Ev hiç olmadığı kadar sakindi. Katarina, dediği gibi ailesinin yanına dönmüştü. Jack ise aşağıda beni bekliyordu; Alabama'ya gidecektik.

Saat gecenin 2.00'siydi ve gözlerim yine şişmişti. Mainede yaptığım son banyo bile iyi gelmemişti.

Haberlerde "Son Dakika" diye yayınlanan Jack haberi ve Bieber ailesinin ifadeleri boğazımı düğümlemişti. Her şey sona ermiş gibi duruyordu. Alabama'da son yıllarımdaki halime dönmüştüm, nötürlenmiştim. Şimdi her şeyin başladığı yere, kaçtığım yere gidiyordum. Okulumu dondurmuştum. Bir süre kafamı toparlamalıydım.

Belki de aksiyonsuz hayata alışmalıydım.

Bavulumu alıp kapıdan çıktığımda son kez apartmana baktım. Üst kattaki Huysuzu bile özleyecektim.

İlk kata indiğimde ilk Justin'in dairesine sonra toz kaplı yere baktım. Birlikte temizlemiştik ve yine tozlanmıştı. Şimdiden geçmiş, geçmişte kalmıştı.

Jack'in kiraladığı orta dereceli arabasının bagajına bavulu bırakıp öne oturdum. Yüzü, garipti, ki umursayacak durumda değildim. Bir süre gözlerini yoldan ayırıp bana baktı.

"Uyumalısın."

Omuz silkip bana yıllar gibi süren zamandan sonra "Maine Havaalanı" tabelasına; Maine'ye geldiğimde, elimdeki rujla yaptığım kalp resmine bakıp gülümsedim.

Havaalanı fazla kalabalık değildi, bekleme salonunu kapsayan oturakların yarısından çoğu boştu. Uçağın kalkmasına yirmi dakika vardı ki, bir an önce Maine'den ayrılmak istiyordum.

Justin'i unutmam mümkün değildi; ama ben elimden geleni yapmak istiyordum.

O, kendi hayatına bakmalıydı. Eşi ve dünyalar tatlısı oğlu Jim vardı. Üstelik, Sally Jaxon ile, onu aldatamazdı. Belki, hayatlarını kurtarmış ve kendi hayatımı yakmıştım.

Daha bugün Justin'in kollarındayken şimdi kendi yolumuzdaydık.

Ben bu yolu çakıl taşları ve engebelerle hazırlamışken; ona hayatını rayına sokacak güzellikte yol sunmuştum.

O mutlu olacaktı; ben de gülümsediğini anladığımda tebessüm edecektim.

"Justin seni seviyor, Miley..." dedi Jack ve güven vermek için sırtımı sıvazladı. "Bu olanları engel olarak görmüyor."

Umutsuzca "Konuştunuz mu ki?" dedi.

Başını olumsuz anlamda sallayıp eğdi. Giydiği kot pantolon ve fazla bol siyah t-shirt, klasik tarzlarındandı. "Konuşmadık. Ama bilirsin; bizde konuşmazdık."

Dost bir gülümsemeyle bana baktı. Kalbimin teklediğini hissettim. Ki o anda uçak için anons yapılıyordu.

Sorarcasına bana baktı. Justin, beni seviyorsa unutacaktı. Ona yapabileceğim en iyi şeydi.

İnatla başımı salladım. "Gidelim, Jack."

*

Ertesi Sabah

Açık penceremden içeri giren yakıcı güneş ışığı uykumu kaçırmıştı. Şu an en uygun pansiyonda kalıyordum. Jack, "onda kalmam" gerektiğinden bahsetmişti fakat inatla karşı çıkmıştım. Arkadaş olabilirdik; ama olanları çabucak silemezdim.

Yataktan doğrulup uzun süre esnedim. Alabama'yı özlediğimi fark etmiştim. Yıllarımı bu eyalette geçirmişken ruh sağlığı bozuk katil yüzünden buradan ayrılmıştım. Şimdi ise bahçesi, aşık olduğum Kamelya çiçekleri ile süslü bir pansiyonda kalıyordum.

Run To Death .:. JileyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin