KOMŞU ✔︎

By acherus

3.1M 157K 21.8K

YETİŞKİN OKURLAR İÇİNDİR! Haksız iddialar sonucunda kendi kurduğu müzik grubundan atılan Gazel, elinde avcund... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
50K ÖZEL BÖLÜM 🥂
33
34
35 - 100K ÖZEL YENİ BÖLÜM
36
37
38
39
40
42
43
44
45 - 500K ÖZEL YENİ BÖLÜM
46
47
48 - 2. Sezon
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
Final - Part 1
Final - Part 2
FİNALDEN SONRA - ÖZEL BÖLÜM
FİNALDEN SONRA - ÖZEL BÖLÜM 2
SON

41

38K 2.3K 274
By acherus

"Aptallık mı? Saysana bana aptallıklarımı. Rica ediyorum, hiç çekinme. İlk defa bir şeyleri tokat gibi suratıma çarpmayacaksın. Anlat," dedim ve hemen arkasından dudaklarımı düktüm "Aynı şeyler olmasın," diye ekledim.

"Hepsi senin iyiliğin içindi,"

"Sen kimsin de benim iyiliğimi düşünüyorsun, Siraç. Hayatımda ne sıfatla bulunuyorsun," dediğinde öfkeyle doğruldu.

"Bana sıfat bulamayan sensin," diye çıkıştı.

"Ben mi?" diye homurdanırken dizlerimin üzerinde doğrulmuş, tam karşısında öfkeyle suratına bakıyordum "Sen değil misin bana 'Ben senin için hiç kimseyim' diyen, sonra ben mi sana sıfat bulamıyorum?" diye çıkıştığımda kaşlarının çatılması daha da derinleşmiş.

Çarpık gülümsemesi yanağına yapıştırırken "Bunu değiştirmek mi istiyorsun?" diye sordu.

"Hayır ama sen değiştirmek istiyor gibi görünüyorsun," derken tamamen blöf atıyordum ancak çarpık gülümsemesi söndü ve yerini donuk, hayretler içerisinde ifadesi aldığında omurgamdan aşağı derin bir ürperti dalgası indi. İstiyordu. Değiştirmek istiyordu ancak bunu olumlu anlamda mı yapmak istiyordu yoksa olumsuz anlamda mı emin olamıyordum. Eğer kötü bir şey olacak olsaydı, çoktan bunu değiştirirdi, buna emindim.

Alayla güldüğünde daha çok homurdanma gibi gelmişti.

Ayaklanırken "Bir de bana korkak diyorsun," diye homurdandım.

Bileğimden tutarak beni aşağı, kendi yanına çektiğinde dizlerim parke zemine çarptığında acıyla dişlerimi sıktım. Ona kızmak için yeniden gözlerine baktığımda yüzlerimiz beklediğimde, hayal ettiğimden daha da yakındı. Ona gitmeyi, harekete geçmeyi istiyor, derinliklerimde yankılanan arzuyla çığlık çığlığa bekliyordum ancak bu kez ona adım atan ben olmayacaktım. Neredeyse iki kez ret aldıktan sonra bu kez ona adım atan taraf ben olmayacaktım.

"Üzgünüm, şu an sapından kurtulmuş bir balta gibiyim. Yanlış kararlar verebilirim," derken bir yandan da bileğimi kurtarmaya çalışıyordum ancak öylesine sıkı tutuyordu ki kolundaki tüm kasların seğirdiğimi ve elimin kan gitmediği için buz gibi kesildiğini görebiliyordum. Bileğimi elinden kurtarmaya çalışırken "Siraç," diye mırıldandım.

"Ne duymak istiyorsun?" diye sorarken öfkeli değildi, bileklerimi saran parmaklarının aksine sözleri yumuşak ve talepkârdı. Cevap veremiyordum, ne söylersem nasıl bir tepki alacağımı bilmiyordum. Karşımdaki adamın kim olduğunu, şu an benden ne beklediğini bile kestiremiyordum artık.

Bileğimi serbest bırakırken doğrudan gözlerine bakmayı sürdürüyordum. Cevap veremiyordum, dudaklarım birbirine sıkıca yapışmış ağzıman tek bir satır kelime dökülmüyordu. Koltuktan destek alarak kendini yukarıya çekti ve oturur konum aldı, onunla birlikte ben de ayağa kalktım. Bastonunu ararken karşısında durmuş, sadece yüzüne bakıyordum.

"Korkak olan kimmiş?" diye sorduğunda gülümsemesi dudaklarına yayılıyordu "Bunun silah taşımakla alakası yok," dedi. Gülümsemesine daha fazla karşılık vermek istiyordum. Bana sarılmasını, öpmesini, kucaklamasını ve ellerinin bedenimin her yerimde gezmesini istiyordum. İlk defa bir erkeğe karşı böyle hissediyordum.

Başını sol omzuna doğru yatırırken gözleri kısılmıştı "Eğleniyor musun?" diye sorduğumda omuzlarımı kaldırdım. Uzanıp başparmağıyla alt dudağıma temas ettiği anda bedenim elektriklenmişti, karınca dokunuşlarıyla alt dudağımın çizgisi üzerinde belli belirsiz bir sağa bir sola hareket ederken gözleri dudaklarımın üzerindeydi "Seni eğlendirebiliyor muyum?" diye sorduğunda sesindeki boğuk ton, içimde yankılanıyordu. Bana doğru bir adım mı atıyordu yoksa dalga mı geçiyordu kestiremiyorum.

"Biraz," dediğimde kıkırdadı.

Diliyle dudaklarını ıslatarak geri çekilirken "Keyfini çıkar," dedi.

Koltuğa yaslanmış bastonunu almak için uzanırken "Ağır ağır," dediğimde bana gülümsedi.

Kolunun altına desteklerken "Ağır ağır," diyerek beni tekrarladı. Kapıya doğru yürürken duraksadı ve hala olduğum yerde duran bana baktı. Bir saniye daha geç bana dönseydi eğer kendimi boş poşet gibi sehpaya bırakan halimle karşılaşacağı kesindi. Bana gülümseyerek bakarken "Hazırlıklı ol, " dediğinde ona ve anlamsız sorusuna şaşırmıştım.

"Hazırlık mı? Neye?" diye sordum.

"Aynı saate görüşürüz," diyerek evden çıktı. Kapının kapandığına iyice emin olduğumda kendimi koltuğa bıraktım. Evet, düşünmem gereken bir yığın problem vardı, bunun farkındaydım ancak karnımın içinde uçuşan kelebekler kıpır kıpır ederken nasıl olur da yeniden gündelik hayatımın sorunlarına yeniden geri dönebilirdim?.

Kendime keyifli bir Swift parçası açıp oturma odasını toparladım. Yeniden, kendi ayaklarımın üzerinde durmaya başladığımda bu daireden vazgeçmeyecektim. Yeniden ayaklarımın üzerinde durmaya başlayıp o sahnede soluğu aldığım anda kaybettiğim her şeyi teker teker eski yerine koyacak ve herkesin üzerine basarak en tepesine çıkacaktım. Yeniden grup kurmak yoktu. Sadece ben olacaktım. Hepsine karşı tek başıma, ne kadar güçlü olduğumu gösterecektim.

Oturma odasını toparlarken, duş alırken, cildime bakım yaparken, giyinirken ve yatağa girdiğimde sürekli aynı sözleri tekrarlıyordum. Herhangi bir yere not almamıştım ama müzik ile bağdaştırdığım için unutmam mümkün olmuyordu.

Hey,
Beni tanıyor musun gerçekten?
Buna nasıl cüret edebiliyorsun?
Yerleri ve gökleri çınlatan,
İçine işleyip seni boğan,
Elini tutup kanını kaynatan
Benim,

Tüm dünya karşımda duruyor
Üzerime basmaya çalıştıkça kaçıyor,
Devlerin planlarıyla oynuyorum,
Kendi dengim beni kesmiyor
Büyüklerin kulağında vızıldıyorum,
Buradayım
Karşındayım
Seninle dans etmek için
Uyumanı bekliyorum
Huzunu kaçırdıkça
Kazanıyorum,

Beni öldürdüğünü sanıyorsun
Kalbim, söylediğin her notada atıyor
Dilinden silinmeden
Ruhunun içini kemiriyor

Tekrarlayarak sürekli ekleyip çıkararak devam ederken kendimi gece yarısını biraz geçerken yeniden uykunun derin kolları arasında bulmuştum kendimi. Rüyamda, kendimi stüdyoma kapatmış sözlerini mırıldanıyor, çalışmakta olan beynim bir an olsun dinlenmeden harıl harıl devam ediyordu. Gitar notalarını kağıda döküyor ancak hiçbir notayı okuyamasam da hepsi kulaklarımdaydı.

Kendime kahve almak için kalktığımda şarkı, piyano ile söylediğimde daha hareketli bir şekilde demo olarak çalmayı sürdürürken su ısıtıcısının başında, ritimle sallanırken son birkaç aydır olduğumdan daha mutluydum. Hayatım boyunca yazdığım her şarkı sözüm kendime bir meydan okumaydı. Hepsinde kendimi ayaklarımın altına alıyor, onun üstünde tepinerek sahnede dans ediyordum ancak bu kez bir başkasına dişlerimi geçiriyor olmak, bir başkasının üzerine basarak dans edecek olmak içimi kıpır kıpır ediyordu.

Fokurdayan suyun başında, parmaklarımın eklem yerlerini vurarak ritim tutarken belime sarılan kollarla irkildim. Siraç'ın yanağı yanağıma dokunduğunda yeni çıkmış sakalları yanağıma battı, bu his en derinlerimde kasılan kaslarla yankılanırken tırnaklarımı mermer tezgaha bastırdım.

Kasıklarını bana bastırırken belimi bükerek onu kalçalarımla karşıladım "Beni cezalandırmak mı senin niyetin?" diye sorarken elleri bedenimin her yanında dolaşıyordu. Hareketleri hem çok hızlı hem de her birini en küçük ayrıntısına kadar hissedebileceğim kadar yavaştı, sanki birden fazla kolu vardı ve her biri beni sarıyor gibiydi.

Kendimi ona bastırırken "Hayır," diye fısıldadım. Yumuşak ve sıcak dudakları omzumun üzerinde gezinirken sakalları tenimi çiziyordu. Sıcak nefesi, soğuk tenimin her bir zerresini arşınlayıp geçerken soğuk parmaklarını bacaklarımın arasında hissettiğimde tüm bedenim bu anı bekliyormuş gibi sarsıldı. Sanki yıllardır, kaçtığım şey bu değilmiş de bütün hayatım boyunca onu beklemişim gibi parmaklarının dokunuşunu hissettiğimde sarsıldım.

Parmakları, bacaklarımın arasına daha da kayarken "Daha fazlasını istiyor musun?" diye fısıldadığında sıcak nefesi, kulağıma değen kulaklarıyla kıvrandım.

Kendimi parmaklarına doğru bastırırken "Evet," diye fısıldadım.

Arzu kabarcığı içimde git gide büyürken parmakları durmuş, hiçbir şey yapmaksızın bacaklarımın arasında ısınırken "Ne kadar çok istiyorsun?" diye sordu.

Kollarının arasında kıvranarak ona sürtündüm "Çok," diye mırıldandım. Sarhoşluk gibiydi, ayaklarım yerdeydi ancak etrafım dönüyordu.

"Duyamıyorum," diye mırıldanırken daha fazlasını arzuluyordum.

"Çok," diye bağırmaya çalıştıkça boğazımın ortasında bir yumru oturmuştu. Parmakları, hissin toplandığı noktaya baskı yapmaya, kıvrılmaya başladığında bağırmak, inlemek ve onu kendime daha fazla davet etme arzusuyla çırpınırken boğazımda takılan çığlık ile gözlerimi açtığımda yeniden soğuk, karanlık odamda gözlerimi açmıştım. Rüyamı etkisi yüzünden hala bacaklarım titriyordu, nefesim düzensizdi ve kalbim deli gibi göğsümü dövüyordu. Tüm hayatım boyunca hiçbir zaman cinsel içerikli rüya görmemiştim ama bu eve taşındığımdan bu yana bu ikinci oluyordu ve ikisinde de Siraç beni baştan çıkaran şeytan gibiydi. Şeytan değil, belki de Zeus göndermesi daha mantıklıydı. Hayatım boyunca hiç bu kadar cinsellik odaklı olmamıştım ancak o hayatıma girdiğinden bu yana sürekli aklım kayıyordu. Boşluğa düşmek istediğimde kendimi bu bahanenin altına atıyordum. Bir başkasıyla duygusuzca, makine gibi gelen hisler Siraç'la alev alev yanan bir ocak gibi beni içine davet ediyordu.

Yeniden uykuya dalmak istedim ancak rahatımı bulamadığım için diğer tarafıma döndüğümde camdan yansıyan ay ışığında, yatağın diğer tarafında oturan belli belirsiz silüeti seçebiliyordum. Çığlık atarak yataktan kaçmaya çalıştığımda güçlü bilekler beni kavrayarak yatağa sabitledi.

"Benim," derken sesi sabitti. Tuttuğum nefesimi verirken "Siraç," diye ekledi.

Tüm enerjim, ruhum omuzlarımdan çekiliyor gibi hissetmiştim. Sinirle bileklerimi ellerinden kurtararak doğruldum "Sen aklını mı kaçırdın?" diye homurdandım. Sırtımı yatağa vererek doğrulurken uzanıp şifonyerin üzerindeki başucu lambasını açtı "Ne işin var burada?" diye homurdandım.

"Şafak operasyonu," dediğinde ona ışığa alışmaya çalışan gözlerimi kırpıştırarak baktım.

"Ne şafağı ne operasyonu, Siraç? Dalga mı geçiyorsun benimle?" diye homurdanırken hem uykum bölündüğü için hem de bedenimde sıkışan enerji korkuyla patladığı için ağlamak istiyordum. Tatlı rüyamın kendine has hissinin devam etmesini isterdim.

Güldü. Kıkırtısını duyar duymaz anda sıkılı yumruğumu omzuna indirdiğimde abartılı hareketlerle omzunu tuttu "Canımı yaktın," dedi alaycılığı sürdürerek.

"Az bile," diye homurdandım. Yeniden yatağa gömülürken "Ne istiyorsun?" diye homurdandım.

Yorganı üzerimden çekti "Uyuma, konser alanı belirlenmiş. Gidip görmemiz gerekiyor," dediğinde ona anlam veremeden bakıyordum "Marifet... Grup... İntikam... Yeniden doğuş...-" diye bana hatırlatırken ona suratımı buruşturdum.

"Anladım anladım," diye homurdandım. Yatakta oturur konum alırken "Bunun bu saate ve bugün olması şart mı?" diye mızmızlandım.

"Evet," dedi ve ayaklandı. Bastonundan destek alarak kapıya doğru yürürken "Çabucak hazırlan," dedi. Uzanıp lambayı açtığında telefondan saate bakıyordum. Henüz üçe bile gelmemişti, uykuya dalalı nereden baksan üç saat olmuştu. Oflayarak kendimi yeniden yatağa bırakırken "Rüyanda ne görüyordun?" diye sorduğunda irkilerek yeniden doğruldum.

Panik dalgası içimi sararken"Nasıl? Ne görüyor gibiydim?" diye sorarken bana sırıttı.

Dudaklarını bükerken "Bilmem, keyifli gibiydi," dediğinde ona gözlerimi kıstım "Uykun da açıldığına göre, sana on dakika," dedi. Geriye doğru çekilirken ona başımın altındaki yastığı fırlattım ve kendimi sürükleyerek yataktan kalktım. Dolabımın kapaklarını açıp bir süre karşısında, yatağın üzerinde oturduktan sonra siyah pantolon, beyaz gömlek, siyah süveter konusunda karar kılmıştım. Altına her zaman giydiğim beyaz spor ayakkabılarımı ve üzerine de henüz etiketi üzerinde içi sahte kürkten deri ceketimi aldım. Banyoya doğru yürürken deri koltukta, ayaklarını sehpaya uzatmış telefonuyla uğraşan Siraç karanlığın içinden gözleri beni takip ediyordu. Yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım ve kendimi kremledikten sonra duş alırken çıkardığım küpelerimi yeniden taktım.

Telefonumu almak için yatak odasına yürürken "Hazırım," desem de sesim hala yeniden uyumak için can atıyordu. Uzun zamandır çanta taşımadığımı hatırlayarak küçük, uzun saplı bir çanta alarak çapraz taktım. Telefonumu, kartlığımı içine atarken hole kadar gelmiştim. En son anahtarlarımı içine atarak Siraç ile birlikte evden çıktık.

Merdivenleri inerken hala uyukluyordum çünkü arabanın kapıları açılmadığında kendime gelmiştim. Kumandayı çantamdan çıkarıp kapıları açtım ve koltuğa yerleştim. İkinci kez ayılmaya çalışmam Start/Stop düğmesini bulmak için vitesi aramaya başlamıştım. Siraç bu halime kahkahalarla gülerken derin bir nefes aldım ve arabanın direksiyonunda parlayan Mercedes amblemine baktım. Artık beyaz bir Nissan GT-R35 yoktu, artık Mercedes E200 vardı. Beyaz değildi, ne içi ne de dışı. Her zamanki yerine park ettiğim için yadırgamamıştım ama içine bindiğim anda tamamen yabancıydım.

"Gülme," diye homurdandım arabayı çalıştırırken.

Boğazını temizleyerek ciddileşti "Tamam, tamam. Araba konusuda sana sataşmayacağım," diyerek ağzına fermuar çekti ve hemen sonrasında "Yeni sahibiyle çok mutludur belki," dediğinde ona dişlerimi sıkarak baktım.

Daha önce konuştuğumuz için aşağı yukarı konser alanının neresi olacağını biliyordum bu yüzden adres tarifine ihtiyaç duymadan, hafif bir müzik eşliğinde yola koyuldum. Yolun başlangıç kısmında Siraç telefonuyla uğraştığı için sessizdi ancak en sonunda sabırsız bir iç geçirmeyle telefonu aramızdaki boşluğa, benimkinin yanına bıraktığında konuşmaya hazır olduğunu hissettim.

"Ayıldın mı?" diye sordu.

Ona gözlerimi devirdim "Hem de ne ayıldım," diye homurdandım.

Koltuklarımızın ortasındaki kolçak kısmına yaslanarak omzunu omzuma değdirdiğinde göz ucuyla ona baktım ancak suratı, beklediğimden de yakındı. Bana bakmıyordu ve kolu belli belirsiz dokunuyordu ancak rüyamın etkileri canlanırken ensemde nefes alıyor gibi hissediyordum.

"Eee," dediğinde kolumu çekerek iki elimi de direksiyonun üzerine koydum.

"Ne ee?" diye sordum. Uykumu alamadığımda fazla gergin oluyordum, her an patlayacak bir bomba gibiydim.

"Gece bir şeyler mırıldanıyordun," dediğinde neredeyse kendi tükürüğümde boğulacaktım. Rüyamda konuşmuş muydum? Beni duymuş muydu?

"Ne mırıldanması?"

"Dünya karşımda, devlerle oynuyorum, falan," dediğinde başlarda ne demek istediğini idrak edemesem de en sonunda şarkı sözlerini anımsadığımda rahatlamıştım. Bir an için rüyamda yüksek sesle konuştuğum ve bunu düşünerek korkmuştum.

"Ah, anladım. Şarkı..."

"Başka şeyler de mi mırıldandın?" diye sorduğunda kolumu aramızdaki kolçak bölmesine koyarak omzumu omzuna bastırarak onu itip kendimden uzaklaştırdım.

Kolçak kısmını tamamen kaplayarak "Ne mırıldanabilirim ki başka?" diye çıkıştım.

Omuzlarını kaldırdı "Birkaç seçenek daha var," dediğinde gözlerimi devirmekte çare bulmuştum.

Valla siz canavarsınız, ne çabuk bölümü okuyar ne çabuk bitiriyorsunuz ben yetişemiyorum. Gidip kendime bir kahve yapıp gelene kadar bitiriyorsunuz ve ilk zamanlarda olduğu gibi de kısa yazmıyorum 6-10 sayfa arasında gidip geliyor artık bölümler. Valla maşallah, Allah daim etsin akdls Neyse, durgun bölümlerimiz iki gün falan sürdü. Günlük bölümün avantajı da bu ya 🙂🙂

Hepinizi kucaklıyorum, sonraki bölümde görüşürüz ❤️‍🔥❤️‍🔥

Continue Reading

You'll Also Like

1M 54.5K 61
(TAMAMLANDI.) Tehlikeden kaçan bir kelebektim. O ise önüme ağlarını ören bir örümcek. Kaçacağım tek yer kendime kurduğum kozaydı ama bilirdim ki o he...
226K 8.9K 41
Bölümleri tekrardan güncelliyorum.
196K 8.1K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
262K 6.1K 12
Hatırlanmayan bir sene, kimliği belirsiz cesetler, susturulan tanıklar, kaybolan insanlar ve korunmak için iltica edilen çok yanlış bir liman... Çözü...