Bölüm 54💎

29.5K 1.1K 576
                                    

                                       💎
                                  

"Bir durum yok. Ait olduğu yerde, benimle. Dediğim gibi, sadece onu daha fazla merak etmenizi istemedim." Serdar şu an başkana, sikseler Hazan' ı vermem dese daha net olur gibiydi. Çelik kapının ardına kulak kabarttıkça Serdar'ın artan tok sesi tüm benliğime işliyor, heyecanla atan kalbim alenen boğazıma geliyordu. Biliyorum, henüz konuşmuyorduk bile ama görünen o ki benim için buraya kadar gelen başkanla bu şekilde konuşması, beni bırakmak istememesi sanki hoşuma da gidiyordu.

"Hazan'ın benimle gelmesine ciddi ciddi müsaade etmiyorsun yani yüzbaşım?" Bu sefer kulaklarıma dolan o hayret verici ses başkana aitken beni onlardan ayıran tek şey aralık olan çelik kapıydı.

Kalp atışlarım daha da hızlanmaya başladı. Serdar başkana haber mi vermişti? Dudaklarımı şaşkınlıkla aralayıp sağ elimi kalbimin üzerine yerleştirdim ve duruşumu dikleştirerek boşta kalan elimi bel oyuntuma bıraktım.
Başkan şaşkındı ama aynı zamanda da sakindi. Tabi tüm bunlarla birlikte ciddiliğinin de üzerinde olduğunu sesinden anlayabiliyordum.

Kapının aralanan tarafından eve günün ilk ışıkları yayılıyor, serin hava çorap olan ayaklarıma bulaşıyordu. Dün tüm gün uyuduğum için duştan sonra bu saate kadar oturup her şeyi düşünmüş, birkaç saat sonrasındaysa Serdar'ın evden çıkmasıyla camdan bakmıştım. Başkanı da o sıra, yani dakikalar evvel görmüştüm. Onu gördüğüm an o kadar mutlu olmuştum ki, ne kadar özlediğimi de bu vesileyle anlamıştım. Hiç düşünmeden, ona sarılabilme ümidiyle merdivenleri koşa koşa insem de şu an çok ciddi bir meseleyi konuştukları için gitmek yerine onları dilemeyi tercih ediyordum.

Serdar "Etmiyorum komutanım, yanımdan ayrılmayacak." Derken sesi epey ciddiydi.
Dikkatimi çeken, başkan ona yüzbaşım dediğinde askermiş gibi konuşuyordu, oğlum ya da Serdar dediğindeyse abi diyordu. Ona saygı duyuyordu ama tutumu yer yer, başkana göre değişiyordu. Ve şu anda cidden komutanıyla konuşuyordu. Tabi konu da komutanın kızını vermemek olmasaydı elbette bu daha normal bir görüşme olurdu.

Alt dudağımı sebepsiz bir keyifle dişleyerek eğdiğim başımla onları dinlemeye devam ettim. Başkan derin bir nefes verip "Serdar sen aklı başında, ciddi ve fazla olgun bir adamsın." diyerek konuya girdi. "Sana emin misin diyerek düşünceni sorgulamak istemem; ama Hazan çok farklı bir kız. Sen onu ne kadar tanıyorsun bilmiyorum, beni bıraksan sana saatlerce Hazan'ın karakterini anlatırım. Diyeceğim şu ki, ben onun da senin de ziyan olmasını istemem. Bin kere düşünün bir kere karar verin oğlum." Ne demek istiyordu? Sessizce onu dinlerken kaşlarım çatılmış, moralim bozulmuştu. Başkan şimdi benim hakkımda iyi mi konuşmuştu yoksa kötü mü konuşmuştu?
Fakat belli ki Serdar benim aksime söylenenlere aldırmamış, ya da kulak asmamıştı. Yoksa aynı eminlikte sakin sakin "Ben kararımı verdim Süleyman Abi. Başka yolu yok." Demezdi.

Heyecanla dudaklarımı ıslatıp Serdar'ın tereddüt etmeden kurduğu cümleye gelecek olan yanıtı bekledim. Ve başkan "Bazen delidir." Diyerek beni bir anlık gülümsetti. "Çok küfür eder, sivri dillidir, çabuk parlar..." Başkan emin misin dercesine bir bir en kötü özelliklerimi sayarken benim bozulan moralimle Serdar araya girdi. Beni cidden böyle mi görüyordu?

"Çabuk da söner." Dedi yeniden kendinden emin bir şekilde. Neyse ki biz birbirimize girsek de beni tanıyordu. "Ben tüm bunları biliyorum, beni rahatsız eden şeyler değiller. " 
Tamam ona çok kırgındım, ama kapıya kadar gelen komutanına dahi aldırmadan beni savunuşu da çok hoştu. Serdar'ın ciddi ciddi benden vaz geçmeyecekmiş gibi konuşması elimde olmadan dahi içimi yumuşatıyordu işte. Zaten kabul ediyorum, tüm gece onu çok özlemiş ve kalbimde affetmeye başlamıştım. Ama tabi henüz tam olarak değil.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin