Bölüm 4

413 62 13
                                    

BÖLÜM 4
TAMU 
Tüm bir gece arkadaşlarının kahkahalarını dinlemiş olmak gerilen sinirlerine hiç iyi gelmemişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

BÖLÜM 4

TAMU

Tüm bir gece arkadaşlarının kahkahalarını dinlemiş olmak gerilen sinirlerine hiç iyi gelmemişti. Bugün babasıyla polis akademisinin seçme sınavlarına gitmeden önce Menaf’lara uğramış, kapısının önünde durup onunla konuşmak istediğini söylemiş olmasına rağmen Menaf kapıyı açmamış hatta cevap verme zahmetine bile girmemişti. Tamu da bu yüzden seçmelere giderken tüm hıncını oradaki insanlardan çıkaracağına dair kendisine bir söz vermişti. Bakırköy’de, Florya’ya yakın bir yerde durduklarında başını kaldırıp etrafına bakındı. Hayal ettiği gibi olmasa da hayal ettiklerinin de yaşadıklarıyla bir alakası olmadığının gayet farkındaydı. Güneş en tepedeydi ve o kadar sıcaktı ki, babasıyla insan kalabalığının arasına karıştıklarında burnuna dolan türlü kokular yüzünü buruşturmasına neden oldu.

Ön kayıt için okuldan içeri girdiler. Yanında getirmiş olduğu belgeleri görevli kadına verdikten sonra önüne uzatılan kâğıda bir imza attı. “Bu taraftan gideceksiniz.” Dedi kadın duygusuz bir sesle. Tamu ona kötü kötü baksa da sesini çıkarmadı. Babası bir kolunu omzuna atarak onunla birlikte görevli personelin gösterdiği alana doğru yürüdüler. Kırklarının ortasında bir adam ellerini beline dayamış, bir çember oluşturduğu öğrencilerin ortasında dönüp duruyor, bağırıyordu. Tamu’nun gözleri kısıldı. Babasının “Biliyorsun, bunun adı psikolojik baskı, üzerinize ne kadar gelirse dayanıklı mısınız yoksa değil misiniz daha çabuk anlayacaklar” demesiyle burun kıvırdı “Bence dayak yiyebilir. Ben şu an iki yumruk atacak moddayım.”

Anıl Bey, güneş gözlüklerinin ardından kızına şöyle bir baktı. Onu sımsıkı kucaklayarak “Bunu duymak çok güzel.” Dedi. “Ben paramı sana yatırıyorum o halde.”

Tamu bu sözler üzerine gülümserken “Benden şüphe mi ediyordun?” diye sordu. Ardından bir adım daha öne çıktılar.

“Aylardır odandan dışarı çıkmadın. Okula dair tek kelime de etmeyince, bıraktığını düşündüm.” Dedi babası.

Tamu kaşlarını çattı. Şakağından akan ince bir ter tabakasını elinin tersiyle silerek ofladı. “Bırakmamıştım” dedi “Sadece bekliyordum.”

Başını kaldırıp babasına baktığında isminin okunmasıyla gülümsedi. Anıl Bey “Neyi?” diye sorduğunda topu başındaki şapkayı çıkararak ona verdi ve “Zamanımın gelmesini.” Dedi. Ardından kendisiyle birlikte öne çıkan kız öğrencilerin arasına karıştı.

Ve eve geldiklerinde o dişlerini sıkıyorken babası kahkahalarla gülüyordu. “Ne oldu?” Annesi merdivenlerin başında durmuş meraklı gözlerle ikisine bakıp dururken Tamu “Kocana sor.” Diye homurdandı.

“Seçmeler kötü mü geçti?” diye sordu Ebru Hanım. Kıstığı bakışlarının altından ikisine bakıp duruyordu. “Ay söylesenize artık! Çatlatmayın adamı!”

Anıl Bey “Ön elemeyi geçti, şimdi fiziksel sınav için hazırlanacak.” Dediğinde annesinin mutluluğu kızı kısa bir süreliğine utandırdı. Bakışlarını kaçırıp, tırnak etleriyle oynarken “Çok zor değildi.” Dedi. Omuzlarını silkti.

“O zaman baban neden böyle gülüp duruyor?”

Tamu, dudaklarını birbirine bastırarak delici bakışlarla babasına baktı. Sonra “Bizi hizaya sokmaya çalışan bir adam vardı ve sivildi,” dedi. Babası gülerek koltuklardan birine otururken Tamu ona bakarak anlatmaya devam etti “Çok sinir bozucuydu ve biliyorsun bugün hava oldukça sıcak. Yanımdan her geçişinde kuduz köpek gibi hırlayıp duruyor ayrıca ter kokuyordu.”

Anıl Bey “Hahahaha!”

“Kokmuyor muydu?” diye bağırdı Tamu. Yanakları hem sıcaktan hem de utançtan kızarmıştı.

Annesi “Ee?”

Tamu, yeniden bakışlarını kaçırdı. “Bende ona başka yere gitmesini muhtemelen kendi dilini konuşan kişilerle muhatap olmasını, eğer biraz daha yakınımda duracak olursa kokusu yüzünden öleceğimi söyledim.” Dedi.

Annesi “Ee?”

Tamu, babasına baktı. Hiç yardımcı olmuyordu. Dudaklarını ısırıp derin bir nefes aldıktan sonra “Bana kafa tuttu! Bende ona bağırıp çağırmaya, köpek gibi havlayıp durmamasını söylemeye başladım. Sonra bir kolunu havaya kaldırdı,” dedi. Annesinin bakışları kısılırken genç kız “Bana saldıracak sandım ve o ihtimalle bende,” yumruk yapıp salladığı sağ kroşesine bakarken “Suratının ortasına bir tane vuruverdim.”

Anıl Bey “Adam bildiğin arkaya savruldu. Tam anlamıyla yanakları sallandı.” Deyip yeniden gülmeye başlayınca Ebru Hanım “Tamu?” dedi.

“Bir saat sonra, bizi büyük bir alanda topladılar ve o da oradaydı.”

Annesi “Neredeydi?”

Tamu “Sahadaydı işte. Yıkanmış, temizlenmiş ve…”

Annesi “Ve?”

Tamu “Morarmış bir göz altıyla.”

Annesi “Ve, ve kim bu adam peki?”

Genç kız başını önüne eğerken “Özel harekât timinden bir hocaymış.” Diye fısıldadığında babasının gür kahkahasıyla başını kaldırıp ona baktı “Şunu kes artık!” diye bağırdı “Bana hiç yardımcı olmuyorsun!”

“Hocana mı vurdun?”

Tamu “Bilmiyordum! Hem çok sıcaktı!”

“Hocana mı vurdun İnci Tamu?”



“Anne! Bilmiyordum diyorum hem böyle giderse, hocam falan da olmayacak. Beni seçmelerde bitireceğini, deli gibi bakıp durarak belli etti zaten” dediğinde babası “Tüm seçmelerinde yanında olacağım,” dedi elini sallayarak “Patlamış mısırımla.”

Babasına doğru tıslayarak bir adım atmıştı ki annesinin “Hayır küçük hanım çünkü şu an leş gibi ter kokan sensin ve gidip hemen duş almanı öneriyorum.” Demesiyle içini çekerek ters yöne döndü. Söylene söylene merdivenleri çıkarken babası arkasından hala kahkahalarla gülüyordu. Gıcık adam!

**

Ilık bir duşun ardından kendisini yatağına atmış, dinleniyordu. Bir eli karnının üzerinde diğeriyse göz hizasındaydı. Adama cidden sağlam vurmuştu doğrusu. Aldığı tüm eğitimlerin bu kadar işe yarayacağını kim söyleyebilirdi ki? Kapısı tıklatıldığında homurdanarak, kaşlarını çattı. “Beni yalnız bırakın!” diye bağırdı “İkinizle de konuşmuyorum!”

Kapı buna rağmen açıldı. “O zaman girmem de bir sakınca yok.” Diyen Berat’ın sesini duyunca başını çevirip ona baktı. “Ne yapıyorsun burada?” diye sordu.

“Seni arıyordum.” Dedi Berat “Gelebilir miyim?”

Tamu “Hani girmende bir sakınca yoktu?”

Genç çocuk omuzlarını silkince Tamu öfleyerek doğruldu. Ona doğru döndü. Berat, çalışma masasının önündeki koltuğa oturup, masasından bir kalem aldıktan sonra “Seçmeler nasıldı?” diye sordu.

Tamu “Bu neden umurunda?”

Berat “Aramızda en dişlimiz sensin.” Dedi “Üniversiteye gitmek yerine, polis akademisine girmeyi tercih ettin. Merak etmemem sorun olurdu asıl.”

Tamu, bir süre çocuğa baktı sonra “İyiydi.” Dedi. Yatağında kayarak sırtını yatağın başlığına yaslayıp, yastıklarından birini kucağına aldı. “Merakın giderildi mi?” diye sordu ters ters.

“Aslında seninle konuşmaya çalışıyorum,” dedi Berat “Normalde bu tarz davranışlar beni rahatsız eder.” Başıyla tavrını işaret ettiğinde Tamu kaşlarını kaldırıp “Ne yapmamı bekliyorsun? Kucak açıp, sana sarılmamı falan mı?”

