67

19.3K 1.3K 593
                                    

Tehdit.

O kadınla neler yaşadığını yahut yaşayabileceği fırsatları gözünün önüne getirmesi bile beni tehdit ediyordu. Rahatlamak için girdiğim suyun altında soğuk suyu hissetmeyecek kadar hislerim yoğundu. İhtimaller kafamın içinde dönüp duruyordu. Annesi daha önce onunla hiç sevgilisini tanıştırmadığını söylese de daha biraz önce, yedi dakikadan kısa sürede o kadının onun eski sevgilisi olduğunu kanıtlamış, üstüne kavgamızı yapmıştık. O kadınla aynı mesleğe sahipti, birbirlerini anlayabilecek en iyi iki insandı. Ben, Siraç'ı anlayamazdım. O, askeriyeden atıldıktan sonra onun adına üzülmek şuraya dursun sihirli bir şekilde bir daha benden ayrılmayacağını, tehdit altında olmayacağını düşünerek mutlu olmuştum oysa İdil olsaydı, bu durumu tersine çevirmek için her şeyi yapar ve belki de onun, kendini hayata bağlayan mesleğini kaybetmemesi için her şeyi yapardı.

Kibirli olduğumun farkındaydım. Şöhretim arttıkça kibrim de artıyor, kendimi adım adım diğer insanların üstüne çıkarıyordum ancak o kadın... O kadınla güzelliğimi,vücudumu, sevgimi... Hiçbir şeyi kıyaslayamazdım. O, sadece Siraç'ı anladığı için bile benden daha iyi olacaktı. Onların öfkeleri, kederleri, hobileri her zaman birbirini tamamlayacak, onunla talimler yapmaya gidecek ve Nael konusunda daha Siraç ağzını açıp tek kelime etmeden ne olduğunu anlayıp harekete geçeceklerdi.

Nemli saçla ve üzerime sardığım havluyla yatağın üzerinde top gibi kıvrılmış, canavar gibi enseme tüneyen öfkemi yatıştırmaya çalışırken içimdeki umut çığlık çığlığa bir an önce Siraç'ın gelmesini istiyordu. Çabucak yemeğini yemesini istiyordum. Odaya geldiğinde kendimden ödün verir ve ondan özür dilerdim ancak gelmiyordu. Neredeyse iki saatten fazla olmasına rağmen o, hala kapıdan içeri girmiyordu. Onun bana gelmesi, onu affetmek için kendimde bıraktığım aralık bir kapıydı lakin o bana doğru bir adım atmıyordu.

Yemek salonuna gitmek istiyordum ancak ayaklarım korkudan ileri bir adım atmıyordu. Saçlarımı ağır ağır kuruladım, bakımlarımı yaparken her an içeri Siraç'ın gelmesini bekleyerek sık sık kapıya baksam da o bir türlü içeri girmiyordu. Saatler, sanki benden kaçarcasına hızlı akıyor ve kaybettiğim her dakikada Siraç'ın yokluğu daha da artıyordu.

En sonunda üzerime siyah, ince kumaş pantolon ve karnımı açıkta bırakan beyaz bir tişört giydim. Spor ayakkabılarımı giyerken tereddüt etsem de kapıdan çıktığım anda artık geri dönemeyeceğimi biliyordum. Zemin kata inerken, göreceğim şeylerin ihtimali bile beni sarsıyordu bu yüzden son cesaret damlalarımı asansörün zemin kat düğmesine basarken harcamıştım. İnmeye cesaretim yoktu. Eğer, onları biraz olsun yakın görürsem geri dönemeyeceğimi biliyordum bu yüzden Siraç'ın dürüst tavrına güvenmekten başka çarem yoktu.

İnmem için kenara çekilen akım elbiseli genç adama gülümsedim ve başımı iki yana sallayarak binmesi için kenara çekildim. Barın en üst katta olduğunu biliyordum, tuşa bastıktan sonra genç, kumral adamın eli düğmenin üzerinde asılı kaldı ve bana gülümseyerek elini geri çekti. Ne tesadüf ki ikimiz de barın bulunduğu en üst kata gidiyorduk.

Göğsüme oturan ağırlıkla sırtımı asansörün ahşap görünümlü soğuk kabinine yasladım. Eğer onları, bir an olsun birbirlerine gülümseyerek görsem, orada ölecekmişim gibi hissediyordum. Bu, gözlerimi kapatıp o kadınla gittiği gerçeğini değiştirmiyordu ancak yine de kendimi dinlemek için biraz kenara çekilme fırsatı tanıyordum. Ecmel'in kaybolması, annemle yüzleşmek ve yeniden o evin içine girmek iyice ördüğüm duvarlarımı çatlatmıştı. Kalbimin zırhına bir daha yara veremeyeceklerini düşünürken, aslında onlara karşı ne kadar zayıf olduğumu yeniden idrak ediyordum ve bunun üzerine, henüz kendime bir an olsun motivasyon sağlayamadan onun bakışlarını görmek içimi acıtmıştı. İdil ile aynı katta olmadığımıza bile dua ederken onun hakkında söylediklerimi, onu kıskandığımı bilmesi daha da canımı sıkmıştı.

KOMŞU ✔︎Where stories live. Discover now