Bölüm 40💎

36.8K 1.4K 1.3K
                                    

BÖLÜM 16 BİN KELİME...

SINIR 1.500 YORUM 350 OY
SINIR 1.500 YORUM 350 OY
SINIR 1.500 YORUM 350 OY
SINIR 1.500 YORUM 350 OY
SINIR 1.500 YORUM 350 OY

Bu bölümde Sena ve Yeliz sizin sesiniz. Çünkü Hazan' cılar tıpkı onlar gibi ikiye bölünmüş durumda 🙃🙃

Bölüme ait videolar insta @anonim.yazarr hesabımızda❤

KEYİFLİ OKUMALAR💎

Bazı ayrılıklar ölümmüş, bazılarıysa ölümden beter...

İçine doğduğumuz hayat tam olarak ilerde nasıl bir insan olacağımızı belirlermiş. Doğduğumuzda bizimle olan, fakat bir bir yitirdiğimiz insanlar giderken gelecekte bizi neler bekliyor asla bilemezmişiz. Dedem çok küçükken kaybetmiş annesini, babasını, ailesini...
Onu çok seven insanların yokluğuyla yaşarken sevilmemiş, sevememiş, boynu bükük büyümüş. Aç kalmış, açıkta kalmış, yorulmuş.. O kendi içindeki harabeleri belki de hiç aşamadan asker olmuş. Sonra birkaç yıl evvel vefat eden anneannemle evlenip kendi kimsesizliğinin aksine yedi tane çocuk yapmış.
O hiçlikten koca bir aile kurmuş kendine.. O yalnızlıktan bir kadının umudu ve mucizesiyle çıkmış benim dedem.

Kendine kurduğu koca ailede yedi çocuk, yirmi beş torun, yedi tane de torun çocuğu görmüş. Yemeye ekmek bulamayan dedem, sekiz yaşından beri gece gündüz çalışıp koca araziler satın almış. Kimsesiz ve güçsüz oluşu ona engel olmamış, emeğiyle hem saygınlık hem de güç sahibi olmuş.
Hayal ettiği, içinde heves adı altında kalan ne varsa hepsine koca bir zenginlikle sahip olmuş. Allah' ın ona sunduğu kadere gayretiyle ulaşırken hikâyenin sonunda güçlü ve güzel bir adam olarak kalmış..
Vazgeçmemiş.
Kendi kırıklığı bir yana, dışına ördüğü duvarları kimseye açmamış. Ben hariç hiç bir torununa yaralarını, anılarını, acılarını asla anlatmamış..

Ben dedeme benziyorum. Kasırgaya benzeyen öfkemin ardından sağ kalan merhametim, karşımda her kim olursa olsun haklıyı savunuşum, bildiğim doğrulara vazgeçmeksizin yönelimim, kendi iç dünyamdaki sarsılmaz ahlakım ve en çok da içimdeki fırtınalarla bile dik dururken dedeme benziyordum. Bu benzerliklerden mi bilmiyorum, hayatımın merkeziydi dedem.
Onu izlerken yüzümün aldığı saf gülüşü biliyorum. İnanamıyorum, ama masumlaşan halimle dudaklarım çocuksu bir şekilde kıvrılıyordu. Onu izliyordum...
Herkese sert olan adamın beni nasıl sevdiğini izliyordum. Hissettiriyordu hep. Özel olduğumu o da bana hissettiriyordu.
Kalın duvarlarının aksine köye gittiğimde bana bakışlarından anlıyordum. Kapıdaki taburesinde oturup beni bekleyişlerinden, bana ayırdığı çikolatalardan, kaç yaşıma gelirsem geleyim elime tutuşturduğu bisküvilerden biliyordum, dedem beni çok seviyordu.
Onunla aramızdaki bu özel bağ yalnızca bisküvi ve çikolatadan ibaret değildi elbette. Dile getirmese de anlayabiliyordum. Dolan gözleriyle yalnızca anlattığı anıları, gecenin bir vakti dertleşmek için beni uyandırmaları, yirminci yaş günümde askerde kullandığı silahını bana vermesi, kendimi bildim bileli gömleğinin cebinde taşıdığı köstekli saati geçen yaz elime tutuşturması... Her biri çok özel ve anlamlıydı benim için.. Bazen, bazı duyguları anlatmak için konuşmaya gerek kalmıyordu işte.

Ellerim titriyordu.
Gözlerim doluyordu.
Canım acıyordu. Canım, çok acıyordu.
Boğazımda koca bir yumru, bana daha evvel yaşadığım o hissi anlatırken kendimi delice sıkıyordum. Koca bir tezatlıkla kucaklaşmak zorunda kaldım bugün. Hiç beklemediğim bir an, asla istemediğim bir zaman diliminde yeni bir acıyı tattım. Hayatımın merkezine oturttuğum o şefkatli tatlı adamı bu gün sabaha karşı kaybettim ben. Yanında olamadan, ona bakamadan, öpemeden, veda bile edemeden, son sarılışımızı hatırlayarak dedemi kaybettim.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUWhere stories live. Discover now