Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGU

By ssimurg777

2.8M 121K 56.6K

Hazan, iç içe olduğu tüm sorunlarını büyük bir savaşla görmezden gelerek hayatını sıradan bir mahallede devam... More

"Başlangıç.."
GELİYORUZ
Bölüm 1-4💎
Bölüm 5💎
Bölüm 6💎
Bölüm 7💎
Bölüm 8💎
Bölüm 9💎
Bölüm 10💎
Bölüm 11💎
Bölüm 12💎
Bölüm 13💎
Bölüm 14💎
Bölüm 15💎
Bölüm 16💎
Bölüm 17💎
Bölüm 18💎
Bölüm 19💎
Bölüm 20💎
Bölüm 21💎
Bölüm 22💎
Bölüm 23💎
Bölüm 24💎
Bölüm 25💎
Bölüm 26💎
Bölüm 27💎
Bölüm 28💎
Bölüm 29💎
Bölüm 30💎
Bölüm 31💎
Alıntı.
Bölüm 32💎
Bölüm 33💎
Bölüm 34💎
Bölüm 35💎
Bölüm 36💎
Bölüm 36 Part 2💎
Bölüm 37💎
Bölüm 38💎
Bölüm 39💎
Bölüm 40💎
Bölüm 41💎
Bölüm 42💎
Bölüm 43💎
Bölüm 44💎
Bölüm 45 💎
Bölüm 46💎
Bölüm 47💎
Bölüm 48💎
Bölüm 49💎
Bölüm 49 Part 2💎
Bölüm 50💎
Bölüm 51💎
Bölüm 52💎
Bölüm 53💎
Bölüm 54💎
Bölüm 55💎
Bölüm 56💎 Part 1
Bölüm 56💎 Part2
Bölüm 57💎
Bölüm 58💎
Bölüm 59💎
Bölüm 60💎
Bölüm 61💎
Bölüm 62💎
Bölüm 63💎
Bölüm 64💎
Bölüm 65💎
Bölüm 66💎
Bölüm 67💎
Duyuru💎
Bölüm 68💎
Bölüm 69💎
Bölüm 70💎
Bölüm 71💎
Bölüm 72💎
Bölüm 73💎
Bölüm 74💎
Bölüm 75💎
Bölüm 76💎
Bölüm 77💎
Bölüm 78💎
Bölüm 80💎
Bölüm 81💎
Bölüm 82💎
Bölüm 83💎
Bölüm 84💎
Bölüm 85💎
Bölüm 86💎
Bölüm 87💎
Bölüm 87 Part 2💎
Bölüm 88💎
Bölüm 89 💎
Bölüm 89💎 Part2
Bölüm 90💎
Bölüm 90💎 Part 2
Bölüm 91💎
Bölüm 92💎
Bölüm 93💎
Bölüm 94💎
Bölüm 95💎
Bölüm 96💎

Bölüm 79💎

31K 984 301
By ssimurg777

Bir şey söyleyemiyorum direkt bölüme geçelim bence🤦‍♀️❤
      
Hoşunuza giden yerleri #hazanvakti💎 etiketiyle tweet atarsanız RT yaparım, eğleniriz ❤

   
                                     💎

Geçmişten bugüne sere serpe uzunca oyluklarda biriken sular, yağmura karışan sis, dumanı keyfe örten buğu çisesi. Her birini ayrı ayrı seven yüreğim, her birinde ayrı duyguları coşkuyla bağrına dolduran çoğuna göre sevimsiz, küçük ve bağnaz kalbim; bugün de bir sonraki mevsimin gelişini düşünmeden koca lapalara yenik düşmüştü.

Çoğu zaman hangi mevsimi en sevdiğimi bilemezdim fakat emin olduğum bir şey vardı ki o da geçişlerle aram pek iyi değildi. Yazın ortasında hava çok sıcak değilken o renkliliğe aşıktım, kış olduğunda da kışı kış gibi yaşatan karlara. Arada kalmışlık yalnızca bunalımdayken benden yanaydı. Bahtsız gece, bir şeytanın bacağını bükememiş kasvet, hızla esip lodosa meyleden rüzgar ve karanlık bir sağanak... O günler kulaklığım varsa paltoma sarılıp ilerlediğim yarı loş, ışığı sek caddeleri seviyordum; yoksa bu bende sadece derin bir sancıydı.

Sancı demişken; beni bulmayalı epey oluyordu. O karanlık halimi özlediğimden emin değildim ama bu sıra hava ne olursa olsun gönlüm hep bahardı. Lapalar onları izlediğim her an gönlüme iniyor, ateşe düşen buğuyla içime baharı ekiyordu, şimdi gibi.

Kaçamak bakışlarım zihnimde değişen mevsimlerle telefonunu cebine koyan Serdar' da geziniyordu. Bir şey düşündüğümden değil, onunla nasıl bir geleceğim olacağını hiç düşünmemiştim buna hiç gerek yoktu. Sadece şu an, yanında hiç olamayacak kadar iyiydim.

Belki bir ara yağmurlu ve kasvetli bir gecede onunla el ele cadde boyu yürürdük; bunu en az bugün kadar istiyordum.
Asfalta sarılmış yağmur kokusu, bir elim cebimde, bir elim onun deri ceketinin cebinde eline karışmış. Botlarım ufak seslere maruz bırakır gibi, onun kotu beni kotuma karışır, omzum kollarının altına alınır ve ince çisede bukleli saçlarım ıslanmış olur. Sessizlik, ikimizin paylaştığı bir kulaklıktan gele cızırtıya karışırsa ciğerime çektiğim hava beni mesut eder.

Onunla sonsuz.

Onunla kusursuz...

Şimdi ona bakıyordum da damarlı eli siyah kemerine gitti, çözdü ve yeniden bağlamaya başladı. Heybetine doğru ufak bir adım attım. Biliyorum bir türlü çıkamıyorduk, onu tanıdığımdan bana asla kızmayacağının da farkındaydım. Bu rahatlıkla bana yanaşıp siyah montumun fermuarını yukarıya çeken ellerini "Ay Serdar ya." Diye yakınarak tuttum.

Bakışları aheste bir sakinlikle yüzümü buldu, "Efendim?" Sesi sessizce dinlendim. Onu şu an delice öpebilirdim, son zamanlarda tek isteğim buydu zaten. Şu geldiğimiz yer, bizi baş başa kılan tatil ikimize de derinlerden çok çok iyi geliyordu. Her geçen an Serdar' a olan açıklığım artmış, onunla bağımız enfes bir sıkılıkla bütünleşmişti.

Elimi sıkıca tutup başımı arkaya attım, alt dudağım bu sırada sarkmıştı. "Serdar' ım benim yine lavaboya gitmem gerekiyor." Çok su içiyordum, haliyle de sürekli lavaboya gidiyordum. Henüz dışarıya çıkmamışken tekrar gitsem iyi olacaktı aksi halde çıktıktan on dakika kadar sonra bunu söylersem fırsat bu fırsat beni eve alır bir daha da çıkartmazdı.

Dudakları gerildi, birbirimize gidişimizle dudaklarım yüzüne, kollarım boynuma gitti. "Gelmemi ister misin?" Her lavabo öncesi bunu, sonrası yanma hissimin olup olmadığını soruyordu yok denecek kadar azdı bende yok diyordum.

Dudağının kenarına dokunurken kokusunu içime kıkırdar bir halde "Haayııır." Diye çektim. İki saat evvel kalkmış, duş alıp kahvaltı yapmıştık şimdi de söz verdiği gibi dışarıya çıkıyorduk işimi hızlıca halledip dönmeliydim.

Beni onaylarken belimi çoktan sarmıştı. "Tamam hadi bekliyorum." Yavaşça öptüm, geri çekildim ve dakikalarca uğraşıp giydiğim botlarımı bir çırpıda çıkartıp eve ilerledim.

Birkaç dakika kadar kısa sürede aşağıya tekrar inmiştim. Merdivenlerde bir aramayı sonlandırdığını işittim. "Kiminle konuşuyordun?" Bacaklarının yanında duran botlarıma uzandım, benim için yönlerini düzeltmişti.

Telefonunu eski yerine koyup bir adımla beni buldu. "Bir arkadaşım var o aradı." Ayağımın birini giymiştim, ikinciye uzanırken düşecek gibi oldum, belime uzanıp sıkıca kavradı. "Kim arkadaş?" O bana soruyordu ben de soracaktım. Eğildi, botumun tekini bana o giydirmeye başladı. "Vural, tanımazsın sen İzmir' de."

Omuzlarına tutundum "Hmm." Kaşlarımın havalanmasıyla devam ettim. "Başka?" Bağcıklarımı bağlamaya başladı, "Benim galerinin ikinci şubesi İzmir' de, arada o kontrol ediyor onun için aramış." Ayağa kalktı, uzattığı eli tuttum. "Senin ikinci şuben mi var? O ne iş yapıyor?" Bana dönmedi, başını sallar gibi olup kapıya ilerledi "Onun da galerisi var." Anladım, üstelerdim belki ama konuyu değiştirdi. "Üşüyeceksin eldivenlerini tak." Kapıyı açar gibi oldu, omuz silktim. "Ya tamam dokunayım biraz üşürsem zaten dayanamaz takarım."

Ona göre bu dik burun halim Serdar' a derin bir nefes aldırmıştı fakat aksi bir cevap vermedi. Kapıyı yavaşça açtığında içeriye dolan soğuk hava yüzümü güldürmüştü, karşımdaki beyazlığa sızlanarak Serdar' a yaslandım. Dışarıya ilk adımlayan oydu. Benim bakışlarım onun elini tutarken etrafta hayran hayran dolandı, kışın soğuğu bedenime çarptı ve ayağımın altında gıcırdayan karlar gönlümü karıncalattı.

İleriye bir adım attım, dört beş basamak vardı. "Dikkat et." Zaten kaymıyordum buzlanma falan yoktu onun yerine ayağımın altında ezilen karlar gacır gucur ediyordu. "Korkma Serdar, ben tutarım seni." Sessiz kaldı, oysa dudaklarının keyifle gerildiğine emindim.

Basamaklar bittiğinde günlerin aksine etrafı rahat rahat izlemeye başlamıştım. Kendi etrafımda biraz döndüm. "Serdar burada hiç ev falan yok." Ölsek kimsenin ruhu duymaz, ne güzel.

"Sana böyle yerleri sevdiğimi söylemiştim." Tabi, sevişirken sesim duyulmasın, rahat rahat inleyebileyim diye. İmali sesiyle koluna gelişi güzel vurdum, "Pislik yapma." Beni tutup kendine çekti, başımı göğsüne yasladı. "Pislik mi yaptığım?" Yani, kıkırdayarak başımı iki yana salladım. "Şaka bir yana bende seviyorum." Yani cidden sevişirken çok rahat oluyordu.

Ondan sıyrılıp geriledim, eğildim ve yerden ellerimi üşüten bir avuç kar aldım, "Ama Urfa' ya böyle güzel yağmıyor. Bundan sonra her kış beni buraya getireceksin." Ki hiç şüphem yok getirirdi.

Konuşurken karı elimde top haline getirdim, güzel olduğundan emin olduğumda ise cümlemin bitişiyle elimdeki karı Serdar' a doğru attım, eliyle buna mani oldu. Kar elinde parçalandı, gülümseyen sözleri adımlarıyla beni bulurken atamadım diye gerileyip sızlandım. "Yaa! Atacaktım ne güzel." Beni tutacaktı, yere eğilip biraz daha kar aldım. "Başka bir yere at." Omuzlarımı banane der gibi silkerken biraz kaçtım, doğruldum. "E ama kimse yok, birine atmam lazım, ben bunun için seni bekledim."

Yeniden attım, koluna geldiği yerde dağıldı. "Ciddi misin?" Ona birkaç adım yürüdüm, gülümsüyordum. "Sen yokken hiç dokunmadım. Seni bekledim." Çocuk gibi kalıyordum bazen, farkındaydım ama bu konuda bir şey yapamıyordum içimden bu geliyordu.

Bakışları benimle birlikte şekillenmişti, Serdar' ı gülümserken görmek çok nadir olduğundan mı güzeldi bilmiyorum ama onun mutluluğu beni bambaşka dünyalara yolluyordu. "Tamam o zaman." Diyerek yüzüme eğildi, dudakları yanağına indiği sırada bizi ayıran çalan telefonu oldu.

Öpemeden geriledim, "Açarsan yine atarım." Çatık kaşlarımdan tepkimi anlamıştı, yine de kim olduğuna bakmak için telefonu çıkartmasını bekledim. Önce ekrana, sonra bana "Süleyman Abi." Başkan, başkan arıyorsa elbette açacaktı. Ciddi bir halle başımı sallayıp geriledim, o da arkasını döndü ve benden biraz uzaklaştı.

Serdar gelene kadar yere birkaç kar topu hazırlamıştım bile. Oturup kardan adam yapacak vaktim yoktu, bir başıma da yapamazdım ellerim de donardı ama onunla biraz oynayabilirdim belki. Bu süre boyu bir yanda  da dağlara inen karları izledim, çokça keyif alarak kaldığımız eve baktım. Kapıdaki süsleri, akşam vakitlerinde yanmak üzere olan led ışıklandırmayı, ormanın derin sessizliğindeki masalı...
Her şey harikaydı, yaz kış fark etmeksizin kendimi buraya getirteceğimden de emindim.

Ara ara baş başa kalmak sanıyorum ki ikimize de iyi gecelekti. Şehrin ve insanların gürültüsünden uzak, en çok da Serdar' ın sertleşmiş kalbini açmak için böyle tatilleri tercih edebilirdim. Çünkü görüyorum ki sorunlulukları sıyırıp baş başa kalmamız en çok da ona yaramıştı.

Kirpiğime dolanan ince buklemi elimin tersiyle ittirirken arkası bana dönük haline başımı yana eğdim. Hiç bilmediğim adamla hiç bilmediğim bir dağ tepesinde baş başaydım. Dudağımın kenarı bu gerçekliğe aman aman bir acizlikle kıvrıldı; babam bunu bilse kim bilir ne yapardı. Evli olmasak, sevgilimle..
Ya da pekala, daha net hali Serdar' la yaşadığım tüm o dönemlerde babam yaşıyor olsaydı acaba hayatım nasıl şekillenirdi. Tamam, tamam bu son tekrar başa sarıyorum; Serdar babamla nasıl baş ederdi, onu bana dokunamadan hayatımdan nasıl çıkartırdı.

Sevgiliyken evinde kaldığım zamanlar, Uludağ' a gittiğimiz gece ve bir çoğu. Muhtelemen Serdar' la bir yerde kaldığım ilk günün sonrasında babamdan iyi bir azar ve peşinden sağlam bir dayak yerdim. O dayak da bana son dokunuşu olurdu çünkü sanıyordum ki Serdar ellerini kırar, beni de çekip alırdı.

Yine de tüm bunları hatırlıyor ve ince bir ipte varsayımlara seriyor olmak hiç de hoş değildi.

Serdar olmasa da buna müsaade etmezdim, hayatım boyu kendimi korumaya çalıştım. Sırtımı saymazsak, elimden geldiğince.

Ofladım, yanaklarım da tıpkı ciğerlerim gibi hava dolarken ona arkamı dönmek daha kabullenici geldi.
Birazdan kendimi kar yığınlarının üzerine atacaktım. Araba yolunun aksine yan taraflar bacak hizamda kardı. İçine girsem kaybolurdum sanki, tüm bunların yanında tabi şahane gözüküyorlardı.

Ellerim neredeyse donmuştu ama yumuşak beyazlıklara dokunmak bana ilaç gibi geliyordu. Muhtemelen birazdan onları hissetmeyecektim, hiç umurumda değil karları yuvarlayıp bir çocuk gibi etrafa savurmayı sevmiştim.
Baktım konuşma devam ediyor, Serdar' ın da arkası dönük, birkaç metre ötede ceplerime doldurduğum iki üç tar topuyla oma ilerledim.

Kar gıcırdadı, botlarımın tabanı içimi ezdi ve yaklaştığım yerde kar topunu ona doğru attım, ensesine geldi. İkinciyi attığımda bana dönüyordu, koluna çarpıp düşerken omuz silktim. "Sıkıldım ama gelsene." Telefonun sesini kapattı sanırım, "E yavrum oyna, çıktık işte." Kızmıyordu ama sanki çocuğunu oyalıyordu.

Öfkeyle omuzlarımı silktim, "Çocuk muyum ben, ne oyna?" Gülümsedi, başı "Değil misin?" derken hafif yukarıya kalkmıştı. Sakalları buradan belli oluyor, yüzü bende şekilleniyordu.
Son kalan kar topunu da cebimden çıkartıp ona attım. Göğsünde parçalanmasına müsaade ederken koca heybetinde bir sinek ısırığı gibiydi, aramanın sesini açtı.

"Tamam komutanım, ben ararım sizi sonra." Beni izliyordu, hemen yanımdaki yükseklikten bir kar topu daha yapıp ona attım, sıyırdı. Hızla ikinciyi yaptım, bu defa fermuarı açık ceketinden içeriye geçti ve göğsüne girdi. Tek kelime etmiyor, mimik oynatmıyordu ya bu hali beni daha da keyiflendiriyordu.

Benim fuşya kazağımı saymazsak ikimiz de siyahlar içerisindeydik. Bir eli yanında salınıyordu, bana doğru bir adım attı. Ağır ağır geliyordu, onunla oynamak istiyordum benimle oynamayacağına ise emindim ama yine de kıkırdayarak bir kar topu daha yaptım.

Beni izliyor, başkanı dinliyordu. Ben de ona bir adım attım, durdu ve durunca yuvarlak yaptığım karı ona attım.
Koluna geldi, bakışları eşliğinde başını iki yana sallayıp telefonu kapatmasıyla "Ay yanlışlıkla yaptım Serdaaar." Diyerek canımı kurtarmak ister gibi olabildiğince seri hareketlerle arkamı döndüm. "Gerçekten istemeden oldu."

"Gel buraya gel." Hareketlenmişti belli, yukarıya doğru kaçarken her ihtimale karşı kenardan bir avuç kar kopardım ama birkaç adım sonra yavaşlayarak ona döndüm. Benim aksime onun elinde kocaman bir kar topu, sıkıca şekillendiriyordu. Bir an kabullenerek duraksadım, yüzüm düştü, dudağım sarktı. Gerçek şu ki kaçsam da onu bana atardı, hem de istediği yere kolaylıkla isabet ettirirdi.

Sanırım oyun istediğim türde olmasa da ilerleyecekti.

Kenardan biraz daha kar alıp kendi yuvarlağımı büyütmeye çalıştım ama ne fayda, Serdar avuçlarını kaplayan o karı öyle bir sıkıp bana atmak için şekillendiriyordu ki ben kendi karımı kenara bırakıp  onun atışını bekledim. Bir süre, gözlerim ondaydı ama o sessizdi. Sonra bana bakarak elini kaldırdı, yüzüme gelmesin diye ellerimi kendime siper ettiğimde bir an durduğunu gördüm.

Dalgın gözlerindeki hayal kırıklığı mıydı? Kıyamaz hali koyu bakışlarının ardından kendini belli ediyordu. Öyle bir hali vardı ki, elimi yüz hizamdan yavaşça indirdim. Ben indirdim, o kolunu kaldırıp  yaptığı kar topunu siyah saçlarının ardından başına bıraktı.
Kar parçalandı, tanelere değen yüzü yüzümden bir an olsun gitmedi.

"Bunu istemiyor muydun?"

Ben bunu mu istiyordum? Bilmem ki, başına atmayı hiç istemedim. Yüzüm düştü ona adımladım, "Yaaa Serdaar." Sesim incelip değişmiş, adımlarım ona sarılmak için fazla sabırsızdı. Vardığım yerde beni kucağına alıp başımı öptü. "Kızım ben onu sana atabilir miyim? Sen kafayı mı yedin?" Bacaklarımı sıkıca beline doladım.

Bilemedim ki,

Siyah saçları kar dolmuş, omuzları bembeyazdı. Bundan önce de ben atmıştım hep, üzüldüm. Sırtına uzandım, ıslaktı biraz. "İçine girdi mi?" Bir yandan başını öpüyordum. Erimişti hepsi, sırtı hayli ıslaktı ama bunların aksine sıcaktı da. "Oy kıyamam sana." Atarken böyle düşünmemiştim ama ya hasta olursa? Hepsi de sırtına inmişti ya ciğerlerine bir şey olursa?

Kollarımı sıkıca ona dolayıp ensesini öptüm. "Ben yıkarım seni Serdar' ım. Birde çorba yaparım olmaz bir şey." Gülümsediğini hissediyordum, hatta sözlerimle gülüşünü işittim. Farkındaydım o bir askerdi, iki kar topundan etkilenmeyeceğini biliyordum ama yine de aynı şey değildi durduramıyordum içim gidiyordu.

Sırtını okşaya okşaya omuzlarında durdum, göz göze geldik. "Girelim hadi üzerini değiştirelim hasta olma." Kaşları çatıldı. "Olmam abartma. Yeni çıktık kalalım biraz daha, sevdin sen." Benlik problem yoktu, bundan sonra üst taraflarına atmazdım sadece.

Başımı hevesle salladım. "Çok sevdim." Kardan adam da yapalım derdim ama benimkiler hep biraz çirkin ve yamuk oluyordu kendimi durduk yere rezil edemezdim. Hem birde bir eğlencesi yoktu bence, sadece üşüyordum.

Çenemle aşağıyı işaret ettim. "Tamam o zaman indir beni evin önündeki düzlüğe gidelim." Çok bir yere ayrılmak istemiyordum zaten her yer aynıydı. İndirişiyle üşüyen ellerimi hissetmesin diye elini tutmadan koluna girdim, birlikte adımladık. "Başkan aradı ya, görev falan yok değil mi?" Rahat edememiş olacak sıyrıldı, kolunu omzuma atıp kendine çektiğinde beline sarılmak zorunda kaldım.  "Yok yavrum başka bir mesele. Selamı var." Aynı anda adımladık, gidene kadar adımlarımızı izleyip onunla var oldum.

"Gidince hangi evde kalacağız Serdar? Birde ben merkezi Sena' ya bıraktım sorun olur mu senin için?" Birlikte kalıyorduk, Serdar gelince bir ayrım gibi bir şey olmuştu. "Yok yavrum neden olsun?" Kaba sesi öyle net çıkmıştı ki daha o saniyede soruyla alakalı hiçbir soru işaretim kalmamıştı.

Adım seslerine soluğu karıştı. "Havalar biraz daha ısınana kadar merkezde başka bir evde kalabiliriz aslında. Sen mutfağı falan da yaptırmak istiyorsun usta varken seni o evde tutmam ben."

Yani, aslında ben hiç istemiyordum başka bir ev. İç dudağımı ısırdım, dudaklarım da bununla şekillendi. "Ustalar ben dersteyken gelse olmuyor mu Serdar? Seninle girerim eve. Başka bir düzen istemiyorum, artık sıkıldım yoruldum ya. Bir süre yemek işini de restorandan idare ederiz olmaz mı?" Yeni ev demek yeni bir alışveriş, soyacağına kadar bakmak demekti benim son senem ders mi çalışacağım onu mu yapacağım.

Çıplak elleri deri ceketimden kolumu sıkar gibi oldu. Ayak izlerimizi izliyordum, "Mutfakta bir süre daha idare et o zaman, havalar ısınınca hallederiz. Okula ben bırakacağım zaten, orada bir sıkıntı yok." Öyle mi? Bu konuyu hiç konuşmamıştık her sabah mı?

Benim için problem değildi önemli olan evdi. Başımı salladım, "Yanii, bence de olur ben daha fazla sağda solda kalmak istemiyorum." Dönem başladığı gibi bambaşka biri olurdum yine. Kafamı derslerden kaldırabileceğimi sanmıyordum bu yüzden her şeyi ayarlamam lazımdı.

Dalgın bakışlarımın yanı sıra yavaşlayıp "Derdin bu olsun yavrum." Dediğinde gelmiştik. Alay mı ediyordu sanki? Derin bir iç çektim, suretine dönerken "Bir derdim daha var." Dertli dertli oflayarak verdim. Acım da buydu, kaşları çatıldı "Ne?" Ve gülümsedim. "Benimle kar topu oynar mısın?" Lütfen, şu an bunu istiyordum.

Başını arkaya atmasından bunu istemediğini anladım zaten. Salaş bir iki adımla geriledi, neredeyse kar kaplı duran şık aydınlatma direğine yaslandı. "Ben durayım sen at." Kollarını bağlamıştı, bakışlarına mızmızca omuz silktim. "Sen de at, olmaz öyle." Biliyorum biliyorum, Serdar' ın karakterine buna denk değildi ama benimki denkti tek başıma da yapamazdım.

"Ben atamam sen at."

Her yer bembeyazken neden? Eğildim ve yerdeki birikintiden bir avuç kar aldım. "Şu kıyamayışlarını kenara bıraksan biraz." Elbette sesim ona ulaşmıştı.

"Benim elimin ayarı yok, bir şey olur hızlı atarım acır Hazan." Biliyorum az evvel gördük ve cidden ayarlayabilir miydi sanmıyorum. Aynı şey değildi farkındayım ama sevişirken de bazen bir anlık canımı yakıyordu etimi sıkıyordu tabi hemen uyarıyordum. İnleyişimden anlıyordu bazen.

Karı iyice şekillendirdim, baktım yönlenecek gibi değil düşen omuzlarıma mani olmadan gözlerimi devirip ona sırtımı döndüm. "Çok sıkıcısın Serdar." Ne olurdu biraz oynasak. Yani çok mu- omzumda hissettiğim ufak darbeyle zihnim bir an afallar gibi oldu. Bana kar topu mu atmıştı?

"Ben başka şeylere alışmışım hiç oturmadı elime bak." Silahlardan söz ediyordu, ona döndüm. "Keko ruhunu sarmadı evet." Kaşlarını yapma der gibi çattı. "Keko mu?" Başım yana eğildi, "Yani, aksi de söylenmez ki şimdi?" Minnoş ruhun desem daha bir oturmazdı. Başını anladım der gibi salladı, derin bir nefesle buna eşlik etti. "Keko iyi tamam."

"Gelsene." Yine çağırıyordu yine öpüp koklayacak aklımı başımdan alıp beni eve sokacaktı. Elimdeki kar topunu göğsüne atıp yükselen sesimle geriledim. "Hayır yaa."

Kar göğsünde parçalandı, bana bir adım attı. "Neye hayır?" Gülüyordu birde, arsız. An taraftaki birikintiden bir avuç kar aldım, aynı zamanda geriliyordum. "Serdar yaklaşma Vallahi atarım." Umursamadı, yavaş adımlarıyla soludu. "Atsana." Bir etkisi yoktu bunu onda biliyordu. Gözlerimi devirdim. "Hayır yaa." Yine de karımı ona atmaktan vaz geçmedim.

Elinin tersiyle kolunu silkeledi. "Neye hayır?" Bu defa çok net gülüyordu, dudakları iyice gerilmişti beni de gülümsetir gibi oldu. "Neye geliyorsan ona hayır."

Dinmedi, halim hoşuna gitti ben geriledim o geldi. "Neye geliyormuşum?" Ah bir de başını iki yana sallaması yok mu... Kıkırdamaya başladım ve solumdan avuçladığım karla sağ elimin işaret parmağını ona doğru salladım. "Bak; ben artık senin bakışından ne istediğini ne demek istediğini anlıyorum tamam mı?" Sağ elimi indirdim, soldaki çiğ köfte şeklini andıran karı Serdar' a attım. "Gelme Serdar." Onda hissiz bir dokunuştan farksızdı tabi.

Ufak adımıyla arkamı döndüğümde sadece kaçacaktım. Omzuma bir kar indi, "Gel buraya gel." Oyun mu oynuyordu? Yakalanırsam çok başka yöne ilerleyeceğini bildiğimden durmadım. "Seninle sevişmeyeceğim. Sarılmana da izin vermeyeceğim eve girene kadar rahat dur Serdar." Her bir yanımda pamuk gibi kar yığınları vardı, her adımda biraz biraz aldım, iri bir top halime geldiğinde ona döndüm. Aramızda sadece birkaç adım vardı, atışım göğsüne indi fakat aynı zamanda bana yolladığı kar omzuma isabet etmişti.

Bilerek yapıyordu, benim aksime o ya koluma atıyordu ya bacaklarıma. "Özledim." Deyip bir adım daha attı. "Bir kere sarılayım yavrum, söz veriyorum kısa sürecek." Yeniden adımlamaya başladı, "Biraz da öpeyim." Ama böyle olmazdı istekleri giderek çoğalıyordu, yanımdaki beton duvardan biraz daha kar alıp bağrına attım. "OLDUU." Aynı duvara uzandı, irice aldığı karla arkamı dönüp konuşmaya devam ettim. "Biz o kadar yalvaralım, beyefendinin aklı çıktığımız gibi uçkuruna gitsin."

"Günahımı alıyorsun."

Ciddi olduğu kadar alaycıydı da. Arkamdan ilerlediğini duyabiliyordum, "Benim aklım çıktığım gibi değil, hep uçkurumda. Bir de sende. Ve ikisi hep aynı anda." Ben ve uçkuru, tabi ya. Bir an gözlerimi devirirken kıkırtımı bastırmak istedim ama bu ne kadar işe yaradı bilmiyorum. Adımlarım benimle hızlandı, ilerlerken aldığım karı ona bakmadan başımın üzerinden arkaya atırdım. "Serdar yapma."

"Yapmıyorum, yapmak istesem yaparım biliyorsun." Doğru, onun bir adımı benim üç adımımdı ne kadar hızlı koşarsam koşayım istese hemen yakalardı. Daha evvelki gibi, olduğum yerde durup başımı arkaya attım. "Bana bir bulaşma bir oyniyim yaa." Omuzlarım düşmüş, alt dudağım bükülmüş, sesim hüzünlenmişti. Cidden oynamak istiyordum, sadece biraz. 

Sesini duydum, "Tamaaam. Gel bir öpeyim öyle oyna."  Aheste aheste geliyordu, yaklaşması sorun demekti. Üstelik bu kıvamdayken oynayabilirdik de bence. Tabi ona benimle oyna desem oynamazdı, o kalıba girmezdi. Bu yüzden ben de o a döndüm ve "Öpme." Diye yükselip yeni kar topunu attım.

Atışımı izledi, kar topumu. Parçalandı ve küçümser, sabit bakışları eşliğinde yeri boyladı. Onun derin soluğu bakışlarımı üzerine çekti. "Hazan." Derken elini uzatıp bana doğru bir adım atmıştı bile. Göz göze geldik, hoşnutsuz duruşuyla koluma dokunmasına müsade ettim. "Sana bir şey atamıyorum, oyun bile olsa. İnan denedim hiç haz etmedim. İstediğini biliyorum ama yapma. Sen at, benden bekleme benim elim gitmiyor."

İçim ilk defa bir düzlükte karışmadı, uzun uzun sorgulamadım ama bozguna uğrayan sesimle ufak bir mırıltı gibi "Neden?" Dedim. Halbuki canım yanmazdı, değerdi o kadar. Seviyordu biliyorum ama kar bu, atılır amacı bu.

Başı bir an hareketlendi "Bilmiyorum," Uzanıp sakin bir solukla sarıldığımda içinin titreyişini hissettim. "Sana bir şey atamam." Serdar... Bilmiyorum bazen sana karşı hiçbir şey söyleyemiyor, düşünemiyordum.

"Hadi ne yapmak istiyorsan yap gireriz birazdan. Sonra istersen Urfa' da hep birlikte bir yerlere gideriz kuzeninle oynarsın." Pekala, bunun üzerine bir şey söylemek istemediğimden başımı sallayarak ondan yavaşça ayrıldım.

En azından biraz daha dokunabilirdim. Ellerimi hissetmeyeceğim derecece üşümüşlerdi hem, girsek iyi olurdu.

Bu keyfi kaçmış halimize ona en son, duymasını istediğim bir tonda "Yaşlı, bunak." Diyerek son vermek istedim. Kelimelerimin sonuyla "Ne!" Diyen kışkırtılmış sesine kıkırdayarak aksi yönde oynaya zıplaya ilerledim. "Yaşlanmışsın, hem telefondan haz etmiyorsun hem oyun oynamıyorsun." Bir de girdiği her ortamda onu olduğundan da olgun gösteren ağır duruşu vardı tabi, yine de onu es geçip tüm sözlerimin aksi için kocama döndüm. Keyifle geri geri yürüyordum, çatık kaşlı tebesessümü içime dert değil meze oldu, çenemi hafif kaldırıp kıkırdadım. "Ama kabul, çok fena sevişiyorsun."


.....

Oy ve yorumlarınızı bekliyoruumm😘

.....

Aramızda metreler vardı. On, yirmi, otuz? Bilmem, benim metre hesabım hiç iyi değildir. Bu yüzden kendime bu rahatlığı hak görüp "Serdar." Diye seslenirken yaptığım ikinci yuvarlağı kenara koydum. 
İleride telefonla konuşuyordu ve ben, kızarmış ellerimi kesinlikle hissetmiyordum.

Bir şeyler deyip telefondan ayrıldı, sesi kapatış olmalı ki az evvel küfürünü işittiğim kaba ses bu defa bana bakıp "Efendim yavrum?" dedi.

Yuvarlakları üst üste koydum, hem yamuk olmuşlardı hem de kardan adama şekil verecek bir şey yoktu yanımda. Keşke evden kahvaltılık alsaydım, duvarın zeminiyle oynamaya devam ediyordum. "Bizim aramızda kaç metre var?" Kaşları çatıldı, mesafeye şöyle bir baktı, "On yedi." Beş değildi yani, yok canım beş olamazdı zaten.

Başımı sallar gibi oldum, çok da önemli değildi sadece merak etmiştim. "Tamam." Onunla ufak bir bakışmaydı, Serdar bu defa bana arkasını dönüp konuşmaya devam edince ben de birazdan gitme niyetiyle önüme döndüm.

Dönmem kısa sürdü, bir iki dakika sonra tekrar derin bir nefesle seslendim. "Serdar?" Aynı an, aynı şekil bana dönerek "Efendim yavrum?" Deyişini yuvarlak kar topuna şekil verirken izledim. Kabul ediyorum bir türlü konuşturmuyordum ama ne yapayım sıkılıyordum?

Sanki ciddi bir iş yapıyordum da aralarda da onunla konuşuyordum gibi bir eda, "Evde kakao var mıdır?" Canım kakaolu kek istemişti ama sorduğum an ne hikmetse istemekten vazgeçti.

Serdar telefon elinde birkaç saniye öylece durdu, tam bir yanıt için dudaklarını aralamıştı ki "Amaan neyse girince bakarım boşver." Diyerek önüme döndüm. Aramızdaki muhabbet benim boş vermişliğimle bölündü, iki saniye içinde sanıyorum ki herkes kendi işine koyuldu ama ben önüme döndüğüm an kaşlarımın kuvvetle çatılmasına mani olamadım.

Bir şey aktı benden, kar kırmızılığa bulaştı. Ellerime baktım, parmak uçlarımdan sızan kırmızılık damlalarla avuçlarıma aktı. Biriktiği yerde sebebini, ne olduğunu anlamayamadım; zira hissetmedim de.

Zihnim bu anda sömürülür gibi savrulaya başlamıştı, uğuldadığım konusunda nettim; ona seslendim. "Serdar?" Yeniden adını zikretmem onu tahminen sinirlendirmişti çünkü bu kaçıncıydı bilmiyorum, son birkaç dakikadır aklıma gelen her şeyi soruyordum. En sondan iki öncekinde buranın rakımı ne demiştim.

Korktum, çünkü iri bir damla beyazlığı tarafımca kullanılmış zemine yayıldı. Yeniledim "Serdar." ona doğru döndüm; sağ tarafımda, on yedi değil bu defa yirmi metre kadar ilerimdeydi ve ben dua eder gibi açtığım ellerimle yardım ister ifadeyle ona bakıyordum.

Beni izliyordu, bir şey soracağıma o kadar emindi ki bu defa efendim diyen dudakları değil gözleriydi. Haklıydı da, sordum. "Serdar bu ne?" Birden korkmuş ve ne yapacağını bilmez sesimle birlikte bakışları ellerime kaydı, kaydığı yerde gözleri epey iyi görüyor olsa gerek anında telefonu kapatırken bana ilerlemeye başladı. Kaşları çatıldı, sert sert bakıp büyük adımlarını "Yavrum iyi misin?" Diyerek bana çevirmişti.

Adımladıkça hızlandı, hızlandıkça yüzü değişti.

Bilmem, iyi miyim ki?

Ellerim yine ayrık, hissetmediğim bir batışın kanamasını endişeyle içerledim. Yanıma gelmiş, parmaklarımdan yere süzülmek üzere olan damlalar eşliğinde bileklerimi kavramıştı. "Serdar, bu ne?"

Gövdesi beni sanki tümüyle bir bütün edecek, öyle saracaktı. Başımı heybetinde dolaştırıp yüzüne ulaşamadım ama anlamasız bir endişeyle devam ettim. "Hissetmiyorum, soğuktan."

Bileğimi çevirerek neler olup bittiğine aceleyle göz attı daha sonra bilinçli bir sıkıntı eşliğinde gözlerini sıkıca yumdu. "Sakin ol." Gözderi derin bir solukla aralandı. Başı az evvel oyun oynadığım yere kaymıştı. "Camlar var, gördün mü? Kesmişsin." Şeffaflardı, Serdar gösterene kadar görmemiştim, bu ne mümkün? Issız bir dağın başınsaydık onu oraya kim koyar ki?

Parmaklarımdan süzülen kırmızı damlalar etimi tahminen okşuyordu. Hissizliğimle bakmasam bunu bile anlayamazdım, "Gel." Diyerek beni yavaşça kucakladı. Ellerimi üzerimde tutuyordum, bir yere damlamasın diye dikkatle sağa sola hareket ettiriyordum. Tam anlamam mümkün değildi, belki birinin boyası diğerine geçmişti ama en az sekiz parmağım kesilmiş gibi duruyordu.

"Bırak aksın."

Eve adımlıyordu, adımları da hayli hızlıydı. İncelemeye yeltenişim mırıltıma karıştı. "Girmiş midir?" Cam kırıklarını parmak uçlarımda derime takılmış bir şekilde kalmasını elbette istemezdim ama hastaneye gitmek de istediklerimin arasında asla her almıyordu.

Soludu, "Bilmiyorum, sorma." Gergindi, çok fazla.
Cebinden çıkarttığı anahtarı kilite yerleştirdi ve onu ittirmek yerine tekmeleyip açtı. Bana kızmış mıydı? Bu ona göre düşüncesiz hareket edip ahmakça işler mi yapmıştım? Bilmiyorum ama bana göre öyle değildi. İstemiştim ve eğlenmiştim. Tamam ellerim donana kadar belki bir eldiven takmalıydım ama o da takmamıştı, ben de bir yerden sonra asla ihtiyaç duymamıştım.

Şeyden sonra; ellerimi hissetmemeye başladıktan.

Ev dışarının aksine sıcacıktı. Tüm bedenim üşümüş ama bu beni zorlar raddede değildi. Sessizlikle banyoya ilerledik, onun adım sesleri benim parmak uçlarımdan akan kan derken nihayet banyoya girdik, beni yavaşça yere bırakıp lavabonun önünde arkama geçti.

"Acıyor mu?" Suyu açtı, sıcak olana kadar kısa bir an bekledi, kontrolü sırasında omuzlarımı bilmem der gibi silktim. Artık damlalar kırık beyaz oval lavaboya damlıyor, suya karışıyor ve akıyordu.

Onu tamamen arkama iten neydi bilmiyorum ama aynada gördüğüm kadarıyla siyah deri ceketini bir çırpıda çıkartıp öylece zemine savurdu. Bakışları bu sırada daima bendeydi. Tekrar arkama geçti, sırtımı göğsünde hissettim. "Sakin ol tamam mı? Korkacak bir şey yok." Ellerimi tutmuştu, suyu biraz kısıp benimle birlikte ellerini altına yerleştirdi.

O an aklımdan geçenler, acı değil gözüm bir an fayanslara ilişti. "Her yere damladı, hepsi kesilmiş." Tüm parmak uçlarım, sekiz demiştim sekizi de kesilmişti ama yaralar derine benzemiyordu.

Başını çevirip beni sarsan bir adımla şakağımı sıkıca öptü. "Acıyor mu?" Donmuş ellerim sıcak suyu bulmuştu. Üstelik ellerim değil bedenim de bu ortamda kendine gelirken ne hissedeceğimi tam olarak kestiremeden "Hayır," dedim.

Kanlar temizlense de yenileri akıyordu, bakışlarım onları takip etti. Ne olacaktı şimdi? Bir süre kullanamayacaktım belli, gerilmişim ki kollarının arasında olan bedenimi sıkıp yeni bir dudak darbesiyle bıraktı. "Gevşe biraz." Bu defa boynunu öpmüştü, ona açıklık getiren benliğim sesindeki sakinlikle kendine geldi.

Öfkeli değildi, bunu istemezdim.

Dudakları kulağıma yakın bir yerde hareketlendi, "Ben bakacağım tek tek tamam mı? Derin değil saracağız acımayacak." O mu ilgilenecekti?

Gülümser gibi oldum. Elbette, buna artık şaşırmamam gerekiyordu başıma ne gelirse gelsin her şegi Serdar çözüyordu. Kendiyle, başkalarıyla ve işiyle ama en çok benimle.. Ne varsa o hallediyordu, sanki bunun için programlanmıştı.

Başımı salladım, "Tamam." Gevşemeye başlamıştım evin ve suyun sıcaklığı iyi gelmişti ama buna mecbur da değildim. Dikkat etseydim böyle bir sorun olmayacaktı, "Kızdın mı?" Derken azar yemiş gibi pusmuş sesimi bu yüzden ondan saklayamadım.

Ellerimden aktı gitti, yeni kırmızılıklar bize yansımadı. Serdar ince parmaklarımla tek tek ilgilenip onlarla oynar gibi dikkatle yıkadı. 

"Neden kızayım?" Sesi de asla öfkeli değildi, aynada ona hayret ettim. "Dikkat etmedim, kestim diye." Siyah ince kazağı ona zorla ben giydirmiştim, üşütsün istemiyordum. Şimdi üzerinde sadece o kazak, siyah pantolonu ve yarım gözüken kemerin metal tokası çok güzel görünüyordu.

"Hayır." Demesiyle yorulan başımı lavaboya eğdim. Parmağında alyansı, ben karda kaybederim diye yatak odasındaki komodine bırakmıştım.

"Neden bile bile elini kesesin ki? Olmuş işte, bu yüzden sana kızsam sadece kalbini kırmış olacağım. Ne işe yarayacak?" İşaret parmağımın ucuna bakıyordu. Hafif sıkıyor sıktıkça kan geliyor ve sanırım içinde camın olmadığına emin oluyordu ama benim aklım bambaşka bir yerdeydi.

Aklımın olduğu yerde derin bir nefes aldı, "Sonra daha dikkatli olursun. İyi misin?" Olanlar karşısındaki tavrına gülümserken o başını çevirip şakağımı tekrar tekrar öptü. "Güzel yavrum benim."

Bir şey yok gibi salındım, "İçeride kalmış mı?" Bundan korkuyordum minik camlar canımı yakardı. Elimi tekrar suya tutup orta parmağıma geçti. "Hayır, sızlıyor mu? Kalmış gibi mi hissediyorsun?" Aslında hiç kesilmemiş gibi hissediyordum kanamasının aksine her birinde sadece ufak bir sızı vardı.

Başımı iki yana salladım. "Hayır yok." Bir yandan kendimi de kontrol ediyordum ona daha da yaslanıp başımı arkaya attım. "Seni seviyorum." Aynadan görebiliyordum, gülümsedi ve bakışlarını ellerimden çekmeden dişlerinin arasından hayata karışır gibi derin bir nefes aldı. "Ben de seni çok seviyorum yavrum." Uzanıp öptü. "Kurban olurum sana da Serdar Serdar diye seslenen sesine de." Kıkırdadım, belli ki onu bunaltmamıştım sıkılmamıştı aksine fazlasıyla hoşuna gitmişti.

Ona her defasında aşık olamazdım bu mümkün değildi.
Öyle miydi?

Başını omzuma eğdi, "Üşüdün mü?" İki yana salladım. Aslında biraz üşümüştüm ama o da normaldi, baş parmağıma ulaşıp devam ettim. "Isıtalım seni. Duş almak ister misin?" Orada oyalanmak istemiyordum salondaki şömine iyi gelirdi.

Ya da belki, "Hayır, kahve içelim mi?" Deyip yüzüne doğru döndüm. Sakalları dudaklarıma değdi, burnum şakağına yerleşti ve onu öptüm. Beni ciddiye almadığı anlardaydık, "Olur." Deyip dikleşti, az ilerideki havluya uzanmıştı. "Parmaklarını saralım önce." Derken havluyu ellerime tutturup iki eliyle beni çevreledi.

Ayrılmak gibi bir niyetim yoktu aslında, en çok da bana kızmadığı için. Sessizce gülümsedim, başımı yaramaz ama ne istediğini bilen biri gibi arkaya attım. "Tamam, sonra da sevişiriz." Bunu hak etmişti-k.

   

                                 💎

Serçe parmağıma da yara bandını dolayıp bittiğini belli eden bir işaretle ucunu etime hafif bastırdı. "Çok sıktım mı? İyi mi böyle?" Hiçbiri için aksini söylemeyemezdim. Başımı iki yana sallayıp kucağında arkaya doğru yaslandım. Yara bantlarının çöpleri parkede toplanmış, oturuşunu benim için düzeltmişti. İsteğim üzerine yanan şömine üşümüş bedenimi bir nevi mayıştırırken manzaraya çalan gözlerimi iki arada dolaştırdım.

Harika günlerden birindeydik. Rüyaya eş, rüyadan sahiciydi.

"Serdar," diyerek başımı iyice bağrına, sıcak teninin tam ortasına yasladım. Kollarını bana saralı çok olmuş bir yandan da parkedeki çöpleri avcunca sıkıp büzüyor ve kenara iliştiriyordu. Alnımı öptüğünde şöminedeki odun sesleri cızırıyla ona eşlik ediyordu. "Efendim yavru?" 

Üşüyen ayaklarımı birbirine yasladım ve yerimde kıpırdanarak başımı onu net bir şekilde görebilmek için yüzüne kaldırdım. Bir şey söylemek niyetinde olmadığımın o da farkındaydı; o yüzdendi sanırım sakallarını severkenki susuşu.

Ona uzandım, elime alabildiğim her yerini sakin sakin severken zihnimden geçenlerle bir an gerilir gibi olmuştum. Bu hal beni yeniden Serdar' ın bağrına sakladı.
Yıllar evvel, unutamadığım konuşmalardan birindeydim.
O. Sürekli beni döveceğimden bahsederdi, ben şimdi başka bir adamın kollarındayım. Hem de öyle bir adamın kollarındaydım ki hayatta olsa şu an ona sadece küçümser bir bakışla gülümserdim.

Yine de tüm bu olanlar kalbimi kırmadı değil.

Teninin kokusunu içime çekerek kucağında daha da kıvrıldım, "İyi misin?" Serdar' a bundan söz etmek istemiyordum başımı sallayıp başka bir öpücükle konuyu geçiştirmek istedim. "Gece film izleriz belki." İstemiyorum diyeceğini sanmıyordum, sakin fakat boğuk sesiyle soluklandı. "Bakarız yavru."

Ayaklarımın aksine salon iyice sıcak olmuştu sanırım onlar için bir çift çorapla buluşmam gerekliydi.  Doğruldum, pembe kazağımı çıkartıp kenara koyduğum saniyelerde atletimle ona dönmüştüm. Çıplaktım, geriye yasladığı başıyla alışagelmiş bir ifadenin hoşnut hali vardı gözlerinde, beni böyle atletle görmeyi seviyordu biliyorum. Göğüslerim, bağrım ve göğüs çatalım kocam tarafından her zaman ona göre sarhoş edilesi bir halde güzeldi.

Şu anda da, kucağımda böyle oluşumdan o kadar memnun görünüyordu ki tepeden beni izlerken dudağının kenarı yavaşça havalanmış, bakışları üzerimde gururla gezinmeye başlamıştı. Elini uzanıp yanağımı kavradığında ikimiz de birbirimiz için hareketlendik.

"Seni seviyorum." Her an söylemesem olmaz, asla. Bağrını okşayıp parmaklarını yüz hatlarında gezdirmezsem olmaz, asla.

Yüzü yüzüme bir an kadar yakındı, dudaklarının "Seni seviyorum." Diye hareket edişini yüzümde hissettim ve bunu yaşarken elimi geniş omzumda usul usul hareketlendirdim.

Birbirimize değiyorduk, bu usul temas beni savurup okşadı.

Nasıl bir hayatımız olacaktı acaba. Dışarıda, insanların içinde, evimizde... Olaylar standarta döndüğünde yemek yapıp Serdar' ı beklediğim günler nasıl şekillenecekti bunu çok merak ediyordum. Ya da ben evde ders çalışıken Serdar ne yapacaktı?

Aile yemekleri, hafta sonu planları, faturalar, kahvaltılık alışverişler, gelirken ekmek allar... Koca bir heyecan, derin bir iç çektim.
Kıyafet seçimlerimiz, ortak kararda buluşmalarımız, onun ütülerini seve seve yapmam, yatağa sermek için seçeceğim nevresim takımına kadar her şeyimizi ince ve saçma bir delilikle merak ediyordum.

İçi içine yeniden sığmadı anladım. Çünkü bana "Ne oldu?" Derken beni birden sıkıca sarmıştı. Kıstırdığı yerde koluna doğru yatırıp yüzümü öpmeye başladı. "Neye gülüyorsun?" Kıkırdayışlarımla ona engel olmak istesem de halimden memnundum. "Ya." Diye yükseldim birden. "Çok seviyorum seni, yapma." Kıkırdadım, kıkırtıma yaramazlık yapıp aklanmaya çalışan tonumla o da gülerek eşlik etti.

Herkes gibi yitip gitmekten korkmuyordum, bir can havli eşliğinde sulara katılan minik tahta parçasını yabana vuran gül misaliydik. Eşsiz, ferah ve debelenen bir yalınlıkla ürkütücü. Biz bu evrenden sıyrılalı bir zemheri ışığı kadar yeniydi ve biliyordum ki, ilişkimiz bir sandalla sürgün yemeyecek kadar sağlamdı.

"Kur-ban olurum sana. Senin o sıfatını yerim kızım." Çoktan eğilmiş, aralanan gözlerimle sözlerini ikiye bölünmüş bir solukla gerçekleştiriyordu. Ayağımı çırpınır gibi sağa attım, "Ya ısırma Serdar." Dişlerini yanağımda hissediyordum ve tabi dudaklarını da. Baskı yaptı, beni yeniden ıstıyordu.

Kıkırtım beni boğdu, elimi yüzüne koyup asi bir hayvanı sever gibi okşadım. "Sakin ol." Tabi Serdar durmayınca gülüşüm konuşmamı engelledi. Birkaç saniyede duruldu, başımı tutup boynuna yasladı. Kokumu içime çekmeleri, başıma örtülen elle kendinde sevmeleri bambaşka bir histi. Anne gibi, baba gibi, dede gibi... Kocalar böyle sever miydi ben bilmem. Cidden, böyle sever miydi kocalar yoksa bunlar bize has duygular mıydı?

"Acıyor mu parmakların?" Hissetmiyordum bile, sormasa aklımdan çıkmıştı. Dudağımı öyle sarsak araladım, "Yok be." Derin bir solukla aklımdakileri onunla paylaşmaktan çekinmeden omzuna tutundum.
Her bir parmak ucumda dikkatle sarılmış kahverengi bantlar, beni rahatsız ediyorlardı neyse ki onları kendimde tutmam çok sürmezdi.

"Şurada o kadar iyi hissediyorum ki Urfa' ya döndüğümüzde nasıl bir hayatımız olacak merak ediyorum Serdar." Sözlerim onu düşündürdü mü acaba? Bunu daha evvel benim gibi düşünmüş müydü ya da. Geri çekilip "Çok daha güzel olacak yavrum." Deyişine bakarsak elbette düşünmüştü. Tabi, kötü olmamız için hiçbir neden yoktu biz zaten her zorluğu yaşayarak aşmıştık.

Façası yeniden tam karşımdaydı. Gözleri, yüzü, bakışları... Sanki hiç sevişmemişiz gibi bir histi, bu yaşadığım yerli heyecan ne olursa olsun kalbimi daima ilk günlere iterken başımı yorgun olduğu belli yaramaz bir çocuk gibi arkaya attım.
Kucağında oturup bedenimi ona çevirmem biraz yorucuydu tabi, "Gel böyle." Dedi, fısıltısı içime karıştı.

Oturuşumu düzeltip sırtımı göğsüne verirken uzanan bacaklarına karışan ve ona göre kısa olan bacaklarım biraz komik görünüyordu. "Aldın mı karın tadını?" Kollarını göğsümün altında çapraz bağladı, başımı keyifle arkaya attım. "Hıhı." Bir daha çıkmazdım gerek yoktu. Şimdi sadece film izlemek, kakaolu süt içmek ve yemek yemek istiyordum.

Eğildi, dudakları kulak mememi buldu ve ciddi sesiyle beni cinsel manada kendine çekti. "Birazdan da ben alsam karımın tadını." Kıkırtıma mani olmadan başımı yüzüne doğru çevirdim, "Alacağını biliyorsun." Bu konuda banyodan çıkarken son sözümü söylemiş, karşılığını da afallayan bir yüz, kısa bir öpüşle almıştım.

Elimi uzattım, parmaklarımın tersi sakallarında gezindi. Serdar' ı cinsel olarak hiçbir zaman geri çevirmezdim, aramızda ne geçerse geçsin ona istersem aylarca küs kalayım ama bunu asla yapmayacaktım. Bu konuda fazla hassastım, aksi halde evliliklerin zedelendiği konusunda da fazlasıyla nettim. Elbette konu Serdar' ken onun da aynı şeyi benim için düşündüğünü bilmek hiç de zor değildi.

Sutyenime uzandı, "Sen rahat mısın böyle?" Derken eli çoktan sağ göğsümün üzerindeki pembe sutyene gitmişti bile.
Temasına dönmemle parmakları omzumdaki askıya gitti, "Kızarmış burası." Parmağını soktu, askıyı yukarı aşağı yoklayarak genişletir gibi olurken ben sakince elini izliyordum. "O normal Serdar ya, rahatım ben." Askıyı indirdi, göğsüm bu sebeple açılır gibi olmuştu. Dudağımın kenarı "Sende rahat dur." Derken imayla yukarıya kıvrıldı.

Sakindi, hatta cümleleri sözlerime bozulmuş bir kurallılıkla dönüyordu. "Ben rahatım zaten. Canın yanacak diye dedim yoksa senden çekinecek değilim, bir şey istediğimde bunu açık açık söylüyorum." Sutyen ipim bir iki hareketiyle ön taraftan çıktı ve hızla arkaya ulaştı.

Aynı düzlükte "Acımıyor." Derken bunu bile bile yaptığı konusunda neredeyse emindim. "Kızarmış." Omuzlarımı silktim, silktiğim omzuma eğildi ve dudakları o kızarıklığı buldu. Beni öpüşü, omzumun üzerindeki sıcak dolu dokunduğu yere melhem oluyordu. Yaram yoktu ama Serdar' ın teması yine de bana şifaydı.

Başım ona dönmüş, sütyenimi çıkarttığı yerden ona bakıyordum. Benimle ilgilenirken başını öptüm.
"Dedim ya olur öyle, hissetmedim bile bak." Elim açılmak üzere olan göğsümde, tutmak için sarf ettiğim çabayı görünce sütyen ipimi yerine takıp lastiğini gevşetti.

"Niye saklıyorsun görmediğim şey mi?" Sinirlenmişti, kendi kendine söylenir hali vardı. Muhtemelen haklı olarak kendimi ondan gizlediğimi düşünmüştü. Beni bırakıp arkadasına yaslandığına bakarsak da öyleydi.

"Niye saklayayım Serdar?" Diyerek başımı sağa doğru çevirdim ama onu görmem için tamamen arkamı dönmem gerekiyordu. "Tuhaf hissediyorum sadece. Sütyen destekliyor sanki, iyi geliyor." Bir dizini büktü, önüme dönüp bacaklarımın bacakları arasında ne kadar ufak kaldığına tekrar tekrar sebepsizce göz attım.

"Ağrıyor mu sütyensiz? Gece takmıyorsun?" Pekala, onu meraklandırdım; buradan sonrasını biliyordum asla dayanamazdı.

Derin bir nefesle bacaklarımı birbirine çekip dizlerime eğildim. "Gece yüz üstü yatıyorum sorun olmuyor. Ben eskiden beri sütyenleyim. Alışmamışım, rahat hissetmiyorum." E şimdi küçük de değil, ağrıyor diyemem ama garip işte Serdar bunu anlayamazdı.

Doğruldu, beklediğim de buydu "Anladım tamam." Derken bedenime sarılıp kendini bana yasladı. Bu sana sinirlendim ama pişmanım hali, küs gibiyiz ama değilim de duruşumuz, her ne olursa olsun geri adım atmadan hala sarmaya devam edişi onu bilmem ama benim içimi gıdıklıyordu.

Uzun sayılacak susuşum da elbette bundaydı. Kar yeniden yağmaya başlamış manzara sadece bizim izleyebileceğimiz bir açıdan akmaya başlamıştı. Her sene buraya gelmek istiyordum, bu mümkündü. Her sene en az bir hafta derin bir huzurla kafa dinlemek; düşüncesi bile tüm sorunlarımı çözüyordu.

Kotumun üzerinden bacağımı kaşıdım. Rahat değildim fakat onu burada çıkartırsam neler olacağını biliyordum. Birazdan giderdim, sevişmeyeceğimizden değil acele etmiyordum. Onunla uzun uzun oturmaya da ihtiyacım vardı.
Eğildiğim yerde Serdar' da beni tamamlıyordu, başımı dizlerimin üzerine doğru yaslayınca alnı enseme indi ve tabi sesi duyuldu. "Belin ağrıyacak bana yaslan." Doğru söylüyordu, yine de bunu ondan duymak daha başkaydı.

Doğrulup ona yaslandım. Ben Serdar' a, Serdar duvara derken birbirine bağladığım kollarımla bakışlarımı duvar boyu camdan almıyordum. Bir yandan odun ateşi, bir yandan dondurucu soğuk... Dışarıda farkında olmadan kemiklerime kadar üşümüşüm meğer, şimdilerde yavaş yavaş olmakla birlikte iyice ısınmıştım. Öyle ki bu ısı beni mayıştırdı, gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı.

"Uyuyacak mısın?" Evet dersem biliyorum ki uyurdum. Onu tanıyordum, soruyordu çünkü evet dersem bana daha konforlu bir alan sunmak isteyecekti ama uyumak istemiyordum.

Başımı diğer tarafa "Mayıştım." Diyerek çevirdim. "Uyumak istemiyorum." Çıplak kollarımı sıvazlarken dudakları başıma indi "Olsun, uyu hadi biraz."

Uyursak da birlikte uyurduk, Serdar' ı yalnız bırakmayacaktım. Ayılmak için yerimde kıpırdanıp konuyu "Babaannenle konuştun mu?" Diye değiştirdim. Eskiden ne kadar çekiniyordum, tanışmaya bile gidelim diyememiştim ama şimdi dedeyi de babaanneyi de o kadar çok seviyorum ki her gün her an arayıp sormak istiyordum. Tabi şimdi olmaz, balayındaydık sevişme aralarında arar gibi; utanıyordum.

"Hayır, onlar aramazlar öyle. Dönünce gideriz." Zaten orası kesindi, dönünce de bir süre annenlerdir babaannelerdir eve pek uğrayamayacağız sanki. Her akşam birinde yemekte olurduk, sonra ben çağırırdım. Evlilik böyle bir şey miydi ya? Sanırım çok da değildi ben kocamı ve ailesini sevdiğim için tüm bunlar oluyordu. Yoksa sevmediğim biri olsa her şey bambaşka ilerlerdi.

Biraz duruldum, sonra dayanamayıp yerimde dikleştim ve ona döndüm. Beni izliyordu, façasına bir an takılı kaldım. "Kızarsın diye çok da başka konulara girmek istemiyorum ama şey diyeceğim." Sözüme karşılık kaşlarını çattı. "Neden kızayım? Ne oldu?" Omuzlarımı silktim, "Ne bileyim kızıyorsun ya başka bir konu olunca."

Hareketlendi, "Söyle." Derken aramızda kalan elimi tutunca dudağımı ısırır gibi oldum. "Biz Yeliz' le görüşmüyoruz. Uzun süredir." Otururken aklıma gelmişti öyle bir. Biraz durağanlaşmış, bazı düşüncelere dalmıştım ve sonuç; içimi ona açmak istedim.

"Öyle mi?" Derken kaşları hafif kalkmıştı, ona olan bakışımın devam etmesine sebebiyet verdi. "İçine dert mi oldu?" Dert miydi bilmiyorum sadece onunla paylaşmak istiyordum.
Aramızda kalan elini tuttum, kalın baş parmağı bileğimi okşuyordu. "Hayır, sadece az ya da çok insanlar hakkında bir yorumun var ya hani. Konuşuyorduk falan, ne düşünüyorsun merak ettim." Beni izliyor, ciddiyetle dinliyor, sakin ama şüpheci gözlerini mimiklerimden ayırmıyordu.

Başını arkaya yasladı, ellerime olan tutumu hiç değişmemişti uzandı ve yanağımı avuçlayıp baş parmağıyla yanağımı sıvazlamaya başladı. "Bir gün herkes çıkarları uğruna da olsa bir şeyler yapmaktan yorulur Hazan." Ne? Kaşlarım çatıldı, anlayamadım. "Tüm olanlar çıkarları için miydi diyorsun?" Yani Yeliz' le olan olaylarım, samimiyetim ve geldiğimiz bu nokta?

Serdar sessiz kaldı, baktı, baktım ve durdum. Sonunda sözleri arasına "Takılma, o bir kayıp değil." Deyince aklımdan geçenleri bir cevap gibi usul usul dile dökmeye koyuldum. "Bana Emir ve sen öz kardeş değilsiniz demişti." Gözlerim bağrına inmiş, dalgın sesim hem kendini Serdar' a açıyordu hem de yüreğimde tekrara koşuyordu.

Canımı yakmıştı, o sözler.

"Sonra Sena' nın zor durumda kalacağını bile bile Sena' yı anneme söylemişti. Ben onu tanıyorum, Yeliz gösterdiğinin aksine bu konularda gayet uyanık bir kız bunu bile bile yaptı." Kıskanmak, bilmiyorum bana mantıklı gelmiyor. Şimdi Sena ve Serdar aynı evde kalsa ben asla kıskanmam çünkü karakterlerini biliyorum biri kız kardeşim biri kocam. Onlar  muhabbet de etmezler zaten, ki keşke etseler.

Sena' da elbette neden Emir dururken otel veya başka bir yerde kalsın ki? Çevremde kimin öyle bir karakteri varsa bana ters, benden uzak olsun.

"Asma yüzünü." Eli enseme gitti, yüzüme bakıyordu sesine bakarsak da sinirlenmişti belli. Ona karşılık verip sakin ol der gibi kollarına tutundum. "Olayları bu hale getiren neydi?" O yoktu, bilmemezliği bana garip hissettirdi. Serdar keşke o gün de yanımda olsaydı. Hem eminim ki onun bildiği çok daha başka şeyler de vardı, kocamı tanıyorsam beni kırmamak için böyle üstü kapalı konuşuyordu.

Dalgın bakışlarım çehresinde gezdi durdu. "Melis' le yakınlaşmış, şu bana çicek yollayanla. Neden dediğimde de ısrarla sende onu kavgada korudun dedi ba-." Tekrarla, ısrarla aynı şeyi söylüyordum aynı değildi ikisi bambaşka problemlerdi ki Serdar birden öfkeyle "Dur dur." Diyerek sözümü kesti. Yüzü tiksiniz gibi değişmiş, kaşları çatılmıştı. "Ne kavgası? Ne zaman?" Cidden bunu ona söylememiştim, gerek de yoktu.

Gözlerimi geçiştirerek devirdim. "Kuzeninin istemesi vardı sanırım o gün, sokakta öyle ufak bir şey çıktı.  Biz de seninle biraz tartıştık sonra. Ya öyle boş bir şeydi. Ama aynı şey değil ki? Değil Serdar di mi? Bazen haksızlık mı yaptım diyorum ama sonra sinirim hepsini siliyor." Öyle çatık kaşlarını bozmadan kendi kendime konuşur halimi izliyordu. O kadar söyledim, susunca sadece öfkesini sabit tuttu.

"Benim bundan neden haberim yok Hazan?" Mahalle yanarken, evet evet o... Derin bir nefesle ofladım, "Konumuz o mu sevgilim?" Cidden daralmıştım, ellerimi tutup başıma eğildi ve öptü. "Benim konum hep sensin."

Ona bir şey anlatıyordum konudan sapmamam gerekiyordu, sözlerimle geriledim. "Serdar. Bir saniye bunu yapma, bir şey konuşuyoruz yarım kalmasın." Göğüslerime düşmüş saçı alıp kenara bıraktı sonra da bana döndü. Yüz yüzeydik, ellerimi tuttu. "Hayatım az önce anlattın zaten. Söylenecek ne varsa söyledin, iyi yapmışsın dememi bekliyorsan iyi yapmışsın. Kendini bu konuda kötü hissetme."

Sözleriyle gözlerim boşluğa dalar gibi bağrına dalmıştı, "Bence de." Kısık sesimle uzun uzun durdum, o da bana müsaade edip bu halimi hiç bozmadı. Sonunda telaşsız bir hale büründüm. Bu durumumuz beni hem dinlendiriyor hem de içimi bir karmaya itiyordu. Garip, Serdar' a anlatınca içimin rahatlaması sıradanlık dışı güzeldi. Gözlerimi bağrından aldım ve yeni uyanan çocuklar gibi "Aman neyse boş ver." Deyip kollarımı boynuna doladım.

Parfümü, teninin kokusu, sert ve kocaman olan sırtıyla ona kendimi bastırırken yerimde hareketlenmiştim. Varlığı beni heyecana boğuyor, aklımı bir karış havaya atıp karıştırıyordu.

Hareketimi kavradı, panik gibi "Dur dur, ne yapıyorsun?" Derken bacağımı kavramıştı. Kıpırdanmaya devam ettim, "Ya üzerine oturacağım." Başımı eğip dönmek istediğim yere baktım, oluyordu ama bir bacağımı diğer tarafa atmam gerekiyordu. Belimden tutup hiç bir ağırlığım yokmuş gibi beni üzerinde döndürerek oturttu.

Yeni halim, oturuşum yani. "Çok iyi geldi." Sarıldım, gözlerimi yorgunmuşum gibi yumdum.

Böyle ruhumun daralıp içimin karıştığı zamanlarda nedenini Serdar' la paylaşmak çok iyi geliyormuş meğer. Onunla daha evvel oturup bir şeyleri konuşmamıştık ama şimdiye bakarsak artık bunu daima yapacaktık. Bir şey söylemese bile; ki bu mümkün değil beni rahatlatmak için her şeyi yapardı. Yine de ona konuşmak yüreğimdeki kayayı sarsa sarsa patikadan aşağıya itiyordu.

"Şu kavga olayına dönelim." Eli yüzümde geziniyordu, parmaklarını yanağımda bir bir hissettim ve bu his sorduğu soruyla gözlerimi aralamama sebep oldu. "Kızlarla alakalı, zaten bir şey olmadı. Senin merak edeceğin bir şey yok yani." Cevabım kelimeleri ondan sakınıyordu, durması gereken yeri anladığında "Tamam." Diyerek başını arkaya yasladı. Sesine de yan tarafta titreyen telefon karıştı.

Bakışlarım anında o yöne gitti, kimin aradığını merak ediyordum. Serdar' da onun telefonuna neden baktığımı sormayınca biraz eğildim.  Benimle aynı anda telefona uzanmış, "Annen." Demişti bile. Ekranda Melek Teyze yazıyordu. Beni de aramıştır muhtemelen ama şu ara telefonuma aramasını fark etmeyecek kadar mesafeliydim.

Arama yanıtlandı, ses hoparlörde değildi yine annemin yarı şiveyle "Serdar neaber oğlum? İyi misiniz neyapaysınız?" Deyişini duyabiliyordum. Ona oğlum deyişi beni gülümsetti, Serdar' da iyice arkasına yaslanıp beni kendine katarak sakin ve derin bir nefes aldı.

"İyiyiz Melek Teyze oturuyorduk. Sen nasılsın?" Ona dönmedim ama elimi bağrına koyup ikilinin konuşmasına keyifle kulak kabarttım. "İyiyiz iyiyiz merak ettim öyle. Hazan nasidur iyi mi? Özledim sizi." Adımın geçtiği yerler onda bir etki bırakıyor olsa gerek bununla hareketlenmiş, dudakları ve tabi sakalları başıma inmişti.
Onu öpmek kadar beni öptüğü her yer ikimiz de güllüktük, bu kar kış kıyamet bize bahar bahçeydi. Bir gün bu delilikten, ki delilik dediğim de Serdar'dı,  apar topar kaçacak olsam bana öyle geliyor ki varacağım tek yer yine Serdar' ın koynuydu.

Birbirimize görünmez bir itişle varıyorduk. Bizim ruhumuzda belirsiz ipler, kuvvetli düğümler, şeker tadında çekimler vardı.

"İyi, yanımda o da. Her şey yolunda merak edilecek bir şey yok." Bir yandan beni seviyor, bir yandan sakin sakin annemle konuşuyordu.

Annem "Olsun annesi." Diye devam etti. "Üşütmeyin oralarda sıkı sıkı giyinin hemi? Hazan dinlemez sen giydir onu seni dinler oğlum." Serdar daha çok beni evden çıkartmayıp evde soyma halinde ama neyse, olur ben yine de sıkı sıkı giyinirim.

Şy arada annem kaç kere oğlum dedi bilmiyorum, sayamadım ama ben her defasında çok mutlu oldum. Öyle ki annem bana artık bir ömür kızım demesin Serdar' a sürekli oğlum desin bir an üzülmezdim. Ben zaten annemin beni çok sevdiğini biliyordum, o yeter ki Serdar' ı da sevsin; annesinden de çok sevsin.

"Aç kalmayın Serdar, yayla çok soğuktur oğlum. Bak ince giyme, sen biraz delisin sıkı giyin. Hazan' ı da aradım bakmadı merak ettim." Serdar biraz deli, deliliği beni keyiflere itti. Susmuyordu ve annemin bu tek soluklu hali beni güldürüyordu.

Serdar' ın kolunu sıvazladım, hareketimle derin bir nefes aldı. Soluğuyla kabaran bedeni beni de hareket ettirirken "İyiyiz Melek Teyze merak etme, aç da kalmıyoruz var her şey." Deyişinde garip bir hisse kapıldım.

Serdar şu an koca bir adamdı ve beni tekrar himayesi altına alıp kalkan oluyordu. Cüssesine bakarsak da, üzerindeki sakin halim savunmasız duruşum konusunda daha etkileyiciydi. Onun varlığı, annemle konuşup benim hakkımda benim için bir şeyler yapacak olması; koca figüründen farklı bir şeydi bu.
Etkileyici,

Matah bedenim Serdar harekete geçince bu durumda sarılmıştı. Telefonu daha da kavradı, boşta kalan kolu beni iyice sardı, tepeden bakışları üzerimde...
Pekala, ıslanıyordum.

Gözlerimi sıkıca yumup açmama sebep olan his beni bir an gerdi.

"Ederim, ben anneyim." Annemin sesiyle atlayacağım uçurumdan kendime gelir gibi oldum. Zamanı mı bilmiyorum ama kesinlikle yeri değildi bu yüzden silkelenerek kıpırdandım.

"Tamam Melek Teyze merak etme çıkmıyoruz zaten, evdeyiz ev de sıcak." Serdar tabi herkese kızdığı gibi kızamıyordu anneme. Geçiştiremiyordu da, öyle sakin sakin açıklama yapıyor, annesi gibi dinliyordu. Onu gördükçe ben nasıl mutlu oluyordum elimde değil.

"Serdar güzel güzel yemek yiyin. Canın bir şey isterse ara beni ben yaparım. Ne zaman geleceksiniz ne yemek yapayım oğlum? Çiğ börek yapayım mı size?" Ben severdim, annem de ayrı bir güzel yapardı daha evvel o kadar güzel yapanını hiç görmemiştim. Konu güzeldi elbette ama ben çok da normal değildim.

Yavaşça doğrulmak istediğimde kolumu tuttu, ne oldu der gibi bakıyordu. Uzanıp yüzünü öptüm sonra da annem duymasın diye sessiz sessiz mırıldandım. "Ben üzerimi değiştireceğim siz konuşun." Annemle başka zaman uzun uzun muhabbet edecektim bu konuda kendimi kesinlikle şartlandırıyordum ama şu an başka mecburiyetlerim doğrultusunda ilerlemem gerekiyordu.

Doğrulduğum yerde, olduğum anda beni daima izleyen bir çift göz vardı bunu epeydir farkındaydım. Serdar... Öyle uzaktan izlemeye alışmış ki bundan vaz geçmiyordu, kalbimin her defasında yerinden çıkacak olması ne kadar normaldi bilmiyorum. Sadece onun beni izleyişindeki ufak detayda dahi kendimi değerli hissettiğim konusunda nettim.

İlerledim ve adımlarken yalnızca ardımda kalan sesini duydum. "Yemek konusunda düşünmen gereken tek adam benim Melek Teyze." O kadar haklıydı ki, odadan çıkmadan evvel kapı kasasına öylesine bir dokunup kıkırtıma eş başımı olumlu anlamda usul usul salladım. Serdar her konuda titizdi düzenliydi ama yemek konusunda bambaşkaydı bunu da bilmeyen yoktu sanırım.

Üst kata çıktıktan sonra önce lavaboya uğradım sonra üzerimi değiştirmek için pantolonumu çıkartıp valizin önünde dizlerimin üzerine oturdum. Parmaklarımı bantlayacağız diye hiçbir şeyimi değiştirememiştik bunun için kapağını açtığım valize kararsız bir bakış attım.

"Ne giyeceksin?" Serdar gelmiş, bakışlarımı bir an arkamda kalan kapıya çevirip dudak bükerek önüme döndüm. "Bilmem." Valiz rengarenk görünüyordu, bu konuda fazla kararsızdım ama sanırım iyice ısınmak için sonra çıkartacağım bir bir tayt giyecektim.

Valizde dönen bakışlarım dahilinde onun hareketlerini de hissedebiliyordum. İlerledi ve tam arkamda dizlerinin üzerine çöküp belime sarıldı. Başı omzuma indi, atletimi sıyıran dudakları tenimi bulmuştu. "Tercihim çıplak ama." Sakin sesi bir o kadar boğuk, belime dolanan kalın kolları yerinde netti.

Onun her halini hissetmek, kolundan dahi etkilenmek akıl kârı değil. Konu karşı cins olması değil, konu Serdar' dı. Beni sarması, bana dokunması içimdeki başka dürtülere meydan okuyordu. Eskiden böyle  değildim insan aşık olduğunda dünyası değişir derlerdi de inanmazdım. Şimdi benim dünyam değişti, her halim Serdar' a kaldı.

Başımı arkaya atarak ona sokuldum, "Serdar." Sesim çırpınıyordu, soluğum tek heceye karışmıştı.
Yapma, zaten yeterince iyi değilim. Cümlelerin sonu bir köz yuvasıydı, yüzüm kızarıyorken bundan kaçarım.
Sesime bir yanıt vermedi. Onun yerine bir kolu benden sıyrılıp altlardan ucu görünen kırmızı satene gitti. "Bu." Salınan kısım yarı güpür.

Gecelik giymemi mi istiyordu?

Serdar benden ilk defa böyle bir şey istiyordu, alırken ister mi diye hesap etmeden almıştım. Bekarken aklımın ucundan geçmeyen şeyler Serdar' ın hayatımda yer alışıyla bir bir belirmişti. Ki tüm bunları Serdar görevdeyken kendi isteğimle almıştım, seve seve.

Tabi şimdi içim zaten karıncalıyken beni iyice gerdi, adı dilimden nefes almak ister gibi çıktı. "Serdar." Çünkü beni sarışıyla ateşim sanki tüm yüzüme sarılmış, içim dışım aleve karışmıştı.

Kolu eski yerini aldı, burnu yanağım ve çeneme sürtüldü. "Söyle?" Ses tonu, ıslaklığımın tüm külotuma aktığını hissedebiliyordum.

Gözlerimi yumdum, sadece kolları değil tüm bedeni bende olsun beni sarsın istiyordun. Onun teması belimde, bedenimde ve boynumda...

Nefesimi titreye titreye verdim, "Sarılsana biraz." Ellerim valizin kenarlarına inmiş, nasıl bir etkideysem haberim yok; kırmızının yanındaki mor saten parmaklarımı okşuyordu. Onu da alışımı hatırlıyordum, kırmızının aksine elbise sayılmayacak bir elbiseydi. Çünkü denediğimde kalçamın yarısı açıkta kalmıştı.

Sırtımı tamamladı, beni sıkıca sarıp kulağıma yöneldi. "Islandın, değil mi?" Sırılsıklamım, başımı salladım. "Evet." Başım arkaya gitti, omzundaki yerimi seçtim. "Çok iyi geliyorsun."

Yarı çıplaktıım ve bana dokunuyordu, beni anlıyordu, beni seviyordu. "Yavaş mı olalım yani?" Diye hareket eden dudakları beni onun için akıtırken istediğimi anlamış olmasıyla tüylerim heyecana diken diken oldu. Elimi uzatıp göremediğim yüzünü kavradım. "Hıhı, bu defa olabilir misin?" Lütfen, bitmeyen bir sevişle saatler sürsün istiyordum.

Avcumu üçüncü öpüşünde sözleri aklımı bulandırıp içime düştü. "Tabi olurum, sen nasıl istiyorsan öyle olur." Tüm kanın beni sardığına emindim, kulaklarım dahi kızarınca derin olmasını istediğim kesik bir nefesle elimi valize indirdim.
Hiç iyi değildim bu halimiz beni öldürecekti.

"Hazan." Serdar farkındaydı, olunmayacak gibi değildim bu kaskatı ve heyecana yenik halime mani olamıyordum. Ellerini çözdü, kollarımı sıvazlayarak kaşlarını çattı. "Yavrum sakin ol."

Olamıyordum, elimde değil.
Birazdan hiç giymediğim renkli bir şey giyip Serdar'  la sevişecektim bu düşünce beni germiyordu ama ölecekmişim gibi heyecanlanıyordum. Çıplak olsam duygularım daha yolunda ilerler.

"Sakinim, geçer şimdi." Düzelir elbet, durmak istemiyordum asla durmayacaktım. Onunla öyle sevişmeyi istiyordum, bir yolu olmalı.

Atletimin uçlarını parmaklarına dolarken nefes alış verişim göğsüme bıçak dayanmış kadar ürkekti. "İlk defa sevişmiyoruz." Doğru ama sanki bu başka. Atletim yukarıya çıktı, eli iri göğüslerimin üzerinde durdu ve dudakları şakağıma sıkıca indi. "İyi misin?" Başımı sallamakla yetinmeliydim, Serdar kocamdı ve beni etkiliyordu hepsi bu.

Ona döndüm, "İyiyim." Çenesini öpüşüm ona bizim için eşlik etti ve kıyafetlerim sütyenim dahilinde yeri buldu. O hareketlendi ben gerildim, bedenimden çıkan her parça soluklarımı daha da hızlandırmış olacak kolu çıplak göğsümün altında durdu.

Göğüs ucum koluna sürtülür gibi olmuştu, temasıyla elimde olmadan kabardı.

"Ne oldu?" Neden durdu? Elleri çıplak beyaz bacaklarıma gitti ama bunu yaparken fazla sakindi. "Duralım biraz. Merdiven çıkmış gibisin sakinleş, elimde kalacaksın." Durabilsem, tek elimi boynuma sardım.

"Niye böyle oldu?" O biliyordu, ben de bunu sorarken biliyordum aslında ama, valizi işaret edip "Giy dedim diye mi?" Diye soluklanınca duraksamadan netlikle cevapladım. "Giymek için aldım."

Uzandı, elinin tersiyle görünen kısmını valize ittirip neredeyse yok etti. "Siktir et." Hayır, ondan utanmıyordum bu sadece beni daha da tahrik ediyordu, hal böyle olunca da çok daha fazla etkileniyordum. Elinin tersiyle bir kenara savurduğu geceliğe "Saçmalama." Diye uzandım. Islanıyorum, baya baya külotuma akıyordum ve tüm bunlar bu kadar güzel olurken ben Serdar' ı böyle severken onu elbette giyecektim.

Bir elimde gecelik diğer elimle yeniden yüzüne uzandım ve ona doğru döndüm. Göğüslerimde yutkunan çehre bendeydi. O da etkileniyordu, sadece göğüslerime düşkünlüğü bile onu sona getirirdi.

Yüz yüze, boğuk bakışlarıyla göz gözeydik. Façasının ona derin mana kattığı kıyıda "Senden utandığımı düşünme artık, bu öyle bir şey değil." Diye fısıldadım. Sonuçta şimdi de sütyensizdim utanmıyordum. Daha evvel göğüslerimi uzun uzun emmişti, artık utanç değil heyecan vardı.

Yumuşak buklelerim göğüslerime kadar inmese de salınıyordu. Ellerimi omuzlarına götürdüm, "Seni seviyorum." Sesimin boğuk hali gözlerinde kaybolmuşum hissine yakındı. Böyle ikimiz de dizlerimizin üzerinde, karşı karşıya ve ben çıplak.

Eğildi, beni bulması dudaklarımızın birleşmesiyle tamamlanırken sateni bırakıp elini kavradım ve büyük elini sol göğsümün üzerine bıraktım. Avuçladığı yerde beni sıktı, inleyerek geriledim ama ondan asla ayrılmadım. Tüm bunlar olurken onu da hissedebiliyordum, pantolonunun ardındaki erkekliği benim için hareketlenmişti.

Elimi çekmedim, kadınlığım ıslanırken göğsümü birlikte yoğurduk diyebilirim. Dudaklarım dudaklarında hareketlendi, "Bunu giymem lazım." Bacaklarımdan geçmesi gerekiyordu, boğuk sesim ikimizin yönünü belirlemişti. "Bana yardım et." Nasıl giymem gerektiği konusunda bir netliğim yoktu tek bildiğim bir elbise değildi. Tülü şorttu ama aynı zamanda bikini bölgesi de yoktu, onu bacaklarımdan geçirmem gerekecekti.
Sevişirken kadınlığımı ortada bırakacak bir gecelikti, beni heyecanlandıran da buydu. Belki mor olsa bu kadar gerilmezdim, ya da her neyse.

Bir şey söylemedi, yaptığı tek hamle göğsümü bırakıp iki yanıma götürdüğü elleriyle külotumun lastiğine uzanıp onları iki parmağıyla kopartmaktı. Kopartmak ve kadınlığıma sürte sürte öylece bir kenara bırakmak. Böyle devam ederse boşalmam çok da uzun sürmezdi. Bu yüzden çamaşırım yere ulaşırken iyice sert etine tutunup "Yapma." Diye sızlandım.

Serdar bir şey söylemeden dizlerinin üzerine  doğruldu. Kaygan kumaşı ben tutuyordum, yönünü bulduğumda kumaş ona, benim ellerim onun omuzlarına gitti ve yavaşça ayağa kalktım. Bacaklarımı bir bir geçirdim, oturduğumda geceliğin ince askısı omuzlarımı bulmuş ve kadınlığımın aksine güpür kısmı göğüslerim kapanmıştı.

Saten bedenimden kaydı, ben titredim.

"Bunun göğüslerini de kapatmayanı yok mu?" Karşı karşıyayken sözlerinden nasıl etkilenip utanmam? O hala ürkerek yükseldiğim gözler bende sabitliyken nasıl olur da normal kalırım?
Değil. Mümkün değil.

İri eli açıkta kalan kadınlığımı buldu, parmakları... İlk iki parmağı kabarıklığıma ulaşmıştı geri çekilmek isterken bağırarak ona sarıldım. "Serdar yapmaa."

Sözlerimin, tavrımin aksine bacaklarım iki yana açılmış, kadınlığım zonklayarak onun için titriyordu. Biraz daha yaparsa, çok değil bir dakika sonra boşalacaktım kendimi anlayabiliyordum. Pimi çekilmiş bombadan ne farkım vardı ki?

Elini çekti, büyük elleriyle iki kalçamı kavradı ve göz gözeydik. "Yok mu?" Sıktı, kalçalarımı ayırıyor ve böylece kadınlığımı da bir nevi hareket ettirmiş oluyordu. Yapmaz dediğim an sağ eli yeniden klitorisimi buldu, o güzel kabarıklık sahibini  istiyordu...

