumu alan tek kişiydi. Her sabah beni uyandırıp giydiren, saçlarımı yapan, okul formamı ütüleyen, çantamı hazırlayan, beni okula bırakan, harçlığımı veren kişi her zaman ağabeyim olmuştu. Benim için dünyada aile kavramının sözlük anlamı ağabeyimden ibaretti. Ona aşkla bakar, ağzından çıkan her sözü yerine getirirdim ancak benim başarılı olmamı istedikçe ben bir türlü yapamazdım. Sınıf arkadaşlarım benden önce şakır şakır okurken ben kekeler, kelimeler türetir ve bir türlü okuyamazdım. Tahtaya çıktığımda öğretmenim dikkatli bir şekilde dinlerken kaşlarını çattığı anda elim ayağım titrer, ağlayacak hale gelirdim. Azarlandığımda kaçmak ister, bazen sırf bana görev vermemesi için sıranın altına saklanırdım.

El yazım iyi olduğu için öyle böyle üçüncü sınıfı bitirmiştim lakin etrafımda tek bir arkadaşım dahi yoktu. Bir gün okula gitmesem, ertesi gün ödevin ne olduğunu bana hatırlatacak tek bir kişi bile yoktu. Sırada boyum uzun olduğu için en arkada tek başıma oturur, öğretmen beni tahtaya kaldırmasın diye kafamı sıraya gömer, dersleri yarım yamalak dinlemeye çalışırdım.

Dördüncü sınıfta okula yeni bir öğrenci gelmişti. Yeni müdür yardımcının oğluydu. Sınıfa girdiği anda gözlerimi ondan alamamıştım. Ayakkabıları yepyeni ve parlaktı. Okul forması özenle ütülenmiş, saçlarının kesimi nizamiydi, özenle sol tarafına doğru yatırılmıştı. Çok düzenli görünüyordu. Benim gibi boyu uzun olduğu için sınıf öğretmeni sınıftaki tek boş yere, benim yanıma oturmasını istemişti.

Yanıma oturduğunda şampuanı çiçek gibi kokuyordu. Defterlerini çıkarıp çantasını özenle sıranın altına yerleştirmesini merakla izlemiştim. Kalemlerini özenle kalem kutusundan çıkarıp sıradaki yuvalara düzgün bir şekilde bir kırmızı kalem, bir kurşun kalem yerleştirmiş sağına silgi ve soluna da metal kalem tıraşını koymuştu. Düzgünce kaplanmış defterini açtığında sayfaları o kadar düzgündü ki bir an için nasıl yaptığını düşünmüştüm. Defterinin dört yanına ataçları tek tek takmış, kollarını önünde birleştirip ellerini birbirinin üzerine koyarak öğretmeni izlerken ben hayretler içinde ona bakıyordum. Çok düzenliydi. O kadar düzenliydi ki sıraya koyduğu kalemleri bile aynı boydaydı.

Kendi önüme döndüğüm. Defterimin sayfaları buruşmuş, dışı sürekli çantaya tıkıştırılmaktan eskimişti. Kırmızı kalemim parmağımdan daha kısa boydaydı, kurşun kalemim ise ona nazaran henüz ilk kez kullandığım için uzundu. Sıkıldıkça üzerine kurşun kalemimi bastırdığım sarı, avuç içi kadar silgim ve küçük kalemtıraşla ona göre düzensiz olandım. Sabah ağabeyimin ütülediği gömleğim çift çizgiydi, süveterde mandal izleri vardı ve sabah ağabeyimle şakalaştığım için çorabıma çamur sıçramış, temizlemek isterken daha da batırmıştım. Onun yanında kendimi kötü hissediyordum. Daha defterimin sayfalarını bir arada tutacağım atacım bile yoktu.

Kendimi mahcup hissetmiştim ve değişmek istediğime o an karar vermiştim. Defterimin sayfalarını düzenlemeye çalışırken o, öğretmenin sorduğu tüm sorularda elini kaldırıyor doğrusu olsa da olmasa da düşündüğü cevabı söylüyordu. Mavi gözleri ışıl ışıldı ve sarı saçları, hemen yanımızdaki pencereden içeri vuran sabah güneşiyle parlıyordu.

Çıkışta ağabeyimi görür görmez "Kırtasiyeye gidebilir miyiz?" diye sormuştum. Nedenini sorduğunda ise ona hemen yeni gelen öğrenci, Engin'den bahsetmiştim. Ne kadar düzenli olduğunu, ne kadar ışıl ışıl olduğunu ve ne kadar imrenilesi olduğunu kırtasiye yolu boyunca anlatmıştım. Ağabeyimin beni yüzündeki tebessümle izleyişi aklımdan çıkmıyordu. İlk defa okul hakkında onunla bir şey konuşuyor ve ondan bir şeyler istiyor olmanın verdiği heyecanla en az benim kadar kıpır kıpırdı.

KOMŞU ✔︎Where stories live. Discover now