Bölüm 47💎

23.5K 1.1K 510
                                    

Oylarımızı verelim mi?😻💫
  

                                     💎

O oturduğu tekli koltuktan kalkıp sakin adımlarla bana doğru gelirken isyan eden bir tonlamayla "Serdaar!" dedim. Ellerim, boynumda ve bedenime sardığım kırmızı havlunun üst kısımlarında, birbirine bastırdığım çıplak ayaklarımla bana doğru gelen adamı izliyordum.
Başımdan aşağıya dökülen kaynar sular birkaç saniyeliğine tüm bedenimde şok etkisi yaratmış, ardından ise gelen o büyük rahatlamayla beni adeta kendimden geçirmişti.

Yalnız yaşıyordum. Evde tek olduğumu sandığım bir akşam duştan çıkar çıkmaz salonumda, cama dayalı koltuğumda bir adamın oturuyor olması beni tabi ki korkutacaktı. Bu adam Serdar bile olsa.
O tarafa ilk baktığımda bir ayağını diğerinin dizine atmış, rahat bir şekilde yaslandığı yerden pür dikkat beni izleyen bir adam gördüm. Karanlıktı, onu aydınlatan sokak lambası görüş alanım için epey güçsüz kalıyordu ve ben yüzüne bakıp o adamın Serdar olduğunu anlayana kadar zaten olan olmuştu.
Daha evvel böyle bir anla yüzgöz olmuşluğum yoktu. Hiç yaşamadığımdan mı bilmiyorum, ama o birkaç saniyede korkudan kalakalmıştım.

Sağ elim açıktan kalan boynumdayken gözlerimi hemen önüme gelen adama devirerek kapattım. "Serdar ödüm koptu." Uzanıp iki eliyle yüzümü kavradı ve sırtımdan tutarak beni yavaşça kendine yasladı. Bir başkası olsa bu halde ne yapardım bilmiyorum. Şu an Serdar' a duyduğum özlem ve korkudan dolayı halsiz kalan bedenimle ona sığınırken aksini düşünmemeye çalıştım.
Tuttuğum nefesi, sol elimi boynuna doğru uzatıp omzuna bırakırken "Başkası sandım." Deyip verdim.

Başını çevirip omzundaki elimi öptü. "İşte o mümkün değil yavrum." Yüzüm avuçlarındayken gözlerim kapalı, havlunun altındaki çıplaklığımla sanki Serdar' ın geniş gövdesinde hayat buluyordum. Bedenine yanaşıp ona daha da sokuldum ve bu hareketimle kollarını belime sararak beni tek hamlede kucağına aldı. Ellerimi ona tutunmak için değil de, ona sarılmak için boynuna dolarken bacaklarımı çoktan beline gitmişti.

Başım kendine hayat bulduğu bir boşluktaydı. Parfümü içime işliyor, heybetli bedeni bana güç veriyordu. Onun boynunda, onun koynunda. Derin soluklarım sakinleşmek içinken elleri yukarıya sıyrılan havlumun hemen üst kısmındaydı. Çıplaklığıma değmiyordu, belki umursamıyordu bile. Zira onun da tek derdi kulağımın arkasından saçlarımı öpüp tenimi koklamak gibiydi.
"İyi ki geldin.." diyerek dudaklarımı sıkıca boynuna bastırdım. Ensesinde parmak uçlarıma değen siyah saçlarını aheste aheste okşarken varlığıyla kendime gelmiş gibiydim. Burnumdaki hızmadan dolayıp tam olarak ona kendimi bastıramıyordum, ama kollarımı delice sarıyordum boynuna.

Kokumu derin bir soluklara ciğerlerine çekti. Sağ tarafta kalan odama doğru ilerledi ve bunu yaparken çenemin altında bir yeri öpüp boğuk sesiyle "Çok özledim." Dedi.

Biliyordum. Bu muhtemeldi... Kokumu içine çekişinden sarılışına kadar her şey bana bunu sergiliyordu.

"Ben de çok özledim." Diyerek yanağını öptüm ve bitmeyen hislerimle alnımı alnına dayadım. Burnumu tenine sürtmek istiyordum ama ne acı ki yapamıyordum. Bununla birlikte ya yanlışlıkla eli, kolu burnumu çarparsa diye korkmuyor da değildim.
Ya öpmeye kalkarsa beni? Eminim ki o zaman da canım çok yanardı.

İçten içe burun deldirecek zamanı buldun sen de diye kendime naralar atıyordum. Ben şimdi burnum acıyor diye Serdar' la öpüşemeyecek miydim? Üstelik onu bu kadar özlemişken..

Ellerimle kemikli yüzünün iki yanından tutup hafif geri çekilerek "Ne zaman geldin?" Dedim. Ben banyoya girerken yoktu eminim. "Nasıl girdin içeriye?" Ona anahtar verdiğimi de hatırlamıyorum.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUWhere stories live. Discover now