Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGU

By ssimurg777

2.8M 121K 56.6K

Hazan, iç içe olduğu tüm sorunlarını büyük bir savaşla görmezden gelerek hayatını sıradan bir mahallede devam... More

"Başlangıç.."
GELİYORUZ
Bölüm 1-4💎
Bölüm 5💎
Bölüm 6💎
Bölüm 7💎
Bölüm 8💎
Bölüm 9💎
Bölüm 10💎
Bölüm 11💎
Bölüm 12💎
Bölüm 13💎
Bölüm 14💎
Bölüm 15💎
Bölüm 16💎
Bölüm 17💎
Bölüm 18💎
Bölüm 19💎
Bölüm 20💎
Bölüm 21💎
Bölüm 22💎
Bölüm 23💎
Bölüm 24💎
Bölüm 25💎
Bölüm 26💎
Bölüm 27💎
Bölüm 28💎
Bölüm 29💎
Bölüm 30💎
Bölüm 31💎
Alıntı.
Bölüm 32💎
Bölüm 33💎
Bölüm 35💎
Bölüm 36💎
Bölüm 36 Part 2💎
Bölüm 37💎
Bölüm 38💎
Bölüm 39💎
Bölüm 40💎
Bölüm 41💎
Bölüm 42💎
Bölüm 43💎
Bölüm 44💎
Bölüm 45 💎
Bölüm 46💎
Bölüm 47💎
Bölüm 48💎
Bölüm 49💎
Bölüm 49 Part 2💎
Bölüm 50💎
Bölüm 51💎
Bölüm 52💎
Bölüm 53💎
Bölüm 54💎
Bölüm 55💎
Bölüm 56💎 Part 1
Bölüm 56💎 Part2
Bölüm 57💎
Bölüm 58💎
Bölüm 59💎
Bölüm 60💎
Bölüm 61💎
Bölüm 62💎
Bölüm 63💎
Bölüm 64💎
Bölüm 65💎
Bölüm 66💎
Bölüm 67💎
Duyuru💎
Bölüm 68💎
Bölüm 69💎
Bölüm 70💎
Bölüm 71💎
Bölüm 72💎
Bölüm 73💎
Bölüm 74💎
Bölüm 75💎
Bölüm 76💎
Bölüm 77💎
Bölüm 78💎
Bölüm 79💎
Bölüm 80💎
Bölüm 81💎
Bölüm 82💎
Bölüm 83💎
Bölüm 84💎
Bölüm 85💎
Bölüm 86💎
Bölüm 87💎
Bölüm 87 Part 2💎
Bölüm 88💎
Bölüm 89 💎
Bölüm 89💎 Part2
Bölüm 90💎
Bölüm 90💎 Part 2
Bölüm 91💎
Bölüm 92💎
Bölüm 93💎
Bölüm 94💎
Bölüm 95💎
Bölüm 96💎

Bölüm 34💎

28.5K 1.4K 1K
By ssimurg777

YENİ OY VE YORUM SINIRINI AÇIKLIYORUM 😂

200 OY & 700 YORUM

35 SINIR TAMAMLADIĞI GİBİ DEĞİL BÖLÜM TAMAMLANDIĞI GİBİ GELİR ÇİÇEKLERİM.. 🌹

💎

Güneşin batışında kendine has rengine bulanan gökyüzünü gözlerimi kısarak izliyordum.
Adımlıyordum sonra yavaş yavaş. Kollarım koynumda, başımın dikliğine inat çöken omuzlarım, benim kırgınlığıma eş Serdar' ın yükü..

Yürüyorduk.
Öyle yorgun, böyle tezat..
Bir adım yanımda, belki biraz arkamda oluşu bile bana güvenken kendimi bir savaşın içinden çıkmış gibi hissediyordum.
Birçok şeyden kurtulmuş, Osman denen yükümü indirmiştim. Gerçekliğe kucak açmış, kendimden kaçamamıştım.
Ama olsun.
Er ya da geç, sancılı veyahut kolay bir şekilde atlatacaktık. Sancılı olan tarafın yine bana denk gelmesi beni şaşırtmamıştı da, bu eşikten nasıl geçeceğim korkutuyordu işte. Çünkü Serdar, Serdar değildi sanki.

Donuk ve sinirli hali her zamankinin aksine bende değil de az ileride, arabasının önüne park edilmiş siyah araçtaydı. Arabanın yanında durup hararetle konuşan başkan ve yanındaki resmi kıyafetli iki adamdaydı.
Osman tahminen o siyah araca bindirilmişti ve başkan konuştuğu askerlere ne yapmaları gerektiğini söylüyordu.
Ne olacaktı bilmiyorum.
Bana ne diyeceklerdi.
Kime gidecektim bilmiyordum.

Tek bildiğim bu çıkmazı bu defa tek başıma aşmayacağımdı. Çünkü yanımda ilerlerken bana bakmadan, emir verici bir tonla az ilerideki arabasını kastederek "Arabama." Diyen Serdar o yöndeydi.