Berat “En azından seninle bu kadar yakından ilgilenen birine bu kadar kaba davranmaman gerektiğini düşünüyorum. Güzellik bir yere kadar değil mi?”

Çocuk elindeki kalemi parmaklarının arasında çevirmeye başladı. Bakışları da kalemin üzerindeydi. Tamu hem onun sözleriyle utanmış hem de hırçınlığı baş gösterdiği için ne yapacağını bilemez bir halde öylece kalakalmıştı. Bu yüzden “Dün akşam arkadaşlarınla hoş beş ederken eminim aklına gelmemişimdir.” Dediğinde Berat’ın “Sadece kısa bir süreliğine seni düşündüm.” Demesiyle bozguna uğradı.

“Bak çok iyi arkadaş olmadığımızın farkındayım ya da yakın ama yine de sana bir adım atmaya çalışıyorum, değil mi?”

Tamu “Neden?”

“Yalnız olmak güzel değil çünkü. Hem her şeyden önemlisi, istemesek de birbirimize derinden bağlıyız. Bunu kendimiz için olmasa bile ailemiz için yapmalıyız.” Diyen Berat bakışlarını gözlerine dikince Tamu derin bir nefes aldı. Berat “Dün madem bizim gülüp, eğlendiğimizi duydun, yanımıza gelebilirdin.”

Tamu “Hiçbiriniz benimle konuşmuyorken mi? Sağ ol ya ben almayayım.”

“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Tüm bir yaz boyunca, sohbet grubundaki hiçbir konuşmaya katılmadın? Kızlar buraya kaç kere geldiler, seni bir şeylere ikna etmek için ama hiçbirini kabul etmedin ki onların bunu yapmalarına gerek bile yoktu. Bizi iten sensin!”

Tamu, Berat’ın kendisine kızması karşısında ona bağırmaya hazırlanıyordu ki çocuğun “Bir kaza oldu,” demesiyle durdu “Benim bile yaşamak dahi istemeyeceğim, hiç kimsenin başına gelsin istemeyeceğim bir kaza. Sana sen suçlusun demiyorum. Ne hissettiğin senin sorunun ama bunun sorumluluğunu almak yerine, sanki tüm suç bizimmiş gibi her birimize keza kendi kardeşine bile öfke kusup durdun.”

“Menaf beni affetmeyecek! Karaca bile Safira’yı affetti.”

Berat kaşlarını çatarak gülümsedi. “Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Bak o ikisinin arasındaki ilişki benim bile anlamayacağım kadar derin. Birbirlerine düşman dahi olsalar bunu asla dışarı yansıtmazlar ve ne var biliyor musun, onların dostluğu gerçekten çok güçlü. Kendini onlarla bir tutma. Tüm bu kabalığına rağmen Ezel seni seviyor, bunu nasıl başardığın hakkında bir fikrim yok ama görünüşe göre senin de sevilecek yanların var.”

Tamu “Beni sinirlendiriyorsun.”

Berat “Bu da bir şey.” Dediğinde Tamu içini çekerek “Ne istiyorsun?” diye sordu.

Berat “Kalkıp yemek hazırlamanı.” Deyince kızın yüzündeki şok ifadesi görülmeye değerdi. Çocuk gülmeye başladığında Tamu “Benimle dalga mı geçiyorsun? Menaf-“

“Menaf’ı unut! Menaf bir süre daha seni görmek istemeyecek, sen buraya bakacaksın. Önüne ve sahip olduklarına! Şimdi aşağı inelim, ben patates soyarken sende çay suyu koy.” Dedi.

Tamu “Nedenmiş o?”

Berat “Kahvaltı yapacağız. O kadar kişiyi nasıl doyurmayı planlıyorsun?”

Tamu “Sen neden…” diye başlamıştı ki Cihan elinde bir kangal sucukla odaya daldı. “Bu bana yetmez!” diyordu Berat’a bakarak “Baharatı yüzünden yine fort fort osuracağım ama bundan iki tane lazım! Saruhan’da otlanmak ister.”

“Sensin ot geri zekalı!” diye bağıran Saruhan’ın sesiyle Cihan “Gidip bahçedeki otları yesene sen! Sıçacağım çarkına artık bunun!” deyip söylenerek dışarı çıktığında Tamu “Neden buradalar?” diye sordu.


Berat içini çekerek ayağa kalktı. “Yarın gidiyoruz,” dedi “Okula alışıncaya dek, belki ilk sene bitene kadar eve gelmeyeceğiz. Arkadaşlarımızla geçirebileceğimiz güzel bir anımız daha olsun istiyoruz” Elini uzattığında Tamu gözleri dolu dolu onun uzattığı ele baktı. İçini çekip, kendisine uzatılan eli tuttuğunda “Hemen aşağıya gelmezsen-“ diyen Ezel’in yarıda kesilen sözleriyle durup ona baktılar. Çocuk gözlerini kısmış, kaşlarını çatmıştı.

“Ne oluyor?” diye sordu. Berat’a bakıyordu.

Berat “Bir şey olduğu yok. Geliyoruz.”

Ezel’in milim kımıldamadığını gören Tamu, elini Berat’ın elinden çekmek isteyince çocuğun buna izin vermemesi karşısında ona baktı. “Bıraksana.” Diye mırıldandı.

Berat “Neden?”

Göz göze geldiler.

“Ben aşağıya iniyorum!” diye bağırdı Ezel. Tamu, dönüp ona baktığında çocuğun sinirlenerek aşağı inmesi karşısında Berat’a bakıp “Kafayı mı yedin?” diye sordu.

Berat, dudaklarını büzdü. “Yo,” dedi “Ama görüyorum ki burada bazı şeyler değişmiş.”

Merdivenlerden aşağı indiklerinde hala Berat’ın ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu ama babasının kahkahasıyla yeniden hissettiği o utanç denizinin içine sürüklenmesi çok zor olmadı. “Ah günün kahramanı da geldi işte.” Diyen babasına bakıp dil çıkardıktan sonra Berat’ı iterek boşta kalan elini üzerine silmeye başladı. “Gel elini yıkayalım.” Dedi Ezel. Bileğinden tutup, mutfağa sürükledi. Herkesin meraklı ve de ilgili bakışları eşliğinde elini suya tuttuklarında “Kimse sana mutfak lavabosunda el yıkanmayacağını söylemedi mi?” diye sordu Tamu. Yan gözle Ezel’e bakıyordu. Eline döktüğü bulaşık deterjanıyla parmaklarını köpüklerken gülesi geldi.

“Komik mi?” diye sordu Ezel bunun üzerine.

Tamu “Köpükler gıdıklıyor” dedi ve elini çekmeye çalıştı.

“Neden elini tuttu?” diye sordu Ezel. Tamu’nun da bu konu hakkında bir fikri yoktu. Bu yüzden cevap vermek yerine bakışlarını suya dikti. Ezel, elini durulayıp kurularken Minel’in “Bu doğru mu?” diye sormasıyla Ezel “Hayır doğru değil!” diye bağırdı.

Minel “Ne sorduğumu nereden biliyorsun ki Ezel.” Deyip Tamu’yu yanına çekerken, genç kız dönüp Ezel’e baktı. Peşinden geliyordu. “Ne doğru mu?” dedi. Ada tezgâhın etrafında toplandılar.

“Öğretmenine mi yumruk attın?” dedi Saruhan. Herkes yiyecekleri şeyleri tabaklara koyarken birden durup beklentiyle yüzüne baktılar. Tamu, onlar öyle bakınca konuşmakta güçlük çekti. Ardından Cihan’ın “Bence fiziksel teste gitme hocanın ne yapacağı belli olmaz.” Demesiyle “O bence bendeki potansiyeli gördü.” deyip ofladı ve her şeyi en başından anlatmaya başladı.

“Ama,” dedi babası elinde koca bir karpuz tabağıyla yanlarına gelirken “Hoca gayet iyiydi.”

Cihan “Nasıl yani?”

Anıl Bey, yanlarından ayrılmadan hemen önce kızına ardından da bilirkişi gibi Ezel’e baktı. Yüzünde durumlarından eğlendiğini gösteren bir ifade vardı. “Öğretmen olduğunu ileri sürüyoruz ama bilmiyoruz ki belki görevli öğrencilerden biri.”

Ezel “NE!”

Tamu, babasının arkasından bakarken kaşlarını çatmıştı. “Bunun anlamı ne?” diye sordu.

Nefal “Okula girmeye hak kazanırsan şayet onunla karşılaşabilirsin.” Dediğinde Cihan “Yalnız az önce beni kızından kıskanan Anıl Bey amca kendi öz kızına birini mi beğendiğini ima etti?” diye sorduğunda amcasının “Seni duyuyorum!” diye bağırmasıyla gözlerini devirip, karpuz tabağına uzandı. Tamu ise kızların teşvikiyle bugün neler yaşadığını en başından anlatmaya başladı.

**

ARKADAŞKÇA -2 (KİLİD)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin