P43| Özlem

979 70 57
                                    

Başım ellerimin arasında tonluk yük gibi duruyordu. Ameliyathane önünde oturduğumuz koltuklar, duygusal ağırlığımla sanki kırılacaktı. Saat 9.30 p.m olmuştu ve yaklaşık üç saattir Justin'in çıkmasını bekliyorduk. Yanımda oturan Jack'in ifadesiyle "göz kapaklarımı pamukla doldurmuşlardı". Ağrıyorlardı ve uykuya ihtiyacım olduğu halde Justin'i bırakmak istemiyordum.

Jack, bana Justin'in cebinden çıkan telefonu vermişti. Telefon kapalıydı ve açtığımda on tane mesaj, yirmi küsür cevapsız arama vardı. Çoğunu Sally oluşturuyordu. Annesi Pattie ise, meraklanmış olacak ki bir-iki kere -hala arıyor- Justin'e ulaşmayı denemişti.

Gözlerim yavaşça kapandığında sırtıma koyulan Jack'in eliyle irkildim. "Telefonları açmalısın."

En az o da benim kadar yorgun görünüyordu: Siyah ve gür saçları karışmış; stresten kemirdiği dudakları şişmiş, kanamıştı. Başımı itiraz edercesine salladığımda yüz ifadesi gerilmişti.

"Justin evli Jack. Şimdi aramaları açarsam işler sarpa saracak."

Telefonu elimden aldı ve devam etmekte olan Pattie'nin aramasını cevapladı.

"Merhaba, efendim."

Kollarını önünde birleştirdi. Bir süre sonra "Ben Justin'in üniversiteden arkadaşıyım. Şimdi sizden sakin olmanızı istiyorum..."

Gerginlikle bana baktı sonra arkadaşça elimi sıktı. Her şey yolunda.

"Justin, şu an hastanede ve--"

Telefonu kulağında uzaklaştırıp küfür etti. Kaşlarım çatılırken ayağı kalktı. "Dinlemedi. Buraya gelecek. Gitsen iyi olur; yanında Sally vardı."

Gözlerimi sıkıca kapattım. Sally ve Pattie, beni görmemelilerdi ki bu ancak hastaneden ayrılmamla gerçekleşebilirdi. Fakat ben Justin'i bırakmak istemiyordum. Uyandığında -uyanırsa...- olması gerektiği gibi ilk beni görmesini istiyordum. Sally'nin ona yapışması beni berbat ederdi. Şimdilik boşanma davası işini bırakmam gerekti fakat Sally'nin adı her geçtiğinde kendimi ve Justin'i sorgulamaya başlıyordum.

"Ben istemiyorum, Jack..."

Kaşlarını çattı. "Ben burada olacağım. Bieber ailesinin, seni görmemesi gerektiğini söylemiştin."

"Onu... Bırakamam, işte."

Gözleri hafifçe bulutlandı. Onunla her ne kadar arkadaş olsakta hala beni seviyordu ve eski sevgilimdi. Gözlerimi kaçırdım. "Üzgünüm, Miley. Gitmek zorundasın. Sana haber vereceğim."

Başımı hafifçe salladım. Üstelemek istemiyordum. İlişkimizde haksız olan Jack'ti; ama onu kırmam gerekmiyordu. Amacım intikam değildi.

"Alışacağım,"diye arkamdan bağırdı Jack.

Ona baktığımda yüzünden buruk bir tebessüm vardı. "Kanıtlar bende, güvende. Eğer istemiyorsan sana teslim edebilirim."

Gözlerim bir noktaya daldı. Sally buraya gelecekse kanıtlar tehlikede demekti. Belki buraya Jaxon'da gelirdi ve...

Birden çantam yere düştü. Bacaklarım, buz kalıbı dökülmüş gibi titriyordu.

Justin kanıtlar yüzünden vurulmuş olabilir miydi? Daha doğrusu yanlış hedef kurbanı olabilir miydi; Jaxon, Jack'i fark etmiş ve onu takip edip restorana saldırmış mıydı ve kurşun Jus--

"Miley! Gitmelisin buraya geliyorlar."

İrkilip elindeki zarfı aldım ve çantamla beraber tuvalete koştum. Kendimi bir kabine kilitlerken kafamda birleştirdiğim senaryonun doğruluğunu tartıyordum. Jaxon, sadece ruh sağlığı bozuk biri değildi; o ürkütücüydü. Hiç bilmediğim yönlere sürükletiyordu ve tek düşündüğüm zihnimde beliren şüpheli katilimdi.

Run To Death .:. JileyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin