Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGU

By ssimurg777

2.8M 121K 56.6K

Hazan, iç içe olduğu tüm sorunlarını büyük bir savaşla görmezden gelerek hayatını sıradan bir mahallede devam... More

"Başlangıç.."
GELİYORUZ
Bölüm 1-4💎
Bölüm 5💎
Bölüm 6💎
Bölüm 7💎
Bölüm 8💎
Bölüm 9💎
Bölüm 10💎
Bölüm 11💎
Bölüm 12💎
Bölüm 13💎
Bölüm 14💎
Bölüm 15💎
Bölüm 16💎
Bölüm 17💎
Bölüm 18💎
Bölüm 19💎
Bölüm 20💎
Bölüm 21💎
Bölüm 22💎
Bölüm 23💎
Bölüm 24💎
Bölüm 25💎
Bölüm 26💎
Bölüm 27💎
Bölüm 28💎
Bölüm 29💎
Bölüm 30💎
Bölüm 31💎
Alıntı.
Bölüm 32💎
Bölüm 33💎
Bölüm 34💎
Bölüm 35💎
Bölüm 36💎
Bölüm 36 Part 2💎
Bölüm 37💎
Bölüm 38💎
Bölüm 39💎
Bölüm 40💎
Bölüm 41💎
Bölüm 42💎
Bölüm 43💎
Bölüm 44💎
Bölüm 45 💎
Bölüm 46💎
Bölüm 47💎
Bölüm 49💎
Bölüm 49 Part 2💎
Bölüm 50💎
Bölüm 51💎
Bölüm 52💎
Bölüm 53💎
Bölüm 54💎
Bölüm 55💎
Bölüm 56💎 Part 1
Bölüm 56💎 Part2
Bölüm 57💎
Bölüm 58💎
Bölüm 59💎
Bölüm 60💎
Bölüm 61💎
Bölüm 62💎
Bölüm 63💎
Bölüm 64💎
Bölüm 65💎
Bölüm 66💎
Bölüm 67💎
Duyuru💎
Bölüm 68💎
Bölüm 69💎
Bölüm 70💎
Bölüm 71💎
Bölüm 72💎
Bölüm 73💎
Bölüm 74💎
Bölüm 75💎
Bölüm 76💎
Bölüm 77💎
Bölüm 78💎
Bölüm 79💎
Bölüm 80💎
Bölüm 81💎
Bölüm 82💎
Bölüm 83💎
Bölüm 84💎
Bölüm 85💎
Bölüm 86💎
Bölüm 87💎
Bölüm 87 Part 2💎
Bölüm 88💎
Bölüm 89 💎
Bölüm 89💎 Part2
Bölüm 90💎
Bölüm 90💎 Part 2
Bölüm 91💎
Bölüm 92💎
Bölüm 93💎
Bölüm 94💎
Bölüm 95💎
Bölüm 96💎

Bölüm 48💎

21.7K 1K 511
By ssimurg777

Aslında ülkemiz bu haldeyken bölümü atmayı hiç istemedim. Pek de tadım yok, düzenlemek bile gelmedi içimden... Ama sonra belki şu günlerde size moral olur diye vazgeçtim.

(Bilmeyenler için, uzun süre bölüm gelmedi. Çünkü telefonumu düşürdüm ve ekranı kırıldı. Tamir aşamasındaydı.)

İyi okumalar.💐

                                     💎

Sırt çantamı koltuğa fırlatarak hızla komodinin üzerindeki kolonyayı aldım.
Sağ kolumu baştan aşağıya sivri sinekler ısırdığından yol boyu kaşınmıştı ve ben de deli gibi kaşımıştım. Ama öyle bir kaşımışım ki epey kızarmış, hatta yer yer kan toplamıştı ve şuan kaşıntıdan ziyade canım biraz acıyordu.

Perdenin üzerinde vızıldayan sineğe dönerek gözlerimi devirdim. Burada da vardı. Çıkması için camı açıp tülü kenara çektikten sonra pantolomu çıkartmaya başladım. O kadar sıcaktı ki biraz daha bu şekilde kalırsam sanırım kendimden geçecektim. Neyse ki gecenin serinliğiyle rüzgar esiyor, az evvel açtığım vantilatörle de yeteri kadar serinliyordum. 
Pantolonumu çıkarttıktan sonra kolumu kaşıya kaşıya camı kapatırken çantamın yanında çalan telefonumda annemin aradığını fark ettim. Eve daha şimdi gelmiştim ve daha yarım saat evvel konuşmuştuk.

Telefonu aldığım gibi üçlü koltuğa oturarak minderi kucağıma çektim. Annem görüntülu arıyordu, başkan falan varsa bu halde beni görmemesi lazımdı.

Kaldırdığım dirseğimle kolumu kaşıya kaşıya aramayı yanıtladım. Acıyordu ama yine de kaşınıyordu işte.
Ekranda beliren annem çayından bir yudum aldıktan sonra kaşlarını çatarak "Gız uuu. La nooldi goluna?" Deyince koluma üfleyerek "Sinek ısırdı." Dedim.

Anladığım kadarıyla balkonda oturuyorlardı ve çay içiyorsa eminim ki başkan da oradaydı. Arkadan sesi gelen Emir' le de herkesin orada olduğunu anladım.

"Annesi kaşıma. Bak çok kızarmış zaten sıksana kolonya." Nasıl kaşımayayım anne..

Koluma üfleyerek devam ettim. "Ya sürdüm şimdi de kaşınıyor hala." Ekrana bakmıyordum, kolumun iç tarafı kanlanmış ve mahvolmuştu. Cildim zaten çok hassastı, en ufak bir şeyde kan topluyordu ama bu defa canım da yanıyordu.

"Yeliz' lerin orada ısırdı değil mi?" Deyince başımı sallayarak "Göle gittik." Dedim. Dün sabah Yeliz' in ailesiyle onların yazlığına gitmiştik ve annem oralarda sinek olduğunu biliyordu. Çok güzel bir yerdi aslında ama tek sorunu sinekti. "Ama geldim evde de var." Yani burda da ısırırlardı eminim.
"Sineklik var camlarda, bir şey olmaz bak odana iyice." 

Başımı sallayarak kolumu kaşımaya devam edince annem azarlar bir tonda sesini yükseltti. "Kız kaşıma. Kan oturmuş görmüyor musun sürsene şuraya kolonya." Haklıydı ama ne yapayım kaşınıyordu. Kolonya da sürdüm geçmiyordu işte.

"He anne he." Diyerek yeniden kolonya için ayağa kalktım ve "Kim var?" Deyince Süleyman Amca' nın sesi geldi. "Hazzoooş." Baya keyifliydi ve ne yalan söylemeliyim ki onun sesini duyunca ben de keyifleniyordum.
Kolonyayı koluma boca ederken kıkırdayarak ekrana baktım. "Babuuuş."

"Naber hazoşum?" Annem telefonu başkana tutmuştu ve başkan da çayını yudumlarken beni izliyordu.
"İyiyim bebişiim." Diyerek tekrar koltuğa oturdum. Kim derdi ki bu adam orgeneral? "Sen nasılsın?"

Bir yudum daha çay içti. Bu sırada dikkatle beni süzüyor ve imayla gülümsüyordu. "İyiyim iyii." Diyerek oturduğu yerde gerildi ve kısa bir an sol tarafına gülümseyip yeniden bana baktı. Emir' dir diye düşündüm. "Çok iyiyim oturuyoruz öyle, dedik bakalım ne yapıyor bizim kız."

Ona baba diyemiyordum. Benim için neydi tam olarak bilmiyorum ama, bir babadan daha fazlasıydı... Beni merak edip araması bile arkamda bir dağın varlığı gibiydi. Baba diyordum evet, ama başkan başkaydı. O benim için bir babadan çok çok daha özeldi.

Sesli bir öpücük atarak "Yerim seni ponçik." Dedim. Ben kıkırdıyordum o benim bu halimle daha da kıkırdıyordu. Annem arkadan uyarıcı bir tonda susmam için "Kız suuus." Derken umursamadan devam ettim. "Az önce geldik, eve girdim siz aradınız. Seni arayacaktım ben de."

Bugün olan birkaç şey vardı ve onları annemlere anlatmak istiyordum.

Anne "Ne oldu olay mı var?" Diye arkadan seslenince "Hııı var." Deyim bağdaş kurdun. "Dayım aradı bugün."
Başkan yüzünu buruşturdu. "Şam dayısı. Ne dedi?" Omuz silkerek gözlerimi amaaan dercesime devirdim. "Niye aramıyorsun hiç falan dedi. Bende senin aramanı bekliyordum nasıl olsa işin düşünce arayacaktın dedim." Aslında dayımı epey seviyordum, ama bazen tutarsızlıklarına sinirlenmiyor da değildim.

Başkan hayretle gülümseyip "Cidden dedin mi böyle?" Derken annem yeniden arkadan söze atıldı. "Der o der. Bugün mü tanıyorsun Hazan' ı?" Kızmamıştı. Annem bana hiçbir zaman böyle konularda kızmazdı. Aksine konuştum diye aferin derdi ama bu defa seni gibi seni der gibiydi sanki.

Başkan bir anneme bir bana bakarken biten çay bardağını sırıtarak masaya koydu. "Afferin kız sana. Helal olsun vallahi yapıştır hiç acıma. Başka ne dedi? Ne konuştunuz?"

Saçlarımdaki tokayı çözerek devam ettim. "Aşk olsun dayısı falan filan, dedi bir şeyler çok da dinlemedim he dedim geçtim. Dedemin silahını sordu barabelliyi, bilmiyorum dedim." Her ne kadar ketum dursam da sonradan bir miktar üzülmüştüm aslında ama o da beni sinirlendirmeseydi.

Annem bu defa Süleyman Amca' nın yanında oturmuş beni izliyordu. Konu ilgisini çekmişti tabi. "Esse nerde o?" O da bilmiyordu demek ki. E ben de bilmiyordum ki. Nerde bu silah diye düşünürken farkında olmadan gülümsemişim ki annem yeniden soludu. "Kız ne gülüyorsun? Sende mi? Kız söyle kimseye demeyeceğim."

Bende olacak olması hoşuna gitmişti ama bende değildi. Dedeme ait yalnızca bir köstekli saat vardı elimde. O da bana bir ömür yeterdi. Yine de bende olsaydı buna kimse karışamazdı. Kaşlarımı anneme sinirle çatarak "Ay banane git kime dersen de." Dedim. "Kimsenin bi bok yapacağı yok zaten, herkes kendi götünden korkuyor." Annem yeniden susmam içi kaş göz işareti yaparken tek kaşımı kaldırıp devam ettim. "Bugün dayıma da dedim aynısını."

Süleyman Amca annemin aksine gayet sakindi. Hattâ "Ne dedin?" Derken hala keyifle gülümsüyordu. Aslında o da seviyordu dayımı, ama son olaylardan sonra sinirlenmişti.

Sırıttım. Hafiften pişman bir mimikle dudak kemire kemire anneme baktım. "Herkesin arkasından konuşup yüzüne gülüyorsun, ne rengin belli ne de bir şeklin var dayı dedim." Annem birden hayretle "Uuuu." Dese de yine kızmazdı. Kızmıyordu, gerçi dayım da bunlara bozulmazdı unuturdu iki güne.

Başkan ve annem beni izlerken sol elimi saçlarımdan geçirerek devam ettim. "Engin dedi, onunla ilgili bir şey diyecekti herhalde. Bana Engin mengin deme. Beni ilgilendirmiyor, o senin yalağın, benimle bir alakası yok dedim." Sesimi hafif incelterek uyuz olduğumu belli eder bir şekilde gözlerimi devirdim. "E ondan sonra döndü, tamam dayıcım. Haklısın dayıcım. Ben seni çok seviyorum dayım bilmem ne, ebesinin.."  bu defa da susarak la havle der gibi başımı yana eğdim. "Ya bu cidden çift taraflı oynuyor anne. Hem camiye mum dikiyor hem kiliseye. Tencere kapağı gibisin deyince de zoruna gidiyor. E öyle ama." Annemle başkan yer yer gülseler de sakin sakin beni dinlediler. En sonunda annem helal olsun der gibi elini bana kaldırıp keyifle "Kız sen harbiden avukatsın." Dedi. Sinirlenmiştim ama içimden gülmek de geliyordu.

Dayımla ilk defa böyle gergin bir konuşma gerçekleştirmiştim. Bu benim için de onun için de ilkti. Sinirliydim ama durum için üzülmeden de edemiyordum. Konuyu dağıtmasın diye anneme bakıp sırıttım. "Dur anne ya. Dedem buna mermi al diyordu onu bile çarşıya inip almıyordu, ben aldım kaç kere. Adam öldü gitti, şimdi gelmiş bana diyor ki barabelli nerde. Ebenin şeyinde, git de al!" Hatırlayınca bile yeniden sinirleniyordum. Dedemi düşünmemeye çalışıyordum ama böyle günlerin sonunda da kendimi yatakta ağlarken buluyordum.

Annem telefonu iyice kendine doğru tuttu ve karşı tarafa bakı. Orada ne vardı bilmiyorum ama gülerek yeniden "Kız suuuuusss." Derken bana döndü, elini tüh der gibi dizine indirdi. "Uu hep rezil olduk, battuk."
Annemle başkan yeniden az evvelki yere bakıp gülerken benim "Kim ya? Ne iki saattir bana sus diyorsun anne?" Deyişimi kimse duymuyordu. Ya da orada benim umursanmayacağım kadar ilginç bir şey vardı.
Annem bu defa bana dönüp aynı gülüşle "Uşak diyecek ne biçim kız yetiştirdin?" Deyince hızla çarpan kalbimi tuttum. "Hangi uşak?"

Olmasın lütfen.
Lütfen olmasındı.

Süleyman Amca yeniden o tarafa baktı. Güldü, başını iki yana salladı. Bana göz kırptıktan sonra da uzanıp çay bardağını aldı. "Pek diyecekmiş gibi durmuyor. Ha yüzbaşım? Benim kızımla evlenme konusunda hâla ısrarcı mısın?" Ne olduğunu anlamamla anında tüm kan yanaklarıma doldu. Olduğum yerde kırpkırmızı kesilirken de ne diyeceğimi bilemeyip telaşla soludum.

"Kapatıyorum ben."
Artsit artist konuşmuş, ebeli mebeli bir şeyler sallamıştım birde. Bilseydim uslu uslu cümleler kurardım. Nereden bileyim Serdar' ın bizde olduğunu?

Annem halime bir yandan gülüp bir yandan da elini sallayıp "Git yüzünü yıka. Kızardın." Deyince "Hava sıcak beee!" Diyerek kapatmasını bekledim. Bu sırada arkadan gelen gülme sesleri kesinlikle Serdar' a ait değildi. Birkaç gündür konuşmak için fırsat kolladığım Emir' indi.

Tuttuğum nefesi verdim. "Kapatıyorum hadi. İşlerim var." Annemin el sallayışıyla ekrandaki kırmızı yuvarlağa basıp koltuğa uzandım.

Serdar' la olan ilişkimiz zaten normal değildi. Ben ondan her an utanıyorken üzerine böyle bir an deyim yerindeyse canımı okumuştu.

Gidişinin üzerinden üç gün geçmişti ve biz bu üç günde neredeyse hiç konuşamamıştık. O çok yoğundu, sürekli alaydaydı ya da tahminimce onların deyişiyle kelle avı için dağa çıkıyordu. Söylemiyordu, ama tüm bunları başkandan ve dedemden biliyordum. Sonrasındaysa o müsaitken de ben uyuyor oluyordum. Öyle olunca da aramıyordu, onun için gecenin bir vakti uyanmamı istemiyordu. Gerçi, zaten dünden beri de Yeliz' lerdeydim.
Kısaca, onu çok özlemiştim ve bu özlemimin sonunda benim sesimi ilk defa bu akşam dayıma sallarken duymuştu.

Gözlerimi tavana dikmiş kara kara düşünürken ilk mesaj geldi.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Koluna buz koy. Birini yolladım getireceği kremi sür

Kaşlarım hayretle havalanırken yüzümde oluşan tebessümle oturduğum yerde dikleşip ikinci mesaja baktım.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Kaşıma.

Pire için yorgan yakıyor deyimi burada kullanılmazdı değil mi? Tabii buna en uygun sözümüz kedi... Neyse.
Benim için alt tarafı bir sinek ısırığıydı ama konu Serdar olunca konu değişiyormuş demek ki. Şaşırmamıştım, hatta ilgisi hoşuma da gitmişti. Tabi tüm bunlar bir yana, onu gerçekten çok fazla özlemiştim.

Gönderen; Hazan
Mesaj; Gerek yoktu Serdar. Alt tarafı sinek. Abartmıyor musun?

Aslında ona yazmak istediğim şeyler daha farklıydı. Uzuuun ve özlem dolu bir sevgi mesajıydı ama o kadar utanıyordum, çekiniyordum ki bunu bir türlü yapamıyordum. Ne zaman yapabilirdim, bunu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey, onu gözlerim dolacak kadar sevdiğimdi.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Konu sensin.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Yani hayır, abartmıyorum.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Birazdan arayacağım aç.

                                        💎

"Göster bakayım şu kolunu." Serdar çatık kaşlarıyla arabanın ışığını yakarken pür dikkat koluma bakıyordu. Görünen o ki mesajlaştıktan on iki dakika sonra annemlerden çıkmış, arabaya biner binmez de beni aramıştı.

"Ya Serdar gerçekten abartılacak bir şey yok. Alt tarafı sivri sinek."

Masanın üzerinde duran soğuk kremle oynarken kamerayı kızaran ve şişmiş koluma tutuyordum. Nereden buldu, o kadar kısa sürede nasıl yaptı bilmiyorum ama üç dakika evvel adamın biri eczane poşetiyle zili çalmıştı.

"Öyle olmuyor işte o." Derken Arabayı çalıştırdı. "Kremi sür."  Gergindi. Serdar hep gergindi gerçi. Onun gerginliği beni de geriyor, kendimi kasmama sebep oluyordu.
Yine de derin bir nefes alırken gülümsedim. Farkındaydım, bu onunla ilk görüntülü konuşmamızdı. Üstelik arayan da Serdar' dı. Neticede fotoğrafını da isteyebilirdi. Yani kolumun. Ama o aramayı seçmişti.

Telefonu leptoba sabitledim. Kremi aldım ve yavaş yavaşça açtım. Bu sırada açık kalan balkon kapısından hafif hafif esiyor, topuz yaptığım saçlarım usul usul kıpırdanıyordu. Meltem, kırmızı sporcu atletimin açıkta bıraktığı tenime, ensemden sırtıma, çıplak kollarımdan gerdanıma sarılıyordu.  Eğik başımla koluma yönelmiş kremi sürüyordum. Sessizdim. O da sessizdi. Sanırım beni izliyordu.
Sonunda başımı kaldırıp ekrana baktığımda tahmin ettiğim gibi Serdar beni izliyordu. Sakinleşmiş, sessiz bir huzur yüz hatlarına oturmuştu.

Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Ama sonra burukça gülümsedim ve halimizden memnun bir hal ile "Bakışa bak." Dedim. "Birgün bana böyle bakacağını söyleselerdi asla inanmazdım." O kadar keyifli, huzurlu ve mutluydum ki, onun gözlerinde gördüğüm ben, içime işliyordu.

Serdar da tıpkı benim gibi gülümserken başını usulca iki yana sallayıp nefesini verdi. Bir kolu her zaman olduğu gibi cama dayanmış, diğer eli telefonu tutuyordu. Sonra dayanamadım. Bizim hakkımızda merak ettiğim o kadar çok şey vardı ki, yeri gelmişken ilki dudaklarımdan döküldü. "Bana niye o kadar sert davranıyordun?"

Bakışları birden değişti. Keyfi eskiye giden zihniyle kaçarken oturduğu yerde kımıldanarak derin bir nefes aldı. "Bunları yan yanayken konuşsak?"
Arabanın sarı loş ışığı onu benim gözümde daha çekici yapıyordu. Kirli sakalları, sert yüz hatları ve V yaka koyu renk tişörtüyle her anlamda benim ve yine benimdi...
Kendimi içten bir hamleyle sarsarak konuya odaklanmayı denedim. Merak ediyordum ve en azından bunun bir cevabı olmalıydı.

Başımı yana eğdim. "Ama merak ediyorum Serdar."  Sesim tıpkı onunki gibi değişmişti.
"Benim de merak ettiğim, sana söylemek istediğim, sormak istediğim çok şey var. Ama bunun için yanımda olmanı bekliyorum." Sakindi.
Acelesiz, tek tek konuşarak bana kendini ifade ediyordu, ben de onu anlıyordum. Ama yan yanayken de sarılmaktan ya da tartışmaktan başka başka bir şey yapamıyorduk ki. Ya savaşıyorduk ya sevişiyorduk.
Beklediğim cevabı alamadığımdan sandalyedeki çıplak dizimi kırıp kendime çektim ve oflayarak omuzladımı düşürdüm. Çok özledim. O kadar çok özledim ki utanmasam telefonumun ekranını öpecektim.

Uzun uzun bana baktı. O baktıkça benim özlemim arttı, içim içime sığmayan kalbimle çarparken düşündüm. Bir daha ne zaman buluşurduk? Benim oraya gitmeme ne yazık ki bir hafta daha vardı. Serdar bilmiyordu, ama beş gün sonra çekilmem gereken bir röntgen olduğundan gidişimi iptal etmiştim. Şimdi nereden baksak Urfa için bir sekiz gün daha beklemek zorundaydım.

Sakin bir solukla "Hazaan.." derken yapma da diyordu. Bizim yan yana olmamız gerekiyordu değil mi? Diz dize, göz göze.. Tüm bu meseleleri konuşurken onun ellerinin benim yüzümde dolaşması, dudaklarının dudaklarıma değmesi gerekiyordu.

Omuzlarımı silkerek "Neyse." Dediğim an olduğu yerde durdu ve donuk bakışlarıyla beni izlerken yutkundu. "Çünkü sen, içimde daha evvel oluşmayan bir hissi ortaya çıkarmıştın. Bu o zamanlar beni çok korkutuyordu."

Bunu beklemiyordum. Yani böyle bir cevap beklemiyordum, ama kelimeleriyle yüreğime dokunmuştu. Tamam anlaşaıyorduk evet, ama bunun için sana gıcık oldum diyebilirdi. Çok fevriydin, hareketlerin gözüme batıyordu, kıyafetlerine ya da yanında dolaşan sayısız erkeğe takıktım diyebilirdi. Ama o bunların yerine hislerinden bahsetti. Bende uğradığı vurgun sonrası yüreğine ilişen o filizden bahsetti bana..

Kaşlarım duyduğu ve hissettiği duygularla hatırı sayılır bir şekilde havalanırken onun gözlerine odaklandım. "Peki şimdi? Hâla korkuyor musun o histen.."

Başını kararlılıkla aheste aheste iki yana salladı. Ekranda bile olsa gözlerini gözlerime kilitlemişti.  Sanki aksi mümkün değildi. Ne bende, ne de siyah devimde. "Şimdi o his olmadan yaşayamayacağımı biliyorum."  Görebiliyordum. Bana bakışlarıyla dahi ne kadar emin olduğunu anlatabiliyordu.

Gözlerim  doldu. Burnumun direği yanma hissiyle sızlarken huzurlu bir tebessümle dudaklarımı ısıra ısıra başımı yana eğdim. Serdar devam etti. "Sana bunu yan yanayken konuşmamız gerektiğini söylemiştim..." Evet, tekrar ediyorum ki yan yana olmalıydık ve bunu söylerken kesinlikle elleri yüzümde gezinmeliydi.

Yutkundum. Çatallı çıkan sesim mutluydu. "Yan yana da söylersin..." Gülümsedim sonra. Başımı dikkeştirdim ve kalbimin umudunu "Söylersin değil mi Serdar?" Derken onun koca yüreğiyle besledim.

Biliyordum. Aşacağımız yolların güçlüğünü emin olduğumuz hislerimizle tamamlayacaktık. O bana kıyamayacak, kendinden ödünler vererek yüreğime dokunacaktı. Her defasında sevdiğini söyleyecek, kendini bana bir buseyle katacaktı.
Görebiliyordum. Çünkü Serdar, benim o ufak çocuk gibi dile getirdiğim sözlere karşı, gözlerini huzurla kapatıp başını yavaşça salladı.
"Söylerim yavrum. Söylerim.."

                                       💎

"Yaa ne kadar zarif." Aysel Abla şaşkın sesi ve bakışlarıyla gözlerini parmağımdaki yüzükten alıp bana baktı. "Ayy çok zevkli adammış." Ben sırıtırken Yeliz başını gururla sallayarak onayladı. "Öyle vallahi, adam tam maço amaaa işi biliyor." İkili balkon masasında oturmuş bir yandan kahvelerini yudumlarken diğer yandan da Serdar' ın bana taktığı tektaşı konuşuyorlardı. Ben onların bu haline gülerek masadaki telefona baktım.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Kahvaltı yaptın mı yavrum?

Sırıttım. İki elimle tuttuğum telefonla oturduğum sandalyede toplarlanırken Aysel Abla keyifle mırıldandı. "Aşklar ilk zamanlar hep böyledir. İki üç yıl geçsin, bakalım sonra da böyle kıpır kıpır olacak mısın?"

Aysel Abla' ya cevap vermeden Serdar' a cevap yazarken Yeliz elindeki fincanla fal kapatıyordu. "Bulaşmasana yenge. Herkes abim gibi öküz mü?"

Gönderen; Hazan
Mesaj; Çoktaaaann. Yeliz' le yengesi geldi balkonda oturuyoruz

Ciğerlerimi dolduran havayla gülümsememi sürdürüp karşımda oturan Aysel Abla' ya baktığımda içim içime sığmıyordu. Ne söylerse söylesin keyfim kaçmayacaktı. Gerçi o da kaçsın diye demiyordu eminim.
"Gül sen gül." Derken sandalyede iyice yayıldı. "Evlenin bi çocuğunuz olsun görürüm ben seni." Bilmiş bilmiş bana bakan kadına omuz silkerek dudak büktüm. "Ben çocuk istemiyorum ki."

Yeliz kıkırdarken Aysel Abla ya sabır dercesine ellerini havaya açtıktan sonra bana baktı "Ay o senin demenle mi oluyor sanıyorsun hayatım?"

Tekrar tireyen telefona bakarken alayla "Evet, sonuçta ben doğuracağım." Dedim.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Tamam. Birşey olursa yaz

Aysel Abla "Nah!" Diyerek oturduğu yerde dikleşti. "Öyle olmuyor işte o."
Ben yine sırıtarak mesaja cevap verdim. Hiç umurumda değildi. Anı yaşıyordum ve çok da keyifliydim.

Gönderen; Hazan
Mesaj; Tamam ❤ Sen ne yaptın?

Başımı kaldırım, telefonu bırakmadan bilmiş edasıyla bana bakan kadına omuz silktim. "Amaaan neyse ne Aysel Abla. Şu an düşüneceğim son şey o."
Yeliz ayaklarını sandalyemin demirine uzatarak kollarını kucağında birleştirdiğinde sakince bizi dinliyordu.

Aysel Abla "Kız." Diyerek gözlerini kısıp bana baktı. "Siz birlikte olmadınız değil mi?"

Yeliz öğle güneşinin altında mayışmışken yengesine dönüp dudaklarının arasından "Cık." Diye ses çıkarttı. "Olmamışlar ben sordum."

Aklıma yayladaki evde yaptıklarımız üşüşünce dudaklarımı istemsizce yemeye başlayıp Yeliz' i onayladım. Özledim siyah devimi. Yanımda olmasını ve bana sarılmanı çok fazla özledim.

Aysel Abla kaşlarını kaldırıp gülerek bana döndü. Keyiflenmiş ve "O yüzden adam evlenelim evlenelim diyor." Demesine bakarsak aklına farklı sahneler gelmişti. O sırıtarak devam edince ben gözlerimi devirdim. "Dayanamıyorsa artık."

Yani olabilir. Öyleyse bile bunun için asla Serdar' a kızmazdım. Aksine hak veriyordum; çünkü ateşle barutun sakin bir şekilde yan yana durması pek mümkün değildi. İlla evlenecektik, e ben de çok da küçük değildim.
Yine de bunu bir başkasıyla konuşmak hiç benlik değildi. Her ne kadar Aysel Abla' yı sevsem de oflayarak soludum. "Ayy abla lütfen ama."

İçtiği kahveti yarıda bıraktı. "Kız ne lütfeni?" Sesini yükseltip devam etti. "Adamla o kadar gezdiniz ettiniz tutmuş kendini. Belli ilk geceye saklıyor." O sırada bir mesaj daha geldi. Benim aklım yeniden siyah devime kaçtı.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Birlikteyim yavrum. Akşam ararım

Serdar' dan gelen mesaja sırıtarak 'tamam' diye cevap verdikten sonra yeniden karşımdaki kadına baktım. "Ben ilk gece yapmam ki. Bir hafta sonra falan." Yeniden ciddileşmiş, kararla solumuştum.

Açıkçası daha evvel hiçbir şekilde tam olarak ileriye gitmediğim bir adama birden tüm bedenimi nasıl sunardım bilmiyorum. Daha sadece göğüslerimi elledi ve öpüştük diye kendimden geçtiğim Serdar' la birleşmenin sonu o gece bende kalp krizine dönerdi.
Yayladaki günden sonra asla aklımdam çıkmayan o dokunuşları utanıyordum. Daha önce yapmadığım bir şeyi ilk geceye sığdırmaktansa bir haftaya yayabiliriz diye düşünüyordum.
Evet, sadece ben düşünüyordum Serdar' ın bundan haberi yoktu. Ve evet, ne bu tarz konuları ne de yaylada gerçekleşenleri onunla hiç konuşamıştık. Bu konuda düşünceleri nasıldı bilmiyorum ama en azından ilk gece konusunda fikrim netti. Asla olmayacaktı. Ki Serdar' ın da bu konuda beni ezip geçeceğini sanmıyordum. Bence korkumu da heyecanımı da anlardı.

Aysel Abla "Nah yapmazsın." Diye atıldı. "Erkek milleti kızım, adam durur mu sanıyorsun." Ellerini iki yana açarak başını sağa eğdi. "Benim çok arkadaşım evlendi, ben hiç duymadım bir hafta bekleyen adam."

Yeliz yengesi olduğu için sanırım abisini hayal ederek yüzünü buruştururken ben yutkunarak acı acı Aysel Abla' ya baktım. "Yaa beklemez mi?" Yani o kadar emin konuşuyordu ki bilememiştim. Sonuçta Serdar' da yer yer çok ketum bir adamdı. Umutla devam ettim. "Yusuf Abi sana çok aşıktı, o da beklemedi mi?"

Yeliz "Hazaaaaan." Diye şaşkınca bana dönerken burukça arkadaşıma baktım.  "Ay ne yapayım Yeliz ya, benim bunu öğrenmem lazım."

Abisi olduğu için bu konuları konuşmak istememesi normaldi, ama ne yazık ki ben merak ediyordum ve fırsat ayağıma kadar gelmişti.
Aysel Abla, Yeliz' e gülerek bana döndü. "Yok kız ne beklemesi? Bende çok korktum ama durmadı ki. Alırım ben senin korkunu dedi. Elledi okşa..." Aysel Abla masal anlatır gibi ama düz bir sesle konuşurken Yeliz oturduğu yerden hızla "Ay yeter!" Diye inleyerek kalktı. Arkasını dönüp odama geçmeden hemen evvel de ekledi. "Ben abimle senin yatak hayatını dinleyemem."

Ben gülerken Yeliz' in arkasından yerinden kalkan Aysel Abla "Ay götüüüm." Diyerek balkon kapısını kapattı. Şimdi buradan bakınca anlaşamayacan gelin görümce gibi dursalar da araları aslında çok iyiydi.

Aysel Abla "Bu salak benim engin tecrübelerimden mahrum kalsın, ben sana merak ettiklerini anlatayım ablacığım." Derken sandalyesini alıp yanıma gelmişti.

Gülümsememi sürdürüp solumdaki Aysel Abla'ya döndüm. "Beklemiyorlar mı cidden?"

"Kız." Diyere sağa sola baktı. "Zorla yapan var, sen ne diyorsun?" Kaşlarım iyice çatıldı.
Kimse kusura bakmasın da zorla yapanlar insan değil, her biri ağır orospuçocuğuydu. Ne demek zorla? Hayır Serdar asla dokunmazdı bana, buna eminim. Bu mide bulandırıcı konu bende tartışmaya kesinlikle kapalıydı ve düşünmek dahi istemiyordum. Onu eledim, ama Serdar beni yumuşatmaya çalışıp birlikte olmak ister miydi bilmiyordum. Zorla dokunmazdı eminim, ama umarım diretmezdi de.

Aysel Abla koluma dokunurken "Bakma benimki çok aşıktı bana." Diye devam etti. "Beni yumuşattı, o gece baya dil döktü." 
E Serdar' da çok aşıktı bana. Aşıktı yani değil mi? Çok seviyordu beni, öyle diyor hep.
Yüzüm düşerken endişeyle nefesimi tuttum. "Nasıl peki? Birde haftada kaç kere oluyor peki?"
Anlattıkları kadar zevkli miydi merak ediyordum. Oysa bana, canımın yanmaması mümkün değilmiş gibi geliyordu.

Amaaan dercesine uzanıp masadan aldığı sakızı ağzına attığında halinden memnun değil gibiydi. "Birkere erkekler kadar zevk almıyorsun." Al işte! "Büyük bir beklentiye girme sakın. Hatta bazen yarıda kalıyorsun, o önce geliyor falan." Tüm keyfim kaçtı, yüzüm iğrenir bir ifadeyle buluştu, zihnime dolan sahnelerle de her şeyden tiksinmeye başlarken Aysel Abla iç çekerek gözlerini devirdi.
"Yusuf Abin yorgun oluyor hep. Haftada iki kere falan." Yalnız, kadın çok mutsuzdu be.
Onu izlerken kendimden pay biçmek, Serdar' ı düşünmek gibi bir aptallık yapmadım, ama onun mutsuzluğu sanki bana geçti.
"Tabi." Diyerek elini omzuma attı. "İlk haftalar dört falandı." Diye devam edince kaşlarım bu defa korkuyla havalandı. "Günde miii?"

Sakızı şişirirken tepkimle kıkırdayıp "Yok kız." Dedi. "Haftada."

Derin bir nefes alırken artık yavaş yavaş Serdar' ı düşünmeye başladığım için mi bilmem ama kızarmaya da başlamıştım.
Bacak bacak üzerine atıp "Ama ilk gece cidden durmuyorlar." Diye yeniledi Aysel Abla. "E zaten gelinliklesin, altta jartiyer var. Gelinliği damat çıkartıyor, bilirsin adettendir."

Kaşlarımı yeniden çatıp utançla "Ya hayır beee." derken başımı çevirdim. "Ay sus yaaa." Yüzümü buruşturup ağlamaklı bir yüzle havaya baktım. "Jartiyer ne yaaa?"

"Alış alış, ileride isteniyor giyersin." Ne giyecekmişim entel dantel? Utanırım ben, asla giyemem. Hem erkekler giysin, neden kadınlar giyiyor?
Ben düşünürken Aysel Abla' nın alaylı sesine yüzümü ekşittim ve başımı eğip ellerimle yüzümü kapattım. "Ya tamam sus, yalvarırım sus."

Kusacaktım şimdi şuraya. Tüm temiz ve masum duygularım Aysel Abla tarafından kirletiliyordu resmen.

"Susuyorum aşkım. Ben susuyorum sen kendin yaşa."

Ellerimi yüzümden çekerek sandalyemde geri yaslanıp kollarımı kucağımda bağladım.
Bakışlarım masada sabitken beni izleyen kadına yönelik konuştum.
"Evlendiğin için pişman mısın, kocana aşık mısın hâlâ?" Merak ettiğim şeyler vardı.

Hiç beklemediği bir soruymuş gibi sakızı çiğnemesini yumuşatarak gözlerini kısıp bana baktı. "Yani bilmem." Dedi sonra. "Aşk bitti bizde, ama sevgi hep var aramızda. O ilk zamanlardaki cicim ayları bir senede bitti. Şimdi alışkanlık, sevgi, saygı var."

Donuk bakışlarımı masaya sabitleyerek parlayan güneşin altında öylece kaldım.
Tenime değen sıcaklık bedenimi okşarken aklımda sadece birgün Serdar' la olan aşkımın bitip bitmeyeceği vardı.
Ben ondan sıkılmazdım ama ya o benden birgün sıkılırsa? Ya bedenim biryerden sonra ilgisini çekmezse? Sırtımdaki yaralar bir yerden sonra ya gözüne batmaya başlarsa.. Ne yapardım? O içime sığmayan aşkın zerresine muhtaç kalırsam ne yapardım bilmiyorum...

"Düşünme bu kadar, beni boşver sen."

Aysel Abla' ya dönerek onu dinlemeye başladım. "Çok insan tanıdım bu hayatta. Kimi çok büyük aşla evlenmiş, evlendikten iki hafta sonra siddet görmeye başlamış. Kimi de yıllardır kocasına aşık. Tabi kocası da ona... Kocasını ik defa düğün günü gören bir kadınla muhabbet etmiştim." Gülerek, ifadesizce ona bakan yüzüme bakti. "Aşık olmuşlar sonra."

Elini dizime koyup devam etti. "İnsanlar değişiyor Hazan. Karaktereler, aşklar, hikâyeler, başlangıçlar. Ve, finaller..
Senin hayatında ne olur bilemeyiz. Ama hayat bazen cidden mucizelerle dolu olabiliyor."  Buhremli sesini yükselterek oturdugu yerden kalkıp neşeyle bana baktı.
"O yüzden siktir eeeet."

Ben kıkırdayıp yerimde kalkarken balkon kapısı sonuna kadar açıldı.
Yeliz elindeki cips paketiyle Aysel Abla' ya bakıp dolu ağzıyla konuştu. "Yenge haydi gidelim annem aradı. Oğlun uyanmış seni istiyormuş."
Sonra bana dönüp elindeki paketi bana doğru kaldırdı "Çaldım kanka helal et."

Salağa bakıp başımı iki yana sallayarak güldükten sonra "İşlerini halledip gel sen de haydi." Demesine kaşlarımı kaldırdım. Biraz yalnız olsam iyi olurdu. Hem, Emir' i aramam gerekiyordu. Dün gece Serdar' la konuştuktan hemen sonra uyuduğum için görüşememiştik ama sabah mesaj atmıştım, müsait olunca arayacaktı. Artık bir konuşmalıydık.

Aysel Abla bana el sallayıp balkondan çıkarken ayaklanarak "Yok." Dedim. "Emir' le konuşayım da sen gelirsin." Yeliz kalbini hızla tuttu. Heyecanla bir yengesinin ardından bir bana bakarak "Ay tamam tamam." Dedi. Geldiklerinde kahve yaparken konuşmuştuk ama unutmuş olmalıydı.

Onun heyecanlı hali beni de mutlu ederken Aysel Abla' nın "Kız hadiii." Demesiyle Yeliz' de peşinden çıktı.
İkiliyi yolculadıktan sonra kahve içtiğimiz bardakları alıp bulaşık makinesine dizdim. Buraz mutfak topladım, yerleri süpürdüm sildim derken bur saatin sonunda serin kakaolu sütümle koltukta oturup televizyon izlerken Serdar' i düşünüyordum.

Beni nasıl etkilediğini, üzerimdeki varlığını, tenime değen dudaklarını, upuzun boyuyla dik yürüyüşündeki nefes kesen halini, güven veren kişiliğini ve bana olan ilgili sevgisini...
Nereleri aşıp geldiğimize baktım bir an. Akşamın bir vakti birbirimize girdiğimiz adamın kollarında uyumuş, ilk defa onunla öpüşmüştüm.
Kendimden vaz geçerken, her şeyin bittiği yerde sabaha karşı huzurla Serdar' la tutunmuştum.
Sertliğini, sinirini ve bana verdiği güveni o zamanlardan deli gibi hissedip ona öyle güzel ve bodoslama aşık olmuştum ki...
Serdar' ı düşündüğüm her an kalbimde tepişen filleri de kolarındaki huzuru da seviyordum.

                                       
...

"Emiiir aşkım bir dursana iki dakika sonra arayacağım seni." Serdar arıyordu. Açmazsam kızardı. Gerçi o sorun değildi ben de ona kızardım ama açmak da istiyordum. Yani en azından açıp Emir' le konuştuğumu söylersem daha iyi olacaktı. Öbür türlü aklım Serdar' da kalacağından Emir' le de verimli bir konuşma gerçekleştiremezdim.

Emir' in oflayarak "Ya başlayacam ama." Demesiyle gözlerimi devirip masum masum mırıldandım. "Ya kızma kızma söz." E haklıydı. Günlerdir bir türlü denk gelemiyorduk. Şimdi de gelmişken ben kapatmak zorunda kalıyordum ama geri arayacaktım ki.
"Hemen döneceğim aşkım lütfen."

Sinirlense de kızamayacağını biliyordum. "Beş dakika içinde aramazsan daha da arama." Deyince hızla başımı sallayıp ikinci defa gelen aramaya baktım ve
"Öptüüüm." Diyerek yanıtladım.

"Efendim." Dedim. Efendim sevgilim, efendim Serdar, efendim bitanemlerden... Efendime düştüm.

"Kiminle konuşuyordun?"
Öküz!
Pardon siyah dev!

Onu göremiyordum ama ses tonundan bile kaşlarının çatıldığına emindim. Yüksel ihtimal yüz hatları sertleşmiş, dikkatle beni dinliyordu. Sodamdan bir yudum daha alarak gözlerimi devirdim. "İyiyim Serdar sen nasılsın?"

"Kiminle, konuşuyordun!" Pek aldırmıyor gibiydi. Dişlerini sıkarak konuşması bana cevap ver demesinin farklı bir izahıydı.
Acaba aramadan önce de sinirli miydi? Yoksa şimdi mi sinirlenmişti? Çünkü böyle birden sinirlenmesi normal değildi.

"Emir' le." Diyerek sesi hoparlöre aldım ve telefonu sürahiye dayadım. Açtım, artık yemek yemek istiyordum ama Serdar' la konuşurken yemeyecektim.

"Ne konuştunuz iki saat?" Hala sinirliydi, pekala. Sandalyeye yaslanarak dürümün kenarına sarılı olan kağıdı yırttım. Dükkan açıldığından beri her gün oradan yiyordum. Ben söylemiyordum, Serdar bana sormadan sürekli bir şeyler söylüyordu adamlar da  getiriyordu. Mekan Serdar' ın olduğu için de bir şey demiyordum. "Ya bir şey konuşamadık ki, hemen sen aradın Serdar."
İnanamıyormuş gibi "Rahatsız mı oldun?" Deyiverdi. Şaşkındı ama daha çok sinirliydi. Beni yanlış anlamıştı. Oysa asla öyle bir şey demek istememiştim.

"Ya ne alaka ya!" Diye oturduğum yerde yükseldim. Kaşları çatılan tek kişi o değildi. "Serdar saçmalama ne alaka şimdi? Ben öyle mi dedim sana? Niye şi.." Kendimi tutamadım. Onun sesinin aksine benin sesim epey yüksek çıkmıştı ki tok sesiyle "Bağırma!" Diye sözümü kesti. Oysa o daha çok bağırıyordı. Hem ben, Serdar birden öyle diyene kadar da bağırdığımın farkında değildim.
Yüzüm düştü. Kendimi berbat hissetmeye başladığım an telefonu yüzüne kapattım ve oturduğum yerden kalkarak ayaklarımı yere vura vura salona geçtim.
Bağırtma o zaman. Sözümü de kesme. Şuna bak, hem suçlu hem güçlü.

Tüm keyfim kaçmıştı. Yok yere birden birbirimize girmiş, kalbimi kırmıştı. Bu kadar boş bir meseleden böyle bir hale gelmemiz çok saçmaydı. Oysa dün ve bu sabah her şey gayet güzeldi.

Aradı. Açmadım. Tekrar aradı. Meşgule attım. Gittim salondaki koltuğa uzandım. Bacaklarımı koltuğun yanından sarkıttım, ellerimi karnımda birleştirdim. Mesaj geldi, bakmadım. Gözlerimi tavana dikerken beş karış suratımla birkaç dakika öylece kaldım. Sinirimin geçmesini beklerken tüm iştahım kaçmış, canım sıkılmıştı.
Neden böyle oluyordu? O sürekli sinirliydi. Sürekli agrasifti ve ben en ufak bir ses yükseltmesinde dahi paramparça oluyordum. Kalbimim kırıldığını, içimde bir şeylerin parçalandığını hissedebiliyordum. Oysa ortada hiçbir sebep yoktu...
Yüzüm düşmüş, dudaklarım sarkmıştı. Bir süre sonra düşünmek bile istemediğimi fark ettim. Öyle ki, zihnim sanki bomboştu. Uyumak istiyordum. Belki biraz ağlardım, belki oturur sabaha kadar bir dizi izlerdim. Serdar' ı düşünmek iyi bir fikir bile değilken ona giden yüreğimle kendime mani olamıyordum. Bazın anların katili, bazı anlarınsa sorumlusuydu.

Yattığım yerde derin bir nefes aldım. Sonunda Emir' i aramak için ekrana baktığımda dakikalar evvel gelen mesajı okudum.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Akşam arayacağım. Aç.

Çok beklersin.

Cevap bile vermek istemedim. Yattığım yerde gözlerimi kapatırken yeniden Emir' i aradım. "Alo." Dememle "Ne oldu?" Diye soludu. Serdar' ın aksine çok sakindi. 
Gözlerimi devirdim. "Tartıştık sorma." Canım o kadar sıkılmıştı ki konu hakkında konuşmak bile istemiyordum.

"Niye?" Arkadan gelen kaba seslere bakarsak askeriyedeydi. Muhtemelen bahçede, eğitim sahasının arkasındaydı. Ne zaman arasa oradaki söğüt ağacının dibinde oturuyor olurdu.

"Çok saçmaydı Emir." Diyerek derin bir nefes aldım. "Niyesini bile bilmiyorum. Konuşmamızla tartışmamız bir oldu. Yüzüne kapattım."
Sesini yükseltip hayretle "Yüzüne mi kapattın?" Demesini "Hııı." Diye geçiştirdim. "Yüzüne kapattım."

Parmağımdaki yüzüğü çıkartıp kenara koydum. Bugün takmıştım ama normalde takmıyordum. Çok güzeldi de ben yüzük sevmiyordum. Boynumda bir halka varmış gibi hissediyordum, darlanıyordum, yüzük yerim psikolojik olarak kaşınıyordu sonra. Epey de pahalı bir şeye benziyordu. Ya kaybedersem, ya düşürürsem diye de korkuyordum.

Mırıldandı. "Helal olsun vallahi. Yürek işi." Çok da umrumda değildi. Pişman değildim. Yine olsa yine yapardım. Ben ona olan sevgimden ne yapacağımı bilemeyim, adamın bana dediğine bak.

"Ama o bugün sinirli biraz. Eğitimde de bizi sikti. Ondandır yani, sen takılma."

Anlamıştım zaten bir şey olduğunu. Merak da ettim. Kızsam da küsemedim, küssem de gidemedim. Okunmaya başlayan akşam ezanıyla yerimde doğrulurken kaşlarım çatılsa da sakindim.  "Niye? Ne oldu ki?"

Önce sessiz kaldı. Sonra derin bir nefes alarak
"Anlatacağım ama aramızda kalacak." Dedi. "Bak duyarsa beni de siker."

Emir böyle konuşunca ben daha da merak etmeye başladım. Koltuğa normal bir şekilde oturmuştum. Bir elim endişeyle kalbime gitti. "Ay tamam söz. Ne oldu? Kötü bir şey mi?" Ne olmuştu da Serdar bana söyle çıkışmıştı? Benim ne suçum vardı ki şimdi?

"Bizim alayda iki gün önce bir watsap grubu açıldı. Binbaşı var, o açtı. Adam evli birde. Neyse cavuşlar, uzmanlar, komandolar falan derken grup bi yirmi beş otuz kişi var." Sakince Emir' i dinliyordum ama aklıma da bir şey gelmiyordu. Basit bir grup kavgası mı? Sanmam.
Çatılan kaşlarımla üsteler vaziyetteydim. "Eeee?"

"Eeesi ben de seninki de o grupta tabi. Oktay' da var hatta." Serdar' ın olduğu bir grup.. Bilemiyorum biraz garip gelmişti. O konuşuyor muydu ki öyle? Genelde tek soru tek cevap bir hali vardı da.
Sanki bir devlet sırrı almak üzereydim. Boğazımı ovarken sesim buz gibiydi. "Ne var o grupta Emir?"

"Senden bir şey saklamıyorum biliyorsun, grupta bildiğin şeyler dönüyor. Komutanlar, rütbeliler hayat kadınına gidiyor, sonra videoya çekip gruba atıyorlar."  Dediği an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Hayatımın şokuyla "Emiiir!" Diye inlerken kendimden geçip bayılacak gibiydim. Koltuktan kalkmak istedim, kalkamadım. Anında hissettiğim hayal kırıklığı boynuma urgandı sanki.
Birden zihnime doluşanlarla kendimden geçiyordum ki Emir birden "Lan dur!" Dedi. "Korkma. Seninki vidyolar atıldığı gibi çıktı hemen gruptan."
O cümleyi kurana kadar tabi benim gözlerim dolmuş, burnumun direği çoktan sızlamaya başlamıştı.

Elim alnımda, başımı geriye attım ve tuttuğum soluğu gürültüyle verdim. Hayır ben zaten Serdar konusunda bir gariptim. Yani o kadından sonra.. Eğer aksi olsaydı, Emir çıktı demeseydi şu an ne olurdu bilmiyorum. Tahminen her şey kesin olarak biterdi. Hikayemiz başlamadan sonu görür, ben aşık olduğum adamı ne olursa olsun mental olarak gömerdim.

Şu birkaç saniyede eşekten düşmüş gibiydim. Kolumu halsizce koltuğa bırakıp Emir' i dinlemeye devam ettim.
"Binbaşı Serdar' ı tekrar gruba alıp 'ne o, neden çıktın Serdar, korktun mu' yazdı. Güldü birde."
İşte konu asıl şimdi dikkatimi çekmişti. Daha ciddi bir hal aldım.
Şerefsiz. Benim siyah devimi yoldan çıkartmaya çalışıyordu demek ki. Gerçi bizimki de az yollu değildi ama olsundu. O başka bu başkaydı.

Kısılan gözlerimle sinirli sinirli "Eee?" Dedim.

Emir önce bir sakin sakin güldü. Sonra bir kaç saniye sessiz kalıp  "Seninki o kadar adamın, askerin içinde 'ulan götveren seni siker siker atarım buraya, görürsün o zaman kim korktu' yazdı. Sonra tekrar gruptan çıktı." Dedi.
Allah biliyor ya siyah devime karşı içim birden yumuşadı. Hiçbir küfre aldırmadan Serdar' ın tepkisiyle deli gibi mutlu olurken bu defa gözlerim sonuna kadar açılmış, dudaklarımı birbirine bastırmıştım.

Gülerek devam etti. "Neyse bu sabah binbaşı geldi. Adamın ağız burun yer değiştirmiş, surat beş karış. Bir saat falan önce de bahçede komandonun birini dövdü. Nedeni bilinmiyor." Kaşlarım yeniden hafif bir yüz düşmesiyle çatıldı. Sürekli kavga ediyordu. Tamam haklı olduğu konular da vardı ama ben Serdar için endişleniyordum.

"Bir şey oldu mu? Yani üstler falan." Prosedürü az çok biliyordum. Bir şey oldumudan kastım da fiziken değildi. Yoksa Serdar' a birinin bir şey yapacağı... Yani ne bileyim bana hiç inandırıcı gelmiyordu.

Emir "Üst babam." Derken yeniden güldü. "Sorun yok." Yani, haklıydı. Rahatlamıştım. En azından sinirinin sebebini anlamıştım ama yine de bana o şekilde bağıramazdı. Ben onun askerlik arkadaşı değil sevgilisiydim, kırılıyordum.
"Grup da kapandı tabi." Sonra ofladı. "Olan da bize oldu."

"Lan!" Diyerek sinirle yerimde yükseldim. "Bana bak Emir. Kafanı kırarım, ne işin var senin öyle yerlerde?!" Ben bir de buna Yeliz' i yapmaya çalışıyordum değil mi?
Oysa ne kadar ayıptı? Hadi gidiyorsun birine tamam, niye bunu ulu orta atıyorsun ki? İğrençlerdi. İnsanı aşktan sevgiden soğutuyorlardı. Hayır adam bir de evliymiş.. Düşünüyorum da Serdar yapsa... Düşünemiyorum.

