Bölüm 30

487 57 10
                                    

BÖLÜM 30



Akşama doğru Behrem’lerin bahçesinde omuzlarında battaniye, ellerinde sıcak sütle oturmuş gülerek gün içerisinde olanları konuşuyorlardı. Behrem, yanında homurdanarak oturan Ezel’e bakarken gülüyor, onun Tamu’ya her kötü bakışında gülümsemesi daha da genişliyordu.

“Kızının kuduz aşısı var değil mi?” diye soran Ateş amcasına bakarak gözlerini kıstığında Tamu’nun “Sen oğluna bak” demesiyle, Behrem dudaklarını birbirine bastırdı.

“Merak etme!” dedi Ateş amcası “Ben oğluma herkesten iyi bakıyorum. Benim endişelendiğim konu sensin! Bir tane oğlum var onu da senin gibi birine feda edemem.” Dediğinde yanında oturan Anıl yumruk yaptığı elini boşluğuna geçirerek ona kötü kötü baktı. “Kızım hakkında doğru konuş” dedi. Doruk sessizliğini koruyordu. Olanları gülümseyerek ve ilgiyle izlerken, aklı odasında olan oğlundaydı. Tamu’nun geldiğini görür görmez odasına kaçmıştı ve bu durum adamın yaşlı kalbini yoruyordu artık.

Ezel “Acıyor ya!” diye sızlandı. Kolunu bandajlamışlardı. Kızın dişlerini geçirdiği yer hala sızlarken, Tamu’nun yan gözle kendisine baktığını görerek bakışlarını kaçırdı. Biraz sonra yanına gelip oturan Tamu “Çok mu acıyor?” diye sorduğunda Ezel “Kızım kopardın resmen.” Dedi. Kolunu uzattı. Dudaklarını büzerek “Neyin hıncını aldın anlamıyorum ki?” deyince Tamu’nun da kaşları çatıldı. O da “Beni ittin.” Diye mırıldandı. Ezel, onun bu haline dayanamayarak dudaklarını birbirine bastırıp bir süre bekledi. Sonra başını eğerek kısık sesle konuştu.

“Bir erkek sinirliyse o anda onu rahat bırakman senin için akıllıca olur.” Dedi. Tamu, kirpiklerinin arasından ona baktı. “Sanırım benimde aklımın başında olmadığını anlamışsındır.” Deyince Ezel ona bakakaldı. İçini çekip, başını iki yana sallamadan önce “Cadı!” diye sızlandı “Bilerek yapıyorsun değil mi?” Gözlerini kızın yüzüne dikmiş, onun hareketlerini izlerken Tamu’nun gülümseyerek başını çevirmesiyle çocuğun ağzı açık kaldı. Kolunu kaldırdı. Parmağını kıza doğru sallayarak “Biliyordum!” deyince babasının “Kendine gel lan!” diye bağırmasıyla önüne döndü ama Tamu gibi o da gülüyordu.

“Kilid’de ‘Kırmızı Alan’ dövüşleri yapılıyor,” dedi Behrem. Sütün içine batırdığı çubuk tarçını parça parça koparıyordu. Başını çevirip onlara baktı “Siz ikiniz… Neden katılmıyorsunuz?” diye sordu.

Ezel “Olmaz!” diye itiraz etti.

Behrem “Neden?” diye sordu. Amcalarının ve babasının tüm ilgileri şu an üzerindeydi ve Ezel onların önünde konuşmaktan biraz çekiniyordu. “Ben ona vuramam” dedi Ezel.

Behrem “Karaca ve Âtıl gayet iyi iş çıkardılar.”

Ezel, gözlerini devirdi. “Çünkü birbirlerini tanıyorlar.” Diye homurdandı. Sonra “Ben ona vuramam” dedi yeniden.

Behrem, kaşlarını kaldırarak içini çekerken, tarçının bir parçasını ağzına atarak güldü. “Nefal ve Diyar’da çok iyiydi.” Dediğinde hava buz kesti birden. Çat diye bir ses gelince Behrem’in bakışları ağır ağır yana döndü. Ezel’in bardağı yanlamasına düşmüş içindeki beyaz sıvı usulca kendisine doğru akıyordu. Başını kaldırıp ona bakınca göz göze geldiler. Ezel’in kara gözleri dipsiz bir kuyu gibiydi. Başkası olsa bu bakışlardan ürker, hissettirdiklerinden çekinebilirdi ama Behrem bir başkası değildi. Diyar’dan hoşlanmıyor olsa da -Bu da kendi sorunuydu! – Ezel’in, onun varlığını kabul etmesi, ileride bir sorun olmaması için buna alışması gerekiyordu. Boynunu bükerek ona bakarken yüzünde insanı sinir eden bir gülümseme vardı. Babasının ‘Behrem’ diye fısıldayışını görmezlikten gelerek Ezel’in gözlerinin içine bakmaya devam etti. Çocuk ağzını açıp bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra vazgeçti. Önüne döndüğünde kaşları çatılmış, yüz ifadesi gergindi. Behrem içini çekerek önüne döndüğünde Ateş amcasıyla göz göze geldi. Aralarında kısa, anlamını sadece ikisinin bildiği bir bakışma geçti ve Tamu bunu fark etti. Behrem, elindeki çubuk tarçını acı olmasına rağmen kıt kıt yerken halinden memnundu.

****

ARKADAŞKÇA -2 (KİLİD)Where stories live. Discover now