Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGU

By ssimurg777

2.8M 121K 56.6K

Hazan, iç içe olduğu tüm sorunlarını büyük bir savaşla görmezden gelerek hayatını sıradan bir mahallede devam... More

"Başlangıç.."
GELİYORUZ
Bölüm 1-4💎
Bölüm 5💎
Bölüm 6💎
Bölüm 7💎
Bölüm 8💎
Bölüm 9💎
Bölüm 10💎
Bölüm 11💎
Bölüm 12💎
Bölüm 13💎
Bölüm 14💎
Bölüm 15💎
Bölüm 16💎
Bölüm 17💎
Bölüm 18💎
Bölüm 19💎
Bölüm 20💎
Bölüm 21💎
Bölüm 22💎
Bölüm 23💎
Bölüm 24💎
Bölüm 25💎
Bölüm 26💎
Bölüm 27💎
Bölüm 28💎
Bölüm 29💎
Bölüm 30💎
Bölüm 31💎
Alıntı.
Bölüm 32💎
Bölüm 33💎
Bölüm 34💎
Bölüm 35💎
Bölüm 36💎
Bölüm 36 Part 2💎
Bölüm 37💎
Bölüm 38💎
Bölüm 39💎
Bölüm 40💎
Bölüm 41💎
Bölüm 42💎
Bölüm 43💎
Bölüm 44💎
Bölüm 45 💎
Bölüm 46💎
Bölüm 47💎
Bölüm 48💎
Bölüm 49💎
Bölüm 49 Part 2💎
Bölüm 50💎
Bölüm 51💎
Bölüm 52💎
Bölüm 53💎
Bölüm 54💎
Bölüm 55💎
Bölüm 56💎 Part 1
Bölüm 56💎 Part2
Bölüm 57💎
Bölüm 58💎
Bölüm 59💎
Bölüm 60💎
Bölüm 61💎
Bölüm 62💎
Bölüm 63💎
Bölüm 64💎
Bölüm 65💎
Bölüm 66💎
Bölüm 67💎
Duyuru💎
Bölüm 68💎
Bölüm 69💎
Bölüm 70💎
Bölüm 71💎
Bölüm 72💎
Bölüm 73💎
Bölüm 74💎
Bölüm 75💎
Bölüm 76💎
Bölüm 77💎
Bölüm 78💎
Bölüm 79💎
Bölüm 80💎
Bölüm 81💎
Bölüm 82💎
Bölüm 83💎
Bölüm 84💎
Bölüm 85💎
Bölüm 86💎
Bölüm 87💎
Bölüm 87 Part 2💎
Bölüm 88💎
Bölüm 89 💎
Bölüm 89💎 Part2
Bölüm 90💎
Bölüm 90💎 Part 2
Bölüm 91💎
Bölüm 93💎
Bölüm 94💎
Bölüm 95💎
Bölüm 96💎

Bölüm 92💎

13.2K 804 617
By ssimurg777

Biz geldikk❤

Sınır 600 Yorum 900 oy🤞

Keyifli okumalar❤
 

                                     💎

"Alo Serdar' ım." Sena bana gülerken, ve gözlerini devirirken ben içime çektiğim adı defalarca tekrarlamak istiyordum. "Efendim yavrum?" O kadar özlemiştim ki, üstelik yalnızca iki saattir ayrıydık "Benim bir şeyler almam gerekiyor biz Sena' yla yol üzerindeki alışveriş merkezine uğrasak olur mu?" Gülümsediğini duyar gibiydim, onu da Azat rahat bırakmıyorsa artık "Olur yavrum, sen nasıl istiyorsan öyle yap ama çok geç kalmayın." sesi fazla kıvamlıydı ve hayır, sadece hızlıca bir şeyler bakacak daha sonra da sözleştiğimiz gibi onlarla restoranda buluşacaktık.

Akıp giden trafikte şerit değiştirirken onu seve seve, yanımda olsa öpe koklaya onaylayacağımı hayal etsem de bu eksik kaldı "Tamam Serdar' ıım görüşürüz." Aramayı sonlandırdım, onu bir öğleden sonra akşama yakın zaman diliminde en son köydeki evin eşiğinde uğurlamıştım. Araca binerken kapımı kapatmış, dikkatli olmamı söylemiş ve Sena' nın varlığına aldırmadan cama eğilip beni öpmüştü.

Nasıl da güzeldi; elleri aşağı indirdiğim camın üzerimde, başı bana eğik öyle dikkatli. Serdar' ın beni uğurlayan hali, karşılayan hali kadar güzeldi. Koltuğu tam ayarında çektin mi, direksiyon boyunu güzel ayarladın mı, aynalara baktın mı... Benden sonra aracını eski haline getirmeyecek gibi özenliydi, açıkçası bu durum umurunda da değildi.

"Cilveleşmeniz bittiyse artık..." Koynunda bağladığı kollarıyla bana öyle bir bakıyordu ki yeniden iç çektim, "İki kuruş keyfim var elleme yaa." Onu da görürdüm, gün olur yan koltukta kıkırdayan ben olurdum. "İki kuruş demeyelim biz ona." Burun kıvırdım, maddi konular umurumda değildi ben kocama çok aşıktım.

İkimizin de neşesi yerindeydi, köydeki evden çıktığımızdan beri sohbet sohbete akmış hiç de susmamıştık. Bizim evde birer kahveyle saçımı ve makyajımı yaparken de günün kritiğini keyifle savurmuştuk. Şimdi de Sena boğazını hafif bir öksürükle temizleyip oturduğu yerde dikleşirken "Azat diyor ki." Diyordu "O korku Serdar' a bir ömür yetermiş." Öyle mi? "Emir' de aynısını diyor, ben de. Herkes aynı şeyi söylüyor." Bilmiyorum, bu konu benim keyfimi kaçırıyordu bir yorum yapmak istemediğimden hüznümü belli eden yeni bir iç çekmiştim.

Yine de, onu üzmek istemezdim ama sanırım haklılardı.

"Ben onu seviyorum Sena. Serdar' ı çok seviyorum." Uzanıp kolumu sıvazladı. "O da sana çok aşık, sizi tanımayan biri onun gözlerinden anlar her şeyi." Çünkü artık duygularını saklamıyordu. Serdar bana olan aşkını hür yaşıyordu, bunu pek güzel olmayan sebepler neticesinde ben sağlamıştım. Şimdi bir an önce yanında olsam da ona sarılsam, akşam olunca koynunda olup bağrına sokulsam, bir şeylerden söz etsek, günü ansak, bebeğimizi konuşsak...

"Senin de cilvenden." Diye ekleyince müziğim sesini biraz daha açıp nispet yapar gibi "Hıııh." Dedim. "Kocam var seviyorum işte kıskanma sende evlen." Azat' ın sözleri aklıma geldi de, sanıyorum ki güzel bir konuya değinmiştim ama Sena hiç oralı olmayıp başını arkaya yasladı. "Ben regl olacağım canım tatlı istiyor." Doğrusu ben de acıkmıştım, evde aldığım duşun ardından biraz acıkmıştım ama buluşunca yeriz diye ağzımıza tek lokma sürmemiştik. Ona gülümsedim, "Ben de regl olmayı özledim." Şu andan da şikayetçi değildim ama Serdar o zamanlar bir başka ilgileniyordu benimle, dinmeyen ağrılar içinde ona sarılmak çok başka güzeldi. Gülümseyince hatırım kaldı, dudağımın kenarı havalandı.

"Kaldı beş ay." Cidden, dört ay olmuştu bile ve yarın gidip cinsiyet öğrenecektik an geçtikçe bu konuya daha heyecan duyar oluyordum. Acaba erkek mi olacaktı kız mı? Hiç düşünmemiştim, sonucu duyana kadar da düşünmeyecektim ama Serdar' ın fikirlerini öğrenmek bana çok güzel hissettirmişti. "Sena siz evlenseniz oğlunuz olur." Deyiverdim. Yakışırdı da, nedense ikisinde de erkek bebek ebeveyni gibi bir hal vardı çok da güze olurlardı.

Adımı söyleyip ofladı "Düşünmüyorum, herkes evlenmek zorunda değil beni germe." Ona kaşımı kaldırdım "Kes sesini, seni adapte etmeye çalışıyorum."

"Daha çok manipüle gibi geldi."

"Hiç evlenmeyecek misin?" Derken kendimi sorgular halde buldum. Ne zamandan beri teyzelere dönmüştüm? Hayır dönmedim, onun bir ilişkisi vardı ve ben kardeşi olarak onun daha iyi yaşamasını istiyordum. Sena bazı şeyleri göremiyordu, kendimden biliyorum benim derdim onun bu yolu aşmasıydı.
"Olabildiğince geç. Sen de üzerime gelip durma." Ki bunu ilk defa dile getiriyordum ama bana sesini yükseltince ben de elimi mum yapıp ona yükselttim "Ya abi ben, sen, mutlu ol istiyorum."

Konuyu bastırdı "Ben onunla mutluyum zaten." İyi de anlamıyordu, bu şekilde uzun vadede ilerleyemezdi ona söylemek istediğim şeyi anlamayacağını bildiğimden yanaklarımı şişiren bir iç çektim. "Ne bo- ne halin varsa gör." Umarım her şey gönlünce olurdu tabi, ben üzerime düşeni yapmıştım. Yeri gelse yine yapardım konunun ciddiyeti bir yana, Sena' ya takılmayı seviyordum.

"Azat' da çok üstüme geliyor." Çok üzüldüm, "Bunalıyorum." Allah yardımcın olsun "Her fırsatta aynı konu," Aman aman kıyamam "Ciddi bir yola girelim de demiyor alayım seni diyor barzo." Kendini tutamayıp kıkırdamıştım yanına da "Yaaa bu romantikliği bir yerden tanıdık geliyor." Diye iliştiriverdim.
Serdar' ım, nasıl da değişmişti ama sevgilim. Hoş, Azat ondan daha kibardı bu kesin.

"Sizin ilişkiniz nasıl gidiyor? Evlilik öldürüyor mu aşkı?" Korkusu buydu, gözlerimi devirir gibi olup başımı iki yana salladım. "Ben yanlış seçim yapmadım, o yanlışa gidenler için. Sen alışmışsın mutsuz çiftler görmeye aşka olan inancın gitmiş tabi, bizi görünce bir şaşırdın. Biraz bizimle takıl."

"Sizin gürültünüzü dinleyemem." Devirdiği gözleriyle bana kinayeli bir laf söylemişti, anında cevapladım "O zaman kendi gürültünü çıkart."

"Korkuyorum." Biliyorum, biliyorum Sena ilişki üzerine kurulu her şeyden korkuyordu ama onunla da bir ömür askerlik arkadaşı gibi oturamazdı. Şerit değiştiriyordum, kısıkta olan müziği kapattım. "Denemeden aşamazsın. Hem evlilik yolun sonu değil en fazla boşanırsın." Kendim için de bunu düşünmüştüm, evlilik bana göre dönüşü olmayan bir yol değildi mutsuz bir ilişki sürdüreceğime boşanırdım.

Sanki ona yeni bir yol açmıştım, cidden heyecanla "Dimi ya?" Derken bunu mu bekliyordu? "Gelinlikle gittin kefenle dönersin diyen bir ailem yok çok şükür." Elbette, tabi sonumuz böyle olmasın ama ben bize her özgürlüğü tanımlıyorum.

"Hiç sorun etme Sena, sadece bir yerden başlaman lazım. Sevmiyor olsan neyse ama sende sadece korku var. Bunun için destek de alabilirsin, Azat' la konuş bence o senin yanında olur." Yavaş yavaş başını salladı, "Biliyorsun ben zaten evlilik öncesi cinselliğe karşıyım ama şu konumda da.. Yani nasıl desem?" O kadar gerilmişti ki parmaklarını çıtlattıktan sonra çekiştirmeye başlamıştı. Konuyu ben devraldım. "Yakınlaşamıyor musun?"

Tamam illa bir şey olsun demiyorum ama insan sevince öpüp sarılmak istiyordu. Mesela Serdar ve ben, biz de böyle şeylere pek sıcak bakmıyorduk ama o zamanlar hatırlıyorum ayrı da kalamamıştık. Pek rahat durduğumuz söylenemezdi yani.

"Sanırım psikolojik desteğe ihtiyacım var, yani bu kararı kendi kendime daha yeni verdim Azat o konularda üzerime hiç gelmediği için durumu anlamadı bence." Onu anlamaya çalışıyordum, cidden. Kıstığım gözlerimle dudaklarım bir şaşkınlığa küfürle açılmıştı "Sena, bu-" Böyle bir rahatsızlığı mı vardı? Ve bunu şimdi mi kabullenmişti? Kendimi toparladım, "Tamam. Birlikte gidebiliriz, ben girmem ama seni kapıda beklerim aşkım." Onu asla yalnız yollamazdım, tek elini alnına kapattı "Cinsellik için kime gideceğimi bilmiyorum, çok endişelerim var düşününce..." Kötü oluyordu, kötü hissediyordu evet ama "Bir de şöyle düşün." Deyip cümlelerim için soluklandım.
"Erkekler cinselliğe bir tık önem veren varlıklar ve Azat sana bu konuda hiç yaklaşmamış, seni sıkıp bunaltmamış. Yani seni düşündüğünden daha çok seviyor ve emin ol sen bu konuyu ona açtığın zaman seni dinler, her şeyi yapar. Senin için, bu konu için gidemeyeceği yer de yoktur." Biliyorum, Serdar' dan biliyorum Azat' ı tanıyorum Sena da biliyordu. Ne kadar yalnız kaldı, onu ne vakittir boşluyorum bilmiyorum ama söylediklerim onun yüzümde bir gülümsemeye sebep olunca benimkiler doldu. 

                                         💎

Elbisemin etekleri uçuş uçuştu ama bir sorun barındırdığını düşünmüyordum. Bunun yanında rahatlığı da üzerimde yokmuş gibi bir his bırakıyordu ki şu dönem bu benim için hatırı sayılır derecede önemliydi. Nihayet büyüyen karnım için ideal kıyafetler bulmaya başlamıştım, Sena' yla yaptığımız alışveriş beni uzun bir süre ilerletirdi ama bu elbiseyi yeni evlendiğimiz vakitler almış, dolabın bir kenarına öylece bırakmışım. Duştan sonra hem rahat hem çok şık bir şeyler bulunca nasıl sevindim anlatamam. Elbisem bordo ojelerime de, Serdar' ımın geçen aylarca aldığı su yolu kolyeme de uymuştu.

Merdivenleri bitirip ikinci kata ulaştığımızda burada olduklarını biliyordum, biraz yürümek için asansör kullanmak istemeyen bendim ama topuklu ayakkabılarımla ilk defa zorlanmak değil biraz  yorulmuştum. Sena' nın koluna girip soluklanmamız için biraz duraksadım, hamileliğimden kaynaklı tüm dikkati zaten üzerimdeydi "Sen şimdiden başladın yorulmaya." moralimi bozdu, öyle mi olmuştu? Kolumu okşadı "Takılma bu kadar olur öyle." Tabi, olur. Söylerim kocam taşır beni ama böyle herkesin içinde değil.

Sağ elim karnımdayken smokinini düzelten genç adamın bize yöneldiğini fark ettim "Hoş geldiniz Hazan Hanim." Başını hafif eğmişti "Bir sorun mu var? Serdar Abi' ye haber vermemi ister misiniz?" Öyle mi görünüyordum? Hafif gülümsedim "Hayır, teşekkür ederim iyiyim." Serdar' ın gelmesi iyi olmazdı, hem merdivenler de bitmişti. Sena "Gidelim mi?" Diye bana döndü "İstersen Azat' a haber vereyim?" Sadece biraz soluklanmak istemiştim fakat anlaşılan o ki burada biraz daha durursam üzerimdeki ilgi abartılı bir şekilde çoğalacaktı. Bunun olmaması için başımı sallayarak ileriye adımladım. Tahmin ettiğimiz gibi yine her zamanki yerimizde, en köşede en sessiz ve bize göre şekillenen masadaydılar.

Serdar' ın sırtı bana dönük, Azat ise onun karşısındaydı ama telefonuyla ilgilendiği için bizi görmüyordu. Sena Azat' ın yanına giderken ben elimi Serdar' ın omzuna koyup sakağına eğildim. Onu öptüğümde mırıldanışım ikimizin de duyacağı kadardı "Naber yakışıklı?" Çünkü arkadan yalnızca omuzlarıyla bile tam olarak böyle görünüyordu.

Omzundaki elimi tuttu, onun da yönlendirmesiyle yanındaki sandalyeye oturup başımı arkaya attım. Serdar bana dönmüştü "Ne oldu?" Sena karşıma, bana bakan Azat' ın yanına oturuyordu. Bir an başım gök yüzünde, kaşlarımı kaldırdım ve onu benim yerime Sena yanıtladı "Merdivenleri kullandık, yoruldu." Serdar' ın elini bacağımda hissettim. "Neden merdivenler kullandınız?" Dudak büktüm, "Yürüyüş olsun diye." Sadece, sadece iki dakika soluklanacaktım.

"Yürümek istiyorsan söylersin birlikte yürürüz, merdivene mi kaldın?" Haklıydı ama ne bileyim, biraz da topukludan. Gözlerimi aralayıp yerimde dikleşince beni kolunun altına çekip başımı öptü "Yapma bir daha." Bundan sonra sadece düz yol, ona başımı sallarken Sena yerinde sıkıntıyla yükselmiş "Ben tatlı istiyorum." Diyordu, gülümsedim. Serdar elini kaldırdı, garsonlar bununla birlikte gelince Azat "Tatlı ne var?" Diyerek arkasına yaslandı. Telefonunu bırakmış, gömleğinin iki düğmesini çözmüş ve Sena' ya dönmüştü kararsızlığını görünce öyle bir garsona döndü "Sen getir hepsinden."

Onlar henüz evlilik bir yana ilişkilerini dahi dile getiremedikleri için daha çok iki arkadaş gibi duruyorlardı. İkisi için de zor olsa gerek, sanıyorum ki ben Serdar' dan o kadar uzak kalamazdım.

"Aldın mı bir şeyler?" Böyle bir sır verir gibi kısık sesi.. Beni gülümsetti, omzumdan sarkan elini tutup yüzüne döndüm "Sanki bilmiyorsun." Mesajlar ona gidiyordu, ne kadar harcadığımı benden iyi biliyordu, gülümsemem bulaştı "Olsun, senden duymak hoşuma gidiyor." Serdar' ın hoşuna giden bir şey mi... Kalbim heyecandan olduğu yeri dövmüştü küçük bir kız gibi kıkırdadım. Bana fazla yakındı, tüm bu kalabalığa inat ait olduğu yer, beni kendine çektiği an bence yaşananları bitirmiş, kendimize yepyeni bir sayfa açmışız demekti.

Masaya bir yandan mezeler gelmeye başlayınca başımı omzuna yaslayıp olan biteni izlemeye koyuldum. Azat ve Sena bir şeyler konuşuyorlardı sanıyorum ki yarın için bir toplantıları vardı, Azat Sena' nın dudaklarına bakarak güldüğünde olmayan rujun imasında bulunduğunu anladım. Birileri bir şeylerden vaz geçmişti, çünkü bazen...Her neyse.
Azat kol düğmelerini düzeltiyordu, Sena yardım etmek için uzanınca onları izlemenin beni ne kadar rahatlattığını fark ettim. Sakin, dozunda ilerleyen bir ilişkileri vardı. Kimse kimseyi kırmıyor, kavga yapmıyor, kırıp dökmeden konuşarak anlaşabiliyorlardı.

Özenmedim, ben bizi böyle sevdim.

Hava yaz aylarında olduğumuzdan ağaç yapraklarını kıpırdatacak kadar esiyordu. Nezih bir akşam, herkesin sakin ses tonuyla konuştuğu bir yerdeydik. Burayı oldum olası sevmiştim, Serdar' dan önce de geldiğimi var sayarsak tüm rastlantılarımız eşsizmiş.

Karnım guruldayınca yerimde kıpırdanmıştım. Mis gibi kokan sıcak lavaşlar, yoğurtlu naneli yağlı mezeler, salatalar derken elim de karnıma gitti. Çatalıma uzanıp domatesli köz biberli mezeye uzandım "Aşırı acıktım aşırı," Serdar' ın eli bu defa omzumdan belime iniyordu, sırtımı sıvazlarken önüme bardak bıraktı "Hazan sen hamilesin neden bekledin bu kadar yeseydiniz bir şey?" Azat, ona gülümsedim. Çok güzel kokuyorlardı, "İştahım kesilsin istemedim, beni konuşturmayın nolur." Konuşurken yiyemiyordum, ona döndüm "Serdar köfte var mı?"

Normale pek sevmezdim bunu o da biliyordu ama şu an birkaç tane yiyebilirdim, "Söyledim yavrum." Azat' a döndü "Keşke ocak başı yapsaydık." O da çok güzel olurdu ama ben şimdi gidemeyecek kadar açtım. Azat saatini düzeltti, "Yarın gideriz." Serdar' da o ara peçetemi düzeltiyordu "Yarın Melek Teyze' ye gideceğiz. Öbür gün yapalım Emir' i de alırız." Ben Emir' i aradım, o dün arkadaşının düğünü için Bursa' ya gitmiş yarın sabah dönecekmiş.

Ev sahibi olarak "Aa." Deyip ikisine döndüm "Ben bugün Sena' ya söyledim yarın siz de gelin." Sena kabul etmişti ama Azat' a da söylemeliydim, "Emir' de gelecek, Dilan' ı da alın." Sena Azat' a baktı "Gideriz dimi?" Sonra kocaman gülümsedi "Hem yarın cinsiyet öğrenecekler, noluuur görüşmeni ertele." Bu sırada bir elini Azat' ın koluna koyup başını hafif arkaya atmıştı, Azat iç çeker halde "Aaah ah!" Dedi, bunu yaparken gözlerini Sena' dan ayırmayıp hafif gülümsemişti. "Ne olurdu herkese söyleyebilsek de şöyle bir-" Duraksadı, yutkundu, sarılıp öpecekmiş de bastırılmış bir coşku vardı içinde bunu görebiliyordum. Ki Sena, o kimseye böyle keyifli, neşeli ve kendi gibi olamayan bir insandı ama şu an bambaşka güzeldi.

Azat onu öptü öpemedi, dokundu sarılamadı, olduğu yerde bir adım ilerleyemeden keyifli halini bize çevirdi, "Bu arada." Sandalyeye astığı ceketinin cebine uzanmıştı "Biz düşündük de, erkek olacak." Siyah kadife bir kutu tutuyordu elinde, ne ufak ne büyük diyebilirim. Kutuyu Serdar' a verecek gibi olup bana uzatırken Sena saçlarını geriye atmıştı. Onun da çantasına uzanırken söylediklerini işittim "Bizim hediyemiz değil Azat' ın hediyesi, çünkü ben aksini düşünüyorum." Azat ikisinin hediyesi olduğunu ima etmişti oysa, biz diyebilmesi çok hoştu da bana göre şu an asıl hoş olan Sena' dan gelen pembe kadife kutuydu.

Boyutları aynı, tek farkları renkleriydi ikisini de elime tutarken salaş oturuşuyla beni izleyen Serdar' a döndüm "Yaaa Serdaar," Önce Azat' ın hediyesini açtım, görür görmez de şaşkınlıkla iliştirdim lafımı. "Çok tatlı değil mii?" Altın bir erkek bebek künyesiydi künyenin sağında kral tacı, solunda mavi ayak izleri ve ortasında isim yazılması için minik bir plaka vardı.

Sevincimi dudaklarımı ısırarak belli ediyordum, Serdar' a da gösterirken heyecanla Sena' nın hediyesini açtım. Yine altın bir künye, bu defa sağında minik kırmızı taşlı bir uğur böceği solunda ise  kraliçe tacı vardı "Yâaa." Dedim iç çekerken, hızlıca ikisine bakıp elimde künyelerle Serdar' a döndüm "Serdaaar, çok tatlılaar." O kadar keyiflenmiştim ki bir an önce doğmasını zaten istiyordum ama böyle bir başka güzel hissetmiştim. Serdar bana daha da yaklaştı, mavi ayak izli kolyeye dokunurken dudaklarını saçlarıma indirdi.

"Çol sağ olsun yaa." Onlara söylüyordum ama başımı Serdar' a yaslarken kesinlikle gözlerimi minik bilekliklerden alamıyordum. Her ikisi de ayrı güzeldi, uğur böceğinin mimik minik kırmızı taşları, diğerinin kral tacı... Serdar' da beğenmiş olacak, inceliyordu ta ki Azat düz bir tonda "Serdar." Diyene kadar. Kaşıyla arkamızı işaret ettiğini fark ettik, o tarafa dönünce de şefin bir şey diyecekmiş hali tüm anı bozdu.

Ellerini önünde birleştirmiş, başını eğdi "Serdar abi rahatsız ediyorum ama.." Bir bakar mısın bile diyemiyor muydu? Serdar yerinde hareketlendi, sert bir tonda "Ne oldu?" Daha sakin olabilirdi elimi bacağına koydum "Serdar." Sadece mırıldanmıştım ama ilgisini çekmeyi başardım. Bana döndü, dudaklarımın hareketli hali sakin olmasından yanaydı "Bir bak istersen." Aynı zamanda başımı yana eğmiştim, bu onu oflaya oflaya masadan kaldırdı.

Tamam o sinirli bir adamdı ama sanki, Azat' a dönerek "Sen biliyor musun ne oldu? Neden sinirli?" Biz gelmeden evvel bir şey olmuş olabilir miydi? Görünüşe göre öyle, beni onayladı "Bu kattaki çalışanlarla ilgili, ben bir bakayım." O hareketlenince elimi kaldırıp oturmasını işaret ettim "Dur dur sen kalkma ben bakayım." Serdar zaten sinirlenmişti, hangimiz sakinleştirirdik emin değildim ama ben gitmek istedim onlar biraz daha baş başa kalsın.
Azat kararsızdı belli, sen bilirsin gibi bakınca ayaklanıp Serdar' ın peşinden mutfağa girdim.

"Lan bunun için beni mi çağırdın! SEN NE SİKİME ŞEFSİN O ZAMAN!"

"Abi anlaşamıyorlar, kimse de ben çıkayım demiyor sürekli aynı mevzular."

"İlla birini at işten diyorsun yani! Ne lan sizin zorunuz!"

Serdar' ın öfkesi kapıların ardına taşar hale gelmek üzereydi, bunu yerleri ıslak bir koridordan geçerken o kadar net duyuyordum ki adımlarım her cümlede biraz daha kasılıyordu. Elimi duvara atıp yavaşladım, bunun için acele etmeyecektim ama sorunu fena halde merak etmiştim. Koridorda kimse yoktu, burası ikinci katın mutfağıydı ve buraya ikinci gelişimdi. İlkinin aksine yerler ıslak ve ortam kocamın yüzünden fazla gürültülüydü.

"Gel buraya gel! GEL LAN!"

Her kimi çağırıyorsa köşeyi dönünce sakinleşmesini diler gibi "Serdar." Dedim. Bir elim hala duvarda, bir sürü insan ve o. Bana döndü, ona ilerlerken yüksek ihtimal kaymayayım diye uzanıp elimi tutmuştu. "Gel." Beni yavaşça kendine çekti, ardından hemen yanında tek kolumla beline sarılır halde buldum kendimi. "Ne oluyor?" Yerler neden ıslak?

Elinin tersiyle göz yaşlarını silen yirmi yaşlarında bir çocuktu. Boşta kalan elini ona kaldırır gibi oldum "Sen neden ağlıyorsun?" İçim ezilmiş, bu sesime yansımıştı tutamadım kendini. O az evvel Serdar' ın bağırarak çağırdığı çocuktu, omuzlarını silkip başını eğince şef göz ucuyla bana döndü "Serdar Abi' den korkuyor." İyi de, gözlerimi devirirken daha sakin olan Serdar' a dönmüştüm. "Hayır korkulacak bir şey yok." Garsondu, Serdar neden bağırdı bilmiyorum ama daha az evvel dışarıda servis yapıyordu.

"Oğlum benim sesim öyle, sen neden korkuyorsun!" Bak hala... Derin bir nefes alıp ona elimi kaldırdım "Gel sen benim yanıma, bir şey yapmaz sana gel." Şu an masum bir duruşu vardı ki asla kıyamıyordum, sözlerimle başını eğe eğe yanıma gelince Serdar' dan ayrılmadan arkadaki sandeliyeyi işaret ettim. "Al canım o sandalyeyi, otur yanımda." Dediğimi yapıyordu, Serdar elini uzatıp önce "Garsonlarımız," deyip genç kısmı işaret etti.

Kızlı erkekli tahminen on kişiden oluşan bir ekipti ve sadece bu kattan sorumluydular biliyorum. Ardından hemen diğer tarafta, daha çok kırk kırk beş yaşları arasında olan iki ablayı gösterdi "Bulaşıkçılarımız." Elini öfkeyle şekillenen yüzüne götürdü, yüksek ihtimal durumun saçmalığına anlam veremiyordu.

Sırtını okşadım, başımı kaldırıp ona baktım "Seni dinliyorum hayatım." Sakin olacaktı, oldu da. Onunla olan iletişimim Serdar' a daha sakin bir nefes aldırınca ikiye ayrılan gruba bakıp devam etti.

"Garsonlar bulaşık dolu tepsileri buraya kadar getiriyormuş," mutfağın girişinde, ismini bilmediğim kocaman demirden yapılma bir masa vardı ve Serdar orayı işaret ediyordu. "Bulaşıkçılar da tepsileri neden oraya bırakıyorlar mutfak masasına koysunlar diyor." Yani dört beş adım ileride, bulaşık makinasının yanındaki masaya, anladım.

"Garsonlar da buraya kadar zor taşıyoruz, içerisi zaten ana baba günü ablalar buradan alıp makinaya dizse ne olur diyorlar." E haklılar.

Serdar şefin bakışını yakalamış olacak bana anlattığın ses tonunun aksine öfkeyle "Ne başka?" Dedi. Sırtındaki elimi hareketlendirip beline indirdim, şefi dinliyorduk. "Buralar ıslanıyor, ablalar diyor ki garsonlar yapsın onların görevi. Garsonlar diyor bulaşıkçıların alanı onlar yapsın biz zaten içeriyi yapıyoruz. Gün sonunda bulaşıkçılar apar topar çıkıyor buralar garsonlara kalıyor onlar geç çıkıyor. Birde diyorlar ki ablalar çok mola yapıyor sürekli sigara içiyorlar sigara içene kadar paspas atabilirler buraya." Adam o kadar bıkmış ki mimikleri izlemeye değerdi. Ellerini birleştirdi "Yani sürekli bu kavga, haftalardır aynı problem ben şefleriyim ben işin içinden çıkamıyorum ya bir grup çıksın ya da ne bileyim yani müdür de bir yere kadar sizi görünce dedim geleyim."

Bulaşıkçı ablalardan biri "Ben sigaramı tabi içeceğim asıl garsonlar sürekli bardak tabak kırıyor." Deyince siyah saçlı, yanakları kızarmış kız şaşkınlıkla bir adım öne çıktı. "Sürekli değil, ben yaptım özür dilerim ama sürekli kırmıyorum maaşımdan kesebilirsiniz." Muhabbet o kadar utanç vericiydi ki yüzümü buruşturup ona elimi kaldırdım "Yok aşkım dur." İki tabak mıydı sanki derdimiz.

Asıl konuya gelecek olursak zemini işaret ettim "Yerler bu yüzden mi ıslak? Yani anlaşamıyorsunuz diye mi? Bu insanlar tepsileri taşırken ya kayıp düşse?" Sadece ablalara bakıyordum ve sadece iğneleyici bir şaşkınlığım vardı.

Serdar' ın elbette bir fikri vardır, ona baktım "Ne düşünüyorsun?" Bezmiş, bıkmış, konuyla ilgilenmek istemeyen ama ilgilenirse de fena sonuçlar ortaya çıkartacak bir hali vardı anladım. Göz ucuyla bir an bana baktı, "Bu kadar boş bir mevzunun içinde olduğum için mi? Hiçbir şey."

"Sakin ol, tamam." Sözlerim gibi daha durağandım. Ben de çok öfkeliydim, ablalara söylemek istediğim çok şey vardı ama en azından birimiz sakin kalmalıydık. Şefe yöneldim, "Bulaşıkçılar yarın kendilerine yeni bir iş bulsun, biz garsonlarla devam edelim. Bu akşam da yerleri bulaşık ekibi halletsin çünkü söylenildiği gibi onların alanı." Ablalara döndüm "Kimse sizin sigara içmenize karışmıyor, tabi işiniz doğru yaptığınız zaman. Bir de bir şey kırıldığında bize şikayet etmek, söylemek zorunda değilsiniz herkes kendi yanlışına doğru yol alsın. Sizde biraz vicdan olsa kırılan eşyaları değil insanların kayıp düşebileceği zemini düşünürsünüz. Ayrıca bu çocuklar o tepsileri oraya kadar taşımak zorunda değil, o zaman sizi işe almanın bir olayı kalmaz oraya kadar getiren makinaya da dizer değil mi? Kimse kimsenin sırtından geçinmesin." O kadar çok sinirlenmiştim ki kendimi Serdar gibi bağırmamak için zor tutuyordum ama mimiklerime engel olamıyordum.

İlgim tekrar şefe gitti, "Yeni mutfakçılarda da böyle olacak, garsonlar mutfak kapısından geçtikten sonra tepsiye karışmaz nereye isterlerse oraya bıraksınlar." Ardından garsonlara bir bir baktım "Hayır zaten oraya yaklaşmaları doğru değil siz servis elemanısınız üzerinize dikkat etmeniz gerekiyor."
Bir yerden sonra Serdar' dan farkımın olmadığını anladığımda her şeyin anlaşıldığını umuyordum.

"Ben iki gün sonra kontrole gelirim, bir şey olursa müdür beye söyleyin o beni arar." Garsonlar ve şef arasında mekik dokuyordum ne hoş, doğrusu haksızlığa uğramış bir grup gençle iletişim halinde olmak güzeldi. "Siz de bir şey olursa bana ulaşın, Serdar Abi' niz biraz gergin." Elimi hemen yanımda oturan gencin omzuna koydum, daha iyi görünüyordu hatta keyifliydi diyebilirim ama ben yine de ona mırıldandı. "Nasıl olsun?" Başını salladı, "Sağ ol abla iyiyim." Ardından yan tarafta duran kahverengi tepsiye uzandı "Ben boşa çıkıyorum." Tuğrul gibiydi; onun yaşlarında onun hallerinde ve onun enerjisinde.  Hal böyle olunca bana da dokunmuştu.

Gitmek istediğimi fark ettim, "Hadi Serdar." Derken arkama yönelmiştim belimi kavrayıp beni sıkıca tuttu. Ben biliyordum neden tuttuğunu, öfkem artınca sesime yansıdı "Alt tarafı yer silinecek ne biçim insanlarsınız ya!" Kayıyordu birde, Serdar omzunun üzerinden arkaya bakınca bir hareketlilik olduğunu duydum. Muhtemelen yerler  silinecekti.

Masaya döndüğümüzde mekanda her şey içerinin aksine sakin ilerliyordu. Azat bakarken Sena soludu. "Ne olmuş?" Serdar sandalyemi düzeltiyordu yeni gelen tabaklara yer açarken Sena' ya öpücük yollayıp Azat' a yöneldim "Sen gitmedin ben gittim, anlatayım bakayım sen gitseydin ne yapardın."

Birkaç dakika sonra, durumu sadece ben aktarmış son cümlemi de kurmuştum. Azat Serdar' a baktı. "Bulaşıkçıları postala, acil." Aklın yolu, Sena' nın da Azat' la aynı fikirde olduğunu görünce kocama baktım. "Sen?" Hala gergindi ama iyiydi de, gözlerini devirir gibi olup "Ben restoranı devrederdim bunlarla mı uğraşacağım." çok güzel bir akşamdı Serdar bizi güldürdü. Keyifle koluna uzanıp ona yaslandı. "Kocam yaa, nasıl pratik nasıl zeki, komik, ölürüm yoluna."

Dediğim gibi, harika bir akşamdı beni sevişinden belli, bizim gülüşlerimizin tonundan belli "Halledilir ya gerilme. Bak şunlaraaa." Diye diye künyelere ulaştım yine "Çok teşekkür ederiz bu arada üzerine olay geldi." Azat başını eyvallah der gibi eğerken Sena' nın "Aman ağzımızın tadı bozulmasın." Deyişiyle tabağıma döndüm. "Rica ediyorum çok açım, şöyle bir saat olay çıkmasın."

Köftemi dörde bölüp bir parçasını ağzıma attığımda Sena' nın sesini duymuştum. "Serdar daha farklı menü düşündün mü? Mekan daha şey ya yani, böyle şaraplar falanlık tam." Oa hak veriyordum; ışıklar, mumlar, garsonların nezaketi ambiyans tam da bunu çağrıştırıyordu ama "Sena, Urfa' da yaşıyoruz hatırlatayım mı tekrar?" Serdar' ın da çok büyük haklılık payı vardı. İkisinin alayı konuyu Sena' nın akıcı ingilizcesine kadar getirmişti. "Ha okay, some Urfa problems."

Öyle olursa büyüklerin tepkisini düşünemiyorum bile. Yine de içimden geçenleri dışa vurmadım çünkü ikisi gayet hoş bir sohbetin içindeydi bu anı bozmak istemedim. Onun yerine yemeğime devam etmeyi seçtim zira içimin içime sığmadığı, uzun zaman sonra kendimi bulduğum çok güzel bir akşamdı.

"Çalışanları özel mi seçiyorsunuz?"

"Genellikle, bazen dost arkadaş hatırı tanıdıkları da alıyoruz ama az önce gördük." Muhtemelen özenle seçilen garsonlardı, bu işi de seve seve yapıyordu. Haksız mıyım bilmem ama ellerinde tepsilerle seri hareketleri, müşteriye olan ilgili güler yüzleri bana bunu yansıtıyordu.

"Neden özel olarak garsonluk acaba?" Sena' ya hak verdim, neden onca meslek varken buradaydılar? Eminim okuyorlardır ama yine de Serdar "İnsanlarla iç içe olmayı seviyorlarmış." Diyene kadar bir araftaydım. Böyle de denebilirdi, ki az evvel sözünü ettiğim gibi; yanılmadım.

Serdar' ın tabağıma bıraktığı eti çatalımla bölerken mis kokusunu içime çekip lavaşımdan koparttım. Ölmek üzereymişim, yumuşaklığı çok çok güzeldi gözlerimi kapatarak yerken tadını da daha iyi alıyordum.

"Sizin bebek erkek olacak ben diyorum. Baksana karın et için doğmuş sanki, önceden böyle değildi." Biliyorum Azat biliyorum, ben de biliyorum ama tutamıyorum kendimi. Ona gülümserken başımı iki yana salladım "Erkek mi olacak kız mı bilmiyorum ama kesinlikle babasına çekecek, ben böyle değildim."  Ciğer yediğim gün aklıma gelince... Ah, Azat kesinlikle haklıydı.

Serdar elini sırtıma atıp keyifle soluklandı "Ye yavrum ye, ben bu anları bekliyordum." Bayılıyor et yememe, benim yemem ona ne fayda sağlayacak bilmiyorum ama beni doyurmayı çok seviyordu. Kendimden geçe geçe yediğim her lokma üzerime ağırlık yapıyordu o ayrı, Sena' yla konuşacak halim bile yoktu sadece tüm günün yorgunluğuyla yemek yiyordum.

"Ay bir şey söyleyeyim mi?" Etin üzerine meze serdim "Sanki hiç bu kadar lezzetli doymamıştım." Bu akşam bir başka güzeldi. Hava mis gibiydi, elbisem çok güzeldi, masa çok güzeldi hediyelerimize de bayılmıştım.

"Helal yengeme, seni haftaya kelleciye götüreyim." Aman aman, "Iyyy yok," diye burun kıvırdım "O kadar da değil, siz kesin sakatat yiyorsunuzdur." Sena biliyor demek ki "Yiyorlar." Deyince elimi ağzıma kapattım "Bir şey demiyorum size Allah ıslah etsin."

"Sen yemeğini ye hadi, kaçmasın iştahın." Az çok tahmin ediyordu tabi, Serdar' ın söylediği gibi tabağıma dönünce soğumaya başlayan lavaşlara uzandım.

"Vural araziyi attı, yolladım sana gece ona bir baksana." Anlaşılan yine iş konuşulacaktı, Sena' ya öyle bir bakarken gözlerini devirmesi mimiklerimi hareket geçirdi. Belli ki o da sıkılmıştı, kısa bir vakitte Serdar' ı evden yollayıp baş başa oturmayı planlıyordum bu ara özellikle de kuzenimle fazla uzak kalmıştık.

"Ne zaman ihale?" Sena bana işaret ettiğim tuzu uzattı, alırken ikisini dinliyor bir yandan da dudaklarımızı bir sohbete hareket ettiriyorduk. Sena' nın bunaldım deyişine Azat' ın sesi karıştı.

"Önümüzdeki ay, sana bıraktım onu." İhaleyi mi? Serdar' a mı? Ona döndüm, "Sen, ne alaka?" Bana pek meyilli değildi "Yok bir şey yavrum, yemeğini ye hadi." öyle bir bakıp önemsizmiş gibi davranınca Sena  takıldı "Bence kocan mafya." Haksız değildi, ona başımı salladım "Şüphelerim var artık, iki elemanı hizaya getiremiyorsun ama-"

Serdar ne demek istediğimi anlamış olacak Azat' ın keyifli haline bakarken elini beni böler halde kaldırdı "Benim işim it vurmak, içeridekileri ne yapayım? Ne istersin?" Alay ediyordu ama sözleri hiç öyle değildi, elimi onu tutar gibi elinin üzerine koydum "Aman sen onları bana bırak."

"Bırak da ortalık elli altı olsun." Azat, en çok o keyifleniyordu değil mi? Şakaya yatkın biraz gurur, biraz ego biraz da böbürlenme mimiklerim bitince sırayla Azat ve Serdar' a baktım "E siz ne yaptınız arabayı?"

Muhatabım Azat oldu, "Değiştirdik, bıraktık servise yeni çektim garajdan." Konuyu pek ilerletmek istediğimden kaşlarımı havalandırıp başımı salladım, ona çarpan kadını da merak etmiştim doğrusu Sena fotoğrafını bulmayı denemişti ama ne yazık ki yoktu.

"Asıl siz bir daha ne zaman gideceksiniz bizim kertenkele yuvasına?" Ona gözlerimi kısarak baktım, bugün de alay etmişti zaten ama Sena tiksinip korkunca gidelim hadi diye ayaklanmayı bilmişti. "Kertenkele değil, yavru timsah. Ayrıca Serdar bir dahakine seni götürecekmiş; kumamsın ya hani bir ben bir sen." Bu defa Serdar' ın güldüğünü duydum, omzumun üzerinden ona döndüğümde ise Azat' dan aldığı alaycı bakışı beni buldu.

                                         💎

Kapılar kapandığında.
Evin kapısı kapandığında
O çelik kapı kapandığında bambaşka bir dünyada var oluyorduk. Serdar az evvel çelik kapıyı kapatmıştı, evdeydik. Evimizdeydik ve ben sanki tüm günü unutmuştum, güzel olmasına rağmen.
Halim yok, keyfim var, adım atacak gücüm yok ama yüzüm gülüyor. Bu devrin en güzel adamı, şu yaşlarımın en güzel anı ve bir şairin şiirine konu olacak sevdam bana göre fazla anlamlıydı. Ayaklarım uçacakmış gibi çarpan kalbimi taşıyamadığı anlarda koluna tutunmak yetmeyince girişte durdum, bazen mızmız bir çocuk gibiydim ve Serdar bunu biliyordu; bana bunu o söylemişti.

"Beni kucağına alsana." Masada yediğim son tatlı, hepsinin sebebi oydu ama bunu dert etmeyecek bir yaşama sahiptim. Beni kucağına aldığında dudaklarım son kelimeye henüz kapanmıştı "Gel bakalım." Bacaklarım gibi kollarımı da ona doladım. Elbisem biraz yukarıya çıkmış, çıplak bacaklarım bedenine sürtüyordu. Avuçlarımdaki başını, saçlarını sakin sakin sevmeye başladığımda içimden nihayet baş başa kalabildiğimizi tekrar ediyordum.

Sevgilim,
Gün içinde en çok gece yarılarını özlüyordum. Koynunda sabaha ulaşan vakitleri ve tam uykuya dalacak olduğum anları.

Başını gerdanıma yaslayıp kollarını sıkılaştırdı. Fazla sakin, huzurlu ve keyifli görünüyordu kollarının sırtıma sarılı olması da pek hoştu. "Nereye gidelim yavrum?" Hangi yatak odamız mı? Boğuk sesine olabildiğince huzurlu bir yaramazlıkmış gibi gülümsedim, "Alt kat." Çünkü her şey ilk zamanlar, ilk anlar, ilk günler gibi olsun istedim. O odada izimiz vardı, o odanın bende yeri vardı.

Adımlarının sonu bizi yatak odasına getirmişti. Ardında kalan kapı tekrar kapandı ve biz yine yeni bir diyarın peşine takıldık. Beni yavaşça yatağa bıraktı, üzerime eğildi, boynumu öpüp gerdanımda nefes aldı. Söylemek istediğim, anlamak ve dinlenmek istediğim buydu ya; o güzel eli açıkta kalan bacağımda yukarıya doğru çıkarken taze bir günün mecazen ilk ışıklarıydı.

Benimle göz göze geldi, yüzüne dokundum ve parmaklarım sakalları arasında kendine bir yer edindiler. Söylemek istediği her neyse, benim yoktu belki o da yalnızca bakmak istiyordu dudaklarıma yöneldiği vakit bunun olacağını anladım. Derdimiz sevişmekti, fakat başka bir tonda. Elini bacağımdan çekmeden dudaklarıma usulca hareket etti, çok hoş naif bir dokunuştu.

Elimi hareketlendirip onu aynı sakinlikte sevmeye koyuldum. Bu ikimiz için de güzel bir andı Serdar' ı ne zaman içime katmak istesem işin içinden çıkamıyordum "Çok özledim seni." Halbuki birkaç saat dışında tüm gün birlikteydik, başını hareketlendirdi "Ben de çok özledim." Nedense buna pek ihtimal vermiyordum hal böyle olunca şaşkınlığımı gizleyemedim "Gerçekten mi?" Gülümsedi, "Gerçekten." İnandım, Serdar beni gerçekten özlemişti. "Seni en çok sen yanımdayken özlüyorum. Dokunamadıkça." İnanır mı bilmem ama ben de...
Bu simsiyah gözlerine bakarken artık hiç korkmuyordum, çünkü biliyordum. Her şeyi görebiliyordum Serdar o bakışlarıyla benim kalbimdi.

Öpmek istedim, fakat konumuz bağrıma inen bakışlarla karıştı. "Elbiseni yeni mi aldın?" Daha önce görmediği için tabi "Cık." Dedim. "Dolapta varmış hazırlanırken buldum." Anladığını ifade etmişti, yeniden dudaklarımı öptü "Benim biraz işim var." başımı salladım "Tamam sevgilim, sen işlerini hallet ben de üzerimi değiştireyim." Anlaştık, bana gülümsemek yerine beni tekrar tekrar öptü "Yarım saate gelirim, yatağa uzan, beni bekle." Elbette, bu gece sözünü ettiği gibi onun kollarında uyuyacaktım.

Serdar odadan çıktıktan sonra makyajımı temizlemiş, o sırada annemle konuşmuş ve hızlı bir duş almıştım. Çekmecedeki losyonlardan biriyle yatağın kenarına otururken telefonumun sesini açıyordum, "Kara kedi gireceğine aramıza
Seni şöyle alalım, otur yakınımıza
Tüm gereksiz arızalar gitti gideli
Günün en güzeli sen güzeliz iki deli." Duşta aklıma gelmişti, çıktığım gibi de telefona sarılmıştım. Saçlarımda havlu, zümrüt yeşili saten pijamam hafif ıslanmış, bedenim mayışmış, dilimde bir şarkı... Sanki tüm dünyanın düzeni değişmiş, derler ya ekseni oynamıştı da ben aksi gibi kendime gelmiştim.

Bacağımı beyaz halıya doğru uzattım, şarkıyı söylerken bir miktar kremi tenime yedirmeye başlamıştım. "Olsun varsın seveni çok Önüme geçme yanarsın ateşi çok
Sana bir arıza lazım bu gecelik
Yüz yüze bakışalım hangimiz platoniiik." Sol bacağım için yarıya inmiş losyondan bir miktar daha aldım, biraz daha alışveriş yapmam gerekiyordu bir müddet sonra böyle şeylerle ilgilenmek yerine vaktimi bebek odası için harcamak istiyordum.

