Bölüm 45 💎

23K 1.2K 659
                                    

Hellö🖖 ben şu sıra geciktim farkındayım ama oylar ve yorumlar da epey düştü sanki😏 Hikayeden sıkıldık mı onu da anlayamıyorum, bazen üç beş bölümde final yapasım da gelmiyor değil...
Neyse, ufak bi el atarsak sevinirim🌹

44' ün devamı, keyifli okumalar💙

                                                                        💎

Bir sağa bir sola salladığım anahtarlığı şıngırdatırken Tuğrul' un Sena' ya döner tekme atma çalışmalarını izliyordum. Savurduğu tekmeyle Sena' yı "Aptal!" diyerek geri kaçırtırken olduğu yerde kalıp "Bak şimdi." diye soludu. "Sabit durursan öbür gün sana tophanede kestane şekeri yediririm."

Sena yanımdaki kütüğün üzerine çıkarak boyunu eşitlediği Tuğrul' a "Hoşt ayol amına koduğum." dedi. "Asıl ben sana yediririm, dünkü velede bak."

Yeliz bir yandan gülüp bir yandan da telefonuyla Tuğrul ve Sena' ya video çekerken sağ elimi yüzüme kapatarak kendimi saklamak istedim. Tuğrul Sena' nın hemen karşısında ellerini beline koyarak devam etti. "Elli liranı vermem, düzgün konuş bak." Kıkırdayarak söylüyor, şaka yapıyordu. Sena da sağ elini destek almak istercesine omzuma atıp aynı tonlamayla cevap verdi. "Elli lirayı ben günlük çerez parası yapıyorum fakir seni. Al da kendine çiçekli don alırsın."

Buna karşılık Tuğrul alayla orta parmağını kaldırdı. "Kendine al sen onu, seversin entel dantel işleri." dediği sırada yüzümü ekşitip "Siktir git Tuğrul." diyerek anahtarları arka cebime sıkıştırdım. Biz kendi kendimize gayet de eğleniyorduk, fakat birden yükselen tanıdık erkek sesi hemen arkadan bana hitaben yükseldi.

"Millete sövmeye bu kadar alışma, bir gün dikerler o ağzı." Tek kaşım sinirle havalanırken kalbim birden hızlandı. Omzumun üstünden bana doğru ilerleyen Engin'e baktım.

On beş-yirmi metre kadar arkamızda kalan evden çıkmış, sessiz sedasız buraya kadar gelmişti ve biz bunu şimdi fark ediyorduk. Onu bu akşamdan beri ilk defa görüyordum. Şansa bakalım ki Serdarlar da dayımın ısrarıyla silahlarına bakmak için bodrumdaki kasaya inmişlerdi. Yani avluda bizden başka kimse yoktu. Az ilerideki çardakta kadınların oluşturduğu bir grup vardı ama onlar bize uzak kalıyorlardı.

Tamamen Engin' e döndüm ve korktuğumu düşünmesin diye bakışlarımı gözlerinden almadım. Ellerini mavi pantolonunun cebine sokup bana doğru adımlarken de onunla hiçbir zaman konuşabileceğimize dair bir inancım yoktu zaten.

Nitekim bu bana karşı olan laf sokuşu da düşüncelerimden yanaydı. Ayağımın altındaki çakılları eze eze dikleştim. Serdar gelmeden bu meseleyi çözebilme umudum vardı. Bu, o olaydan sonra Engin' le ilk yüzleşmemizdi ve açıkçası ne diyeceğini merak ediyordum. "Sen mi dikeceksin hayırdır?"

Büyük adımları sona erince "Düşünüyorum bayadır." diyerek başını sinirle havaya kaldırdı. Bakışları çirkinleşti, yüzü daha itici bir hal aldı. Böbürlendiği yerden bana bakarken uzun boyuyla beni eziyordu aklınca. Cüssesi tüm mimiklerine uyum sağlarken dudakları aralandı. "Arkamdan iş çevirip milletle konuştuklarını bir de yüzüme söylersen öyle yırtacağım, sonra bir güzel dikeceğim."

Söyle diyordu işte açık açık. Ne kadar orospu çocuğu olduğumu yüzüme söyle diyor ve beni teşvik ediyordu.
Asıl olaya gelirsek, bu nasıl bir üsluptur, ne cesarettir diye düşündüm kısa bir an. Yüzüne baktım korkmadan. Karanlık bizi bir ana hapsederken ecelimmiş gibi üzerime yürüyüp beni bir kenarda kıstırışına yutkundum.

Konuş diyordu ama konuşursam her şey çok daha kötü bir hal alacaktı ve korkarım ki ben bunun önüne geçemeyecektim. Bu yüzden susmayı tercih ederek kesik bir nefes aldım; fakat bu çok kısa sürdü. Tuğrul' un "Ne diyorsun lan sen." deyip Engin' e adımlamasını yüzümü buruşturup yükselttiğim sesimle "Ya cidden, bir siktir git." diyerek böldüm.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUWhere stories live. Discover now