Bölüm 6

359 56 9
                                    

Bölüm 6
HANZADE 
Herkes okullarına adapte olmuşken hayat bazıları için kaldığı yerden devam ediyordu

Hoppsan! Denna bild följer inte våra riktliner för innehåll. Försök att ta bort den eller ladda upp en annan bild för att fortsätta.

Bölüm 6

HANZADE

Herkes okullarına adapte olmuşken hayat bazıları için kaldığı yerden devam ediyordu. Bu durum Eylül’ün ortalarına doğru tatilinden dönen Hanzade Pehlivan için de geçerliydi. Anne ve babasından almış olduğu muhteşem genleriyle yaşıtlarını biraz gıcık ediyor olsa da gerçek hayata dönmek onun için işkenceden farksızdı. Pars’la birlikte kendilerini bu yeni dönemde neyin beklediğini bilmiyordu. Üstelik artık Kilid’in aktif öğrencilerindendi. Çocukların birçoğu üniversite için evden ayrılınca taze kan olarak çağırılmışlardı. Gerçi bununla ilgili bir sıkıntısı yoktu. Kilid’i ve ona dair her şeyi abartısız çok seviyordu.

“Hoş geldin tatlım.”

Güneş gözlüğünü burnunun ucuna doğru indirip kendisine güler yüzle bakan kadına baktı. Abisinin eşi Bade yengesi – ki ona böyle hitap etmek her defasında komik hissettiriyordu- asla solmayan bir çiçek, Pars’ın deyimiyle ölümsüzlük iksiri içmişçesine genç duran diri bir kadındı. Ve ona bakarken güzelliğine dalıp gitmemek imkansızdı.

“Hoş buldum.” Dedi. Gözlüğünü çıkarıp bluzunun önüne taktı “Yeğenimi görmeye geldim” dedi gülümseyerek. Yengesinin hoş kıkırtısı tatlı bir melodi gibi etrafını kuşatınca Hanzade’nin gözleri ışıldadı. “Halası olarak onu çok boş bıraktığımı düşünüyorum.” Diye eklediğinde, Bade Hanım yanına gelerek koluna girdi. Onunla şakacı bir tonda konuştu. “Eminim Menaf da halasını özlemiştir” deyince Hanzade “Ona bir sürü hediye getirdim.” Diye şakıdı. Ardından içeri girdiler. Dışarıdaki cehennem sıcağına kıyasla evin içi serindi. Durup kadının kolundan çıktı ve ayakkabılarını ayağından çıkardı. “Paketler arabada,” dedi “Şoförüm getirir birazdan.” Doğrulduktan sonra kadına son bir kez bakıp önüne döndü ve Menaf’ın odasına giden merdivenleri çıkmaya başladı. Koridordan geçtiği sırada Behrem’in odasına takıldı gözü. Kapısı aralık olduğuna göre evde değildi demek ki. Kızıl cadının nerede olduğunu merak ederek, Menaf’ın odasından içeri girdiğinde çocuğun bağırışıyla karşılaştı.

“Çıplak olabilirdim!” diye bağırıyordu Menaf. Yüzü kıpkırmızıydı.

Hanzade, kapıyı sertçe çarparak yanına yürüdü. Üzerinde yazlık, keten bir şorttan başkası yoktu. Kazadan kalma izler iyileşmiş olsalar da hala yerlerinde duruyorlardı. Bunları görmek Hanzade’nin bakışlarının kısılmasına neden oldu. “Ben senin halanım benden utanmana gerek yok.” Dedi.

Menaf, homurdanıyordu ama bu durum Hanzade’nin umurunda değildi. Gidip yatağın ucuna oturdu ve Menaf’la göz göze geldi. Sol kaşının üzerinden başlayıp elmacık kemiğinin altında biten bir yara izi vardı. Menaf gözünü her kırpışında iz ince bir çizgi halini alıyordu. Göz kapağının nasıl oluyor da ikiye ayrılmadığına hala inanası gelmiyordu. Onu incelemesi bittiğinde “Sana bir göz bandı aldım” dedi “Gizemli ve seksi gözükeceksin.”

Menaf eliyle yüzüne dokunarak önce kaşlarını çattı ardından da onu şaşırtarak gülümsedi. “Önemli değil. Artık aynaya baktığımda o kadar da midemi bulandırmıyor. Sen ilk halini görecektin”

Hanzade “Neyse ki burada değildim ama artık seninle alışverişe çıkmak için iyi bir sebebim var. Kozmetik ürünlerinin neleri sakladığını görsen haline şükrederdin.” Deyince ikisi bir güldüler. “O bokları suratıma sürmem.” Dedi Menaf içini çekerek. Hanzade’nin bakışları omzunun arkasına kaydığında “Ders çalışıyordum” dedi Menaf.

“Okula alışabildin mi?”

Menaf “Beni fark etmeyecek kadar kalabalık bir amfide ders görüyorum. En azından hocaların kimin kim olduğunu bildiklerini sanmıyorum.”

Hanzade “Hocaların neleri bildiğini bilsen eminim küçük dilini yutardın.” Diyerek ayağa kalktıktan sonra “Kilid’de eğitimleri gerçekten kızlar mı verecek?” diye sordu. Pencerenin önüne giderek, dışarı, havuzda birbirleriyle uğraşıp duran arkadaşlarına baktı.

Menaf, bir eliyle saçlarını karıştırırken “Hı? Ha doğru evet, Jibit dönene kadar emir komuta zinciri Karaca ile Nefal de. Neden soruyorsun?”

“Merak ediyorum sadece,” dedi Hanzade ardından gülümseyerek yeğenine baktı. “Annene halan olarak seninle ilgileneceğimi söyledim.” Dediğinde Menaf’ın bakışları kısıldı. “Benimle bu şekilde konuşmandan hoşlanmıyorum.” Dedi çocuk “Hem aramızda yaş farkı bile yok, üstelik sen benim halam olamayacak kadar küçüksün. İkide bir aynı şeyi söyleyip beni sinir etmesene!”

Hanzade “Vay canına! Demek hala nefes almadan konuşabiliyorsun.” Diyerek gidip dolaptan bir atlet aldı ve onu çocuğa attı. “Hadi giyin, gidiyoruz” dedi.

Menaf, atleti başından geçirirken “Sana iyi olduğumu söylerken bacağımı kast etmemiştim.” Dedi homurdanarak.

“Ben koluna girerim.” Dedi yanına giden Hanzade.

Menaf güldü. “Kırk beş kilosun. Benim bir bacağımın ağırlığı senin yarın kadar zaten.”

“Afrikalı insanlara dönmüşsün, bence abartma istersen. Hadi kalk.” Deyip duvara dayalı duran bastonu eline alıp yeğeninin yanına geldikten sonra koluna girdi. “Çok uzağa götürmeyeceğim zaten seni.” Dedi “Biraz dışarı çıkalım. Bu sitenin bahçeleri çok güzel.” Hanzade, odanın kapısını açıp gülümsediğinde Menaf’ın dikkatle kendisine baktığını gördü. Onun “Her şey yolunda mı?” diye sormasıyla başını sallarken “Uzun bir terapi olacak hazır mısın?” dedi.

Menaf’ın kaşları havaya kalktı. “Büyük boy jelibona ihtiyacımız olacak.” Dediğinde ona hak vermeden edemedi “Eminim annen bir yerlere saklamıştır.”

ARKADAŞKÇA -2 (KİLİD)Där berättelser lever. Upptäck nu