Losyonu gri parkeye koydum. Ellerim bacaklarımda yukarı aşağı dairesel hareketlerle gezinmeye bir süre daha devam ederken şarkıya eşlik ediyordum. "Kara kedi gireceğine aramıza
Seni şöyle alalım, otur yakınımıza
Tüm gereksiz arızalar gitti gideli
Günün en güzeli sen güzeliz iki deli"

Can alıcı olmadı yemedi sözüm
Acımasız olalım, hadi gel, iki gözüm
Bu da çözüm olmadı can acısına
Seni öne yazalım yürek atamasına."

Ayaklanıp losyonu yerine bıraktım ve bir alt çekmeceden yüz serumumu alıp aynaya yöneldim. "Olmadı bitmedi fiyakası
Havalı zor beni zirvede tanıması
Yüreği aynı onun gibi deli ziyan
Yüz yüze konuşalım kapalı kapı cihan.

Olsun varsın seveni çok
Önüme geçme yanarsın ateşi çok
Sana bir arıza lazım bu gecelik
Yüz yüze bakışalım hangimiz fotojenik."

Oda şarkıya eşlik eden sesimle dolmuş, ben mis gibi kokuyordum. Ayna karşısında yüzüme bir süre masaj yaptıktan sonra odada adımlamaya başlayıp yeni bir losyonla gerdanıma ve kollarıma yöneldim.

"Kara kedi gireceğine aramıza
Seni şöyle alalım, otur yakınımıza
Tüm gereksiz arızalar gitti gideli
Günün en güzeli sen güzeliz iki deli." Saçımdaki havluyu çözdüm, saat bire geliyordu zaman çabuk geçmişti ama Serdar hala ortalarda yoktu. Bunu fırsat bilip makyaj malzemelerimin olduğu rafı düzeltmeye koyuldum, ardından Serdar' ın tişörtlerini katladım, bazılarını asarken arada keyifle öperek kokladım. "Kara kedi gireceğine aramıza Seni şöyle alalım, otur yakınımıza
Tüm gereksiz arızalar gitti gideli
Günün en güzeli sen güzeliz iki deli

Can alıcı olmadı yemedi sözüm
Acımasız olalım, hadi gel, iki gözüm
Bu da çözüm olmadı can acısına
Seni öne yazalım yürek atamasına."

Şarkı defalarca başa sarmış, ben sanki hiç dinlememişim gibi eşlik etmiş ve ardından kapatmıştım. Sonunda yapacak bir iş kalmayınca yatağa yöneldim ki balkon kapısı açıldı. Buradaydı, fark etmemişim onu görünce gülümseyerek gözlerimi devirdim. Telefon kulağında, elini kaldırıp ıslıkla beni yanına çağırdı ama bu ıslık biraz şeydi, uzun ve kıvamlı. Yani daha çok bana laf atan bir hali vardı, kapı eşiğine keyifle adımladım.

Elini beline indirdi, dikkatle bana bakıyordu karşı tarafa "Tamamdır, eyvallah." Deyip aramayı sonlandırırken sarıldım. Saçlarımı öpmek için eğilmişti "Ohh, yavrum benim bee." Serdar tam bir, her neyse kaba ama bu aşık hali beni güldürmüştü, asıl olay tabi beni izlediği halde sesini çıkartmayışıydı. İzlemişti belli, utanmadım eskiden olsa utanırdım ama bu defa hiç umurumda olmadı.

Başımı göğsünde hareketlendirdim "Sen böyle keyifli olunca ben varya..." Biz böyle hep sımsıkı, hiç mi sıkılmaz insan? Sıkılmazmış, insan ailesinden sıkılır mı hiç?

"Sen ne yaptın?" Hallettin mi bari işlerini diye düşünürken başımı arkaya atıp elimi bağrına koydum. "Benn, işlerim vardı yavrum onları hallettim." Kaçamak hali, asla söylemeyeceksin değil mi Serdar? Gerçi hakkını yiyemem, bana bir kere söylememesi gereken bir şeyi söylemişti. Ben de o günden beri bilip susuyordum, sormuyordum, onu anlıyordum.

Geri çekilerek ellerini tuttum, "Şimdi ne yapacağız?" Beni bir çocuk gibi döndürse yeridir ama bunu yapmadı. Bana doğru adımlayıp ellerini iki yana açarak ona gitmemi sağladı "Ne yapalım? Saat bir oldu uyuyalım, sabah doktora gideceğiz." On gibi, bana göre erken "Sonra?" Yatağa yöneldim, onu dinliyordum "Sonra alışverişe, annene. Hadi bugün aldıklarını göster bana." Tam uzanacaktım oturdum, "Göstereyim ama senlik bir şey yok."

Kaşlarını çattı, tişörtünü çıkartıyordu "Ne demek benlik bir şey yok? Sen giymeyecek misin?" Ben, pekala bir saniye bu çok hoştu "Ya işte normal kıyafet aldım, gömlek tişört pantolon küpe falan."

Eli kemerine gitti, açıyordu "Tamam işte bak benlikmiş." Ona dudak büktüm, bu keyifliydi "İç çamaşır almadım diye öyle dedim." Serdar genelde, tamam o haklıydı. Şimdi bana kaş çatmasına hak verdim. "Aşk olsun, ben senin sadece iç çamaşırınla mı ilgileniyorum?" Elimi ona uzattım, "Özür." Eğilmesini bekliyordum "Gel öpeyim bir tane." İstediğim olunca nasıl da keyifleniyordum, ağzım kulaklarıma varıyordu. Onu öpünce tam olarak bu oldu, sırıtmaya başladım "Ben banyoya giriyorum."

"Geleyim mi?" Belki saçlarını yıkardım ama "Yok." Dedi "Sen yeni çıktın şimdi yat üşüme, ben sonra alacağım senin ifadeni." Pekala, o hemen çıkardı zaten, ben de üst kattan bugün aldıklarımı indirir çıkınca da gösterirdim. Serdar' ı onaylayınca alnımı öpüp geri çekildi. "Yorulma." Ne konuda? Omuz silktim "Yorulmuyorum."
Banyoya gidiyordu, telefonu komodine koydu "Emin misin?" Ha o konularda, haklıydı elimi yüzüme kapattım "Ben yanlış anladım tamam." Gülümsedi, yüzüne yayılan keyifle banyo kapısını açık bırakıp gitti.

........                                   

"Hazan."
Saçlarım.

"Hazan."
Saçlarım.
Saçlarımda geziniyordu eller ve bir tok ses beni uyandırmak üzere dikkatle mırıldanıyordu. "Yavrum." Bunu istemedim, hiç istemedim kaşlarımı çatıp nefesimi verirken öfkemi belli ettim "Hımm!"
Serdar. Hayır, daha erken beni saatte uyandırırsan sana çok kızarım, çok çok kızarım.

"Kızma." Dedi sakince, beni kendine daha sıkı çekti ve dudaklarını saçlarıma sıvazladı. Belim açılmış, bir eli belimdeydi ama uykum her şeyden daha önemliydi. Uyanmamalıydım, uykumu bölmesine müsaade etmemeliydim "Doktora gitmemiz gerekiyor." Hayır, gitmeyecektim asla, belki daha sonra, olmazsa hiç. Bu şimdi uyanma durumu beni korkutunca ağlar halde "Hmm!" diye sesler çıkartıp hırçınca arkama döndüm. Uykum bu saatte kalkmak istemeyeceğim kadar güzeldi, tahmin ediyorum ki saat de sekiz buçuk, dokuzdu.

Ona randevuyu neden erken aldırdım? Bana bu saatte kalkabileceğimi düşündüren şey neydi? Tabi ya, köy havası. Yanılmıştım, uyuyacaktım.

Bana sarıldı, "Kızma hayatım tamam, uyu." Karnıma dokunmuştu bebeği sevdi, başımı öptü beni böyle sakinleştirdi.
Serdar.
O korku sana bir ömür yetermiş, öyle diyorlar.
Bu doğru mu? Peki ben doğru olmasını ister miyim? Ben ister miyim senin canın bir ömür öyle yansın, sen daima bizim için öyle kork? İstemem.

Ona dönüp koynuna sokuldum, kokusu içime yaktı; hiç istemem. Sakin nefesleri alnıma değiyordu, belimi seviyordu, istemem korkmanı ama beni sevmeni... İstemem, uykunun kolları ölüm gibi bir şeydi, ben seni en çok uyurken seviyorum; istemem Serdar.
Ne korkmanı isterim ne bir ömür üzülmeni. Ben bir gece vesvesesi olsam, senin düşüne gölge vursa ilk ben sıyrılırım kabusundan. İstemem...

Kolumu seviyordu, o güzel eli beni kavramıştı pikeyi üzerime kapattı. "Benim güzel kızım ne zaman uyanırsa o zaman gideceğiz." Rahat uyumam için de her şeyi yapardı, bilirim. Ona başımı sallayamadım ama onu çok sevdim. Gündüz olunca öpecektim, gece gösterdiğim kıyafetlerle beni nasıl öptüyse ben de onu şımarmayı geç öğrenmiş bir kız çocuğu gibi öpecektim.

                                         💎

İnsanların karşısında, ki bu doktor dahi olsa üzerimden bir şeylerin eksilmesini pek sevmiyordum. Bugünün en rahatlatıcı yanı Serdar' ın da hemen yanımda, elimi tutarken var olmasıydı. Hayatımın en heyecan verici anlarını yaşıyordum, çünkü belki de yaşamım boyunca bana hissettirdiği farklı duygularla ömrümün en değerli haberini birazdan alacaktım. Geriye kalan vaktimiz bununla şekillenecek, kader bizim için yeni yolunu aralayacaktı.

Doktor eldivenlerini takmaya başlayınca beni buraya yatıran kocama dönüp elimi hızla çarpan kalbimi üzerine koydum. Çarpıyordu, bu his hem çok can yakıcı hem de var oluş kadar değerliydi.
Ki bilemem, henüz neyin ne yönde gideceğini bilemem ama tahminim de hissim de boldu.

Serdar, o hemen yanımdaki sandalyedeydi, ne hissediyordu tam olarak bilmiyorum ama beni sakinleştirmek üzere elini kalbimin üzerine koyup mırıldandı "Sakin ol." Sabahtan beri, hastaneye adımladığımdan beri, odaya girdiğimizden beri bu pek mümkün değildi. Hoş, bu sancılı bir heyecan yerine, güzel bir haberin sabırsızlanışıydı o kadar.

Bunca zaman cinsiyet için hiç yorum yapmamış, bunu ona hissettirmekten çekindiğim için bebeğime kıyafet bile bakmamıştım. Fakat bugünden sonra tüm o araf dönemi sona erecek, her şey istediğim gibi ilerleyecekti. Ben kendimi de, etrafımı da Serdar' dan olan o can için mükemmellikle şekillendirecektim ve bunun için sabırsızlanıyordum.

Serdar' a gülümsedim, bunu bekliyormuş gibi avcundaki eli tutup dudaklarına götürdü. Onunla bu sabah çok güzel uyanmış, çok güzel bir kahvaltı yapmıştık. Bizi zelzeleye uğratan vaktin ardından hayatımızın ilk günlerini, ilk anlarını yaşıyorduk ve şimdi bir kapı girişinde yeni dünyaya adımımızı tutuyorduk.
Doktorun yönlendirmesiyle karnıma değen sıvıdan ziyade ona dönük ekrana baktım "Nasılız bakalım, heyecan var mı?" Heyecandan mı anlamadım o kadar gergindim ki, "Biraz." Demeye dahi zorlanmıştım.

Ekrana bakarken gülümsedi, "Olur böyle şeyler, daha ilk bebeğiniz ikincide böyle gerilmezsin." İkinci mi? Serdar' a döndüm, beni kapatıp açtığı gözleriyle sakinleştiriyordu onu dinledim. Henüz ikinci bir bebeğin bahsi dahi geçemezdi aramızda, duygularımız o kadar yeniydi ki şahsen fikri dahi beni ilk bebekten daha çok korkuyordu.

Doktor hanım cihazı karnıma değirince ben Serdar' ın elini daha sıkı tuttum, diğer elini de elimin üzerine koydu. "Hazan sen çok heyecanlısın, seni daha fazla bekletmek istemiyorum." Biraz da gıdıklanıyordum tepkilerimin nedeni bundan da kaynaklıydı.

Tuttuğum eli olabildiğince sıktım ve boşta kalan elimi alnıma koydum "Ay lütfen." Heyecandan ölebilirdim de Serdar vardı. Ona bakınca sanki her şey geçiyor, tüm sorunlarım çözülüyordu. Başlık karnımda gezindi durdu, doktor gülümsedi "Eveett, ufaklık burada bakın. Gayet de keyifli duruyor." Yaa dedim içimden, o anlaşılıyor muydu ki? Keyifli miydi gerçekten? Yani orada, bizimle olduğu için mutlu muydu?

Doktor hanım ekrana dikkatle kaşlarını çattı. "Hamileliğimizin dördüncü ayında bebek artık şaşırma, üzülme, kaşını çatma ve gülümseme gibi yüz ifadeleri yapabilir ama tabi bunlar onun gerçek duygusal tepkileri değil, kendini keşfediyor diyebiliriz." Ne kadar güzeldi, yine de düşündüğüm gibi olmamasına üzülmüş, olması için ise elimden geleni yapacağıma söz vermiştim.

"Cinsiyeti öğrenmeye çalışıyorum, pek gösterecek gibi değil de." Ciddiyeti bir yana keyfi hayli yerindeydi, ona bakarken en azından kendimi güvende hissediyordum. Bize döndü "Göstermiyor," Serdar' a baktım, yüzünde o gururlu ifadeyle bundan pek memnundu. Görünen o ki bebeğinin kendini saklaması hoşuna gidiyordu, yoksa neden dudakları böyle gerilsin ki? Tam da istediği gibi, gülüşlerimiz birbirine kavuşmuştu "Bayılıyorsun dimi böyle şeylere?" Haklı sesim karşılığında bana savurduğu egosal mimikleri daha önce hiç bu kadar hoş gelmemişti. Tek kaşı havada, bana üstten o hoş bakışı "Beni biliyorsun." Muhafazakâr baba, tüm konularda tamamen göz devirmeme nedendi.

Neyse ki doktor cinsiyet konusunda vaz geçmiş değildi, "Serdar Bey' le sürekli iletişim halindeyiz ama ben sizi de biraz bilgilendireyim istiyorum." Derken cihazı karnımda gezdirmeye devam ediyordu.

Bakışlarımı karşıladı, "Bu aylarda bitkin hissetme, iştah artması, burun kanamaları, baş ağrıları, ayaklarda ve bileklerde şişme sorunları olabilir hiç endişelenmeyin. Tabi ruhsal denge de biraz bozulabiliyor. Regl öncesinde yaşadığınız belirtilere benzer şekilde duygusal iniş çıkışlar, kolayca ağlayabilmeler, ani öfkelenme ve mantık dışı düşünce ve değerlendirmeler olabiliyor ama kocan bence bu konularda seni gayet anlayışla karşılar." Elbette, yaşananları şöyle bir gözden geçirirsek fazla etkileniyorum ve Serdar bunu hayli törpülüyor diyebilirim.

Doktor hala ekrana bakarken Serdar' a döndüm, bunu fark edince elimi dudaklarına götürerek yüzümü izlemeye başladı. Onu seviyordum, yüzüne değen parmaklarım bu hususta kararlıydı. "Okulun da tam vaktinde bitiyor çünkü artık odaklanma güçlüğü ve unutkanlık yaşayabilirsin. Bunların dışında kasık ağrıların, vajinal akıntın olabilir endişe edersen bana ulaşırsın bir bakarız." Ah, ruhum derin bir iç çekti diyebilirim ama beni anlıyordu; Serdar bana hamileliğim boyunca çok güzel davranıyordu.
 

"Bir de test isteyeceğim ama Serdar Bey' i az çok biliyorum didikler durur o şimdi, dörtlü tarama testimiz var o daha kapsamlı onu yapacağız." Bu konuda bende pimpirikli olabilirdim çünkü konu ben değildim ve bahsettiği testi biliyordum evet.

"Biraz kıpırdansa ufaklık. İnat biraz sanki, kime çekiyor? Hazan?" Doktor hanım bunu söylerken sırıttığı için ben de gülümseyip ona baktım.

"Babaya." Benimle hiçbir alakası yoktu, şimdilik huyları tamamen Serdar' dı doktor da beni onaylamış olacak başını sallayıp daha da güldü "Eyvah eyvah o zaman, yandık." Yanmadık yanmadık,

"Eveet, duydu mu ne? Tahmin ediyordum, yani şöyle bir görmüştüm diyebilirim. Sadece emin olmak istedim, oldum da." Bir dakika.
Bir dakika anladı mı? Şimdi mi söyleyecekti? Bu kadar ani miydi derken zihnimde çalan alarmların hiçbirini kapatamıyordum. Yerimde panik olup Serdar' a doğru hafif kıpırdadım; bunu şimdi duymaya hazır mıydım ki?

"Söyleyeyim mi?" Serdar' a baktım, söylesin mi? Hayır. Bilmiyorum. Ben. Endişemi mi fark etti, yoksa o da mı hazır değildi bilmiyorum ama birden elini kaldırıp soludu. "Hayır." Bu doktoru durdurmuş, Serdar' ın ise kesik bir nefes almasını sağlamıştı. Çenesiyle işaret ederken daha sakindi "Bir zarfa yazar mısınız?" Farkında değil ama cümlesinin aksine emir veriyordu, ben önemsemedim çünkü düşüncesi içime siniyordu.

Doktor cihazı karnımdan aldı, "Pekala. Ben gidip bir zarf alayım." Kenardaki peçetelerden bir miktar uzattı, Serdar aldı. Bu duruma alışkın olmalıydı, böyle konuşmamıştık ama böyle olsun istemiştik. İnsan yaşamadan bilemiyormuş çünkü; o an kimine göre bir dünyaya bedel kimine göre de daha normal seyredebiliyormuş. Ben, dünyam oluşurken durumun vahimliğinde korkmuştum ve Serdar her zaman olduğu gibi bu ana da dokunmuştu. Emin olduğum bir şey var ki eğer o hayır demeseydi ben diyemezdim ve, gerisini kalbimin içinde düşünemiyorum.

Peçeteyle karnımın üzerindeki jel tabakasını sıyırıp yanıma oturdu "Bu, bu baş başa öğrenmek isteyeceğim bir habermiş. Şimdi fark ettim, senin gözlerinde de görünce." Bir insan nasıl oluyordu da hem heyecanı, hem durgunluğu hem de endişeyi aynı anda hissedebiliyordu? Ben Serdar' ın gözlerinde bunu görüyordum, şayet duygularımızın aynı yöne akıyor oluşu daha özel olamazdı.

Tuttuğum nefesi "Bende." Diye verdim. Aptal gibi hissediyordum, tamamen yaftalamıştım "Burada olsun istemedim." Bu halde değil, cinsiyet partisi yapan ebeveynleri şimdi daha iyi anlıyordum ama bizimki o kadar değil. Sadece daha normal bir anda, yarı çıplak, karnımda bir alet varken bu hiç bilemediğim dört duvarda olsun istemedim.

İstemediğim- iz için doktordan zarfı alır almaz eve gelmiş, karnımı birlikte yıkayıp jelden arındırmıştık; bunu Serdar yapmıştı. Şimdi ikinci katta, o her şeyin şahidi ilk balkonumuzda sadece günün uğurladığı güneşin izinde hava alıyorduk. Sallanan sandalye fazla rahat, kalbim bir o kadar endişeliydi Cesur da hissetmiş miydi bilmiyorum bahçede dönüp duruyor sanki kendi kuyruğunun peşinde koşuyordu.

Kapıdan içeriye girmeye bir adım varken geri çekilmiştim, çünkü kapıyı koyduğum eşiğin yerini sevmemiştim. Yolda gelirken düşündüm, bunu bir cümleye sığdıracak olsam ne derdim dedim. Bunu buldum, doğru olan doğru yerde olmalıydı ve doğru yer vurasıydı; bu ev, bu balkon, bu iz.