Arabasına binmemi söylüyordu.
Tek kelime etmeden, ona cevap vermeden yürürken bunun aksini neden düşünemiyordum? Neden ona nereye, neden, kimle diyemiyordum?
Ben diyemiyordum da, varlığımızı fark ederek bize doğru hareketlenen başkan kimle sorusunun cevabını veriyordu.

Serdar susarken adımları hızlandı, o hızlanırken de arkasında durup yürüyüşünü izledim. Önce yanına gittiği arabasını açtı. Daha sonra şoför koltuğunun arkasından ufak koliyi, kolinin üzerinde duran evrakları alarak bagaja bıraktı.

Bu sırada bize doğru ilerleyen başkan ara ara arkasına dönerek askerler bir şeyler söylerken Serdar' ın yanına varmıştım bile. Ona bakamıyor ama yine de başkanın varlığıyla arabaya binmeyi kabul ediyordum.
Arabanın sağ taraftaki kapısını tuttuğumda bagajı kapatarak çattığı kaşlarla "Sol tarafa geç." Dedi. Bunu derken bana bakmayışı, çenesi seğirirken sol taraftaki şoför tarafına yürüyüşünü izledim.

Arkasındaki koltuğa oturmamı istiyordu?
Orayı benim için boşaltmıştı?
Yol boyu beni izlemek için..?

Pekâla..

"Bu ne zamandır böyle Hazan?"

Bağırarak bana soru soran adamla gözlerimi dışarıdaki manzaradan aldığımda öfkesinin bana olmadığını biliyordum. Ki sinirli bir halde göz ucuyla başkana odaklanan Serdar' da bunun bilincindeydi.

Serdar' ın arabasına bineli yalnızca yirmi saniye olmuş ve bu süreçte ilk cümleyi başkan kurmuştu.

Serdar arabayı arabayı anayola doğru yönlendirirken başkan dediğim Süleyman Amca' m onun yanında oturuyordu.
Ben.
Ben ise Serdar' ın da dediği gibi hemen onun arkasındaki koltukta, ellerimi birleştirdiğim bacaklarımın arasına almış sessizce oturuyordum.
Aslında iyiyim.
Tek sorun Serdar' dı.
Tek sorun, onun susup benden uzaklaşmasıydı. Yoksa ben zaten Osman Amca' dan bu hamleyi bekliyordum.
Beklemesem onun yanındayken kendimi bu kadar kasmaz, krem sürerken kollarımı inatla iki yanımda sabitlemezdim.

Başkan bu defa yavaşça arkasını döndüğünde benden almak istediği bir cevap vardı. Şuan bir yanımın vermek istemediği ama diğer yanımın da ne olacaksa olsun artık dediği bir cevap..

Göz göze gelince kendi kendime Hazan dedim. Sen neleri atlattın Hazan bunu da atlatırsın...

Sesimi toparlarken olduğum yerde dikleştim ve soruyu yenilemesi için "Efendim başkan." Dedim.

Onu duyduğumu ve kaale aldığımı anlayınca önüne dönerek tuttuğu tüm nefesi verdi. "Ne zamandır böyle bu kızım?"

Gözlerimi kısarak ilk güne gitmek istedi zihnim. Her şey Serdar' dan sonra, çok yakın bir süreçte başlamıştı. Anılarımı zorlayarak bir aralık bulmaya çalışırken benim aksime Serdar deli gibi atan kalbiyle beni dinliyor, aynadan dikkatle beni izliyordu.

"Yeni." Dedim normal çıkan sesimle. Arkasını dönüp bir an yeniden bana bakan başkana yönelip devam ettim. "Bir iki hafta falandır."

Bu zaman olayı çok da önemli değildi benim için. Fakat anlaşılan, başkan yaklaşık sekiz aydır yanına gittiğim adamı merak ediyordu. Tahminen vicdan olarak da rahatsızdı ama bu durumun onunla hiçbir alakası yoktu.

Elleriyle sağ dizini dövüp "Neden bana demedin kızım!?" Derken sinirle solurken hâlâ bana bakıyordu.

İnan. Ona olan mahkum mecburluğumu bilemezsin başkan..

Bacak aramda tuttuğum ellerle başımı geriye attığımda Serdar' ın yanında artık her şeyin konuşulacağını anlamıştım.

Gözlerimi kapatıp oflarken omuz silktim öylece. "Netleştiremedim." Dediğimdeyse sakindim. Kısır gününde çay muhabbeti yapar gibiydim. "Bir şeyler vardı ama çözemiyordum bir türlü."

Yoksa bir bilseniz zihnimde kaç kere kurup kaldırdım. Olmuyordu o zamanlar. Yoktu oluru yani.

Buna karşılık "Ben ona kızımı emanet ettim ulan!" Dediğinde sesindeki öfke şekilleniyordu sanki.. Beni çok seviyordu ve ben bunu zaten biliyordum.

Sessiz kalırken başımı eski haline getirip aynadan Serdar' a kaçamak bir bakış attığımda yüzündeki o acı dolu ifadeyi hayatım boyunca unutamayacağıma o kadar emindim ki.
O, yoldaki donuk bakışını, yüzünün aldığı acı hali, belki biraz dolan gözlerini.. İçinin acıdığına emindim de, bana acıdığı konusunda kararsızdım işte.. Yoksa neden dolsun o gözler..
Ha, siyah dev?

Hararetle "Bak." Dedi başkan. Oturduğu yerde yeniden bana döndü. "Serdar Abin yabancı değil, ondan çekinme.." Kalbimin orta yerinde koca koca kayalar koydun başkan...
"Serdar o iti bayılttığı için konuşturamadık. Bunu sana sormaya çekiniyorum ama.." Durdu sonra.
Yutkunarak yüzüme bakarken kendini suçlamasını izledim. Tedirgince devam etti. "Bir şey yap.." O an bu iğrençliğe "Hayır." Dedim sadece. Dolu dolu bir hayır dedim. Gözlerini rahat bir nefes alırcasına yumarak önüme döndüğünde koca bir saçmalığın içindeydik.

Bu, koca bir saçmalıktı.

Kafası karışıktı ikisinin de. İkisini birleştiren ortak korkuları da bana duygusal yönden bir şey olmuş olmasıydı. Canımın yanmış olmasından korkuyorlardı. Bu yüzden bu kargaşaya son verircesine cama dönerek "Endişe edeceğin kadar büyük bir şey olmadı başkan." Dedim.

"Ben senin için her şeyi yaparım." Duraksadı. Güven dolu bakışlarını bana çevirdi. "Bunu biliyorsun değil mi kızım?"

Biliyordum.

Kıkırdayarak alt dudağımı dişleyip utançla ve minnetle ona baktım. Başımı olumlu anlamda sallarken içinden geçenlerle "Biliyorum.." dedim.

Bu yüzden çok güveniyorum ya sana baba..

"Gel buraya." Sesi yumuşarken elini bana doğru uzattığında oturduğum yerde hafifçe havalandım.
Bana dönerek sağ elini yanağıma koyup alnımı öptü ve geri çekilirken "Sen benim bu hayattaki gururumsun." Dedi.

Derin tebessümüm yüzüme yayılırken oturduğum yerde geri yaslanırken "Bunu da biliyorum." Diye fısıldadım.
Dünya yıkılsın, arkamda başkan varken sorunum değil.
Hayatım avuçlarımdan akar gibi olsun, başkan tutar.
Paraya sıkışsam başkan paraya boğar..
Canımı yakanın canını okur. Ve bu hayatta, o varken bana asla bir şey olmazdı.
Biliyordum.

Başkan önüne dönerken daha sakindi. Ama Serdar, Serdar günlerdir benim için yaktığı ateşin içinde kavruluyordu şu an.

"O ite belli ettin mi? Yani rahatsız olduğunu?"

Başkanın sakin sorusuyla bakışlarımı siyah ojeli hafif uzun tırnaklarıma yönelttim.
"Edemedim." Dedim.

Sonra başımı kaldırıp yola döndüm. Dudağımda yarım bir gülüş "Ama Osman Amca dedim. Amcam olduğunu söyledim." Dedim.
"Sonra onun yanında seni aradım, defalarca. Ona ikinizin nasıl tanıştığını sordum. Kaç yaşında olduğunu ve senin ona ne kadar güvendiğini sordum. Defalarca.."

Her cümlemi, kendimden emin bir şekilde kurduğum kelimemi duraksayarak dinledikten sonra heyecanla bana dönüp "İşte bu!" Dedi.

Gözlerini zekice kıstı. "O ite hiçbir zaman net olarak bir şey diyemedin ama her zaman senin kim olduğunu hatırlattın. Kendinin ve benim kim olduğunu hatırlatmak için onun yanında defalarca beni aradın.."
Her kelimede şaşkınca ve beni onaylarcasına yüzüme bakıp başını salladığında inanamıyormuş gibiydi. Zekâma hayran gibi..

Göz gözeydik.
Kenarı kıvrılan dudağımla "Seni ne kadar sevdiğimi, senin için neler yapabileceğimi görsün istedin!" Diyen adamı izliyordum.

"İçten içe göz dağı verdin. Bak, benim babam seni gebertir demenin en ince ayarını verdin sen Osman' a. Ondan korktuğun ve durumu netleştiremediğin için asla benden uzak dur diyemedin, ama bunu onun zihnine güzelce yerleştirdin..." Söyleyecekleri bittiğinde gülüşüm havalanan kaşlarında çoktan birleşmişti.
Dudağını ısırarak keyifle sesini yükseltti ve "İşte senin bu zekâna hayranım Hazan!" Dedi.

Beni anlamış olmasına sırıttığımda gururla Serdar'a döndü. Serdar bu halimi zaten dürümcü çıkışı hakkında konuştuğumuz Mehmet' den biliyordu.
Hatırlamıştı.
Hatırlamıştık.

"Bu kız var ya Serdar.." derken kahkahayla güldüğünde başımı cama çevirerek akıp giden trafiği izlemeye başladım.

Bu sırada "Gerektiğinde, bir şey diyemediğinde, tıkandığını hissettiğinde bunu o kadar güzel ve ayarında yapıyor ki, kimse bilerek yaptığını anlamıyor ama herkese gereken ayarı veriyor.." diyen başkanı dinliyor ve yüzünü göremediğim Serdar' ı öylesine bir halle merak ediyordum.

Başka bu sefer aynı gülüşle bana döndüğünde ona baktım. "Cesaretine ve zihnine hayranım. Kritik noktalarda aldığın doğru kararlar gözümden kaçmıyor, beni hiç şaşırtmıyorsun. Seninle cidden gurur duyuyorum Hazan."

Gülümseyip onu onaylarcasına gözlerimi kapatıp açtığımdaysa başkan yalnızca abartıyordu. Aslında sadece beni seviyordu. Yani bilmiyorum, belki de haklıdır.
Sonuçta benim tek korkum yine kendimeydi.

Bakışlarım yeniden yola dönerken başkana hitaben "Nereye gidiyoruz?" Dedim. Sonra kısa bir an duraksayıp kaşlarımı çattıktan sonra merakla devam ettim. "Sahi sen ne zaman geldin Trabzon' dan?" Çatılan kaşlarımla ekledim. "Ve neden oraya geldin?"

Beni arayabilirdi. Ki genelde öyle yapardı. Osman' a gelmesini beklemiyordum.

Bu defa bana dönmeden Serdar' ın hızlanışını izleyerek "Bu sabah geldim Serdar' la işlerimiz vardı kızım." Dediğinde sabah Serdar' ın işim var deyişi geldi aklıma.
Komik ama üvey babamlaymış işi.
Adamın işiyle ilgili olan işi bile bana çıkıyordu.

"Sana sürpriz yapayım dedim. Bugün seni aradığımda tedaviye gideceğini söyleyince direkt oraya geldik. Şimdi de köye gidiyoruz, Serdar' la birkaç işimiz vardı."
Bu şekilde denk gelmesi ne kadar güzeldi, hatta güzel miydi bilmiyorum. Ama haberin olmadan çok şey yaptın başkan. Sen gelmeseydin ben Serdar' a bu gece bunu nasıl anlatırdım bilmiyorum. Ona hayatımı anlatırdım. Seni anlatırdım. Annemi Emir' i.. Hatta belki öz babamı anlatırdım ama asla Osman' ı anlatmazdım..

Tüm bunlara başımı sallarken sakince "Kasa mı?" Dediğimde başını sallayarak beni onayladı.
Başkan tüm özel ve önemli eşyalarını köy evindeki bir tonluk kasasında tutuyordu ve bunu ben dahil yalnızca üç beş kişi biliyordu.

Bu defa aramıza herhangi bir sessizlik sokmadan güneşte kuruyan saçlarıma yönelik "Saçların çok güzel olmuş ama neden kestirdin?" Dedi.

Arkasını dönmeden bana sorduğu soruyla Serdar' a asla bakmadım ve omuz silkerek camdan dışarıyı izlemeye başladım.
Bu konuda zaten kendini rahatsız hissettiğini biliyordum. Şimdi biz konuşunda yeniden kendine kızacaktı ama durağan da olsa "Dipleri tararken bile çok acıyordu dayanamadım bende." Demek zorundaydım.
Başkana dönüp gülümsedim sonra. Yüzümdeki bu gülüşle "Ama şimdi daha iyi. Bir şeyler sürüyorduk biraz durunca yıkıyordum falan. O iyi geldi." Derken aslında Serdar' ın vicdanını rahatlatmaya çalışıyordum. Serdar tabi benim bu cümlelerimle bir taş daha dizerek mahalleye neden ıslak saçla geldiğimi anlamıştı.

Arabaya bindiğinizden beri tek kelime etmeyen, yalnızca yola ve bana odaklanan adama baktım. Sağ eli direksiyonu öylesine bir rahatlıkla tutuyorken sol kolunu cama dayamış düşünceyle elini dudaklarına götürmüştü.
Bu arabaya ikinci binişimdi ve Serdar hep aynı şekilde duruyordu.
Düşünceli haline hüzün dolu bir kırgınlığı eşlik ediyorken tüm dikkatini yola vermiş gibi dursa da zihninin talan olduğu da ortadaydı. Yoksa çatmazdı kaşlarını, dikizden bana bakamayacak hale gelmezdi.

