Beni onaylarken belimi çoktan sarmıştı. "Tamam hadi bekliyorum." Yavaşça öptüm, geri çekildim ve dakikalarca uğraşıp giydiğim botlarımı bir çırpıda çıkartıp eve ilerledim.

Birkaç dakika kadar kısa sürede aşağıya tekrar inmiştim. Merdivenlerde bir aramayı sonlandırdığını işittim. "Kiminle konuşuyordun?" Bacaklarının yanında duran botlarıma uzandım, benim için yönlerini düzeltmişti.

Telefonunu eski yerine koyup bir adımla beni buldu. "Bir arkadaşım var o aradı." Ayağımın birini giymiştim, ikinciye uzanırken düşecek gibi oldum, belime uzanıp sıkıca kavradı. "Kim arkadaş?" O bana soruyordu ben de soracaktım. Eğildi, botumun tekini bana o giydirmeye başladı. "Vural, tanımazsın sen İzmir' de."

Omuzlarına tutundum "Hmm." Kaşlarımın havalanmasıyla devam ettim. "Başka?" Bağcıklarımı bağlamaya başladı, "Benim galerinin ikinci şubesi İzmir' de, arada o kontrol ediyor onun için aramış." Ayağa kalktı, uzattığı eli tuttum. "Senin ikinci şuben mi var? O ne iş yapıyor?" Bana dönmedi, başını sallar gibi olup kapıya ilerledi "Onun da galerisi var." Anladım, üstelerdim belki ama konuyu değiştirdi. "Üşüyeceksin eldivenlerini tak." Kapıyı açar gibi oldu, omuz silktim. "Ya tamam dokunayım biraz üşürsem zaten dayanamaz takarım."

Ona göre bu dik burun halim Serdar' a derin bir nefes aldırmıştı fakat aksi bir cevap vermedi. Kapıyı yavaşça açtığında içeriye dolan soğuk hava yüzümü güldürmüştü, karşımdaki beyazlığa sızlanarak Serdar' a yaslandım. Dışarıya ilk adımlayan oydu. Benim bakışlarım onun elini tutarken etrafta hayran hayran dolandı, kışın soğuğu bedenime çarptı ve ayağımın altında gıcırdayan karlar gönlümü karıncalattı.

İleriye bir adım attım, dört beş basamak vardı. "Dikkat et." Zaten kaymıyordum buzlanma falan yoktu onun yerine ayağımın altında ezilen karlar gacır gucur ediyordu. "Korkma Serdar, ben tutarım seni." Sessiz kaldı, oysa dudaklarının keyifle gerildiğine emindim.

Basamaklar bittiğinde günlerin aksine etrafı rahat rahat izlemeye başlamıştım. Kendi etrafımda biraz döndüm. "Serdar burada hiç ev falan yok." Ölsek kimsenin ruhu duymaz, ne güzel.

"Sana böyle yerleri sevdiğimi söylemiştim." Tabi, sevişirken sesim duyulmasın, rahat rahat inleyebileyim diye. İmali sesiyle koluna gelişi güzel vurdum, "Pislik yapma." Beni tutup kendine çekti, başımı göğsüne yasladı. "Pislik mi yaptığım?" Yani, kıkırdayarak başımı iki yana salladım. "Şaka bir yana bende seviyorum." Yani cidden sevişirken çok rahat oluyordu.

Ondan sıyrılıp geriledim, eğildim ve yerden ellerimi üşüten bir avuç kar aldım, "Ama Urfa' ya böyle güzel yağmıyor. Bundan sonra her kış beni buraya getireceksin." Ki hiç şüphem yok getirirdi.

Konuşurken karı elimde top haline getirdim, güzel olduğundan emin olduğumda ise cümlemin bitişiyle elimdeki karı Serdar' a doğru attım, eliyle buna mani oldu. Kar elinde parçalandı, gülümseyen sözleri adımlarıyla beni bulurken atamadım diye gerileyip sızlandım. "Yaa! Atacaktım ne güzel." Beni tutacaktı, yere eğilip biraz daha kar aldım. "Başka bir yere at." Omuzlarımı banane der gibi silkerken biraz kaçtım, doğruldum. "E ama kimse yok, birine atmam lazım, ben bunun için seni bekledim."

Yeniden attım, koluna geldiği yerde dağıldı. "Ciddi misin?" Ona birkaç adım yürüdüm, gülümsüyordum. "Sen yokken hiç dokunmadım. Seni bekledim." Çocuk gibi kalıyordum bazen, farkındaydım ama bu konuda bir şey yapamıyordum içimden bu geliyordu.

Bakışları benimle birlikte şekillenmişti, Serdar' ı gülümserken görmek çok nadir olduğundan mı güzeldi bilmiyorum ama onun mutluluğu beni bambaşka dünyalara yolluyordu. "Tamam o zaman." Diyerek yüzüme eğildi, dudakları yanağına indiği sırada bizi ayıran çalan telefonu oldu.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUWhere stories live. Discover now