"İşe yarayacak mı?" İşe yarasın istiyordum ama emin de değildim. Dudaklarımı emin değilim dercesine sarkıtıp "Yani sonuçta bunlar ot falan.." dediğimde aynı zamanda umutsuz ve kararsızdım. Osman Amca elindeki saç kremimi masaya bırakıp görüş alanıma geçti.

"Yarayacak tabi ki Hazan. Aslında sağlığımız için ihtiyacımız olan her şey doğada saklı... Şu hayatta, işe yaramayan, öylesine var olan bitki yoktur, bunu sakın unutma.. Şimdi sen her şeyden umudu kesip içini karartma, iyileşeceksin." Umut dolu sözlerini her daim olduğu gibi hayran hayran dinledikten sonra yavaşça gülümseyip başımı salladım.
Haklıydı.

Tebessüm etti.
"Şimdi benim ufak bir işim var. Sen on beş dakika sonra saçlarını yıka ve beni bekle."

Onu onayladım. Odadan çıkışını izledikten tam on beş dakika sonra saçımı yıkadım. Yeniden odaya geldikten beş dakika sonra da yeniden odaya giren Osman Amca' ya baktım.

"Eveeet." Derken benim aksime keyifliydi. "Haydi hazırsan başlayalım Hazan."

Oturduğum yerden kalktım. Ellerim bu süreçte terlemiş ve gerilmiştim. Kalbim deli gibi atıyorken terleyen parmaklarımı kotuma sildim.

"Ne." Diyerek kuruyan dudaklarımı tek hamlede ıslattım ve nefesimi toparlayıp yanımdan geçip perdeleri kapatan adama baktım.
"Ne yapmam gerekiyor?"

"Hmmm." Dedi düşünceyle bana dönerken.
Kararsızca yüzüme baktığında çekilen perdeyle oda karamıştı.. Çatık kaşlarıyla elinde tuttuğu ve yeni fark ettiğim farklı bir kremi sallayıp ekledi. "Sırtına ulaşmam gerek."

Ona belli etmesem de içimde oluşan tedirginlik beni uzun zaman sonra ilk defa bir korkuyla baş başa bırakıyordu. Ne yapacağımı asla bilmediğim zamanlardan birindeydim ve bu koca evde bir başımaydım.
Tam olarak tanımadığım bir adamla..
Tam olarak sahip çıkamadığım düşünlerimden kaçarken gergin halimle sırtım için ne yapabileceğimi düşünmeyi denedim; fakat daldığım bu düşüncelerden varamadığım sonuç ne yapacağımı bilemeden kafamı kaşımama sebep olmuştu.

Sonra Osman Amca'nın sesini duydum.
"Sen üzerindekilerin hepsini çıkartıp koltuğa yüz üstü uzan." Dediğinde içimde oluşan o burukluğa hıçkırmak istedim resmen. Sahi, kim içindi bu? Kimin günahını ben bu şekilde ödüyordum ki? Bana uzanan, uzanırken acı veren ellerin sonunu yeni bir acıyla açıyordu bana..
Benim suçum yoktu ki?
Ben ister miydim ruhuma ait olmayan bir elin bedenime bu şekilde de olsa dokunmasını? Fakat mecburiyette buydu işte. Ben, bu düzenden ve bu andan nefret edercesine mecburdum buna.
Bu yüzden "Ben birazdan gelirim." diye devam ettiğinde sessizce onayladım onu.

Osman Amca odadan kısa bir anlığına çıkarken ve tahminen bana müsaade ederken çaresizlik içinde boğazımdaki acıyı silmek istedim. Fakat vaktim azdı ve bu yüzden parmaklarımı hareket ettirerek şifon gömleğimin düğmelerini hızla açtım.
Sırtımı kapıya dönüp aynı hızla sütyenimi çıkarttıktan sonra az ilerideki yastığın altına koyarak üçlü koltuğa yüz üstü uzandım.

Kalbim deli gibi atıyorken boğazım bir tezatlıkla kuruyordu. Tüm bunlarla terleyen ellerim eşlik ediyorken uzandığım koltuğa ellerimi bastırırken utançla gözlerimi yumdum.
Derin nefes aldım fakat bu defa yutkunamadım.
Boğazım kurudu.
Kendimi berbat hissettim.
Çünkü çıplaktım...

Çok geçmeden açılan kapıyla kollarımı iki yanımda sabitleyip çıplak olan göğüslerimin yandan görünmemesini sağlarken birkaç adımla yanıma geldi.
O sustu.
Ben sustum.
Bakışlarım başkan yaşlarındaki adamda gezinirken dudaklarımı adeta çiğnercesine kemirerek kremin kapağını açıp hemen yanıma bir tabure çekişini izledim.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUWhere stories live. Discover now