Bölüm 65💎

29.4K 1K 639
                                    


Yorumlarınızı bekliyorum❤
Oy vermeyi unutmayalım🙃

         
                                     💎

"Ey gidi rahmetli Berrak. O da çok severdi şekerpareyi." İnce parmaklarımı çıtlatarak halıyı izlemeye devam ettim. Beyaz üzerine işlenmiş ince turkuaz desen, dümdüz şekillenen saçakları. Az ileride bir toz vardı. Ufacık bir toz, gözüme batıyor. Yelek yünü gibi. Oysa daha bugün süpürmüştüm salonu.
Ona uzanmak istedim. İşaret parmağımla alıp mutfaktaki çöpe atmak istedim fakat canım bu tekliden kalkmak istiyordu. "Kaç olacaktı şimdi? Yirmi üç mü iki mi?"

Belki birazdan kalkardım. Alır atardım çöpe, Serdar' da hala gelmemişti zaten. Karşı duvardaki saate başımı kaldırmaya eriniyordum ama biliyordum, saat on bire on ya da dokuz vardı. Zaman ne yazık ki Serdar gittiğinden beri su misali akıp geçmiyordu. Hala yoktu. Başıma bir şey gelmiş olma fikri..
Çık artık aklımdan!

"Senesi geliyor, mevlütü bu defa arka taraftaki cemide yaptıralım diyorum." Saat geçiyordu. Gitmem gerek. Serdar hala yoktu. Bu gece ona gidecek miydim? Ya gelemezse? Gelirdi.
Ah şu ince toz tanesi.
Parkede başka bir şey yoktu. Beyaz saçakların yanındaki o siyah tüy; gözüme batıyorsun fakat seni kalkıp almak bana çok uzak geliyor.

Parmaklarımı yeniden çıtlatmayı denedim, henüz yaptığımdan bu defa olmadı. Üstelik bu defa sadece canım yandı.
Odadaki konuşmalar, mırıldanmalar, sesler zihnimde birer yankı bulurken Tuğrul önümden geçti, o toz da birden kayboldu gitti. Uçmuş muydu ki? Hafif eğildiğim yerden göz ucuyla kontrol ettim. Yoktu. "Bak bende bir fotoğrafı duruyor. On altı yaşındaydı sen gördün mü?" Kimin?
Onun mu?
Onun.

Bu defa kalkmamazlık yapamadım. Ki kaçmam gerekliydi, gitmem gerekliydi, burada daha fazla duramazdım. Onlara susun diyebilir miydim? Bağırabilir miydim? Elbette hayır. Anneme ve teyzelerime bu konuda tek kelime edemezdim. Sırf ben acı çekiyorum diye bu defa kimsenin işine burnumu sokamazdım.
Dayanacak halimin olduğunu varsaymıyorum. Derin bir nefesle oturduğum tekliden kalkarak mutfağa ilerledim. Tozu alamadım, birden kaybolmuştu.

Adımlarım zeminde ilerledi. Babet çoraplarım, az evvel duştan çıktığım için ıslaklığını havluyla sardığım saçlarım, siyah taytım... Biliyorum, Serdar yokken girip duş almam biraz şeydi... Ama onu öyle  bekleyemezdim. Tüm gece kapalı bir alanda durmuştum neticede.
Mutfaktaki Azat' ı telefonuna bakarken görmemle "Azat." Dedim. Görüşmek yapmak için kalkmıştı salondan. Serdar değilmiş, giderken öyle söylemişti. "Serdar aradı mı?" Belki...

Bir elini takım elbisesinin cebine soktu ve başını olumsuz anlamda salladı. "Ama merak etme, ona bir şey olmaz. Muhtemelen yoldadır geliyordur." Saatlerdir bu kadar emin olması beni üzüyordu. Yol boyu da üzmüştü.
Aksi, hayır.
Aksi yoktu.

Bana doğru birkaç adım atıp tişörtümden kolumu sıvazladı. "Yenge bak bu korkun çok yersiz." Yenge demesini seviyordum, yüzümde anlık bir tebessüm oluştururken göz göze gelmemizdeki dostluğa da memnundum. Azat gibi bir yakınım olması çok güzel bir duyguydu. Serdar' ın ona bu kadar yakın olduğuna şaşırmamak gerekmiş.

Gözlerine bakarken başımı o ufak tebessümle salladım. Yine de ona inanmaktan başka çarem yoktu sanki. Ki bir şey olmuş olsa haberi gelirdi. Değil mi?

Başımdaki havluyu düzelttim. Birazdan çıkartırdım saçlarım kurumak üzerelerdi. "Sana da ilk gün çok küfretmiştim. Hala içimde, özür dilerim Azat ama işte biliyorsun." Ne diyebilirdim ki? Öfkem Serdar' aydı. Omuz silkişimle gülerek başını yana eğdi. "Hazan saçmalama sen hala orada mısın? Ben unutmuşum bile, sen söyleyince hatırladım bak." Zaten kin tutan birine benzemiyordu. Yine de ondan özür dileyişim içimi biraz rahatlatmıştı.
"Ne bileyim ya." Diye mırıldanıp yeniden ofladım. Serdar hala yoktu, böyle konuşsam da aklım ondaydı.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUWhere stories live. Discover now