11

50.1K 2.3K 206
                                    

Meryem, hayatım boyunca en az ağabeyim kadar beni destekleyen insanlardan bir diğeriydi. Grup kurma fikrini, ağabeyime rest çekecek kadar desteklemişti. Çevremizden kimleri gruba dahil edebileceğimi, kime ne kadar güveneceğimi her zaman Mery'nin düşüncelerine güvenerek seçer, onu sayardım. Saygı duyduğum birisiydi, onun bana inanmayıp sırt dönmesi derinden yaralamış, ağabeyimle ikisinin iyisini planlayacağını düşünerek geri adım atmıştım. Apollo ve Kedicik benim için daha kabul edilebilir olmuştu, onlarla da aram iyiydi ancak Mery ile dostluk bağlarım daha sağlamdı, en çok yaralayan oydu.

Fizik tedavi merkezinin ikinci giriş kapısını Siraç için açık tutarken ne yapacağıma karar vermeye çalışıyordum. Mağazaları dolaşarak vakit geçirmeye çalıştığımda çok fazla alışveriş yapıyordum ve param azalıyordu. Tek başıma bir kafede oturmak istediğimde ise sürekli elimde telefon kötü yorumlar okuyordum.

Siraç asansöre doğru yürürken peşine takıldım "Bugün ben de gelebilir miyim?" diye sordum.

Asansörün kapıları açılıp içindeki hastalar dışarı çıkarken "Neden?" diye sordu.

Omuz silktim "Canım sıkılıyor, yapacak bir şeyim yok," dedim.

Güldü, asansöre binerken "Alacak küpe mi kalmadı?" diye sordu ve başıyla asansöre binmemi işaret etti. Peşinden asansöre bindim ve birlikte üçüncü kata çıktık.

Üçüncü kata geldiğimizde karşımızda tek bir kapı vardı, kartını okuttuğunda kapının diğer tarafına açılan kapı iki yana kayarak açıldı. Birlikte uzun koridorda ilerlerken etrafta birkaç kişi dışında kimse yoktu.

Sağdaki aralık kapıdan içeri girdiğimizde mavi doktor önlüklü, ayağında üzerindeki mavi takımıyla uyumlu Crocs terlikleri ve üzerinde dondurma, çanta, doktor iğnesi süsleri olan sarışın kadın bizi parlak gülümsemesiyle karşıladı. Alnında, gözlerinin kenarlarında ve yanaklarında kırışıklıklar vardı ancak ela gözleri öylesine parlaktı ki insan gözlerini alamıyordu "Hoş geldin Barbar," diye karşıladı ve bana döndü "Erkek arkadaşına desteğe mi geldin?" diye sorduğunda güldüm.

"Ben ve o mu? Hiç tipim değil," dediğimde Siraç bana suratını buruşturarak yapmacık bir gülümseme attı.

"Beni ona nasıl yakıştırırsın, Gül," dediğinde kadın kıkırdadı.

"Bilmem, sadece tahminde bulundum,"

Araya girerek "Özel şoförüyüm," dedim.

"Aynen," diyerek bize döndü. Bana çenesiyle duvar dibindeki üçlü bankları işaret ederken "Orada otur ve izle," dedi.

"Sıkılırım," dediğimde suratıma karmaşık bir ifadeyle baktı.

Gül ile birlikte sedyenin üzerine doğru yürüdüler. Etrafta yürüyüş bandının farklı versiyonları vardı, kimisi belden aşağısına destek veren modeldi kimisi sadece salıncak gibi görünüyordu. Düz yürüyüş bantları da vardı. Beklediğim kadar çok teferruatı olan bir yer değildi ancak yine de yürümek isteyen biri için gereken tek şey yürüyüş bandı gibi geliyordu.

Gül, Siraç'ı sedyeye yatırdıktan sonra sağ tarafına geçti ve bacağını doksan derecelik açıyla tutup karnına doğru bastırdı ve boylu boyunca uzatarak esneme hareketini tekrarlarken Siraç'ın yüzü geriliyordu. Kasları fazla hasar almış olmalıydı ya da belki de bir yıldan uzun bir süredir o evde olmanın verdiği hamlıktan dolayı böyleydi.

Siraç'ın sol tarafına yürüdüm ve pencerenin pervazına kalçalarımı yaslayıp kollarımı önümde birleştirirken "Bacakları çok yumuşak, değil mi?" dediğimde ikisi de bana şaşkınlıkla bakıyordu. Gül'ü anlıyordum, sevgili olmadığımızı söylediğimiz için nasıl dokunmuş olacağımı merak ediyordu ancak Siraç niçin şaşkındı? Ah... Aynı sebepten. Nerede dokunmuş olabilirim ki bacaklarına?

"Şey... Bir kez yardım ederken fark ettim," diye mırıldanırken Gül kıkırdadı. Sonra Siraç beni azarlamıştı.