Çatılan kaşlarımla "Bir de Yeliz hakkında konuşmak istiyordun." Diye çıkıştım. Zaten böyle konularda çok doluydum. Şimdi bir de Emir' in şaka da olsa öyle konuşmasına gelemezdim.
"Kusura bakma, ben veremem kardeşimi senin gibi azgın bir herifin eline. Birinden zorla kurtardık şimdi se..." Dememe kalmadan sözüm bugün ikinciye, farklı bir sinirle kesildi. "Kim kim kiiiim? Neyden kurtardın anlamadım?" Hayır Yeliz' i anlamıştı. O sapığı anlamamıştı eminim.

Göslerimi devirdim. "Oktay da böyle pis pis yürümüş kıza." Hayır biliyordum, Emir asla öyle biri değildi. Yani en azından bunu bana asla yansıtmamıştı. Dışarıda ya da özel hayatında ne yaşıyordu bilmiyorum ama bana bugüne kadar hiç cinsellikle gelmemişti. Zaten bu yüzden onu bu kadar seviyordum ya.

"Nasıl yürümüş? Ne yapmış?" O az evvelki Emir' den eser yoktu. Ciddileşmiş ve sesi sakinleşmişti. Omuzlarımı silkerek "Orasını tam bilmiyorum." Dedim. Bundan sonrası beni ilgilendirmiyordu. İkisinin bileceği işti. Yeliz isterse anlatırdı. "Yeliz tam anlatmadı." Yani, tam olarak söylemiyordum, biraz kıskansındı. İşi neydi ki?

"Ya yeme beni!" Diye yükseldi. "Tam anlatmamışmış. Kızım siz birbirinizden habersiz bakkala bile gitmiyorsunuz. Söyle."
Ne kadar ısrar etse de söylemeyecektim. Dediğim gibi, burası Yeliz' e kalmıştı. Ezanın bitmiş olmasıyla koltuğa yeniden uzanırken tek kaşımı keyifle havalandırdım. "Israr edersen geri teperim?"

"İyi tamam be." Deyip birkaç saniye sustu. "Yeliz seviyor mu o iti?" Şimdi de sesi epey değişmişti. Her saniye değişiyor, ulaşmak istediğimiz konuya ilerliyorduk.
Yukarıya kaldırdığım elimle kırmızı ojelerimi inceledim. "Yok be. Hiç alakası yok rahat olsun için." Ben fazla rahattım, Emir ise "Peki bana karşı var mı bir şey? Söyledi mi sana?" derken fazla gergindi.

Serçe parmağımın o ufak yamukluğuna odaklanıp gözlerimi kısarken her şey daha nötr, ben daha sakindim. "Bana niye soruyorsun ki?" Yani en azından moralim daha yerindeydi. Tabi bunda Serdar' ın yaptıklarınin etkisi epey büyüktü.

Soru sorar ve benden onay almak ister gibi "Kardeşimsin?" Deyince bir ufak gülümsedim. Haklıydı. Ne annemiz birdi ne de babamız, ama o benim kardeşimdi. Benim hayatımla oluşan yaralar onu hep teğet geçmişti, ama o benim kardeşimdi. "Başka kime sorayım?"

O ufak parmağımın duruşuna odaklanmışken eskiden olsa ne kadar takılacağımı düşündüm. Dudağımın kenarı artık takılmadığım o ana kıvrdı. Serdar ellerimin, parmaklarımın ne kadar güzel olduğundan bahsediyordu? Oysa bilmiyordu...

Elimi karnıma indirerek "Mesela cesaretini kullanıp Yeliz' e sorsan?" Dedim. Donukluğum da gitmişti birkaç cümleye. "Çünkü ben de tam bir şey bilmiyorum. Şimdi sana ne desem boş."

Doğruydu aslında. Yani bir şeyler biliyordum ama bende de net değildi ki her şey. Olurdu ama ne kadar bilmiyordum yani. Bildiğim ve inandığım tek şey ikisinin de karakteriydu.
Arkadan çoğalan seslerle "Ya Hazan yapma." Diye ofladı. "Bal gibi de biliyorsun. Söyle de ona göre adım atayım. Geri tepmesin."

"Ohoooo. Sen geri tepmesinden korkuyorsan şimdiden kaybettin." Yaşadığımı yaşamasınlar istiyordum. Şayet ben bilsem bu anı, Serdar' ı o kadar zorlamazdım. Mesele kapıma çiçek geldiği gibi yanına gider, bana bunlar geldi, yardım eder misin Serdar derdim. Ya da ilk gün o kadar sert çıkışmaz, hatta ben özür dilerdim. Ki zaten eminim ki Serdar sonrasında yumuşayacak bir adamdı.
Bilseydim, ikimizi de yıpratmazdım.

Emir emin olmak için "Diyorsun?" Dediğinde ben çoktan emindim. Başımı, beni görecekmiş gibi salladım. "Diyorum. Denemeden bilemezsin. Ben de olur mu olmaz mı bilmiyorum ama denemek lazım."

"Numarasını verir misin?" Dediğimde sevinçle sırıttım. Beklediğim adım buydu. Bence biraz casaretin kimseye zararı olmazdı. Eminim bu adımı Yeliz' de bekliyordu ama bunu Emir' e söylemeye gerek yoktu. Bu yüzden sakin tuttuğum sesimle soludum.
"Olur veririm. İnşallah kızmaz."

"O kadar da değil, istemezse yazmam. Daha da istemezse engeller." Sinirlenmişti ve bu hali bana göre çok tatlıydı. Kahkaha atmak isterken kendimi tuttum. Emir asla öyle bir adam değildi ki. Hatta o kadar gururluydu ki eminim ben olmasam bu adımı bile atmazdı.
Bu hali bana epey hoşuma gitmişti "Ya kıyamam ben sanaaa." Diye kendimce onu sevdim. "Ama olmaz bir şey. Yani umarım."

"Sen nasıl kardeşsin Allah aşkına. Bir el atmadın?"

O yakınıyordu ama ben daha ne yapayım? "Vallahi sana akraba indirimi yaptım aşkım, ama anca bu kadar oldu. Senin olduğum kadar onun da kardeşiyim çünkü. Başka biri olsa da neyse biliyorsun."

Ben dalga geçiyordum ama o asla gülmüyordu. Ki bence komikti. Ciddi ciddi "Şimdi tek bir şey soracağım sana o zaman." Deyince bence ciddileştim. "Sor sor."

"Ben bu kızı alsam. Birlikte bir yolda yürür müyüz?"

Bir ufak gülümsedim. Benden görümca olur muydu ki? "Yolu mu soruyorsun yüreğini mi?"

"Yolun önemi yok. Bana yüreği lazım." Deyince sırıtarak emin oldum, olurdu. Benden görümce, Yeliz' den gelin, annemden de çok iyi bir kaynana olurdu.

İçten bir tebessüm ederken başımı olacak olan tüm güzelliklere salladım. "Yürürsünüz." Çok da güzel olurdu. "O iyi bir yoldaş, yüreği yani." Yeliz' i çok seviyordum. Gerçekten ruhunun güzelliğini biliyor, Emir' i de o yolda bırakmayacağına inanıyordum.

Ufak bir karamsarlıkla "Ya olmazsa?" Deyince kelime oyunu oynar gibi tek kaşımı kaldırıp itiraz ettim. "Ya olursa?"

Nefesini sıkıntıyla verdi. "Doğru söylüyorsun.." Anlıyordum bu onun için zordu. Ne yaacağını bilemiyordu belki de, çünkü benim tanıdığım Emir bir kıza kolay kolay yazmazdı, genelde tam tersi olurdu.

Yarın tüm bu konuşmaları Yeliz' e dinleteceğim için ağzını biraz daha aramak istedim. Bu akşam işi vardı, gelemezdi ama sabah eminim ki bendeydi. "Sende durumlar nasıl? Ne hissediyorsun? Nasıl oldu birden?"

"Yani daha önce defalarca senin instagramda görmüştüm fotoğraflarını. Hoş kızdı. Baya baya güzeldi ama cenazede canlı kanlı görünce bir garip oldum. Sırf iletişime geçelim diye annemi çağırır mısın dedim hatta. Cevap vermedi tabi, sadece başını salladı ama o bile yetti. Yani ne bileyim tuhaftı, güzel bir histi. İpin ucunu buldum gibi geldi. Sanki tutmak kaldı sadece. Hatta sürekli instagramına girip bakıyorum, profil de gizli. İstek atayım diyorum sonra vazgeçiyorum falan. Ama bu Oktay meselesi kafamı karıştırıyor. Hala seviyor mu? Ciddi soruyorum? Ne geçti aralarında? Ya da bu götveren hala yazıyor mu? Sorun falan var mı?"

Emir' i dinlemek sandığımdan da keyifliydi. Duygularını güvenip benimle paylaşması çok çok güzel bir şeydi ama üzgünüm ki bunları Yeliz' de dinleyecekti. Yani normalde yapmazdım ama yapacaktım. İhanet ediyormuş gibi hissediyordum ama bu konuşma, ikisini iyi bir sonuca götürecekti. Emir öğrenirse bana çok kızacaktı, utanacaktı hatta...
Keyfim bu düşüncelerle kaçarken boşvermişlikle "Ya çok boş, saçma sapan bir şeydi Emir." Dedim.
"Yeliz sevmiyordu zaten çok da kısa sürdü. İki hafta mıydı neydi, ben bile tam hatırlamıyorum bak. Olursa ileride Yeliz anlatır sana. Ama merak edilecek bir şey yok o konuda tamamen rahat ol."

Sakince "Anladım." Dediği an arkadan gür ve tanıdık bir ses yükseldi. "Bırak lan zevzekliği!"
Serdar' ın sesiyle ikimiz de birden sustuk. Emir' in ne yaptığını bilmeden nefesimi tuttum. "Cephaneye, temizlik. Ondan sonra da yanıma gel." Derken Serdar' ın sesi daha yakın geldi. Tahminen yanındaydı.
Emir sesli bir şekilde, Serdar' a "Emredersiniz komutanım!" Derken hala telefonu kapatmamıştı. Ya benim içindi, ben duyayım diye. Ya da kapatmaya fırsatı olmamıştı. Onun aksine ben duyacağımı duyduğum için sorun çökmasön diye aramayı hemen sonlandırdım.