Bu histen kurtulmak istemezken dizlerimin üzerinde elinden kaçar gibi oldum. "Bilmiyorum bulurum." Başımı omzuna koydum, beni okşayan bileğine uzandım. "Bulurum Serdar söz bulurum dur." Klitorisimi ezdi, kalçalarımı inleyerek yukarıya kaldırmamla elini tekrar kalçama yerleştirdi. "Boşalacaksın nerdeyse, nasıl kabarmışsın." Dedi o kabarıklığı bastıra bastira okşarken.

Yutkunarak başımı salladım. "Evet." Çekildi, aksi beni cidden sona getirirdi. Yanağım yüzüne, dli sırtıma gitti, beni sakince savurdu. "Böyle kal, biraz gerilesin ben seni uzun uzun emmek istiyorum." Beni emmek istiyor... 
Ben de beni emsin istiyorum bu yüzden içim titrerken kendimden geçmiş gibi "Serdaar." Diye soludum.

Kızardığını hissettiğim yanağımı öptü,  "Yavrum." Kocamın önünde böyle durmak, onunla böyle bir kıyafet eşliğinde sevişmek çok başkaydı.

Dudaklarım dudaklarına inişiyle elim önce siyah kazağına sonra kemerine gitti, fermuarını da kemerini de büyük bir heyecanla seve seve ben açtım. Üzerinde yalnızca bir baksır kaldı, hareketlerinden üzerime uzanacağını anladım. Bunu için fazla heyecanlıydım, sırtım zemini bulduğunda üzerime uzanıp beni bir manzaraya mahkum edişini  kendimi toparlamak üzere nefes nefese izledim.

Tüm bedeni, iki yana aydırdığım bacaklarımın arasındaydı. Göğsü göğüslerimde, nefesi boynumdaydı. "İyi misin?" Dudaklarının burnumun ucunda ne işi vardı? Böyle bir anda içimi sarsan masumluk bu ana ait değildi. Ya da vaz geçtim, Serdar' ın şefkati tam  da bu an içindi.

Endişeli gözlerini gözlerimde gezdiriyordu. Başımı sallayarak omuzlarına tutundum, "İyiyim Serdar' ım." Erkekliğini hissediyordum, benim için bir bana hareketlenmişti. Biz yine birbirimizde huzura erecek, aşkla sevişerek rahatlayacaktık. Kocama kendimi sunmaktan asla çekinmeyecek, onun için onunla var olacaktım.

Benim heyecanım, onun soluğu... Durmuyordu, duracak gibi de değildi. Nefesi etime çarparken "Konuş benimle." Diyerek çenemi, bağrımı eme eme bacaklarıma doğru indi. Tüm bedeni aşağıya kaydı, beni tamamlayan bir beden yine beninle dans eder gibi sevişecekti. Başı bacak aramda olacaktı takılı kaldığım tek an bu..

Ne istediğini biliyordum, olması gereken yere geldiğinde söylemesine gerek duymadan dizlerimi onun için büktüm. "Arala." Dedi yine de, iyice araladım. Aralamamla ağzını kadınlığımda hissetmem bir oldu.

Dili, dudakları... Ellerimi hızla yüzüme kapattım. "Ahh! Serdarr." Ağlamak üzereydim, sesim bu yönü çok iyi ifade ediyordu. Afallayışım darbesindeydi  kendini birden bana katması..

Kalçalarımı kaldırarak kendimi ona ittim. Dilini hissediyordum darbeleri beni karıştırıyordu. Hızlı mıydık yoksa ben mi fazla etkileniyordum bilmiyordum ama her dil darbesinde bu dünyadan soyutlanıyordum.

Kadınlığımı emiş sesiyle yeni bir solukta adını haykırdım. "Serdar!" Ellerimi yüzümdan sıyırıp iki yana savurdum, denk geldi bazanın ayağını tuttum. "Off." Baza ayağı o kadar sertti ki gücümü akıtmak istediğim yerde bu beni oyalardı. Ben onu oradan sökemezdim, içimde oluşan depremi bir metal parçasında hallederdim.

Elleri kadınlığımı buldu, baş parmağı girişime girecek gibi olduğunda Serdar bir an durdu, sonra başını kaldırıp kararmış gözleriyle bana baktı. "Vaz geçtim, buraya ben gömüleceğim." Kalın ve sert parmağı içime girdi, dudaklarım aralanınca çıktı, "Seni izlemeye doyamıyorum, doyamam da." Bahsettiği kadınlığımdı, utanmadım.

Bakışları kadınlığıma döndü, parmakları dış dudaklarımı iki yana ayırmıştı. Dudaklarını ıslattı. "Hele buraya, asla." Parmakları ulu orta gözünün önünde olan kadınlığımı baştan aşağıya sıvazlarken sıkıca tutunduğum baza ayağını çekiştirerek "Serdaar." Diye sızlandım.

Onu her yerimde hissediyordum.
Her anımda.
Her zerremde.

Boşalacaktım, bana yaptığı neydi böyle?

Bacaklarım iki tarafa öyle bir açmıştım ki daha da olsa açardım, zevk için kendimi kasmaktan öteye gidemiyordum.
Başını yeniden indirdi, dudakları tekrar kadınlığımı buldu ve inleyişim odayı doldurdu, sonra da dedim. "Serdar durma lütfen." Sona yaklaşmak üzereydim bir an önce boşalmak istiyordum.

Bir bacağımı havaya kaldırdım, nereye koyacağımı bilemezken zevkten delirmiş gibi sağa sola hareket ettiriyordum ki dudaklarımı emerek çekildi. "Sırtıma koy." Bir saniye kadar, sonra o tekrar beni emmeye devam etti ben de metal parçasını sıkıca tutarak ayağımı geniş sırtına koydum.

Islaklığım, dudakları, dili, dokusu ve beni öperek sevişi... Elimin altındaki metali çekiştirdim, "Serdaaar!" Dedim nefes nefese. Belim gerilmiş, havalanmıştı. "Serdar' ım durma lütfen." Tek elim göğsüme gitti, kendime Serdar için dokunurken uzandığım yerde büyük bir zevkle onu izliyordum.

Onun bana dokunmasını isterdim, onun göğüslerime dokunmasını.. Kendimi bıraktım, uzanıp başını tuttum ve onu mümkünmüş gibi daha da kadınlığıma bastırdım. "AHH SERDARR!" Nefes nefeseydim çünkü güçlü dili klitorisimi aşağıya yukarıya sıvazlayarak emiyor, sağa sola acımazsızca savuruyordu.

İç dudaklarım bu anı bekliyordu, onlara teması sevmişti. Hem deliriyordum hem de bir en evvel bitsin istiyordum. Bitsin ve beni emdiği gibi ben de onu emeyim, sonra saatlerce sevişelim. Beni hırpalayarak acımaksızın içimde gitgeller yapsın, sarsın, sevsin.

Ayağımı sırtından yere inirdim ve baza ayağını daha kuvvetle çektim, içim çıktı da ruhum bu delilikte beni bırakmadı. Hissettiklerim, sızlanıp ona akmak isteyişim dinmiyordu. Dili, dokunuşu ve varlığı derken kaç dakika oldu bilmiyorum ama erken olduğunun bilincindeydim. Boşalacağımı hissettim ve çığlıklarım odaya doldu, eve taştı. Serdar' ın sert dili o kabarıklıktayken ben tüm gücümü baza ayağında kullanarak nefes nefese, bayılır gibi gerim gerim gerilerek dudaklarına boşaldım.

Gözlerim kapalı, her yer uğulduyordu. Serdar' ın hareketlerine dahi gözlerimi aralayamadım ama bacaklarımın dibine oturduğunu anlayabiliyordum.

İnip kalkan göğüslerim, kapanan ve titreyen bacaklarım, zihnim... "İyi misin?" Serdar' ın sesi derken başımı salladım. İyiydim, birazdan kendime gelirdim.

Eli hala büktüğüm bacaklarıma giderken kalçama doğru uzanarak eklem yerlerimi tuttu. "Kasıldın mı?" Kasılmıştım, hareket ettiremiyordum başımı endişeyle "Hıhı."diye salladım. Bu, yeterince keyifli, dinlendirici, eşsiz ve yorucuydu.

Sesini işittim, "Tamam sakin ol yavrum, geçer şimdi buradayım ben." Yutkundum, başımı salladım ama titremek üzere halimle gözlerimi asla açmıyordum. Karşısında giydiğim kıyafetin dahi bende bir eksisi yokken böyle önünde çaresiz duruşum beni yormuyordu. Aksine, ona öyle başka hisler taşıyordum ki kendimi en güzel hissettiğim anlardaydım.

Serdar söylediği gibi o buradaydı ve elleri iki yanımda olduğu için bir acı varsa bile bunu beni kavrayarak yok ediyordu.

Beni kaplayan elini masaj edasıyla hareketlendirdi, "Kurban olurum sana." Dizlerimi öptü. Anladığım kadarıyla dizlerimin hemen önüne oturmuştu, boşlukta olsalar titrerlerdi ve eminim canım çok daha yanardı.

Eklem yerlerimi sakin sakin ovdu, "Acırsa söyle." Eğildi, ben "Hııhı." Diye mırıldanırken o dizlerimi tekrar tekrar öptü. "Titriyorsun." Endişeli gibiydi, ofladı. "Uzatmak ister misin? Yapabilir misin?" Gevşemeye başlamıştım ama tam değil, böyle dururken de göz kapaklarıma kadar titriyordum. Yine de yapamazdım, dudaklarımın arasından titrek bir "Cık." Dedim.

Sessiz kaldık, o beni sevdi ben kendime gelmeye çalıştım. Dakikalar boyu elleri iki yanımı yavaş yavaş ovmuştu. Sessizlik, sakinlik, ufak temaslar ve uykuya geçmeden evvelki hallerimle aslında bir an evvel toparlanmak istiyordum.

Toparlanmak ve bana yaşattığı hissi elimden geldiğince ona da yaşatmak istiyordum. Seve seve, içim gide gide.

Gözlerimi araladım, bacaklarımı bu sırada Serdar' ın da bakışlarıyla yavaşça uzatmıştım. Ona "Beni kaldırsana." Diyerek ellerimi uzattım. Gözleri her an üzerimdeydi ellerimi tuttu, çekmedi "Uzan yavrum biraz daha." Hayır, planlarım başkaydı bunun için harekete geçişimle kalkma konusunda ısrarcı olduğumu anlayıp beni kendine doğru çekti.

Sırtımı bazaya dayadım; elim elinde, yanıma oturdu bana döndü, "İyi misin?" Elbette, onua her an iyiydim. Kaşlarımı kaldırarak başımı koluna yasladım. "Çok güzeldi." Çıplaktım, üzerimde kadınlığımın açıkta olduğu bir gecelikle baza dibinde kendimden geçmiştim ama çok da güzel hissediyordun.

Bedenini bana çevirdi, eli yanağıma indi ve sesindeki keyif beni de tatmin etti. "Çabuk boşaldın. Aşağıda ıslandın değil mi?" Dudağımı bir itirafa ısırıp elimi bacağına koydum. "Çok fena, çok güzeldi." Beni emmesi, dili ve dudakları... En özelimde olması o kadar başka bir duyguydu ki, ama en güzeli de bundan bir an olsun pişman olmayışımdı.

Yani ona kadınlığımı açıyordum ama hiş keşke demiyordum.

Bana doğru eğildi, saçlarım onu hissetti. "Evet, seni emmek de çok güzeldi." Sesi bu anların yeni başladığını ifade ediyordu, haline bakarsak da öyleydi. Keyifle gözlerimi devirip kıkırdadım "Üzerimden tır geçmiş gibi." Baya iyi hissediyordum ama tükenmiş değildim, onu daha içime alacaktım.

Başını hareketlendirip arkaya yasladı, "Daha geçmedim, bekle biraz." Keyifle, tabi. Ama o zamana kadar benim de istediklerim vardı. İsteklerim arasında da Serdar' ı tatmin etmek.

Bu heyecanla usul usul "Sen benim üzerimden geçene kadar." Deyip elimi siyah baksırının altında kabarmış erkekliğine götürdüm. Elimi hızla kavradı, "Yapma." Derken uyarıcı sesi aramıza doldu.
Oysa beni arzulayan erkekliği avcumdaydı, bırakmadım. Bunun yerine yalvaran bir tonda dikleşen duruşuna döndüm. "İstiyorum." Göz gözeydik o biraz kızgındı. "Çok istiyorum lütfen." Diye devam ettim. Ciddiydim, cidden istiyordum ona dokunmak istiyordun.

"Hazan-" Yarı öfkeli sözünü kaşlarımı kaldırarak kestim. "Daha önce yaptım." Elimi vaz geçemesin diye sıkıca hareket ettirdim. Hareketimle homurdanır gibi "Al işte." Deyip gözlerini sıkıca yumdu.

Etkilenmişti bunu sesinden de aletinden de anlayabiliyordum. Onu bırakmadan hareketlendim ve  tam önünde, dizlerimin üzerine oturdum. "Serdar seni çok seviyorum. Sana ait her şeyi çok seviyorum, bence beni anlarsın. Sen dokunmak istiyorsun, kocam değil misin ben de istiyorum?" İlgilenmek için değil, bugün garip bir istek vardı içimde ona dokumak ve tatmin etmek istiyordum.

Göz göze değildik, olsa üzerinde nasıl bir etkim olurdu kararsızdım. Yutkundu, adem elmasını onu sıvazlarken izledim. "Dokunuyorsun işte." Cümlelerimle onda iyi bir yere dokunmuşum ki elimi bıraktı, ona kocam demek işe yaramıştı, her zaman yarıyordu. Bu bir kabullenmişlikti anladım, iri ama artık beni korkutmayan o erkekliğini baksırından "Sakin ol." Derken çıkarttım.

Avcumdaydı, avucumdaydı!
Ona nasıl davranmam gerektiğini az çok biliyordum bir refleksle sıvazladım, işe yaradı. Yine de bir şeylerin eksikliği beni hareketlendirdi. Eğildim, sıvının biriktiği yerde onu tükürüğümle sıvazladığım ilk anda başını yataktan kaldırıp güçlü bir "HAZAN!" Dedi.

Göz göze geldik, kaşları çatıktı soluklandı. "Yavrum." Zevk alıyordu onu anlıyordum, durmadım ve elimin altındaki dokuyu ona baka baka daha kolay yukarı aşağı sıvazladım.

Daha çok ne yapacağını bilmez bir hali vardı. Uzanıp elini yanağıma koydu, sözleri birbirine girdi. "Güzel karım, dur yavaş." Durdum, hiç kıyamıyordum bir şey mi oldu der gibi yüzüne bakıyordum. İki eliyle yüzümü kavrayıp dudaklarıma yönelmek için beni kendine çekti. "Yavaş Hazan' ım benim, gebertecek misin sen beni?"  O nasıl söz? Ondan biraz ayrılıp kaşlarımı çattım. "Hii Serdar!"

Gözlerini yumdu, eli elimin üzerine gidince onun "Kurban olurum sana. Dokunuyorsun ölüyorum zaten, yavaş." Deyişini dinleye dinleye baksırını iyice aşağıya aldım.

Uzandım, yüzünü öperken damarlı aletini avcuma sığdırmaya çalıştım. "Tamam sakin ol Serdar' ım." Ona sakin ol diyordum ya ben?

Serdar gözlerini yumup başını "Düştüğüm hale bak." Diye diye arkaya atarken ben "Aşk olsun?" Diyerek onun için geriledim.

Başını kaldırıp bana baktı, "O hep var." aleti iyice sertleşmiş, ucu hafif kırmızılaşmıştı. Sağ elime tükürüğümü aldım, onu tekrar kavradım. Sormuyordum, neyi nasıl yapacağımı biliyordum sadece onu sevmem gerekiyordu ve ben tek elime olabildiğince bunu yapacaktım.

Onu sıkıca kararken çok da sıkmadan derisini yavaşça aşağıya indirdim, aletinin ucu iyice belirginleşti, sonra yukarıya çıkarttım. Henüz üçüncü halim, elim uzun uzvunda kolayla aşağı yukarı hareket ediyordu.
Çok geç olmasın dedim, Serdar' ın hareketlerine bakamadan indirdiğim elimle geriledim ve eğilerek dudaklarımı aletinin üzerine indirdim. Onu emiyordum, Serdar' ın kesik bir nefesle "Hazan!"  deyişini duyuyor, asla bir cevap veremeden onun için hareketletime devam ediyordum.

Damarları canlandı, aleti kalp gibi atmaya başladı ve erkekliğinin ucunu dilimle iyice kavrayıp yaladım. Nasıldı, ne yapıyordu bilmiyordum bildiğim tek şey patlamak üzere olan aletini birazdan çok güzel boşaltacaktım ve bu iri erkeklik tekrar tekrar benim içimde yerini alacaktı.

Biraz daha geriledim, hatta onun için yüz üstü uzandım diyebilirim. Sağ elimdeki koca aleti karnına doğru yatırırıp dilimle gövdesini dipten uca yaladığımda Serdar' ın gırtlaktan gelen kaba sesini duyabiliyordum. Kaba saba inleyişleri hoşuma gidiyordu, tarafımca tarafıma boşaltılacak olması fazla hoştu.

Gövdesini birkaç kez yalayıp emdikten sonra onu destek amaçlı iki elimle kavradım, erkekliğinin çıkıntılı tepesini ağzımı içine aldım. Beni cezbetti, içimi okşadı biraz daha aşağıya indim. Midem bulanmıyordu, bana göre epey aşağıdaydım. Kadınlığıma daha evvel birçok kez giren bu iri aletin çıkıntısına dudaklarımı sarıp elimi onda hızlandırırken damarları sanki duvarlarıma sürtünüyordu.

Ucunu emdim, dilimle onu sıcaklığımdan çıkartmadan okşayarak yaladım. Elime gelen tüm gövdesini sever gibi sert ve ıslak darbelerde yukarıya aşağıya örseledim ve sonunda. "Çekil!" Diyen sesi duydum.

İstemiyordum, boşalacaksa o zevki souna kadar yaşayıp ağzıma boşalmasından taraftım. Dilime, dudaklarıma, damağıma her ne olursa onunla var olan halime patlasın istiyordum.
Hareketlerimi hızlandırıp sıcak ağzımın içinde onu iyice emerken buna müsaade etmeyişimi anlasın istedim. Sanırım anladı da, beni saçlarımdan tutup zorla çekmek yerine ensemi severek ikna etmeye çalıştı. "Yavrum çekil ağzına boşalmak istemiyorum." Sorun yoktu, en iyisi için ben hepsini istiyordum.

Vaz geçmedim, aksi gibi dilimle ona bir çember çizerken hızlandım. Sıkıca yukarı aşağı hareket ettim, ağzımın sıcaklığıyla onu eme eme dilimle hızlı hızlı okşadım. Sonunda patladı, patladığı an onu alabildiğim kadar ileriye aldım ve arkadan gelen sağlam gürültüyle sıvısını sarsıntılar eşliğinde yuttum.

Nefes nefese kalan sadece Serdar değildi. Ona başımı kaldıramazken sağ elimin tersiyle dudaklarımı silip gözlerimi bir anlığına yumdum. Onu yutmuştum, nasıl oldu hiç anlamamıştım ama içimde en ufak bir tiksinme ya da bulantı da yoktu. Sevdiğim adamı emmek, onu yutmak bana bu konularda inanılmaz kapılar açıyordu.
Onu seviyordum.
Serdar' a çok aşıktım.

Doğusu asıl merak ettiğim asıl şey az evvelki görültünün ardından duyulan sarsıntıydı. Ağzımı sildikten sonra başımı en çok da buna kalırdım ve gördüğüm.. Sahneyi toparlamak gerekirse; Serdar'ın aralanmış bacakları arasındaydım. Başı arkada, çıplak bedeni güçlü soluklarla inip kalkıyordu ve yatak yamuktu. "Serdar." Dedim şok olmuş bir halde. Sürünerek ona ilerledim, bakışları yerde salınan baza ayağındaydı. Dudağım hafif gerildi, keyiflenmiştim. "Sevgilim ne yaptın?" Serdar az evvel benim tutunduğum baza ayağını kırmıştı. Yatak bir tarafa doğru yamulmuş, daha doğrusu kırılmıştı.

Başını kaldırmadı, tavanı izliyordu. "Sana çekil dedim, yapma dedim." Evet, ben de iyi ki dinlemedim. İyice ona yanaştım, keyifle şekillenen dudaklarım göğsünün tam ortasına indi. "Nerede yatacağız?" Elimi başına doğru uzattım, omzuna tutundum. "Nasıl uyuyacağız sevgilim?" Bu şekilde mümkün değildi ki. "Kıracağım hepsini." Diyerek başını kaldırdı, bana eğilince yüzümde güller açtı sanki. "Sevişerek uyuyacağız." Buğulu gözlerinde bir ben belirdim. Ben, içim içimden taştı heyecanım beni aştı geçti.

Gözlerinde sıkı sıkıya bir coşkuyla keyiflenmiştim ki belimi kavrayıp ayaklandı. Onunla kalktım, bedenimi "Nereye?" Deyişimle kucakladı. Sanki av evvel bosalan o değildi. Fazla erken kendine gelmemiş miydi? Üstelik kucağındaydım, kapıya doğru bir adım atarken şakağımı sıkıca öpüp ciddiyetle solydu. "O şöminenin önünde seni iyice sikmem lazım."

                                          💎

Zamanın birbirine yenik düştüğü bir evrende, delice derin bir ihtişamın örttüğü sis perdesi. Kanayan buz dağı, naifliği örseleyen buğu, sönmüş odun cızırtısı ve sessizlik. Şimdi çıt çıkmayan odada bir radyo açılsa, radyoda aklımdaki tümlemeler kadar karmaşık bir şarkı çalsa ben bu anda var olup kaybolurum. Sanki bir uçurumun kapağı açılır, oraya düşerim.
Siyah,
parlak,
ıslak.

Düşmedim, o karanlığa düşecek gibi olduğum an ayakları kesilmiş yatakta zıplayarak uyandım. Bu beni sarsmış, dehşet içinde kendime gelmeme sebep olmuştu.
Yatağın bir kısmı boştu, anlaşılan Serdar yoktu ve bu defa odayı aydınlatacak ay ışığı da cüzmüme fazla gelmişti.

Zifiri karanlık beni ürküttü.

Yalnız olmayı çok nadir anlarda sevmiyorum elbette bu da o anlardan biri değildi. Özellikle Serdar' dan sonra bir başıma kalmak kendimi; nasıl söylenir tam da kestiremiyorum ama açıkçası gariban hissetmeme sebep oluyordu. Böyle zamanlarda bir bedene sarılı kalmayı çok isterdim. Özellikle Serdar' ın bedenine, mütemadiyen, sığınarak.

Ayağıma takılan bir parça kıyafeti alenen alıp yatağın kenarına koydum. Tahminen geceliklerimden biriydi, elime değen güpürden anlaşılıyordu.
Yataktan çoktan kalkmış, minik adımlarımı harekete geçirirken uykulu gözlerimi ovuşturdum.
Saten pijamamın kolları parmaklarımın ilk eklem hizasında, çizgi film karakterli pembe paçaları ise yerlerde sürünüyordu. Saat kaçtı hiçbir bilgim yok, sadece gece olduğu konusunda nettim. Evin ışıkları karanlığa mahkum, Serdar ise sebepsiz sağlam tahminimce salondaydı.

Merdivenleri uykulu adımlarla bir bir inmeye başladım, ortam öyle bir sessizdi ki çıt çıkmıyordu. Adımlarım da öyle, çoraplarım parkede kayıyor ve merdivenler asla gıcırdamıyordu. Tırabzanlara tutunup daha dikkatli olmaya çalıştım.

Salona yöneldim, aralık kapıyı ittirdiğimde manzaranın önünde dikilen Serdar' ı görmem bana yetmişti. Hissetmiş olacak, anlamsız "Yavrum." Diye sesiyle bana döndü. Adımladım, yüzüme gelen saçlarımı parmak uçlarımdaki yara bantlarıyla ittirir gibi oluğumda benim aksime çoktan seri adımlarla bana ilerlemeye başlamıştı bile.

Birkaç adım, sonra tutması için ellerimi ona uzattım, anında kavradı. Dudaklarım yokluğundaki hüzünle sarkmış, içim hüzünlü bir kuş oluvermişti.

Sessizliğimi koruyup beline sarıldığım yerde beni sıkıca kavradı. "İyi misin?" Endişeli bir hali vardı, haklıydı da; bu halim pek iç acıcı değildi. Sebepsiz durgunluğum her neyse sanıyorum ki yalnız uyanmamla büyük bir ilgisi vardı.

Ellerini sütyen kopçamın hemen üzerinde, enseme giden yerde dairesel hareketlerle hissediyordum. Bana dokunması gövdemi karanlıktan sıyırıp güveni bir tenhaya çekti.

Serdar buradaydı, bu karanlık şehirde bir basıma değildim.

Tek eliyle arkamda kalan kapıyı örttüğü an girişinde durduğumuz salonda; kapalı bir kutunun içinde resmettim kendimi. Burası sınırlarımızı çizdiğimiz ve baş başa kaldığımız o muazzam dünyaydı ve ben küçük dünyaları evvelden seviyordum.

Derinliğe eş sakin bir iç çektiğimde yüzümü bağrında yummuştum. Sırtı ellerime doldu; onu özlemiştim, ruhum onu özlemişti.

Ellerimi yorgun bir halle yere sallandırıp ona sokuldum. "Sarılsana bana." Bu sadece basit bir mırıldanmaydı. Onu harekete geçiren bir mırıldanma. Halsizliğime güç olan tutuşu, duruş ve her daim kendini bilmesi bana en büyük destekti. Sanki ne zaman yorulsam Serdar yetecekti, ne zaman tükensem Serde elimden tutmakla kalmayıp beni kucaklayacaktı. Sanki değil aslında, böyleydi.

Odada kaldığım an boyu olduğunu sanmıyorum neyin etkisiyle buna kanaat getirdiğimi de anlayamıyordum ama kendimi yalnız hissetmiştim. İçim ona akmak istiyordu, gündüz sevişmemiz gecede başka şekillensin, ruhum onda uzun uzun salınsın istiyordum.

Serdar'ı sevmek istiyordum.

"Gel." Ciğere şifa bir solukmuşum gibi fısıldadı; sanki solukmuşum da beni içine çekiyordu. "Kurban olurum sana, gel."  Kıpırdandı, kolunu bacak altlarıma yönlendirip beni kucağına aldığı gibi karanlık manzaraya ulaşan cam önüne oturdu.

Burası bizim yerimizdi. Şu koca tavana uzanan soğuk buğu geldiğimiz ilk günden beri bizi izlemiş, birbirimize açılmalarımıza şahitlik etmiş, bu manzara gece gündüz demeden bizimle sevişmişti. Şimdi bulduğumuz manzara karanlık bir sürgün yemişti ama ben onun halini biliyordum. Biz karın kapattığı ağaçları, sokak direğinden bir karış fazla olan beyazlığı ezberimize almıştık.

O manzara yine bizimleydi, biz de onunla.

"İyi misin?" Daha iyiydim sadece içim bir garip olmuştu, sanırım yalnızlık garip gelmişti. Ya da duştan hemen sonraki mayışıklığım beni şefkate itmiş, onu da es geçmiştim. Herkes gibi bazı anlarda içimize çöreklenen sebepsiz hislerden nasibimi alıyordum bence.

Gözlerimi kapattım, açtım, elimi tişörtünün üzerinden bağrına koyup karanlık manzaraya daldım. Kar yağmıyordu, yüreğim gibi bir geceydi. "Seninle olmayı istiyorum sadece. Bana sarılmanı istiyorum." Bu defa şefkate acıkmıştım. Onunla sessiz sakin bir an.

Bebeğine bakan ebeveynler misali bir hali vardı. Yukarıdan, dikkatle ve şefkatle. Saçlarımı geriye ittirip alnımı öperken kokumu içine çekti. "Sarılırım tabi yavrum." Kollarımı ve sırtımı sıvazladı, sonra beni geniş gövdesine bastırarak sardı. "İyisin, değil mi?" Bir sorun yoktu, başımı huzurlu bir çekişle sallayıp alnımı sıcak boynuna bıraktım.

Manzara karanlıktı, oda karanlıktı, bu an karanlıktı her şey loş ışıktan nasibini almıştı ve ben önünde durduğumuz manzaraya dahi bakmak istiyordum.

Sadece Serdar...

"Üşüyor musun?" Şömine sönmüş gibi duruyordu ama ev sıcaktı. Olmasa da bir önemi yok Serdar' ın bağrından çıkan ateş beni ısıtıyordu. Yetmezmiş gibi kolları, zaten yanında ufak kalıyordum ısınmam için sarılması yeterdi.

Dudaklarımın arasından duyulan itiraz bizi suskunlaştırdı. Dakikalar akıp geçmedi, biz burada bir an tutulması yaşadık sanki. Saç diplerime ilişen dudaklar yerinden hiç şaşmazken kedi gibi koynuna kıvrılmanın derin huzurundaydım ve yalnız değildim bunu biliyordum.

Başımı ona kaldırdım. "Sen neden uyumadın?" Bir an duraksayıp bana döndü. "Uyku tutmadı." Sesi benden farklı sayılmazdı. Koca evde yalnızdık ama hale bakalım ki ben mırıldanıyordum o kendi kendine konuşuyor gibiydi.

Aklını deşen düşünceler vardı eminim ve yine eminim ki konu her neyse ben değildim. Belki Hamza, annesi olduğunu sanmıyorum Hamza daha baskın geldi, sonra derin bakışları benden kaçtı ve dudakları tebessümle şekillendi. "Zaten çok uyumuyorum, sabah uyanıyorum sensiz sıkılıyorum. Birlikte uyanırız dedim." Ne hoş, bunu bende isterdim.

Konuyu sapmamamız gereken bir yermiş gibi değiştiriyordu. Yüzümü sıvazlayıp bağrına çekince kesilen göz temasından bunu anladım, üstelemedim bu konular öyle hemen konuşulmuyordu. Ben mesele, Berrak' dan söz edilse eminim ki saatlerce ağlardım. Dedemi bir an düşünmek gözlerimin dolmasına sebep oluyordu. Şimdi aynı şey, onu anlıyorum ve saygı duyuyorum susuşum da bundandı.

Beni sıktı, eğildi ve başıma bunun aksi bir buse bıraktı. Serdar bana böyle sus dedi, ben de öyle sustum. Bir mevzunun içine kendini bırakmıştı belli. İkimizin de aklına dolanan, kalbini yoran mevzular o kadar bağımsız ama bir o kadar da denkti. Ben onu biliyordum, onun benden haberi vardı. Bu yüzden susarken bile birbirimizle konuşuyorduk. Onu bilmek, beni bilmesine eş bir hayatta yol almak gibiydi.

Dakikalar sürdü. Pijama paçalarım ayaklarına dolandı, kollarım ellerimi örttü, saten içimi gıdıkladı ve nemli saçlarım Serdar' ın ateşinden kurumaya durdu. Onunla sessiz sakin kalmayı seviyorum, şu halde serçe parmağımı elinin üzerinde dolaştırmam bile benim için fazlasıyla özeldi.

Ses çıkartmadan beni izledi, adımı daha evvel sırtına kazımıştım bu defa hedefim elinin üzeri oldu. Adımın devamında bir kalp çizmeden usul usul kocaman bir S harfi yaptım. Tüm bununla da, dudaklarım aralandı.

Susarak birbirimizi anladığım zamanlardı, evliliğimde bunu da yaşıyordum ya sanırım bunun bir üstü yoktu.
Ezberimizdeydik, içimiz içimize akıyordu.

Pantolonundan belli olan telefon onu rahatsız etmiş olacak çıkartıp kenara bıraktı. Hareketlerini izliyordum; elini nereye koyduğunu, bana nasıl geldiğini bacağımı nasıl tuttuğunu. Koca bedeninde ufacık kalışımla ne yapmak istediğimi merakla bekliyor, benimle bir anı sessizca paylaşıyordu.

Yıllar evvel bana çok uzak bir andı.
Öyle bir babayla, böyle bir an.

Yüzümü ince siyah kazağının yumuşak dokusunda gezdirdim. Serdar çok üşüyen bir adam değildi, duştan sonra ben zorla giy dediğim için giymişti. Hatta bu konuda epey diretmiştim, işe yaramış ki  uyuduğumda da çıkartmamıştı. Babamdan firar edip böyle bir şeye takılmam da ayrı güzeldi. Ya da ağlamayayım diye sığındığım bir konuydu.

Serdar konu değildi, bambaşka bir meseleydi.

Boynuma sarılan saçlarımı arkaya ittirdim, tenime dokunarak bana yardım etti. Parmakları boğazımda, ensemde, çenemde..
Ona bir şey anlatacaktım, sesimi kontrol edemeden dudaklarımı araladım; "Bir kere sırtımdaki izler için klinik gibi bir yere gitmiştim." Anlatmak sandığımdan kolay, yaşadığımdan silikti. Dudaklarım geceye has usulca şekillenirken ağır çekimde dizime inen elle devam ettim.

"İzleri sildirmeye. İlk seansta çok acımıştı ağlaya ağlaya bırakmıştım çıkmıştım öyle." Sesim hıçkıra hıçkıra ağlamış da sonra buğulanmış gibiydi. Bu buğu beni o günle yaktı. "Sonra da bu acıya neden bir daha katlanmak zorundayım diye ağlamıştım." Adını yazıyordum ya, işte o parmağım R harfinde son buldu, asla başımı kaldırıp ona bakmadım.

O gün, çok yeni ve çok eski iki andı benim için. Gözlerim yeniden dolmaya başladığında yeniden yeni olan kısma sürülmüştüm. Ağlamamalıydım, bu öyle bir an değildi. "Hissetlerimi saymıyorum bile, sırtımın acısı içime oturmuştu. Sonra ara ara hep bir daha yaparım diye düşündüm, ilerde belki çok göze batarsa-" Ne desem bilemedim, ilerde dediğim tam da şu zamanlardı aslında, hatta belki evlenmeden evvel.

"Yani." Diye devam edip kollarımı birbirine bağladım. Bu kaçamak, usul yorgunluk beni derin bir soluğa itti. "O gün birine sarılmayı çok istemiştim. Ayça vardı ama o öyle bir his değildi." Başka biri, kalbimin diğer yarısı gibi. Olmamıştı tabi, hiçbir zaman da olur gözüyle bakmamıştım.

Başımı dik tuttuğumu "Niye bilmiyorum yine sarılmak istedim, sana." Deyip yaslanırken fark ettim. Sadece dik tutmakla kalmamış kendimi kasmışım da. Boynum ağırmış ama bağrına yaslanınca tüm sızım geçti.

Sessiz kalıyordu, sessizliği bana iyi geliyordu kendimi uzun uzun ifade edebiliyordum. Hala ona sıkıca sarılmış değildim bunun farkındaydın, yaslanmakla yetinirken yüzüne bakar gibi oldum. "Sence gitmemekle hata mı yaptım?" Yani izleri sildirsem daha güzel olur muydum? Daha doğrusu daha pürüzsüz. Sonuçta onlara en çok dokunabilen, yine en çok gören Serdar' dı.

Ufak bir hamle göz göze gelmemize yetmişti. Çatık kaşlarının suretine hükmettiği anlardan birindeydik, buna şaşırmamam gerekirdi. "Farkındaysan konuşurken sözünü hiç kesmedim." Sesinin tokluğu beni silkeledi. Seslerimiz de bizim gibi çok aksi yöndeydi benim inceliğim onun kaba haline örtülen nakış misali.

Serdar' a en çok ben...

Façasına döndüm, "Yani bu benim için o kadar saçma, gereksiz." Sinirlenmişti, sanki ağzına ne gelirse öfkeyle bağıra bağıra söylemek istiyordu ama sinirden patlamak üzereyken bile kelimeleri seçiyordu. Gereksiz ona göre sakin bir dildi, aklından geçenler tahminimi bozmazdı.

Gözlerimi kaçırır gibi oldum, elini çeneme koyup iki parmağıyla beni kendinde sabitledi. "Bunu ben hayatındayken yapmaya kalksaydın o kliniğin kapısından bile geçemezdin. Şimdi de, bana söylemeden öyle bir şeye kalkışırsan büyük olay çıkartırım. Düşünme, benim için konuşulması bile boş bir konu." Tamam, pekala. Daha fazla bir şey söylemesine gerek yoktu sözlerinden ziyade bu hali bile her şeyi açıklıyordu.

Elini bıraktı ama kaşları daha da çatıldı, beni azarlar gibi. "Neden böyle şeyler yapıyorsun anlamıyorum. Neden bu kadar mükemmelliyetçisin? Neden sürekli canın yanıyor?" Asıl ben de diğer insanları anlamıyorum, bence normal olan benim.

Duruldu, dudaklarını hızlı bir hamleye katıp yüzüme doğru eğildi. Daha sakin görünüyordu, "Kendinle uğraşmaktan vaz geç, ben seni böyle seviyorum." Eğildi, sağ eli ensemi kavrarken dudakları başıma indi. "Çok seviyorum." Dolu dolu dile döktüğü kelimeler öyle sıkıntılıydı ki benim bile canım yanmıştı.

Doğru, beni seviyordu.

"Sadece seni seviyorum, bunun ne kadar büyük olduğunu tahmin edebiliyor musun?" Koca dünyada, uzun hayatı boyunca sadece beni seviyormuş. Elbette biliyorum.

Başımı salladım, saçlarımı koklarken tahminimce dinleniyordu. "Sanırım haklısın, işte benim gözüme batıyor sevmiyorum." Geriledi, eli bana dokuna dokuna ellerimin üzerine indiğinde dikkatle beni dinliyordu. "Bir yerimde kıl olmasın, bir yerimde yara olsun iyileşene kadar bakar dururum. Bir kaşım milim yamuk olsun kendimi yer dururum, saçım aynı şekilde, kirpiğim dökülse üzüntüden kahrolurum." Rahatsız değilim kendime bakmayı seviyordum sadece.

Serdar, canım sevgilim hepsi seni de sevdiğimden. Bana anlamsızca bakıp "Farkındayım işte, neden? Abartma, yapma şunları." Diyordu ama ben omuzlarımı silkip gülümsemekten öteye gidemedim. "Ama seviyorum." Başımı hafif yana eğdim. "Senin için de." Öyle, saklayamam insan sevdiği de beğensin istiyor, insan sevdiğine güzel görünmek istiyor.

Bir baktı, ellerimi sıkıca tuttu. "Ben seni her halinle seviyorum. Her halinle sen benim gözümde dünyanın en güzelisin." Serdar, sen bunu bana ilk günden beri hissettiriyorsun siyah devim.
Eğildi ve yüzünü şakaklarıma indirip beni öptü. "Senden güzeli yok, deliriyorum sana görmüyor musun?" Kokumla kendinden geçiyordu, bunu seviyordum.

Kıkırdadım "Görüyorum, beni nasıl sevdiğini biliyorum Serdar. Ben de seni çok seviyorum. Sen de benim gözümde öylesin o yüzden anlıyorum da seni." Çok yakışıklıydı. Boyunu ve kalıbını da her zaman çok seviyordum ruhunun ruhuma kattıkları ayrı güzel, o ayrı güzeldi.

Yavaşça ayrıldı, "Yapma, tamam anlattın ama bir daha diye açma konuyu ilk ve son konuşmamız olsun bu." Gözlerimin içine böyle bakarken sanki aksi mümkündü. Başımı, düşüncelerimi savurur gibi iki sana salladım. "Haklısın unut gitsin."

Yüzünün hali benden belli, aklı kalmış içli içli "Çok mu acıdı?" Deyince bir an anlayamadım ama hemen sonra dudağım umarsızlığa kapıldı. "Geçti." Hepsi. Unuttuğum anlardı, şimdi burada bulduğum huzur ondandı. Yıllarca sürgün yemiş insan memleketine döndüğünde nasıl hissederse; Serdar' da benim memleketimdi.

Bunu istiyordum, bana sarıldı. Kollarını belime sarınca heyecanlı bekleyişimi ona karşılık vererek sindirdim. Ben omzundayken başını çevirip beni öpmesi, bu hareketine içim hep kırk takla atacaktı sanırım. "Ne güzel pijamaların var senin." Sesi gülümsüyordu, satenlerimden söz ettiğini anlayınca  heyecanla geriledim. "Yaa Serdar çok güzel değil mii?" Pembe pembe. Eskiden olsa siyah giyerdim şu sıra gözüme çok tatlı geliyordu, ki tatlı duran şeyleri de sevmezdim.

Dudakları gerildi, başını salladığınca göz bebeklerine kadar gülümsüyordu. "Çok güzel evet."

Sabahtan sonra, dudaklarımı haylazca ısırdım. "Başka seviyorsun sanıyordum ama." Artık ondan hiç utanmıyordum böyle bel altı espriler de hoşuma gidiyordu.

Kaşları gururla havalandı, "Onların yeri başka bunun yeri başka." Elini uzattı, ilk iki parmağı üst pijamamın düğmesinden içeriye girip göğsümü buldu. "Sen şu benim istediğime bir bak ama." Tabi, elbette.

"Tamam." Akıl almaz halim, onaylayışım ve yerimde hareketlenip ona sıkıca sarılışımla içim kıpır kıpırdı. Boynunu ve yüzünü öperek bir hevesle geriledim. "Serdar şu an bildiklerimle geçmişe gitsem seni ilk gördüğüm yerde sarılırım. Savaşmaya gücüm yok, o günleri ve sonraları tekrar tekrar yaşayamam sana gelirim. Evlenelim kaçır beni falan da derim hatta."  İlk an, sokağa girişinde beklerim onu.

Başını hayalini kurar gibi arkaya yasladı, dudağımı sol tarafı yavaşça kıvrılırken sağ eli yüzüme gelmişti.

"Seni daha önce evli olduğumuza çok çok mutlu olduğumuza ikna ederim. Dibinden ayrılmam Serdar' ım Serdar' ım diye gezerim." Kıkırdadım, epey güler gibi olup kesinlikle der gibi başını salladı. "Ben de hemen inanırım, zaten bunu bekliyor olurum." Hayali bile keyifliydi, yapsam cidden olurdu.

Paralel evren.. Ellerimi göğüslerine koyup başımı keyifle arkaya attım, "Ne kadar güzel, değil mi?" Doğruldu, "Çok güzel yavrum. Çok.." derken boğuk sesiyle dudaklarıma kapandı. Kısa bir öpüş, "İnanır mısın bana?" Diyerek bir netlik aradım.

Dudaklarımız birbirine değerken başını salladı, onun ayrılmak gibi bir niyeti yoktu. "Sen ne dersen inanırım, bu durum ilk günlerde de aynıydı sen kafanda kurduğun gibi bana gelmekten korkma."

Keyifle geriledim "Serdaar, çok güzel olur." Konuşmak istiyordum öpüşmek değil. O uyurken çok güzel oluyordu.

"Gel buraya." Belimden tutup çekişiyle ona yöneldim. Başım hafif yukarıya kalkık, yüzüme eğilip burnumun ucunu öptü. "Aldın mı uykunu?" 

Beline sarıldım, "Sayılır, şimdi sadece bana sarılman lazım. Sabaha kadar." Konu uykuya sapınca aklım da oraya kaymıştı. Sarıldı, başımı tutup kendinde sabitledi. "Çıkalım mı odaya daha rahat olur?"

Aslında güzel olurdu belki konuşurken uyurduk. "Ben yürüyemem kucağına alırsan olur." Burun kıvırmam onu keyiflendirdi, "O Allah' ın emri." Diye hareketlenirken soluğu bendeydi. "Sen başka bir şey iste."

Dakikalar içinde yukarıya çıkıp yatağa girdiğimizde koynunda küçücüktüm. Yorganın içinde ona iyice yanaştım ve başımı bağrına bıraktım. Sanki uzun zaman sonra ilk defa kıyafetlerimle uyuyacaktım, bunun durgunluğu sakinliğe eş beni dinlendiriyordu. Çıplaklıktan yana bir sorunum yoktu sadece bu geceye bir esirliğim vardı beni sarsarak örten buydu.

Bacaklarım bacaklarının arasında yerini bulmuş, elim sakallarında gezinerek bağrında dinlenmişti. Parmak uçlarımla boynuna dokunmaya devam ettim, sakallarının yara bandıma takılması ikimizin de hoşuna gidiyordu. Yorganı bir hareketlilikle başıma kadar çekti, saçlarımı kokladı. "Kızım mis gibisin." Dişlerinin arasından soluyordu, ben Ecrin' i severken böyle oluyordum bazen.

Sevilmek içimi gülümsetirken güzel koktuğumun farkındaydım. Hele onun kokusu, kendinden kesinlikle bir haberdi. Tek kolumu sırtına doğru dolayarak gözlerimi yumdum. "Küçükken minderden ev yapıp içine girerdik ya Serdar, sen bende o evsin." Nasıl sarıyordu, daha da iyisiydi.

Kalbim hızlandı, hızlandı hızlandı ve hızlandı... Serdar' ın parmakları kirpiklerimden kaşlarımı okşuyordu, sesi ise beni. "Seni sarmayı beklemişim sanki. Çok tuhaf, sen sarılmak istiyorsun ben de sürekli seni sarmak istiyorum." Biz bizi kimsenin sarmadığı gibi birbirimizi sarıyoruz. Onun içi başka, benimki bambaşka böyle tamamlanıyoruz.

Yüzüne uzanıp sakallarını okşadım "Siyah devim." Façası, eskiden korktuğum bakışlar artık beni gülümsetiyordu. Ebediyen onun kollarında her şekilde olmak bana güvenden başka bir şey vermiyordu. Bir ömür saracak olması, ona bir ömür beni sarsana diye sokulmam... Kaç yaşına gelirsem geleyim, nerelere yol alırsam alayım vardığım yer onun koynu olacaktı.

"Nasıl sana denk geldim aklım almıyor." Bizi bizden başka kimse. Serdar bir bana, ben bir ona...

Bana dönük halinden gözleri "Hazan, sana bir şey soracağım." Derken ciddileşince yüzüm birden mimiksizliğe büründü. Başımı salladım, söyleyecekleri her neyse beni meraklandırmıştı çünkü o çok ciddi duruyordu.

Yerimde kıpırdandım, elim asla kavrayamadığım koluna indi. "İzlediklerin," derken konu onu germiş, gözlerini bir bilinmeze sürmüştü. Zorlandı, açılıp kapanan dudaklarından sonunda sesi duyuldu. "Aklına geliyor mu? Yani sende bir etki bıraktı mı? Bana karşı?"

İzlediklerim..
Ne olduğunu anlamam çok kısa sürdü ve bu sürede yukarıdan bana bakışına gözlerimi asla kaçırmadım.

Aklıma geliyor dersem yalan söylemiş olurum. Hem o videolarda izlediğim adam Serdar değildi sanki. Birinin kafasını kesen Serdar, beni delice seven Serdar. İnsanlara işkence eden Serdar, canım yansa içi giden Serdar... Benim için bir önemi yok, ben gözünü kırpmadan o teröristlerin kafasını kesen adamı da seviyorum, ben hepsine aşığım.

Fazla uzatmadan içi bir an evvel rahatlasın diye tek kaşımı kaldırdım. "Bırakmış gibi mi sevgilim?" Kolundaki elim ensesine çıktı, içten bir tebessümle saç diplerini okşamaya başladım. "Asla, ben senin her yüzünü seviyorum. Biliyorum her yüzün de bana aşık."  Sanki milyonlarca şarkı çaldı, hiçbiri bir diğerine karışmadan bizi buldu.

Serdar' ın gözleri sesimle yumuşamış, hatta derin bir solukla kapanmıştı. Kaba göğsü soluğuyla inip kalkarken bedenlerimizin buluştuğu yerde ona kocaman sarılmak istedim.
Bunu mu düşünüyordu? Umarım bu yüzden ondan vaz geçeceğime ihtimal vermiyordur.

Onu öpmek istedim, böyle düşünmemesi için uzun uzun da konuşurdum ama sanırım şu an en iyisi buydu.
Ensesinden kendime çektiğimde eğildiği yerde onu kavrayarak alt dudağını ufak sesler eşliğinde emmeye başladım. Islaklık, odada duyulan tek naif sesti. Dudaklarım onda, onun dudaklarını sabaha kadar emecek durgunluğa sahiptim. İçimdeki huzuru hafif duraksayarak böldüm. "Üzerime yat hadi." Onu sevmek istiyordum, bu gece sevdiğim adamı koynumda sevmek istiyordum.

"Ağırım göğüslerin acır." İtirazı dudaklarıma yönelmesini sağladı, onu öperek dilini içeriye kaydırmasına müsaade ettim. Benim de, dillerimizin birleştiği yerde onu tüm uzuvlarıma kattım. Hem öpmek istiyordum hem konuşmak, zor ayrıldığım anlarda omuzlarına tutunup bedenini hafif ittim.

Dudaklarımızın bir kıpırdamalık boşluğu vardı. "Acımaz, uzan." Uzan biraz seni seveyim. Uzan benim içimi okşadığın gibi seni geceye tama edeyim. Kimsenin seni sevmediği, sevemediği ve artık ben varken sevemeyeceği gibi seveyim... Bunu ona söyleyemem, tabirimi sevmez ama isteğim buydu. Serdar' ı sevmek bize iyi gelecekti.

Tok sesiyle "Sonra." Derken bacaklarımın arasına girip dudaklarıma kapandı. Kendimi ona doladım, beni mest etti. Pekala, onunla uzun uzun öpüşmek beni de mutlu ederdi. Üzerime çıkınca daha da keyiflendim, iki ara bir dere haylazca fısıldadım. "Yarın gece kucağına oturacağım." İstiyordum, bu gece değil ama illa istiyordum.

Ne şekilde oturacağımı anladığından kaşları çatıldı, "Canın acır." Hepsini alamamamdan korkuyordu ama bence ayarlayabilirdik. Yorganı sırtına doğru çekip ona sarıldım, dilim ait olduğu yeri "Acımaz, üzerine oturacağım itiraz etme, çok istiyorum." Diyerek buldu. Onunla her şekilde sevişmek istiyordum, her an.

Bu defa yeni bir itirazla ayrılmadı, görünüşe bakarsak bunu kabullenmişti. Yoksa dudaklarının dudaklarıma kapandığı bu gecede beni gün ağarana dek öpüp gecenin sonunda göğüslerimin üzerinde huzurlu bir sakinlikle uyuyakalmazdı.

                                                                                                         
                                       💎

Bölüm sonu🖤

İnstada buluşalım🥂

Continue Reading

You'll Also Like

6.9K 826 4
Sıradan bir hayat yaşayan Bellur için her şey bir masal kitabıyla başladı. Hayır, sıradan bir masal kitabı değildi! Bilindik ve bilinmedik tüm efsan...
447 180 29
Karmaşık ilişkiler ve çapraşık geçmiş hayatlar içinden Kraliçe Eftelya ve kız kardeşi Hande Prenses kendi geçmiş hayatlarını hatırlayabilecek mi? Ben...
2.5K 144 8
Ben Arsu. İsmim su gibi berrak anlamına gelse de çoğu zaman bataklıkta kalmış Arsu. Ne zaman o bataklıktan kurtuldum desem kendine yeni bir bataklık...
885 390 6
"Küçükken kaydığım kaydıraklardaki elektirik gibisin ,her oturduğumda korktuğum kalbimin ağzımdan attığı ama asla vazgeçemediğimsin. " derin bir nefe...