Bölüm 31

283 49 8
                                    

BÖLÜM 31
BEHREM
İnsanlar üzerinde baskı kurmaya bayılıyordu

Oops! Această imagine nu respectă Ghidul de Conținut. Pentru a continua publicarea, te rugăm să înlături imaginea sau să încarci o altă imagine.

BÖLÜM 31
BEHREM

İnsanlar üzerinde baskı kurmaya bayılıyordu. Öyle ki bir şey hoşuna gitmediğinde olduğundan çok farklı birine dönüşüyor, insanları manipüle ederek istediğini yaptırıyordu. Behrem bu özelliğini keşfedeli çok olmamıştı ama onu kullanabiliyor olmak hanesine -kendisi açısından- artı puan yazdırıyordu. Sınavların başlamasına bir hafta kala çalışma programını düzenlemeye çalışıyordu. Okul ve Anahtar’daki eğitim süreçleri tüm günü kapsıyordu. Sınav haftası çocukların derslerine giremeyeceği için bir hazırlık yapması gerekiyordu. Bu yüzden onlar telaşla, kendi aralarında mırıldanıp dururken dizine yaslamış olduğu not defterine bir şeyler karalayıp durdu. Saçlarını tepesinde toplamıştı. Üzerinde lacivert, balıkçı yaka bir kazakla altında kaşmirden siyah bir pantolon vardı. Uzun bacaklarını ikinci bir deri gibi sarıyor, Behrem de tüm bu kombinasyonu ayaklarına giydiği onluk ince topuklu, sivri burunlu çizmelerle taşıyordu. 1.75’lik boyu da haliyle ayağa kalktığında çocukların kendisine hayranlıkla bakmalarına sebep oluyordu.

“Pekâlâ beni dinleyin!” diye bağırdı. Yirmi yaş üstü olanları gruptan çıkarmış, ders ve eğitim günlerini başka günlere payda etmişti. Bu yüzden başı biraz dertteydi çünkü on beş ve on sekizlilerle uğraşmak çok zordu. Yaşıtları olduğu için çocuklar kimi zamanda kızlar kendilerine söylenileni yapmıyor, Behrem’i çıldırtmanın eşiğine getiriyorlardı. Küçükler ellerindeki okları sadakların içine yerleştirdiklerinde genç kız ayağa kalkarak ileri geri yürümeye başladı. Düşünceli bir ifadeyle bakışlarını her birinin üzerinde dolaştırdıktan sonra “Aranızda yüzmeyi bilmeyen kaç kişi var?” diye sordu. Kalabalığın sesi birden, tamamen kesilince kızın kaşları önce havaya kalktı ardından gözleri kısıldı. Bakışları şahin gibi üzerlerinde dolaşmaya başladığında küçüklere bakarak “Sizin bir şey demenize gerek yok.” Dedi. Geçen hafta onlara Kırgız tarzı ok atmayı öğretmiş, çok çalışırlarsa onlarla bir müsabaka bile ayarlayabileceğinin teminatını vermişti. Gülümseyerek bakışları diğer gruplara, kendisine diş bileyenlere geldiğinde Behrem’in yüzünde alaycı bir ifade oluştu. “Hepiniz yüzme biliyor musunuz?” diye sordu. Gidip banklardan birine oturdu. Sırtı dik, elleri kucağında öylece dururken kalabalık çözülmeye başladı. Çoğunluk çok iyi olmasa da yüzebildiklerini söylediklerinde Behrem isimlerini alarak, yazmaya başladı.

“Yüzüp yüzmediğimizle neden bu kadar ilgilisin?” diye sordu biri. Başını kaldırıp bakınca onun kim olduğunu hatırlayarak gülümsedi. “Yanağında iz mi kalmış senin?” diye sordu. Ardından yeniden gruba dönüp isimleri almaya başladı. Yazma işlemi bittiğinde Behrem kalemini defterinin üzerine bırakarak içini çekti. “Bir hafta kadar buralarda olmayacağım, bu süreçte sizin de faydalı bir şey öğrenmenizi istiyorum.”

“Ve yüzme bunlardan biri mi?” diye sordu bir kız. İsmi Ayşenur’du.

Behrem “Hoşuna gitmedi mi? Ne öğrenmek istersin? Neyi bilmek senin için yararlı olur?”

Ayşenur, içini çekerek güldü. Omuzlarını kaldırıp indirirken “Geçen gün bilgisayar dersindeyken senin on iki yaşında psikiyatra gittiğini öğrendik.” Dedi “Doğru mu?”

Behrem kızın yüzüne bakarken gözünü kırpmıyordu. Ama gülümseyip ayağa kalkması Ayşenur’da ve arkadaşlarında bir gerginlik yarattı. Behrem bunun farkında olarak, ağır ağır merdivenleri inmeye başladı. Her adım atışında bir şeyler söylüyordu. “Eğer Anahtar’a katılmaya hak kazanmışsanız bu iyi değerlendirmelisiniz.” Diyordu “Kültürlü ve de eğitimli olmak zorundasınız. Anahtarda olmanızın asıl amacı bu! Bir şeyler öğreneyim, sonra işime bakarım diye bir şey yok! Bizi hafife almanız bu kızın hassas kalbini kırar.” Diyerek Ayşenur’un tam karşısına gelip durdu. “Kendi ayakların üzerinde durmak, bir kadın olarak kafanı çalıştırmak, en az üç şeyde yeteneğin olması gerekiyor. Beni anlıyor musun? Yüzme senin ne mi işine yarayacak? Kilid’in bağlı olduğu onlarca şirket, holding var. Seni sadece bu eğitimin yüzünden bile bir yere yerleştirebilirler. Ama laylaylom edip, anı yaşayacağım diyorsan sen bilirsin. Senin gibi kızların sonunu nerelerde görüp, okuyoruz biliyorsun değil mi?”

Ayşenur “Fazla ileri gidiyorsun!” diye tıslayınca Behrem kaşlarını kaldırdı. Gülümseyerek içini çekerken “Zavallı.” Diye mırıldandı kızın gözlerinin içine bakarak. Ardından doğruldu. “Size ne yapmanızı söylüyorsam yapacaksınız beni anladınız mı? Aksi takdirde her birinizin dosyasına mührü basar ve buradan def olup gitmenizi sağlarım! Dışarıdaki sistemin çok iyi olduğunu düşünenleriniz var ama siz zaten on sekiz yaşındasınız ve o sistemde sizi reşit olduğunuz için kapı dışarı edecek. Buradaysa sizin her şeyinizle ilgileniyoruz!” Bakışları duvardaki saate kaydı. “Herkes dışarı!” dedi “Reçeteleriniz geldiği zaman yazılan her şeyi uygulayacaksınız. Salon hızla boşaldığı sırada çocuklardan birkaçı yanına geldiler. Behrem onları gördüğünde duraksadı. “Ne oldu?” diye sordu eğilerek.

“Bende yüzebilir miyim?” diye soran küçük çocuğun adı Agah’tı. Behrem bir ona bir arkadaşlarına baktı. “Sen bizi konuşturmayınca cezalıyız sandık.” Dedi.

Kız gülümsedi. “Konuşmanızı istemedim çünkü zaten siz o dersi alacaksınız” dediğinde hep bir ağızdan bağırıp, gülmeye başlayan çocuklar kızın sol gözünün seğirmesine neden oldular. Birlikte dışarı çıktıklarında Agah’ın abisinin elinden tuttuğunu gören Behrem adımlarını hızlandırdı. Toplantı odasından içeri girdiğinde Naz’ı, Gencer’le kitap okurken buldu. Jibit ve Atıl’da kafa kafaya vermişlerdi ama Behrem’i gördüklerinde yaptıkları şeyi bıraktılar.

“Sen iyi misin?” diye sordu Jibit.


Behrem “Kimse benim çöplüğümde bana kafa tutamaz beni anlıyor musunuz?” diye sorduğunda Jibit “Tatlım” diye başladı ancak kızın bakışlarındaki tekinsizlik alttan almasına neden oldu.

Behrem “Yani kendimi olabildiğince sakin tutmaya ve dost canlısı olarak göstermeye çalışıyorum ama olmuyor. Sonra garip bir şekilde bu insancıklar için üzülüyor, ağlıyorum da.”

Naz kıkırdayarak “İnsancıklar dedi ya.” Deyince Behrem “Naz!” diye bağırdı. Sonra devam etti “Ama hak etmiyorlar! Başlarına gelenler için üzülüyorum ama o kadar kayıtsızlar ki… Bir de hakları varmış gibi, burunlarını bizim hayatımıza sokuyorlar. Bak seni uyarıyorum abla, benim kafam biraz farklı çalışıyor sabrım taştığı an olacaklardan ben sorumlu değilim.” Dediğinde Âtıl “Sakinleş” dedi “Böyle davranarak sadece kendine zarar veriyorsun.”

Behrem gözlerini kısarak bir süre ona baktı. Ardından “Her neyse” dedi “Benim gitmem gerekiyor.” Başını çevirip Naz’a bakınca “Siz ikiniz ne okuyorsunuz?” diye sordu.

Naz “Bu bir gençlik romanı” dedi “Ben ilk kitabını okuyorum, Gencer’e de ikincisini okutuyorum.”

Behrem “Neden?” diye sordu.

“İlki pek hoşuma gitmedi. İkincisini o okusun ki bana anlatsın, çünkü bende ilkini ona anlatacağım.” Diyen Naz, başını kaldırıp Behrem’e baktı. Behrem de ona. Kız gözlerini devirip başını iki yana salladı ve söylenerek kapıyı çarpıp çıktı. 



DİYAR & NEFAL
Bir saattir içmedikleri şey kalmamıştı ve ikisinin de midesi bulanıyordu

Oops! Această imagine nu respectă Ghidul de Conținut. Pentru a continua publicarea, te rugăm să înlături imaginea sau să încarci o altă imagine.



DİYAR & NEFAL

Bir saattir içmedikleri şey kalmamıştı ve ikisinin de midesi bulanıyordu. “Kahveden nefret ediyorum” diyordu Nefal “Hepsi senin yüzünden.”

“Sen başlattın.” Dedi Diyar. Odanın zeminine boylu boyunca uzanmış, karnını ovalıyordu. “Kusacağım.”

Nefal “Kim sana çay tadımı yapalım dedi ki?”

“Ortak bir noktamız olsun istiyorum” dedi genç adam acı içerisinde “Senin elinden bir daha çay içmeyeceğim kesindi ama şimdi ne kahve ne çay içebileceğim.”

Nefal “Sevgiliyiz diye neden ortak bir noktamız olsun ki?” diye sordu. Emekleyerek ona doğru ilerledi. Yanına uzandığında “Yan yana duruyor olmamız bile bence ortak olduğumuzu gösteriyor?”

Diyar “Belki bana yetmiyordur?”

“Aç gözlü olabilir misin?”

Diyar “Söz konusu sen olunca mı? Evet!”

Nefal içini çekerek güldü. Karnına sancı girdiğinde “Öleceğim sanırım.” Diye mırıldandı. Diyar yanında homurdanarak bir kolunu gözlerinin üzerine koyduğunda gülümsüyordu. Nefal’i olabildiğince yanında tutmak, onunla fazladan vakit geçirmek için türlü oyunlar yaratıyordu. Bazen kendisini bebeğini oyalamaya çalışan babalar gibi hissediyorduysa da umursamıyordu. Hoş kızında bunu umursadığını düşünmüyordu. Nefal, ondan ne isterse yapıyor, her oyununa zevkle karşılık veriyordu. Aralarındaki beklentinin yarattığı çekimde cabasıydı. Neden bu kadar uzatıyorlardı anlamıyordu ama Diyar bu çekimin kalp atışlarını hızlandırdığını biliyordu.

“Kiminle mesajlaşıyorsun?” diye sordu. Başını çevirip kıza baktı.

Nefal “Okuldan kızlara yazıyordum.” Dedi.

“Arkadaş olmadığınızı sanıyordum.” Diyen Diyar, Nefal’in “Arkadaşım olabilirler ama dostum değiller.” Demesi üzerine ona doğru dönerek başını avuç içine yasladı. “Senin dostun olmak için ne yapmak gerekiyor?” diye sordu.

Kızın koyu bakışları ağır ağır kendisine döndüğünde Diyar kaşlarını kaldırıp bekledi. Nefal’se “Ortak bir noktamız olmalı.” Dedi. Genç adam onun verdiği cevaba gülerken “Bu hiç adil değil biliyorsun değil mi? Son zamanlarda sürekli benim laflarımla bana cevap yetiştiriyorsun” dediğinde Nefal “Sana konuşmayı sevmediğimi en başında söylemiştim” dedi “Başına gelene katlanmak zorundasın.”

Diyar “Şikâyet ettiğimi duydun mu hiç?”

Nefal gülümseyerek başını eğdi. Alnını genç adamın göğsüne yasladığında “Göreceğiz.” Diye mırıldandı ardından kapının açılmasıyla sıçradılar. Behrem kafasını uzatmış kendilerine bakıyordu. “Eve gidiyorum! Kalk hadi.” Deyip kapıyı hızla çarptığında Diyar “Gıcık biri.” Diye homurdanarak kızı kollarıyla sımsıkı sardı. Nefal, gülerek “Karnım ağrıyor ve midem bulanıyor.” Dediğinde Diyar “Seni onunla göndermek istemiyorum.”

“Kapının önündeyim ben!” diye bağırdı Behrem. Nefal’in gülüşleri artarken Diyar küfrederek kızı bıraktı. Kafasını tok bir şekilde yere vurup gözlerini kapattığında Nefal “Ortalığı toplamana yardım edemeyeceğim için üzgünüm. Sonra görüşürüz.” Diyerek ellerini iki yanına koyarak üzerine eğildi. Yanaklarına birer öpücük bırakıp, bir eliyle dağılan saçlarını daha da karıştırdı. Diyar’ın mimikleri o kadar güzeldi ki Nefal duruşunu düzeltti ve dişlerini adamın yanağına geçirip onu ısırdıktan hemen sonra kahkaha atarak kapıya doğru fırladı. Diyar, onu yakalayamadan kapanan kapıya bakarken şaşkınlığına söverek güldü ve başını iki yana sallayarak karnının üzerine uzandı.


ARKADAŞKÇA -2 (KİLİD)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum