Bölüm 43💎

25.2K 995 658
                                    

9 bin kelime.
Keyifli okumalar ❤

                                                                                         💎

Omzumdan önüme sarkan eli okşarken alnım Serdar' ın çenesine değiyordu. Parmaklarımı parmaklarının arasından geçirmek yerine ilk iki parmağını avuçlarıma aldım ve sol elindeki telefona daha da yaklaşmıştım.
Kuzeni olan Hande yeni bir mesaj atmıştı ve mesajda 'Serdar, Aylin seninle konuşmak istiyormuş ama çekiniyormuş. Onu bi arasana' yazıyordu. Bir üstünde de 'Yengemin ilaçlarını geçerken alır mısın' mesajı vardı. Serdar ikinci defa kısaca 'tamam' yazarken boşta kalan elimle yanağımı kaşıyıp hafif sertleşen sesimle soludum. "Aylin kim?"

"Kuzenim." Diyerek telefonu yeniden masaya bıraktı. Bu sırada yanımıza gelen garson Serdar' a bakıyor ve elindeki cihazı düzeltiyordu. "Ne alırsınız efendim?" Garsona bakmadan dikkatle Serdar' ı izliyordum. Aklım Aylin' deydi ve büyük bir heyecanla gelmeme rağmen iştahım kaçmıştı. Ne konuşacaktı benim sevgilimle?

Serdar "Dürüm ayran." Deyince "Kola istiyorum." Diyerek genç garsona döndüm. Serdar da bana döndü. Tek kaşı uyarıcı bir tonda havalanmıştı ki elini bırakmadan pişman bir çocuk gibi gözlerine baktım. Baskıyla "AYRAN." Dedi. Bakışları hala bende olsa da emri garsonaydı. Kola içmemi istemiyordu. Bunu daha az evvel konuşmuştuk ve üç buçuk dakika boyunca bana onu zararlı olduğunu anlatmasına rağmen inatla kola istemiştim.
Bu konuda neden bu kadar ısrarcı olduğunu dile getirmese de anlayabiliyordum. Hastaydım ve bunu bile bile zararlı şeyler tüketmemi istemiyordu.

Garson tek kelime etmeyip sessizce giderken gözlerini ilk kaçıran ben oldum. Serdar ise hala beni izliyordu. "Az önce ne konuştuk biz?" Elini bırakıp bacaklarımın arasına aldığım an göz ucuyla elimi izleyince "Uyuşmaya başladı." Diyerek ufak bir açıklama yaptım. Dakikalardır bu şekildeydik uyuşması normaldi.

Uyuşukluğun geçmesi için omzumu okşayıp yukarı aşağı sıvazlayarak tepeden bana bakmaya devam ettiğinde "Ne konuşacakmış seninle?" Diyerek yan masaya oturan turistlere baktım. Burası her yaz koşa koşa geldiğim ve tadına bayıldığım bir dürümcüydü. Yayladan inerken ben tutturmuştum buraya gelelim diye, tabi Serdar' da kıramamış, ballandıra ballandıra anlattığım soslu dürümü birde merak etmişti. Üstelik bazen sabah kahvaltıda bile yediğimi söyleme gereği de duymamıştım, oraya gidelim deyince ikiletmemişti zaten.

"Bir fikrim yok." Diyerek asık suratıma eğildi. Sesi kısık ve ılımlıydı. "Ama köye giderken ararız, duyarsın sende." Hoparlöre verecekti yani sesini. Pekala.
Başımı sallayarak Serdar' ın omzuna doğru yatırmamla "Sevda." Demem bir oldu. Aylin' den Sevda' ya geçmem çok ani ve farklı olmuştu biliyorum ama onu da içimden atamamıştım. Serdar' a açmak istemediğim bir Hande konusu daha vardı tabi.. O zanlar ben yoktum deyip kendi kendimi bastırsam da içimdeki hüzünden birtürlü geçemiyordum. O bana boş da olsa, ondan önceki Mehmet' i sormuyorsa bende ona Hande' yi sormazdım.

Derin bir solukla ciğerlerini şişrirken önüne dönmesiyle gerildiğini anladım. "Ne varmış onda?" Yayladan inip buraya geleli henüz on dakika olmuştu ve bu günün ilk gergin konuşmasını gerçekleştiriyorduk. Biliyorum, bende gerilmek istemiyordum ama dilim ister istemez oraya kayıyordu.
"Bir daha aradı mı seni?" Arasa ne fark ederdi bilmiyorum ama merak ediyordum. Serdar telefonuna uzandı. Parmak iziyle ekranı açtı ve engelli listesine girerken kaşlarını çatıp "Sahi." Dedi. Sonra da bana döndü. "Biz konuşamadık bu konuyu. Karşılıksız, boş bir şey olduğunu biliyorum dedin o gün. Sen nereden biliyordun her şeyi?" Kaşları merakla çatılmış, düz ifadesi beni bulmuştu. Bunu ona söylememiştim çünkü o an öğrendiğim gerçekler beni epey sarsmıştı. Alp gibi, Hakan Abi gibi.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUWhere stories live. Discover now