Elim kalbime gitmiş, Emir' e bu kadar kötü davranması da içime oturmuştu. Serdar' ın sesi bana olduğundam daha sesli, daha gürdü. Ben bile burada yutkunurken Emir' in halini düşünemiyordum.
Ona kötü davranmaması için Serdar' ı arasam mı aramasam mı bilemedim. Bir an yazsam mı dursam mı karar veremedim ama sonra ya bana olan siniri yuzünden Emir' e saçma sapan şeyler yaptırörsa diyerek telefonu yeniden elime aldım.

Gönderen; Hazan
Mesaj; Bizim sorunumuzu insanlara yansıtma, ilişki bizim ilişkimiz. Bu yüzden Emir' e bağırmanı ya da ona saçma sapan şeyler yaptırmanı istemiyorum

Her şey ortadaydı ve haklıydım. Bana göre, sırf Emir' i kıskanıyor diye ona bu şekilde davranmaya hakkı yoktu. Tabi ne yazık ki bu bana göre olan kısmıydı. Çünkü bir dakika içinde gelen yanıt tam aksini ifade ediyordu.

Gönderen; Serdar
Mesaj; Kimseyi bir şey yansıttığım yok.Burası lunapark değil. Kimseyi pişpişlemiyor, özel ilgi göstermiyoruz. Kendi işine bak

Beni hiçe sayışına artık ruhen katlanamıyordum. Her zaman böyle değildi, sadece bugüne has bir tavırdı bu. Ama yine de katlanılır gibi durmuyordu. Sevdiğim adamın benimle bu şekilde konuşması beni hem çok kırmış, hem de sinirlenmişti.
Ben ona adım attıkça sanki Serdar beni itiyordu. Ne demiştim ki şimdi? İnsan gibi yapma demiştim.
Mesaji defalarca okudum. Defalarca her satıra göz gezdirdim ve en sonunda hem kırgınlığımı hem de  sinirimi alıp hiç düşünmeden parmaklarımı hızla klavyede gezdirdim.

Gönderen; Hazan
Mesaj; Ne ben senin emrindeki erlerden biriyim ne de bu fevri hallerine mecburum. Kendimi sana bağlı kılan kurallarım yok. Benimle düzgün konuş.

                                       💎

Aynı gecedeydik. Takılıp kalmıştı saat, zaman birtürlü ilerlemiyordu. İçimde oluşan o koca sancı bir mesajın ağırlığıyla yüreğimi kemirirken son birkaç saatte zihnime kazır gibi ezberlediğim mesajı bir kere daha okudum.

Ne ben senin emrindeki erlerden biriyim ne de bu fevri hallerine mecburum. Kendimi sana bağlı kılan kurallarım yok. Benimle düzgün konuş.

Kendimi sana bağlı kılan kurallarım yok.

Kendimi sana bağlı kılan kurallarım yok.

Kendimi sana bağlı kılan kurallarım yok....

Çekip giderim demek istemiştim ve daha evvel ettiğim hiçbir ima canımı bu denli yakmamıştı. Benim için yardan gitmek o kadar kolay mıydı ki? Değildi. Hem de hiç değildi.. Oysa çok kolaymış gibi yazmıştım. O sinirle...
O sinirle ağzıma ne geldiyse Serdar' ı düşünmeden yazmıştım. Daha evvel de geber Serdar yazmıştım ya. Kırılmıştır. Kırılırdı tabi insan. Serdar' da kırılmıştır, yani saatlerdir yazmadığına göre, durum berbattı.

Ona fevri diyordum ama ben daha kırıcıydım sanki. Hiç düşünmeden, lafların nereye gideceğini bilmeden o çok aşığım dediğim adama senden giderim, ben senin askerin değilim demiştim. Öylesine biri gibi, sen benim için öylesine birisin der gibi...
Hiçbir şey hissetmiyorum, seni sevmiyorum, ben sana değil sen bana mecbursun der gibi... O koca adamın kalbini ezmiş, hiç de düşünmemiştim gerisini.
Yazmadı. Bu defa aramadı, sormadı. Onca günün aksine bu defa arayıp aç mısın, yemek yedin mi, ağrın var mı demedi. Sustuğuna göre sorun büyüktü, sustuğuna göre canı en az benim kadar yanıyordu.

Neden böyle oluyordu bilmiyorum, açıkçası çok da merak etmiyordum. Sadece kendi yaptığım yanlışa takılıp gidiyordum. Keşke ağız dolusu küfür etseydim de öyle yazmasaydım. Eminim her şey o zaman daha kolay olurdu. En fazla Serdar beni sustururdu, sonra biraz kavga yapardık ama yine de barışırdık. Şimdiki gibi susup gitmezdi. Ne benim canım yanardı, ne de onun içi sızlardı.

Hıçkırığımla boğuluyor gibi olurken yattığım yatakta doğrularak boynumu tuttum. Üzerimdeki atlete rağmen hafiften terlemiştim, gözyaşlarım boynumdan aşağıya göğüslerime doğru akmış, saatlerdir ağladığım için başım zonklamaya başlamıştı. Ellerim ve dudaklarım titriyor, gözyaşlarım görüş alanımı buğulaştırıyordu.
Avucumun içinde topak yaptığım bilmem kaçıncı peçeteyi ileriye doğru fırlatarak yeniden yatağa uzandım. Her an yaptığım gibi telefona baktım fakat Serdar' dan ne bir mesaj vardı ne de arama.

Dayanamıyordum. Kendime çokça kızıyor, onu özlüyordum. Çok özlüyordum, bir sesini duysam geçecek gibiydi. Hem çok acıkmıştım, hem başım ağırıyordu hem de kalbimin ortasında bir bıçak, her geçen dakika beni oyuyordu sanki.
Sonunda dayanamadım. Yattığım yatakta sağıma doğru döndüm ve telefonu alarak hiç düşünmeden Serdar' ı aradım.

Ne diyecektim bilmiyorum. Ağlamaktan konuşabilecek miydim onu da bilmiyorum ama sadece onu aramak istiyordum. Özür dilesem affederdi, kıyamazdı bana biliyorum.

Açmamazlık yapmadı. Ki aksi mümkün değildi biliyorum, ilk çalışta hemen açtı.
Serdar o soğuk sesiyle "Alo." Dediğinde ne diyeceğimi bilemiyordum. Alt dudağımı kemirirken hırıltılı sesimle kendimi sıkarak soludum. "Alo."
Sonra birden "Hazan?" Dedi. Sesi anında değişmişti. Hafiften gürleşti, büyük bir endişeyle devam etti. "Ağlıyor musun sen?"

Gözlerimi kapattım. İç çeke çeke "Cık." Derken bir yandan peçeteyle gözyaşlarımı siliyor, bir yandan da dudaklarımı aralayıp konuşmaya çalışıyordum.

"Hazan ne oldu? Ağrın mı var? Ne oldu?" O kadar paniklemişti ki arkadan bir şeylerin devrildiğini duydum. Soluğu "Hazan." Derken hızlanınca paniklemesin diye "İyiyim." Dedim. Çatallı çıkan sesim sözlerimin aksine berbattı.
Yüzümün bir tarafını yastıkla kapatmış, ağlamaktan sızlayan gözlerimi yummuştum.

"Niye ağlıyorsun? Biri bir şey mi dedi? Bir şey mi oldu?" Gürültülü bir ses daha duydum, bu da hızla açılan kapının sesiydi.

Biraz sakinleyip "Iı ııh." Diye itiraz ettim fakat hemen sonra "Serdar özür dilerim." Derken daha şiddetli ağlamaya başladım. Kelimeleri tam seçemiyor, ama yine de pişmanlığımı ona sunmak istiyordum.
Kendimi tutamıyordum, sanki son birkaç saat boyunca hiç ağlamamış gibi ağladıkça ağlıyordum. Soluklarıma hıçkırıklarıma karışıyordu ki Serdar yeniden soludu. "Hazan sakin ol. Nefes all. Sakin ol tamam. Ne oldu? Ne oldu niye ağlıyorsun?"

Ben ağladıkça o daha da panik oluyordu bunun bilincindeydim. Kendimi durdurmaya çalıştım, ki sesiyle de daha kolay oldu. Kaşlarım çatılırken onun soluklarını içime çektim. "Kızdın mı bana?"

"Niye? Niye kızayım sana? Ya niye ağlıyorsun?" Bir yandan nefes nefese soru soruyor, bir yandan çaresizce benden bir cevap bekliyordu. Ya kırgın değildi, ya da kırgınlığını unutacak kadar seviyordu beni.

"Sana öyle dedim ya. Kızdın mı bana?"

Kafasında soruları netliğe kavuşturmuş gibi rahatlar bir sesle "Hazaaan.." diyerek derin bir nefes aldı. Neredeydi bilmiyorum ama tahminen olduğu yerde de kalakalmıştı.
Kendini anında toparladı. "Kızmadım ağlama." derken daha sakindi. En azından bu halimin sebebini bulmuş gibiydi. "Ağlama, bunun için mi ağladın?"

"Hıhı." Deyip yine bir an sustum. "Serdar özür dilerim. Öyle demek." Ağlamaklı bir sesle daha içimi çektim. "İstemedim özü dilerim çok seviyorum seni."

Nefesini verip anında soludu. "Yavrum ödüm koptu. Ağlama tamam. Tamam kıyamam sana ağlama. Ağlama ölürüm sesine." Sakindi, bağırmıyordu, derin bir nefes daha almıştı ama tüm bu halini saran panik her halükarda belliydi.

"Özür dilerim." O kadar buruktu ki içim... Tüm gece onsuzluktan mı korkmuştum, yoksa birikmişlik miydi bilmiyordum. Onca şeyden sonra belki de dayanamamıştım.

"Dileme. Dileme tamam ağlama. Sakin ol Hazan lütfen." Hani bugün çok sinirliydi ya, işte o siniri yoktu. Hem de hiç yoktu. Sanki o anlar asla yaşanmamıştı da ben kendi kendime kurmuştum.

Burnumu yeni bir peçeteyle silerek "Kızmadın mı?" Diye mırıldandım. İster istemez sakinleşmiştim. Onun telaşı benim yüreğimi temizlemişti.

"Kızmadım yavrum sakin ol. Nefes al bak ne olur bir şey olacak. Sakin ol." Nefesle ilgili bir problemim yoktu. Sadece ağlamaktan burnum tıkandığı için az evvel biraz tuhaf olmuştum ama hepsi o kadardı.

"İyiyim Serdar. Sen sakin ol." Halsizdim, mayışmıştım, uykuluydum, açtım ve perişandım..

"Ölürüm sana." Deyip yeni bir nefes daha verdi. Soluğunu dahi tüm kalbimle dinlerken onu kaybetmediğim için çok daha iyiydim. "Ağlama tamam. Ağlama sakın."

