Bölüm 10

346 56 6
                                    

BÖLÜM 10
KARACA 
Bu daha önce hiç olmamıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

BÖLÜM 10

KARACA

Bu daha önce hiç olmamıştı. Başlarına böyle bir şey gelmemiş, böyle bir başkaldırıyla karşılaşmamışlardı. Ya da Jibit o kadar iyi bir yöneticiydi ki kimse ona baş kaldırmaya cesaret edememişti. Ama çoğunluğun isyan ettiğini düşünmüyordu. Düşündüğü tek şey yeni gelenlerden birinin kendi hakkında ufak tefek dedikodular çıkardığıydı. Kendisiyle ve Atıl’la ilgili. Karaca bunları duymazlıktan geliyordu. Gelirdi de ama bir şekilde önünü de kesmek zorundaydı. Buraya gelen her çocuk, kadın, erkek, kız fark etmeksizin daha iyi bir hayata dahil olmak için geliyordu. Yedikleri kaba tükürmek için değil. Öfke ve nefret, Karaca’nın gördüğü ama kendisine yasakladığı hislerdendi. Çünkü Karaca derinlerde bir yerde o öfkenin pusuda yattığını biliyor, kendisinden korkuyordu. Nefal ve Diyar’dan yardım istediğinde bu yüzden onlara hayatı buna bağlıymışçasına sarılıyordu. Ama burada olmasını istediği asıl kişi, Behrem’di. En çok ona ihtiyacı vardı ve bunu da gizlemiyordu.

Nefal’in ıslığını duyduğunda başını kaldırıp ona baktı. Salondaki gürültü, uğultuya dönüşürken arkadaşı tepelerinden bakıyor, gözünü diktiği herkese meydan okuyordu. ‘Hadi,” diyordu Nefal bakışlarıyla “Sesiniz çıksın da bakalım o dilinizi nasıl koparıyorum!’

Karaca, beline sarılan kollarla nefesini koyuverirken gözlerini kapattı. “Titriyorsun.” Dedi Âtıl kulağına doğru. Yutkunarak onun ellerine dokunurken “İyiyim ben,” dedi “Sadece bunun olacağını beklemiyordum.” Gülümsemeye çabalayarak Atıl’ın gözlerinin içine baktı. Kaşlarını çattığını ve iyi olup olmadığını anlamak için dikkatle gözlerinin içine baktığını görünce, içini çekerek ona yaslandı. “Buradan çıkmak istiyorum.” Dedi. Sevgilisinin kolları sımsıkı oldu. Onu içine saklamak istercesine bedenine bastırırken Karaca’nın gözleri usulca kapandı. Kulakları uğuldamaya başladığında, titremeleri şiddetlendi.

“O iyi mi?” diye sorduğunu duydu Nefal’in. Konuşmak için çabaladı ama tek yapabildiği inlemek oldu.  Apar topar dışarı çıkarıldı. Atıl’ın bir yerde kucağına aldığını hissetse de kendisine hareketsiz kalma emri verdiğinden Karaca, her şeye karşı kendini kilitledi.

“Şimdi değil, Direnç” diyerek kulağına fısıldayan Atıl’ın yakasına yapışırken sessiz, serin bir odaya girdiklerini fark etti. Yumuşacık yatağın üzerine bırakıldığında gözlerini açmak için acele etmedi.

Âtıl, kızı yatağın ucuna bırakıp odanın içindeki banyoya girdi. Çekmeceleri açıp kapatırken, işine yarayacak bir şeyler arıyordu. Karaca’yı en son böyle gördüğü gün hiç iyi sonlanmamıştı. Kaşlarını çatarak küfretti. Karaca da o sırada gözlerini açmış, ayağındaki ayakkabıları çıkarıyordu. Odanın kapısı açılıp içeri Nefal girdiğinde başını kaldırdı. Göz göze geldiler. “Sana ne söylediler?” diye sordu Nefal.

“Ne demek bu?”

İkisi de başını çevirip banyonun kapısında dikilmekte olan Atıl’a baktılar. “Biri seni rahatsız edecek bir şey mi söyledi?” diye sorduğunda Karaca derin bir nefes alarak kaşlarını kaldırdı “Yaşlarımız aynı olduğu için onları eğitecek konumda olmadığımı düşünüyor ve de saygı duymuyorlar. Jibit’e göre ben daha yumuşak geliyorum onlara, bu da sözümü dinletmeme engel oluyor.” Diyen Karaca, Atıl’a bakıp, Nefal’e döndü “Eve gidelim.” Dedi.

“Burada kalırsın sanıyordum” diyen Atıl’ın gözlerinin içine bakarken Nefal ayakkabıları eline alıp “Dışarı bekliyorum.” Dedi. Onları yalnız bırakarak dışarı çıktı.

Âtıl “Benden kaçıyorsun.” Dediğinde Karaca “Sarsıldım sadece” dedi.

“Yani benden kaçıyorsun? Az önce konuşmana bakınca bana yalan da söylüyorsun” diyen Âtıl, kızın kaşlarını çattığını görünce gülümsedi. Karaca çok nadir kaşlarını çatardı.

Karaca “Ben yalan söylemedim.” Diyerek ona doğru bir adım attı.

Âtıl, elindekini yere bırakıp oflayarak kızın karşısına dikildi. Kollarından tutarak, başını eğdi. Gözlerinin içine bakarken “Karaca Direnç’in uzun açıklamalarla işi olmaz. O her zaman gülümser ve cevaplarını kısa tutar.” Dediğinde genç kız “Kulağa havalı biri gibi geliyor.” Dedi.

Âtıl “Hem de nasıl. Radarına girenin vay haline.” Dediğinde Karaca nihayet gülümsedi. Gerçekten gülümsedi.

“İşte buradasın.” Dedi Âtıl gözlerinin içine bakarak “Bir an hiç gülmeyeceksin sandım.” Dediğinde elini kaldırıp, çenesini tuttu. Baş parmağıyla kızın çenesini okşadıktan sonra onu öpebilmek için çenesini yukarı ittirdi ve dudaklarını yakaladı. Karaca, dudaklarını araladığında iç geçirerek onu kendisine çekti. Yumuşaklığı ve tadı genç adamın aklını başından alırken Karaca adım adım yükseldiğini hissederek ona tutundu. Öpüşmenin etkisi giderek artar, genç kızın kanını kaynatırken Âtıl ona saldırmaya deyim yerindeyse devam etti. Çok sonra dudaklarını bırakıp, yanağını, şakağını, gözlerini öptüğünde genç kızın kalbi neredeyse duracak gibi oldu. Kollarını Atıl’ın beline dolayarak ona sarılırken “Bence şu an benden yararlanıyorsun.” Diye mırıldandı. Atıl’ın eli saçlarının arasına girip, orada kedi gibi mayışmasına neden olacak şekilde masaj yaparken Karaca gözlerini açarak, ona baktı. Adamın gözleri yüzünde uzun uzun dolaşırken Karaca hiç sesini çıkarmadı ve onun gözlerini takip ederek, kendisini izleyişini izledi. Sonunda göz göze geldiklerinde birbirlerine gülümsediler. Karaca, onu kendisine çekerken hiç karşı koymayışı o kadar güzeldi ki bunu kelimelerle asla anlatamazdı. Nihayet ayrıldıklarında Nefal dışarıda Taylan’la konuşuyordu. İkisi de başlarını çevirip onlara baktıklarında Taylan’ın yüzünde muzip bir ifade belirdi.

“Sonra görüşürüz.” Deyip Nefal’le birlikte yalın ayak koridorda yürümeye başladıklarında Âtıl elleri ceplerinde onların gidişini izliyordu.

“Nefal ile Diyar’ın patlamaya hazır bomba olduklarını düşünüyorsam, sizde bir yanardağdan farksızsınız gözümde. O neydi öyle?” diyerek Atıl’a takılan Taylan, adamın içini çekip “Bana o piç kurusunu getir Tay.” Demesiyle gözlerini kıstı. “Bana ne zaman Tay desen bunun sonu iyi olmuyor.”

Atıl’ın bakışları bu sözler üzerine kısılırken Taylan “Beni yanlış anlama, kan görmek midemi bulandırmasa da gözün döndüğünde ikimizde senin nasıl biri olduğunu biliyoruz. Değil mi?” diye sordu.

Âtıl bu sözlere cevap vermedi. İçini çekti ve yürümeye başladı. “Diyar’ın derdi ne?” diye sorduğunda Taylan da ona cevap vermedi. ‘Bilmediğimiz bir başka sır’ diye düşündü genç adam. “Öyle olsun,” dedi Âtıl bunun üzerine “Nasıl olsa o da patlayacak bir gün ama şimdi önceliğimiz; Serdar. O piçi bul ve bana getir. Orada burada Karaca ile ilgili konuşup duruyor.” Dediğinde “O olduğunu nereden biliyorsun?” diye sordu Taylan. Âtıl durup ona bakınca “Sadece soruyorum” dedi aceleyle “Gözlerini belertmene gerek yok. Neden hepiniz aynı tepkileri veriyorsunuz? Hepinizde mavi gözlüsünüz zaten! İğrençsiniz” deyip giderken Âtıl da içini çekerek cep telefonunu çıkardı ve Jibit’i aradı.

“Nasıl bir pisliğin içindesin bilmiyorum ama buraya dönmen lazım! Hemen!

**

Ortak evde kendilerine masa hazırlarken hiç konuşmuyorlardı. Karaca’nın beyni o kadar yorgundu ki düşüncelerinin sesleri kulaklarını çınlatıyordu. Nefal’in, kahveyi demlediğini görünce gülümsedi. Geçen akşam kızlarla kalabalıklaştıkları bu yerde şimdi iki kişi olmak kalbini kırıyordu. Karaca, kalabalığı seviyordu. Cama vurulduğunu duyduklarında ikisi de arkalarına döndüler. “Kapının açık olduğunu görünce şansımı deneyeyim dedim.” Dedi Ezel. Güneş gözlüğünü alnının üzerine çıkarmış, gülümseyerek kızlara bakıyordu “Sakıncası yoksa size katılabilir miyim?”

