Kendime hangi niyetle dokunduğum belliydi. Ne yapacağımı bilemeden sadece sızı geçsin diye parmaklarıma kadınlığıma dokunuyor, parmaklarımdaki kaygan şampuanla dışını okşuyordum fakat işe yaramıyordu. Genelde yanımda Serdar varken bir ıslaklık belirirdi ama bu akşam arabaya bindiğimizden beri çok kötü sızlıyordum. Haliyle canım yanıyor ne yapacağımı da hiç bilmiyordum.
Serdar' ı istediğim belli bir gerçekti, bunu artık hiç dolansız kabulleniyordum. Cinsellik cahili değildim, tüm bu ıslanmalarımın sızlamalarımın sebebini adım kadar emin bir şekilde biliyordum fakat...

Buna hazırdım da o acıdan öylesine korkuyordum ki hissettiğimin pembe buluttan ibaret olmaması beni korkutuyordu.
Bacak aramı liflerken nasıl olacak dedim kendi kendime. Serdar illa bana o anlamda yaklaşacaktı, ama ben onunla seviştikten sonra nasıl onu içime alacaktım bilmiyorum. Bu beni çok korkutuyordu. O doku içime nasıl girecek, bedenimle nasıl bütünleşecek, canımı yakmadan nasıl devam  edecektim bilmiyorum.

Hallederim diye sıkıntıyla ofladım. Serdar hallederdi bir şekilde bilmiyorum. Herkes yapıyordu, ne kadınlar neleri yapıyor dedim kendi kendime. Bir ben mi yapamayacağım?
Çırılçıplak bedenimi iyice lifledim, lifi göğüslerimden sonra özellikle bacak arama iyice sürttüm ama zonklayışı Serdar' ı düşündüğümden asla geçmiyor, aklım Serdar' dayken sakin olamıyordum. Elimi tutuşu, öpüşü dahi ıslanmama sebep oluyordu ve ben artık kaçamıyor, bu can yakan zonklamayla kabulleniyordum. Düşüncelerimi sarsaklamamın manası yoktu, duygularımı bastırdıkça bedenim kendini ateşe atıyordu sanki.
Kendimi tamamen suyun altına bırakıp pes ettim. Ne varsa akıp gitsin dedim kendi kendime. Hiç uğraşamaz gider uyurdum, ne varsa akıp gitsin.

Tıklatılan kapı yavaşça açıldı ama Serdar başını içeriye sokmadan "Yavrum duşta mısın?" Dedi. Onu biraz tanıyorsam gelmezdi ama yine de ellerimle göğüslerimi kapattım. "Evet, çıkarım birazdan." Tahmin ettiğim gibi kapıyı çekerek gitti, ben de on on beş dakika sonra duştan çıkarak bir havluyu bedenime diğerini saçlarıma sardım.
Aynanın önünde yüzümü kremledim, bacaklarımı nemlendirdim, biçimli kaşlarıma baktıktan sonra ıslaklığını aldığım bedenimle arkama dönerek sütyenimi aradım ama yoktu.

Kaşlarım çatıldı ve kırmızı külotumu tutarken hatırladım, almamıştım ki?
Çekmeceyi çekip külot almıştım, sütyenime dokundum ama sütyen almadım. Her şeyim vardı. Hatta bu defa atletim bile vardı ama o yoktu. Külotumla gri penye şortumu giyerek havluyu üzerime doladım, yavaşça kapıyı açıp balkonda telefonuyla ilgilenen Serdar' a baktım. Balkonun ışığı değil de odanınki yanıyordu. Bu sebeple görüş alanım olmasa da vardığım nokta karanlıktı. Hissetmiş olmalı, o karanlıkta başını kaldırarak bana dönünce kıpırdamadan alt dudağımı utançla ısırdım.

Banyo girişindeydim odaya adımlamıyordum. Serdar' ın tek eli siyah pantolonunun cebinde, "Yavrum." Diyerek kapıdan geçti ve bana adımladı. Bakmasaydı ben alacaktım aslında ama şimdi sırtım tamamen açıktı bu halde önünden geçip almak istemiyorum.

"Ne oldu?" Derken çatık kaşlarıyla beni baştan aşağıya süzüyordu. "Sütyen almamışım." Diyerek iki elimle havluyu önümde tutmaya devam ettim. Kaşları hafif havalandı, çenemle dolabı işaret ettim. "Sen verir misin?" Ona bilerek verdirdiğimi, bunu bilerek yaptığımı düşünmezdi biliyorum. Yani öyle umuyordum.
Serdar işaretimle arkasını dönüp telefonunu ön cebine koydu, dolabı açtı ve çekmeceden çıkarttığı kırmızı sütyenle bana doğru gelmeye başladı. Bana bakıyor, sütyenin ipinden değil baya baya göğüs kısmından tutuyordu.
Önümde durdu. Bir ayağı bir adım daha ileride, beklediğim bir tepkiyle yüzüme eğilerek sıkıca yanağımı öptü ve sakince sütyeni elime uzattı. "Al yavrum." Aldım, utandığımdan yüzüne tam olarak bakamadan sessizce içeriye girip kapının arkasında hızlıca giyindim. Ağzım kulaklarıma gidiyor, kalbim gümbürdüyordu tabi.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUWhere stories live. Discover now