66

16.3K 1.2K 592
                                    

Merdivenleri inerken duvarların arkasından annemin öfke dolu homurtularını, topuğunu yere vururken çıkartığı partırtıyı duyuyor ancak kulak ardı etmeyi tercih ediyordum. Annemle aramızda birçok benzer özellik vardı, bağımlılıklarımızdan tut görünüşümüze kadar birçok şeyi paylaşırdık ancak beni ondan ayıran en belirgin özellik kibrimi besleyen şeyin kendime güvenen tavrım olmasıydı. Onun kibrini besleyen şey, içinde duyduğu saf narsisimden başka bir şey değildi.

Merdivenlerin sonunda, Siraç'ın bir basamak yukarısında durmuş ona bakarken sanki gözlerimden, aklımdan geçen şeyleri okuyor gibiydi. Tüm kırgınlığımı, içimdeki korkuyu ve ilk defa kazanmış olmanın verdiği gururu gözlerimden okuyor ve bana gülümsüyordu. Onun, benim için kurşunların önüne atlamasına gerek yoktu yahut pelerin takmasını istemiyordum. Olduğu yerde, kendinden hiçbir şey kaybetmeden bana bu şekilde sonsuza dek bakıp içimi ısıtmasından başka bir arzum yoktu. O benim için kusursuzdu. 

Herhangi bir problem yoktu. Birlikte arabaya doğru yürürken ağabeyimin burada olmaması içimi rahatlatmıştı, ortada kayıp bir silah söz konusuydu ve onun öldürülebilme gerçeği ihtimal de olsa kalan yüzde ellilik kısmı doldurduğu için istemsiz olarak geriliyordum. Bana kalsa doğrudan Bolu'ya geçerdim ancak Siraç buna müsaade etmemişti. Farkındaydı. Annemle yüzleşmek bana ağır gelmişti ve evde olmadığını bilmek içimi rahatlatmıştı.

Arabaya bindik, hiçbirimiz konu ile ilgili tek kelime etmiyor, yorum yapmıyorduk ve bu, benim için daha kolaydı. Çabucak zihnim yeni anıların üzerini örtüyor ve bir daha okunamayacak hale gelene kadar zihnimin salt benliklerinde saklıyordu. Buraya gelirken olduğumdan daha rahat ve kendimden daha emindim. Sadece birkaç kelime de olsa annemin karşısında durabilmek, ona karşılık verebiliyor olmak içimi serinletmişti. Bu, kendi hayatım için bana yeni bir gün inşa etmenin daha kolay olabileceğini göstermişti.

Çalan telefonumu çıkarıp ekrana baktım, Süleyman arıyordu. Ana yola karışırken telefonu kulağıma götürdüm ve gaza yüklendim "Sen neredesin?" diye sormuştu telefonu açar açmaz.

"Ankara,"

"Yeni fotoğrafların dönüyor sosyal medyada, şikayetçi olduğum için değil aksine memnun olduğum için ama menajerin olarak bana da bazı konularda haber veremez misin?" diye homurdandı ve iç geçirdi.

"Ne fotoğrafı?" diye sordum en sol şeride doğru ilerlerken.

"Siraç ile benzin istasyonundaki fotoğrafların. Bu, sosyal medyada sizin için yazılan aşk hikayelerini destekleyerek yukarı çıkarken hakkındaki dedikoduları aşağı çekiyor ancak ufak bir sıkıntımız daha oldu," dediğinde derin bir nefes aldım ve gaza yüklenerek kendimi en sol şeride attım.

"Yine ne oldu?" diye homurdandım. Artık bu döngü fazlasıyla canımı sıkmaya başlamıştı.

"Fera," dediğinde devam etmesi için hevesle bekledim. Fera, yeni bir şarkıcıydı ve yaz başında birlikte bir parça çıkararak onun ününü desteklemek için küçük bir anlaşma yapmıştık "Seni protesto eden postlar paylaştı ve birlikte çıkardığınız parçayı tüm müzik sitelerinden kaldırdı," dediğinde dişlerimi birbirine bastırdım.

"Sen buna mı şaşırdın gerçekten? Babası, sırf onunla parça çıkaralım diye ne kadar para verdiğini hatırlıyor musun? O zaman sana söylemiştim bunun ileride başımıza bela olacağını ancak bir şekilde neye güvendiysek güvendik ve sırf para için onunla parça çıkardık," derken sesim git gide yükseliyordu. Öfke her saniye dolan bir havuz gibiydi taşamıyor ancak git gide yükseliyordu.

"Önemi yok, sizin medyada işgal ettiğiniz aşk hikayesini bastıramazlar," derken dikiz aynasından arkamı kontrol ettiğimde İdil'in bakışlarını yakalamıştım. Gözünü dahi kırpmaksızın Siraç'a bakıyordu. Bu göz dalması yahut inceleme anlamında bir bakış değil. Onunla ilgili içimde bir rahatsızlık vardı ve şimdi, Siraç'ı hayranlıkla süzerken içimdeki şüpheler artık iyice kök salmaya başlamıştı.

KOMŞU ✔︎Where stories live. Discover now