Sandalyenin sallanışı iyice yavaşlarken Serdar' ın eli cebine gidiyordu. Başımı omzunda hareketlendirip güneşe gözlerimi kıstım. "Ne zaman açacağız?" Biliyorum birazdan, yine de boğuk sesim duyulsun istedim. Kendimi hazır hissediyordum, doğrusu daha güzel bir an olamazdı; Serdar ve ben bir günün batışında... Sevgilim, içim kusursuz rahattı ve içim içine katılmış kadar sendeydi. Zarfı çıkartıp dudaklarını birkaç saniye boyu alnımda bekletti "Şimdi." Şimdi, hoş bir sandalyede bir nevi onun kucağında, onun kollarında... Harika bir manzaraya sahip harika gündü; gireceğimiz ilk bahar, beklediğimiz ilk çimen kokusu gibi.

Tüm güzel şeyler baş başa olmalıydı; bana evlenme tekliği ettiğinde de baş başaydık.

Tüm güzel anları iki kalp paylaşmalıydı, biz hep kalabalığın içinde baş başaydık.

Birbirine olan kırık beyaz dokunuşlarımız başka bir evrenin en nadide köşesindeydi. Dilim ağır biliyordum, fakat kalbim bu kadarına ilerliyordu, sanki beyaz bir diyarın en naif çifti bizdik. Birbirine en güzel, en yavaş dokunan, birbirini en naif öpen iki insan bizdik ve huzurlu adımlarımız sonunda bizi bir zarfın haberine itiyordu.

Tek elinin parmaklarını kullanıyordu. Açtı, yavaş yavaş içindeki not kağıdına dokundu, onu yukarıya çekti. Gördüm, gördük.
Birkaç saniye sessizlik, eli öylece kaldı, ben kaldım, dünyada ne olduysa artık; bizimki durdu. Uzun bir süre diyebilirdim, uzun bir süre bu anın şaşkınlığını atlatmaya denkti. Ta ki Serdar alt dudağını ısırıp sakin bir "Ey-vah." Diyene kadar.

Mutluydu, dudağını da gülmemek için ısırıyordu ama ben onun aksine ağlamaya başladım. Kendimi tutamadım, o kadar güzel hissettim ki sanki kollarımdaydı. Cinsiyetini öğrenmek böyle bir hisse kim bilir kucağımda olması nasıldı? Ağlarken bunu düşündüm, Serdar' a tutunur gibi sarıldım, içimde bir can daha yeşerdi.
Kağıda bakmayı sürdürüp kollarımı boynuna sardığımda bana donuk bir karşılık veriyordu, içim dışıma çıkıyordu, gerçekten mi? Kalbimden geçen, geçmemesi için direndiğim haber sonunda beni bulmuş muydu? Artık hür müydü bir bebeğe olan düşüncelerim?
Halbuki onu nasıl seveceğimi bilemeyişim de çok sevdiğimdendi.

İç çekişli göz yaşlarımı elimin tersiyle silerken aynı zamanda onun tepkisizliğine sabırsızdım "Ne düşünüyorsun?" Duymak istediğim gerçekten ne düşündüğüydü, yoksa elbette sevindiğini görebiliyordum.

Gözlerini yumup yutkundu "Hiç kimse gelmesin, hiç kimseye gitmeyelim. Seninle saatlerce şurada oturmak istiyorum." Keşke, keşke. Göz yaşlarım artarken dudağım sarktı "Sen asıl bunu tahmin ettin, o yüzden doktorun söylemesini istemedin. Değil mi?" Ağlayışlarımın arasına saklanan isyanım onun elleri arasındaydı, yutkundu ve elini yanağıma koyup yüzüme baktı "Son anda, orada dağılabilirdik ve daha özel çok az an var Hazan." Göz yaşlarım parmağına akıyordu, dağılan tek kişi ben değildim. "Orada öğrenelim istemedim." Evet ben de istememiştim ve bunu Serdar' a borçluydum. Gözlerimi yumdum, "İyi ki hayır dedin. İyi ki hayır dedin." İyi ki buradayız, evimizin balkonundayız ve baş başayız; iyi ki güneşin karşısında böyle yalın duygulardayız.

Kendimi tutamayıp hıçkırınca beni bağrına çekip şakaklarımı öptü, "İstersen bu akşam hiçbir yere gitmeyiz, baş başa kalırız burada." Ağlayışlarımın arasında konuşurken sesim değişiyordu ama susmak da istemiyordum. "O kadar güzel olur ki." Cevabı nemli nemli gözlerine bakmama neden oldu "Annemi aramalı mıyım?" Ama o başını iki yana salladı. "Ayıp olur, hazırlık yapmıştır anneni üzmek istemiyorum, herkes gelecek." Doğru, bu geceyi özenle isteyen bizdik ve şimdi onları yarı yolda bırakamazdık ama bunu tahmin etseydik asla böyle bir şey yapmazdık.

Sanki bugün bebeğimiz ve bizim ilk akşamımızdı. Ne kadar özel olduğunu anlatabiliyor muydum? İstenilen bir bebek, bugün göklere çıktı.

"Bu kadar etkileneceğimi düşünmedim." Serdar kalbime tercüman oluyordu, bu kadar etkileneceğimizi bilseydik asla bu akşam için sözleşmezdik ama ben yine de göz yaşlarımı silip gülümsedim. "Gerçeklik yüzümüze mi vurdu?"

"Sadece, artık daha net düşünmeye başladım. Cinsiyet belli, kıyafet belli, odanın rengi belli, nasıl olacağı belli. Garip." Gözlerinin feri gitmemiş ama ruhu sesinden çıkıyordu. Ona emin misin der gibi baktım "Etkileyici?" Elini karnıma koydu ve bana yaklaştı "Annesi kadar." Yüzüme eğildi, yanağıma tüy misali dokundu "Annesi gibi..." o tüy kalbime indi, Serdar kendini "Kalbim bir tane daha sana dayanabilir mi bilmiyorum." Diye belli edince de göz yaşlarım tekrar sicim olup akmaya başladı. "Senin istediğin oldu." Sesim sanki feryatla ona yalvarıyordu ama o bana boğuk bir tonda "Ben sadece seni istedim." Dedi "Seni, sana benzeyeni, senin gibi olanı..."

Allah' ım dedim içimden. Şu ciğerimi delen mutluluk bana ilk defa ağır geliyordu, bu nasıl bir andı? İnsan mutluluğu taşıyamaz olur mu hiç? Kanatlarımın büyüklüğü beni aşıyordu; kalbim neden çarparken yoruluyordu? Ağlaya sızlaya hıçkırıklarla Serdar' a sarıldığımda aşk vuruyor beni, bebeğimizi düşündüğümde de o yabancı kuş konuyor kanadıma. Dayanamadığım yerde ona sığınıyorum, çarpıntım biraz diniyor.

"Hayatımın bu kadar yoluna girişi beni şaşırtıyor. Dün gece seni izlerken balkonda bunu düşündüm, bugün bir kızımızın olacağını öğrendik. Mucize gibi bir şey."

"Serdaar." Daha şiddetli ağlamaya başladım, "Kızımız olacak." Mırıldanışımın coşkusu vardı, sevincimin sahibi, sakinliğimin nedeni vardı. Bir kızımız olacaktı, Serdar "Evet yavrum." deyince ben tekrar inandım, kendimi tutamıyor ve tutmak da istemiyordum "Ağlamak istiyorum, çok ağlayacağım." Bana sokuldu, yüzünü yüzüme yasladı. "Buradayım, kendini tutma ama bundan korktum. Bu anların, bu konuşmanın orada olmasını istemedim..." O yabancı dört duvarı ben de istemezdim. Sıkıca sarılınca rahatlıyordum, Serdar' ı dinlerken sıkıca sarıldım.

"Sen benim için her anımızın özel olmasını isteyeceğim kadar değerlisin." Elini karnıma koydu, gülümsedi "Kızımız da öyle." Neden ağlıyordum? Çünkü vakti geldiğinde evde minik elbisesiyle bir kız çocuğu gezinip Serdar' ın bacaklarına dolanacaktı. Renkli ufak tokaları, renkli çorapları, güzel oyuncakları elbiseleri olacaktı. İlk kelimeleri, istekleri, minik elleri, ayakları, yemek yiyişleri, döküşleri, gülüşleri... Hepsi koca bir dünyaydı, dünyamızdan başka bir dünya.
Ağlıyordum; çünkü onu herkes sevecek, herkes bu hayata dair bir şeyler öğretecekti. Kimi ilk adımını, kimi ilk salıncağını, kimi ilk kelimelerini kimi de ilk gülüşlerini verecekti ona.
Ama en çok da Serdar.
Şimdi bana böyle sarılıyorsun, beni böyle öpüyorsun ama.
Senim ruhunu kızın örtecek Serdar.

                                         💎

Bölüm Sonu.
Son Elmas Şarkısı - İmkansız Bir Aşk Denir

İnstada buluşım❤

Continue Reading

You'll Also Like

Maran [+18] By Aytac

General Fiction

2.1K 196 5
Baver aldıkları tehditler yüzünden kuzenini korumak için Kılıç'a servet ödeyerek en iyi adamını göndermesini istediğinde Aras ucunda ölüm bile olsa e...
6.1K 4K 26
"Gece olunca saçlarından severek uyutacağım seni az daha dayan" O gece bu sözleri sarf etmişti bana Ekin Arel. Hayatımda ki en güzel andı. Bir enkaz...
MÂHPARE By M.Sevda 🕊

General Fiction

2.5M 124K 37
"Çok mu seviyorsun?" diye sordu Arslan dayanamayarak. Ahsen ise usulca salladı kafasını. "Tamam, gel o zaman." Elini bırakıp Ahsenin korkuyla yere bı...
5.1K 414 35
Salpan hikayeleri Kapak: insta -> @fc.kanbolatgorkem