Karaca ile Nefal, önce göz göze geldiler sonrasında da omuzlarını silkip gelebileceğini ifade ettiklerinde, Ezel omzundaki çantayı yere bırakarak içeri girdi. “Ellerimi yıkayıp hemen geliyorum.” Diyerek yanlarından ayrıldıktan sonra Karaca cep telefonunu çıkararak bir şeyler yaptı.

Ezel, çok geçmeden Nefal’in yönlendirmesiyle meyve salatasını hazırlarken “Size kurabiye getirdim.” Dedi Menaf.

Nefal’in kaşları havaya kalkarken “Bu çok ilginç bir kombinasyon olacak.” Diye mırıldandı dudakları. Nihayet ada tezgâhın etrafındaki yerlerini aldıklarında üçü de pür dikkat Karaca’ya bakıyordu.

“Ben böyle şeyleri dert eden biri değilim. İnsanlar istedikleri gibi konuşabilirler ama bilmiyorum, bu adam çok terbiyesiz ve de saygısız. Kendisi yetmiyormuş gibi diğerlerini de dolduruyor. Sınıfa girip, karşılarına çıktığım zaman her yerime iğne batırılıyormuş gibi hissediyorum.” Diyen Karaca derin bir nefes alırken “Bugün o kadar öfkelendim ki… Bir an için her şey kıpkırmızı oldu gözümde. Taylan gelmeseydi o salonda ne olurdu bilmiyorum. Bilmiyorum.” Dirseklerini tezgâha dayayıp, yüzünü avuç içlerine gömdü. İçini çekerken “Hepimizin çıldırdığı anlar oluyor” dedi Menaf “Bazen fiziksel acıdan, bazen ruhsal. Bu kötü bir şey değil.”

Karaca, ellerini yüzünden çekerek kuzenine baktı. “Seni çok seviyorum Menaf.” Dedi “Ama bilmiyorsun. Bu öyle bir şey değil. Etimi kemiğimi sıyıracak bir hiddetten bahsediyorum sana. Taylan’ı görüp, Nefal’i çağırmasını söylememiş olsaydım eğer, o hisle gider salonun kapısını kilitler içeride kıyım yapardım. Âtıl geldiğinde titriyordum. Yani insanların hayatları pamuk ipliğine bağlıydı anlıyor musunuz?” İçini çekerek önündeki meyve kasesine uzanırken “Belki de Mir Ali yerine benim tedavi olmam gerekiyordur. Yani kim içinde böyle bir hisle yaşayıp, insanları gözünü kırpmadan öldüreceğini düşünür ki?”

“Herkes.”

Konuşan Ezel’di.

“Neden böyle hissettiğini asla anlayamam ama kendi hissettiklerimden yola çıkarsam, bazen aynısını bende yaşıyorum. Bir günümüz diğerine uymuyor. Bunlar bizi korkutmamalı eğer böyle tepkiler vermezsek bence asıl sorun burada başlıyor.” Masanın üzerinden uzanarak Karaca’nın elini tutarken “Safira’yla olan yüzleşmeni hatırlıyor musun? Hangi seviyedesin sen kızım ya? Senin yerinde bir başkası olsa, Safira’da saç baş kalmaz, gözünü dahi oyardı. Sense orada durdun, onun sana zarar vermesine müsaade ettin. Bizimle yüzleşmesini sağladın ama kendi öfkeni bir şekilde bastırdın. Kanını akıtarak, günlerce sakinleşmeyi bekledin.”

Nefal “Haklı. Aferin sana Ezel.”

Ezel “Zehir gibi çocuğum.” Diyerek güldüğünde Karaca hala ona bakmaya devam ediyordu. “Teşekkür ederim.” Dedi Karaca.

Ezel “Ne için?”

Genç kız omuz silkmekle yetinince Nefal “Neyse ki Atıl’ın öpücüğü onu kendisine getirdi.” Dedi ve çocuklardan gelen itiraz sesleriyle gülmeye başladılar.

Menaf “Bunu duymak istemiyorum.”

Ezel “Bende. İğrenç.” Dediğinde Karaca “Kendini kayırıyor musun Nef?” diye sordu “Taylan’ın söylediğine göre Diyar’la sizde…” dediğinde Ezel’in çatalını düşürmesiyle ona döndüler. Çocuk gidip temiz bir çatal alırken Karaca, Nefal’in kendisine vurmak istediğinden emindi.

Menaf, Ezel’e dikkatle bakarak konuşmayı devralınca “Onun hakkındaki gizem hala korunuyor mu?” diye sordu. Ezel “Ne gizemi? Onun burada olması bile başlı başına bir saçmalık.”

Karaca “Kilid’de araştırdık.” Dedi “Ama ona dair bir şey yok. Belki üzerinde fazla duruyoruzdur.” Deyince Nefal, Ezel’e döndü “Annen hiç ondan bahsetti mi?” diye sordu. Ezel’in kaşları öyle derinden çatıldı ki Karaca bugünün baş ağrılarıyla biteceğinden emin olduğunu fark etti.

ARKADAŞKÇA -2 (KİLİD)Where stories live. Discover now