19

48.2K 2.3K 215
                                    

Daha iyi bir çocukluk inşa etmek için geçmişe dönmek istiyordum. Alkolik annemi ve babamı sarsıp onlara küfretmek, rezalet hayatlarını bize miras bırakmamaları için ayaklarına kapanıp ağlamak istiyordum. Ağzımı kapatmak ve aynı zamanda çığlık çığlığa konuşmak istiyordum. O gün, o kırtasiyeye abimi götürmek istemiyordum. Eğer onu, o gün götürmeseydim belki de bir gün hayatımdan çıkıp gidecekti ve sadece küçük bir terk edilme hissiyle öfke kalacaktı arkasından oysa şimdi, ne hissettiğimi bilemeyecek kadar çok yoğundu duygularım. Nefret ve tiksinti, onu hatırladıkça midemi burkuyordu; öfke, onu öldürme hissine sebep oluyordu. Kalbim kırıktı, beni terk etmişti ama bu, çocukluğumda planladığı gibi bir şey değildi. Arkamdan bıçaklayarak, yerime başkasını koyarak yaptığı türden bir terk etmeydi. Bu, bir vazgeçişti.

Artık peşinde koştuğum, her ağladığımda kollarının altına sığındığım ve güç bulduğum ağabeyim hayatımda değildi. O ölmüştü. O, ilk önce bana olan sevgisini öldürmüş, hiç düşünmeden beni öldürmüştü ve şimdi, sızlaya sızlaya kalbimden onu defetmeye çalışırken kendimi inandırmam gereken en bariz yalan buydu.

Tutamadığım gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken kaçmak istiyordum. Kalkmak, kaçmak ve yatağımın altına sığınmak istiyordum ama o, Siraç hiç beklemediğim bir şeyi yaptı. Uzanıp yanaklarımı avuçlarının içine alıp parmaklarıyla yanaklarımı temizlerken bana endişeyle bakıyordu.

Ardı arkası kesilmeyen gözyaşlarını silerken "İstemediğin bir şey mi oldu?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım.

Başparmağıyla alt dudağımı dişlerimin arasından çekerken kalbim yeniden alevleniyordu "Konuş," dedi sanki dudaklarımdaki mührü çözmeye çalışır gibi.

Yutkundum "Abimin yanına gittim," dedim gözyaşlarımın arasında. Avuçlarının arasından sıyrılıp yutkundum ve viski bardağını yeniden kafaya diktim.

Ben kendime yeni bir bardak doldururken "Ters bir şey mi oldu?" diye sordu.

Şişeyi masaya tekrar bırakırken ellerimin titremesi bariz bir şekilde belli oluyordu. Yeniden ağlamamak için avuçlarımı gözlerine bastırdım ve derin bir nefes alıp, halının altına tozları süpürür gibi gözyaşlarımı içimdeki duygu karmaşasının içindeki hakının altına süpürdüm "Her şey planlıymış," diye başladım cümleye. "Her şey. Beni bilerek atmışlar gruptan. Bilerek o haberlerin çıkmasına, insanların beni linç etmesine sebep olmuşlar," derken ağlamaktan doğru düzgün konuşamıyordum.

Tüm gece, hem içmiş hem de o an aklımdan ne geçiyorsa ona anlatmıştım. Her şeyi, içimde kopan fırtınaları yağmur yapmış, yağmuru nehirlere çevirip sel gibi akmasını sağlamıştım. Beni sabırla dinlemiş, acımamış ya da bana kızmamıştım. Sadece beni dinlemiş, içimdeki zehrin akması için sorular sorup durmuştu.

En son ne olduğunu hatırlamıyordum bile, bir şekilde sızmıştım. Sabah uyuşan bacaklarımın verdiği ızdırapla uyanmış, ağrıyan belimin acısıyla güçlükle oturduğum sandalyede doğrulabilmiştim. Tüm gece masada uyumak, tüm kemiklerimin etime bakmasına sebep oluyordu. İçtiğim alkol yüzünden ağzımın tadı kötüydü, başım deli gibi dönüyordu. Hala sarhoştum, bunu kanımın sıcaklığından anlayabiliyordum.

Tıkırtıyla gözlerimi açtığımda Siraç bana mutfak kapısından bakıyordu. Güneş o kadar parlaktı ki ona gözlerimi kısarak bakmak zorundaydım "Günaydın," dedi mutfağa girerken "Kusura bakma, değnekler yüzünden seni koltuğa taşıyamadım," derken yüzünde yastık izi hala duruyordu.

Dönen başımı masanın üzerine yasladığım kollarımın üzerine bırakırken "Saat kaç?" diye sordum.

"İkiye çeyrek var," dediğinde sıçrayarak yerinden kalktım.

KOMŞU ✔︎Where stories live. Discover now