"Çok normal, kaslarını uzun zamandır çalıştırmamış. Daha erken tedaviye gelmiş olsaydı, şu an çoktan yürüyor ve hatta koşuyor olurdu," dediğinde Siraç'ın yüzü ekşidi.

"Sen beni mi elliyorsun çaktırmadan?" diye çıkıştığında Gül'e beni kurtarması için baktım ancak o gözlerini kaçırmış, tüm dikkatini sağ bacağa vermişti.

Omuz silktim "Normal değil mi?" dediğimde başını iki yana salladı.

"Resmen taciz ediliyorum da haberim yok,"

"O kadar da hissiz değilsin,"

Bana gülerken, Gül, biraz önceki yirmi harekette olduğu gibi yine dizini karnına bastırırken Siraç sımsıkı yanındaki, yatağın kollarına tutunarak yerinden sıçradı ve öfkeli bakışlarını Gül'ün yüzüne dikti. Çenesindeki kaslar gevşerken gözlerini kapattı ve kendini yatağa bıraktı. Öfkeliydi ancak öfkesinin ne Gül'e ne de egzersize yönelik olmadığı açıktı, kendine ya da başka bir şeye kızıyordu ancak burada olan bir şeye kızmadığı açıktı.

Güldüm "Amma canın kıymetli," diye çıkıştım.

"Yer değiştirmek ister misin?" diye homurdandı.

Ona kocaman gülümsedim ve tüm samimiyetimle "Evet, elbette," dediğimde kısa bir an gür kipiklerinin arasından bana gözlerini devirdi ve yeniden gözlerini kapatıp başını çevirdi. Yapacak bir şeyim yoktu, konuşmaya teşvik etmek istiyor ancak yapamıyordum. Gül, diğer bacağın egzersizleri için yer değiştirdiğinde bu kez ona ayakucundan bakıyordum. Dudaklarını birbirine yapıştırdığı için üst dudağı neredeyse kaybolmuş, burun delikleri genişleyip duruyordu. Acı çekiyordu ve ben onun için üzülmüştüm. Genellikle arabalardan konuşmuş olsak da ara sıra ona ağabeyimden bahsederdim, oysa o hiçbir şekilde ailesinin bahsini geçirmiyordu. Tamamen yalnızdı.

Aklıma gelen fikirle gülümsedim ve uzanıp parmaklarımın ucuyla ayağın altını gıdıkladığımda irkilerek bacağını çekerken ellerimi hırkamın ceplerine atmıştım, doğrudan bana çatık kaşlarla bakıyordu. Buna karşılık ona tepksizlikle karşılık verdim ve sorgulayarak ayaklarına baktım.

Gül benim oyunuma ayak uyduruyordu "Bir şey mi oldu?" diye sordu.

"Ayağımın altı gıdıklandı," derken doğrudan suratıma bakıyordu.

Gül "Gıdıklanmak mı? Karıncalanması normal de gıdıklanmayı ilk kez senden duyuyorum," derken gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Başını iki yana salladı ve birkaç hareket daha gözlerini açık tuttuktan sonra, yeniden gözlerini kapattığında kendimi sinsi bir kunduz gibi hissediyordum. En son böyle şakaları ağabeyime, on iki yaşımdayken falan yapardım. Yeniden parmaklarımı ayağının altına götürdüm, gıdıkladığımda bu kez daha az tepki vermişti. Yeniden şiddetini artırmaya çalışırken bana bakan yeşil gözlerine yakalanmıştım.

Ellerimi geri çekerken "Yardımcı olmaya çalışıyorum," dedim sırıtarak.

"Git, şu paravanın arkasına otur," dediğinde sesi kızgın çıkmıyordu. Uslu bir çocuk gibi işaret ettiği paravanın arkasına giderken Gül'in kıkırtılarını duyabiliyordum. Paravanın arkasındaki üçlü banka oturdum ve gözlerimi televizyonda dönüp duran videolara ve reklamlar çevirdim. Şarkılar bildiğim parçalardı, kimisi aynı ortamı paylaştığım insanları ve kimisi de aynı şirkete dahil olan şarkıcılardı.

Siraç ayaklanmış, yürüyüş bandına doğru giderken bana başını iki yana sallayarak "Hayır, gelmiyorsun. Orada oturup bekliyorsun," dediğinde ona dudaklarımı çocuk gibi bükerek karşılık verdim.

"Lütfen," diye mırıldandım.

Başını iki yana salladı "Hayır," dedi.

Kollarımı göğsümde birleştirip onun üzerine cihazların yapıştırılmasını ve askıya yerleştirilmesini izledim. Ona yeni bir şaka yapmak için sırıtarak göz göze gelmeyi beklerken tanıdık melodilere teslim olarak televizyona döndüm. Sisli bir günde, Rize'de bir tepeye çıkıp aldığımız o görüntüydü. Ekran karardı ve grubun adı beyaz harflerle ekranda göründü.

Marifet

Hemen arkasından kırmızıyla başka bir yazı belirdi.

Marifet -1

KOMŞU ✔︎Where stories live. Discover now