Gözlerimi aralayamadım ama o boğuk sesimle "Çok seviyorum seni." Diye mırıldanmayı da ihmal etmedim.

"Ben de. Ben de çok seviyorum seni. Çok seviyorum seni ağlama. Kıyamam lan ben sana." O lanı deyişi bile bir başka geliyordu bana. Telefonun bir ucunda sesinin yumuşayışı, benim için endişelenmesi içimi ferahlatıyordu. Tahmin ettiğim oluyordu, bana kıyamıyordu.

"Kızdın mı? Üzüldün mü? Kırdım dimi seni?" Eminim ki kırılmıştı. Yoksa telefonu ilk açtığındaki soğukluk neden olsun ki? Bir alo deyiş bu kadar mı uzak olurdu...

"Hayır." Diye inkar etti. Oysa biliyordum. "Hazan' ım lütfen yavrum. Nefes al. Düşünme şimdi onu. İyi misin?" İyiydim. Ağlamıyordum artık, sesim de gayet sakindi.
Beni görebiliyormuş gibi başımı salladım. "İyiyim."

Hareketlendiğini duyabiliyordum. Yürüyordu. "Görüntülü arayacağım. Hadi aç bi yüzünü göreyim."  Ben nasıl sakinsem o da sakindi. İyi olduğumdan emin olmuştu.

"Yok." Diye itiraz ettim. Beni bu halde görmesini istemiyordum. "Niye?"
"Çok ağladım. Çok çirkinim. İstemiyorum." Deyince birden "Ne çirkini ya!" Diye yükseldi, ama hemen sonra yumuşadı. "Hazan hadi güzelim. Bak aklım sende, hadi iki dakika."

Yanaklarım ve gözleri kızarmış, dudaklarım şişmiş, kirpiklerimle yüzüm ıslaktı. Nasıl açayım ki?

"Iııh."

İtiraz dolu homurtuma karşılık tok sesiyle "Hazan." Deyince dayanamadım. Yüzümün hepsini göstermeme şartıyla sakince "Tamam." Dedim.

Bir şey demeden telefonu kapattı. O arada başımın altındaki yastığı düzelterek kameramı silmiştim ki araması ekrana düştü.
Yeşil yuvarlağı kenara kaydırdıktan dört saniye falan sonraydı. O dört saniye boyunca saklamaya çalıştığım yüzüme bakarak kaşlarını çattı.
"Ne zamandır ağlıyorsun sen? Niye daha önce aramadın?"

Üzeri çıplaktı. Ama sadece omuzlarına, belki biraz daha aşağıya kadar görünüyordu. Arkasında açık renkte bir duvar vardı. Koyu gri bir koltuğa oturmuştu. Sakalları yok, saçları ıslaktı ve yine çok fazla yakışıklıydı.

Omuzlarımı silktim. Ağlayıp zehrimi akıttıktan sonra sinirim geçmişti ve bana yalnızca saf acı kalmıştı. O acıyla da baş edememiştim. O ara ağlarken dedemin acısını da araya katmış, Berrak ve babamla da geçmişe gitmiştim. Bu yüzden de epey uzun sürmüştü. Ama sonuç olarak buradaydım, karşısında.

Üzerine yattığım sol elimle çıplak bacağımı kaşırken sağ elimle telefonu tutmaya devam edip mızmız bir sesle "Sen niye aramadın?" Dedim.

Sessiz kaldı. Beni izlerken gözlerinden bir buğu geçti ki, bozulmuştu işte. O susunca ben de susup gözlerimi aşağıya doğru eğdim. Eğince de fark etmedim, atletimden epey görünen göğüslerimi.

"Kaç saattir ağlıyorsun?" Yine omuz silktim. Derin bir nefes alıp verdi. "Yavrum yüzüme bakar mısın?" Zaten görünen yüzümün sağ tarafıydı. Diğer tarafını kırmızı yastığıma gömmüştüm. Bu yüzden ikiletmeden yenidem ona baktım.

Yüzüme baktı. Bana kıyamıyordu, sarılmak ister gibi bir buğu vardı göz bebeklerinde. Sanki söyleyecek çok şeyi vardı da susuyordu. Sonunda "Hani çok çirkindin sen?" Deyip kaşlarını hafif kaldırınca onun aksine çatarak mırıldandım.
"Çirkinim." Onun güzelliğinin karşısında benimki ne ki...

"Değilsin." Deyip olduğu yerde dikleşti. Başını hafifce iki yana salladı. "Hala gördüğüm en güzel kadınsın." Sonra başını bu dediğini onaylar gibi yukarı aşağı hareket ettirdi. "Benim kadınımsın."

Onun kadını olmak... Bana gün geçtikce güzel geliyordu bu fikir. Heyecan veriyordu ve korkutmuyordu. Biliyorum tensel bir heyecan değildi. Öyle olsaydı bugün sevişmedik diye ağlardım, onu kırdım diye değil. Öyle olsaydı Serdar bana her defasında sahip olurdu. Yeri gelmişken, fırsat varken beni düşünüp kendini geri çekmezdi.
Ne o beni bedenim için seviyordu, ne de ben onun erkekliğini düşünüyordum.
Yani kısmen.

Konunun benim için çok farklı yönlerde şekil alacağını anlayınca başımı salladım ve alt dudağımı sarkıtıp mırıldandım.
"Askerlik aradaşın değilim."

Varla yok arası bir ifadeyle gülümserken başını sallayıp beni onayladı. "Değilsin.." Yüzünü, ortada olan ve görüntüye sığmayan çıplak omuzlarını izlerken devam etti. "Canımsın sen benim. Senin tek damla gözyaşına ölürüm ben."

Serdar sanki bu günü de ona yazdıklarımı da unutmuş gibiydi. Doğru değildi, fakat onda bir yara açtığıma neredeyse emindim.
"Çok seviyorum seni." Deyip başparmağımla ekrandan yüzünü sevdim. Kaşlarım acıyla çatıldı. "İnan yazdığım gibi değil. Özür.."

"Benimde." Deyip yeniden özür dilememe müsaade etmedi. "Benimde değil. Suçlu olan bendim, asıl ben özür dilerim." Ben pişmandım, o benden daha pişmandı. Birbirimiz için kendimizi perişan ederken onun bendeki, benim ondaki yerini daha iyi anladım.
Tek damla gözyaşımla neyi varsa silip atmıştı.

Sonunda hem konuyu değiştirmek için hem de merak ettiğimden "Nerdesin sen?" Dedim. Yastığa iyice yerleşmiş güzel güzel onu izliyordum.

"Evdeyim." Beni sormuyordum evde olduğum ortadaydı zaten. "Kim var?" Diye üsteledim. "Kimse."
Kaşlarımı havalandırdım. "Niye çıplaksın peki?"
"Duştan çıktım yavrum."

Sakin sakin cevaplıyordu. Ne bir ses yükseltme, ne kötü kötü bakma ne de başka bir şey. Ben soruyordum o söylüyordu. Ta ki aynı sakinlikle "Arka kamerayı çevirir misin?" Diyene kadar.

Bir önüne baktı. Bir bana baktı. Kesik bir nefes aldı derken bir aksilik olduğunu anladım ve yerimde hafif doğrularak inler bir sesle "Serdaarr!" Dedim.

Kötü şeyler düşünemedim. Çünkü Serdar o açıklığa bile girmeden birden "Saçmaladın yavrum." Dedi ve kemarayı çevirdi.

Salondu. Tek mi yaşıyordu bunu bile bilmiyordum. Pek evde olmuyordu ki gerçi, nereden sorayım. Gözlerime ilişek o ufak detayla "Az aşağıya indirir misin?" Dedim.
Aklımdan başka bir şey geçmesin diye olsa gerek, kamerayı önündeki masaya tutarak nefesini verdi. Masanın üzerinde sayısız sigara izmariti, siyah bir çakmak, üç paket sigara, gazete, siyah kemer, araba anahtarı, cüzdanı, silah, küllük ve televizyon kumandası vardı.

Hepsini geçtim. Aklıma tek takılan, gözüme çarpan, içilen sigaralar olmuştu.
Yeniden yerime yattım ve donuk sesimle mırıldandım. "İçmiyorsun diye biliyordum."

Kemarayı kendine çevirdi. Onun da yüz ifadesi değişmişti ama daha iyidi. "Arada." Dedi sakin sakin. "Daralınca yakıyorum bir iki tane."

"Bir iki tane değildi ama." Çok fazlaydılar. Endişe etmeme sepek olacak kadar çoklardı.

Yüzü yumuşadı. "Çok daralmışsam demek ki." Aklınca işi hafif bir şakaya vurdup geçiştirecekti. Biliyordum, hepsi benim yızümdedi. Ben çok kısa bir an evde başka bir kadının olduğunu düşünmüştüm, oysa o sigara izmaritlerinden çekinmiş.
Ben saatlerce ağlarken o da aynı saatlerde içmiş.

Yeniden donuklaşan ifademle yeniden özür dilemek istedim "Öz.." dediğim an gözlerini kapatıp "Yapma.." dedi.
Özür dilemek çekindiğim bir şey değildi. Aksine kendimi suçlu gördüğüm her an bunu dile getirebilirdim. Ki burada da suçlu bendim.

"Yemek yedin mi?" Deyip konuyu değiştirdi. Çok açtım.
Sessiz kalışımla can sıkan bir halde başını salladı. "Başın ağrıyor mu?
Bu defa başımı salladım. "Uykun da vardır şimdi senin."
Ona da hafif bir tebessümle başımı sallayınca "Hadi.." deyip ayaklandı.
"Önce bir şeyler yiyoruz. Sonra ağrı kesici içiyorsun. Sonra da uyuyoruz."

Onunla birlikte yatakta doğrulurken "Birlikte mi?" Dedim. Gülümsedi. O öyle bir gülümsedi ki, ben aramızdaki kilometrelere rağmen bu gece birlikte uyuyacağımıza başını sallayıp "Birlikte." Deyişiyle  inandım.

Beğendiysek oy verelim mi💐

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 80.5K 29
Dahiler de aşık olabilir... Başlama tarihi: 28/08/23 Bu kurgu tamamen bana ve hayal gücüme aittir. Kopyalanması halinde yasal işlem başlatılacaktır.
1.5M 49K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
3.9M 260K 54
Bedenini öne doğru büktü ve koyu kahvelerini kısarak dudaklarını büyük bir yavaşlıkla alnıma dokundurdu. Tam da o anda midemin aniden kasıldığını his...
SARRAF By Tuğba.

General Fiction

333K 3.9K 10
Ama bilmelisin; Sarraf tüm değerli taşları satar, bir tek Yakut'u kendine saklar. × Yıllar sonra terk ettiği aile evine geri dönen istihbarat mensubu...