Ona öylesine dalmışken acaba tüm bunlar bugün olmasaydı ne olurdu dedim kendi kendime.
Tahminen Serdar babamla olan işini halledip akşam eve gelirdi ve ben tüm gün evden çıkmamış olduğum için sorun çıkmazdı.
Sonra yine ondan deli gibi çekinip onda huzur bulurdum.
O koca bedenine yine sarılırdım, tedirgince utana sıkıla sakallarını okşayıp boynunu öperdim, öperdi.. Ben günlerdir bastıramadığım her türlü duyguyu Serdar' da yaşardım.
Konuşurduk sonra. Bana kıyafetlerim için kızar, o bana her gün gelen çiçekleri sorardı. Bilmediğimi söyleyince de küfreder deli olurdu. Sonra tabi onu bana yollayanı bulurdu.
Serdar bir şekilde bulurdu..
Düşününce istemsizce gülümsedim.
Ona her şeyi anlatırdım uzun uzun. Bunlara ne tepki verirdi tam olarak bilemesem de, kollarında huzurla ve alnımdaki öpücüklerle sabahlardım buna emindim.
Sabah yine aynı dudaklarla uyanır kaldığımız yerden devam ederdik.

"Bugün şu doktorun Pelin' le konuştum, geçen haftalarda verdiğin tahlillerin sonuçları çıkmış."
Başkanın sesiyle ona dönerken umutsuzca kısılan gözlerim eşliğinde "Biliyorum." Dedim.

Sol koluyla Serdar' ın koltuğuna tutunup bana döndü. "Nereden biliyorsun ki, yeni çıkmış?" Başkanın meraklı yüzüne bakarken kaşlarım çatıldı. Afallar bir halde "O gün hastaneden sonra Osman Amca' ya gitmiştim ben." Dedim.
"O Pelin Abla' yla konuşup söylemişti?" Derken tek kaşımın havalanmasıyla başkan "Ne söyledi?" Diyerek iyice bana döndü.

Kalbim deli gibi atarken tamamen başkana yönelişimle bir terslik olduğunu dikizden bana bakan Serdar dahil hepimiz anlamıştık.
Sorgular gibi "Kötüymüş." Dedim.
Öyle değil miydi ki?
Kaşlarım çatılırken devam ettim. "Dikkat etmiyor musun falan dedi baya fırçaladı hattâ."

Bakışlarımı sinirlenen ve bunu yüz mimikleriyle belli eden Süleyman Amca' dan alamazken Serdar' ın burnundan solumasını duyabiliyordum.

Elleriyle yüzünü sıvazlayıp oflayarak önüne dönerken "Pelin bana her şeyin iyiye gittiğini, neredeyse bir problemin kalmadığını söyledi." Demesiyle ne hissedeceğimi bilemedim. Sevinse miydim ki ben şimdi?
"Bu şerefsiz ne bok yemeye çalışıyordu!"

Gözlerimi devirerek oturduğum yerde daha rahat bir hâl alırken içimden ettiğim küfürlerin haddi hesabı yoktu. Neden bunu yapmıştı ki?
Ona daha çok mahkúm olayım diye mi?
Başkana verdiği sözle beni iyileştirmiş ama bana bunu bunun aksini söyleyerek beni kendine mahkúm etmek istemişti. Hattâ biraz aptal olsaydım beni cinsel anlamda kullanacaktı belki.. Ona ihtiyacım olduğunu bilmesi bir artıydı ve bu konuda gidecek, güvenecek kimsemin olmadığını düşünüyordu.
E bir yerde de haklıydı.
Berrak' dan sonraki umutsuzluğumu çok iyi biliyordu Osman. Bunun bende bir son oluşunu bildiği için de beni kullanmak istemişti.
Bu kadar basitti yani.

Yüzüm umarsız bir halde düşerken
"Ağrıların oluyor mu?" Diyen başkana hayır anlamında başını sallayıp "Cık." Dedim.
"Geçen hafta oldu ama eskisi kadar değildi."

Mırıltılı çıkan sesimden kaçmak isteyişimi tırnaklarıma bakarak bastırıyordum. Ne başkana ne de Serdar' a bakmıyor, bakmak istiyordum.

"Bu güzel bir şey Hazan. Yani tamam işte, güzel. Zaten birdenbire düzelmesini beklemiyoruz biz, ama kötüleşme de yokmuş."

Başımı hafifce sallarken içimden yaa ne demezsin diyerek sağ elimle gözümü ovuşturdum. Başımı cama yaslarken bacak bacak üzerine attım.
Bunun benim için bir önemi yoktu.
Artık tam olarak neyi istediğimi bilmiyordum ve aksi olsa da üzülmezdim. Çünkü zaten aksine alışmıştım.

"Başkan." Diyerek Süleyman Amca' ya döndüğümde bu defa sessizliği bozan bendim.
O "Efendim kızım." Diyerek bana dönerken Serdar' da aynadan beni dinliyordu.

"Bu olayı anneme anlatacak mısın?" Başkan duraksayınca ben omuz silkip sarkıttığım dudakla devam ettim. "Anlatma, Emir' de bilmesin.."

Derin bir nefes alarak başını salladı.
Bu saatten sonra Osman' a ne olacağı umurumda değildi. Umurumda olan tek şey bu saçma olayın kapanmasıydı.
Susarak beni ikitletmeyen başkanın görüşü de bu yönde olmalıydı ki "Demir' le konuştum bugün." Diyerek konuyu çevirdi.
"Geçenlerde nefesin sıkışmış, neden söylemedin?"
Adam alt tarafı yüzüme sigara üflemişti ama konu hâlâ kapanmıyordu.

"Önemsizdi ya." Diyerek yüzümü buruşturduğumda Serdar' a bakmadan sağ kolumu kaşıyarak devam etti.

"Demir Abi' ne neden gitmiyorsun sen?"

Yanımda koltuğu titreten telefona yönelip elime alırken umurumda olmadan konuşurum.
"Yani karısı pek hoşlanmıyor benden. Gitmeye de gerek de duymuyorum açıkçası."

Ağzının içinde bi küfür mırıldanarak konuştu bu sefer. "Sanki biz çok hoşlanıyoruz o mendeburdan."

Ben gülümseyip Yeliz' in attığı mesajlara girerken aynadan beni izleyen Serdar' la başkan devam etti.
"Sen güzelsin diye Demir' i kıskanıyor senden. Salak ne olacak angut."

Tebessüm ederken "Farkındayımm." Deyip gelen mesajı açtığımda gülen yüzüm yerini anında şaşkınlığa bıraktı.

Gönderen; Yeliz
Mesaj; Senin çiçekler Hatice teyzeye gitti kanka sıçtık..... Ben gidip aldım elinden ama notu okudu kadın.

Mesajın altındaki nota baktım.

"Seninle sabah kadar sevişmeyi, içine girmeyi ve sertçe becermeyi özledim Hazan."

Selçuk

Yüzümü buruştururken sakin kalmayı denedim fakat içinden çıkamadığım bu olay bu defa elimde patlamışa benziyordu. Zaten her şey birbirine bulaşmışken Hatice Teyze' nin böyle bir notla karşı karşıya kalması bence rezaletti.

Nefesimi tutarak eğildiğim telefona odaklandığımda çok sinirlenmiştim fakat bunu birtürlü belli edemiyordum.

Gönderen; Hazan
Mesaj; Ya bunu yollayanın Allah belasını versin yaaaa aw

Ki ben asla birine bela okumazdım.

Gönderen; Hazan
Mesaj; Yeliz bu ne Yeliz!

Gönderen; Hazan
Mesaj; Ulan amınakoyym nasıl bakıcam kadının yüzüne bak ya bole işi sikim

Gönderen; Hazan
Mesaj; Sikicem geçmişini he

Gönderen; Hazan
Mesaj; Hay bunun yollayanın avradını sikeyim Yeliz

Gönderen; Hazan
Mesaj; Ta amnın ortasına koyayım Yeliz

Çevrimiçi olan kız saniyeler içinde tek tek cevap verdi.

Gönderen; Yeliz
Mesaj; Koyalim aşkım

Gönderen; Yeliz
Mesaj; Yapalim aşkım

Gönderen; Yeliz
Mesaj; Sakin ol aşkım.

Yeliz' in mesajlarını okurken başkanın sayesinde arabada yükselen şarkının sözleriyle ufak bir duraksadım.

"Bir kez bakıştık
Bir kez sarıldık
Doymadan daha
Birden ayrıldık."

Sonra yavaşça kenara koydum telefonumu. Kollarımı kucağımda birleştirdiğimdeyse müziğin ritmiyle sinirim anında geçerek yerini acıya bırakmıştı.
Serdar tarafından izlendiğimi hissedebiliyor fakat bunun üzerine asla o tarafa bakmıyordum.
Baksam ne değişecekti ki?
Aptal bir bakışma uzayıp gidecek ve sonunda onun yola dönüşüyle ben yine ortada kalacaktım.

Gün batıyordu yavaş yavaş... Güneşin turuncumsu rengi cama dayadığım sol koluma ve elime ulaşırken dağınık saçlarımda geziniyor, gözümü alıyordu.
Bu naif ve sıcak hava bize eşlik ederken kendimizi "Bir güne sığdı
Büyük aşkımız." Diye yükselen sese bırakmıştık.

"Zamansız oldu ayrılışımız
Zamansız oldu ayrılışımız.."

Şarkının sözlerinde ve yavaş ritiminde kendimi bulurken ona yazılmış bir armağan gibi hissettim. Ona yazılmış, benden kalan ufak bir armağan..
Neticede bir kez bakışan olmasa da bir kez sarılan bizdik. Doyamayan da, o teni bir kez daha koklayamayan da yine bizdik..
Ayrıldık mı bilmiyorum, fakat zamansız olan birçok şeyimiz vardı.

"Gelsen ne olur
Kalsan ne olur
Sarsan ne olurdu
Aşkı bulurduk mutlu olurduk sen de sevseydin."

Bu hikâyenin sonu nereye gider bilemem. Bildiğim tek bir şey var, o da biz dün gece Serdar' la gerçektik. Bunca yalanın arasında tek gerçek bizdik. Tek gerçek bana sarılan adamın duygularıydı.. Öyle olmasa öpüşünden, beni tutuşundan anlardım ben.
Biz gerçektik de hayatlarımızdaki hatalar bizi ne yöne savurur, bu yanlışı nasıl hüsrana uğratır bilemezdim.
O bana gelir mi?
Beni bırakırsa ona yeniden gider miyim..? Gitmezdim ki. Bendeki gurur Serdar' ın gelip giden biri olmasına müsaade etmezdi.

"Gelsen ne olur
Kalsan ne olur
Sarsan ne olurdu
Aşkı bulurduk mutlu olurduk sen de sevseydin."

Onun için her şeyi yapardım. Kendimden ödünler verir, tüm hayatımı değiştirirdim. Gerektiği yerde düşünmeden ölür, gerektiğindeyse yaşatırdım... Diyorum ya, her şeyi yapardım. Her şeyi yapardım da aklını kurcalayan ikinci bir tercih olarak ona asla dönmezdim.
Bu yüzden bir ayrılık yoluna giriyorsak bunun asla bir dönüşü olmazdı. Bu yüzden, bugün olanlar sebebiyle başlamayan ilişkimiz bitiyorsa iki dünya birleşse de ben Serdar' la birleşmezdim.

"Senindi her şey
Geçmiş gelecek
Şükür etmiştim
Yüzüm gülecek."

Yaslanıyordum cama. Gözlerim kapalı, etraf gözüme gelen güneş sebebiyle kırmızı, arabada yalnızca çalan müziğin sesi, üzerimde uzun bakışlar.. Kendimi sarıyordum..
Sarsılmamam için, camdaki başım acımasın diye dikkatle kullanılan arabada zihnimdeki o son ve ufak endişeyle bir bilinmeze yol alıyordum.
Gittiğim evde beni ne bekliyordu bilmiyorum. Serdar' la aynı evde olmak bana ne getirir, benden ne götürür bilmiyordum.
Biz bundan sonra ne oluruz, bilmiyorum...

"Zannettim gelen hiç gitmeyecek
Aşk yalan oldu ayrılık gerçek
Aşk yalan oldu...

Gelsen ne olur
Kalsan ne olur
Sarsan ne olurdu
Aşkı bulurduk mutlu olurduk sen de sevseydin."

Gelsen ne olur
Kalsan ne olur
Sarsan ne olurdu
Aşkı bulurduk mutlu olurduk sen de sevseydin."

Bu şarkı çok şey hissettirmişti bize. Serdar' la daha evvel birçok şarkıda denk gelmiş, fakat hiçbirinde birbirimizi bu denli hissedememiştik. Onun canı daha evvel hiç bu kadar yanmamıştı mesela. Ya da ben hiç bu kadar korkmamıştım.
O benim bu denli hassas halimi hiç izlememiş, ben onun çatısı altında durmamıştım. Yan yanayken de bu kadar uzak olmamıştık..
O ne hissediyordu bilmiyorum ama ben bugün elimde olmadan birden fazla anlam yüklemiştik ikimize. Kendimi uzaklığıyla hiç olmadığı kadar huzursuz ve mutsuz hissediyordum.
Kafam o kadar karışıktı ki ne hissedeceğimi dahi bilmiyordum. Neticede hayatıma dair merak edip benden dinlemek istediği ne varsa, aklına sığdıramadığı ne varsa, yüreğini karıştıran ne varsa hemen hemen hepsini başkan sayesinde dinleyip öğrenmişti. Ve bence, bu çok tezat bir durumdu.

Ona tüm bunları benim anlatmam gerekiyordu? Hoş, ben bu kadarını anlatır mıydım onu da bilmiyorum ya.

Ufak bir nefes alıp araladığım gözlerimle tam önümde oturan adama baktım.
Susmasından. Susup öylece bizi dinlemesinden kalben rahatsızdım.
Bir şey yapmasını, konuşmasını, yüzüme bakıp bir şeyler anlatmasını o kadar çok istiyordum ki..
Bu soğuk tavrı beni çıkmaza sokarken, ben son olarak kollarında huzur bulduğum o adamı istiyordum.

Sessizce benden, bizden vazgeçişini nasıl kaldıracaktım tam olarak bilmesem de bununla diğerleri gibi kolay baş edebileceğime emin değildim.
Dün gece kollarında uyuduğum adam yahu.
İlk defa kollarında uyuduğum adam.
İlk defa tüylerimi diken diken edip kalbimi tekleten adama bu kadar uzak kalmak olur muydu hiç?
Olmazdı.

Bekledim ben. Sadece tüm duvarlarımı yıkan adamın saatler boyunca bana dönmesini bekledim.

💎

"Serdar' ım buradan sağa dön karşıdaki bina oğlum."

Başkan Serdar' a köydeki eve giden yolu tarif ediyorken Serdar bir şey demeden Süleyman Amca' nın işaret ettiği yola giriyordu.

Eve gelmemize neredeyse iki dakikalık yol kalmıştı ve geçirdiğimiz yirmi beş dakikalık zamanda asla konuşmamıştık. Daha doğrusu ben cama dayadığım başımla gözlerimi kapattığım için başkan daha fazla soru sorarak beni rahatsız etmek istememişti.
Fakat geldiğimizi anlayınca gözlerimi aralayarak yerimde dikleştim. Başkan bu arada sessizce araba kullanan adama "Serdar çok güzel araba kullanıyorsun maşallah." Diyordu ki Serdar' ın başkanı dinlediği konusunda pek emin değildim.

Durağan bakışları köyün asfaltındayken yüzündeki donukluğa inat başkan devam etti. "Urfa' ya gelince şu kirpilerin bakımını da yaptıralım. Sen anlıyorsun binbaşına güvenmiyorum. Mühimmat deposuyla da birkaç sorunumuz var."
Serdar tüm bunlara susarken yanımda titreyen telefonu sessize aldığımı aynadan görmüş ve hafif sinirli bakışlarını benden alırken başkanı "Olur." Diyerek geçiştirmişti.

Bir asker ve komutandan daha farklı ilişkileri olduğu buradan bile belliydi. Yoksa birinin, özellikle de askerinin başkanı bu şekilde geçiştirmesi neredeyse imkânsızdı.

Başkan cebinden çıkarttığı telefonla ilgilenirken Serdar' ın bu umursamaz hareketlerine alışkın gibiydi.

Yerimde dikleşerek Tuğrul' un aramasını bir kez daha sessizce aldım. Serdar bu defa da çattığı kaşlarla aynadan bana bakmıştı ki başkan yeniden "Alaya yeni uzmanlar geldi." Diyerek araya girdi. "Eğitimleri sende. Gidince onlara da özel bir muamele yaparsın artık."

Serdar yeniden "Olur." Derken yavaşlayan arabayla geldiğimizi anlayıp hemen solumdaki eve döndüm.

Daha fazla bu şekilde duramayacağımın farkında olduğumdan ikiliye bakmadım ve duran arabadan inerek kapıyı yavaşça kapattım.

Bir Trabzon etmese de burayı da seviyordum.
Kuş ve köpek sesi dört bir yanımdayken yalnızca birkaç metre ilerideki eve yürümeye başladığımda Serdar' ın arabası tam arkamdaydı. Kısılan gözlerimle etrafı incelemeye devam ettim.
Ellerimi kotumun ön cebine sokarak başımı göğe kaldırdığımda arabadan benden başka inen olmamıştı. Siyah topuklu ayakkabılarımın müsaade ettiği kadar parmak uçlarımla yükseldim ve bedenimi rahatlatırcasına açtırdım.

Tüm ciğerlerim oksijenle dolmuş, gözlerim alabildiğince yeşile hakim olmuştu ki uzun zamandır aslında doğaya ihtiyacım olduğunu fark ettim. Akşam hafif serin bir hava karşısında battaniyeye sarılarak şömine başında oturmayalı, oturup ateşi dinlemeyeli, dinlerken de abur cubur uzun zaman olmuştu.
O sıcaklıkta çıtırdayan odun ateşinde uykuya dalmayı özlemiştim.

Arabanın kapısı açılıp kapandığında arkamı dönerek gelen güneşi sağ elimle engelledim ve bana doğru gelen başkana bakmaya çalıştım.
Serdar inmemiş, bu da yetmezmiş gibi arabayı tekrar çalıştırmıştı.
Gidecekti?
Kendi içimde kırılıp ona şimdiden kinler gütmeye başlarken başkan bakışlarım eşliğinde elindeki anahtarla yanıma geldi.

Serdar' a bakmadan cebimde titreye telefonu çıkarttığımda başkan ilerleyerek keyifle soludu.
"Haydi geçelim Hazan."

Hakan Abi' nin aramasını sessizce aldım. Bakışlarım telefonumdayken yavaşça ilerleyerek demir kapıdan içeriye girdim. Girerken de indiğim arabanın hızla gidişini duydun.

Süleyman Amca elindeki poşetleri şöminenin önündeki sallanan koltuğa bırakıp beyaz gömleğinin kollarını sıyırarak bana doğru yanaştığında onunla baş başa kalmak canımı asla sıkmamıştı. Osman' ın aksine Seymen Amca' nın yanında kendimi hiç olmadığım kadar huzurlu ve güvende hissediyordum. Tabi yanındayken korkmadan tüm bunları hissettiğim bir adam daha vardı ama şuan onunla pek ilgilenmiyordum.

Telefonumu cebime koyarak bana açtığı kollara sarıldığımda başımdan öperek "Güzel kızım benim." Dedi.

Ellerim omzundayken burukça gülümsedim. "Sen olmasan ne yaparım ben başkan." Her ne olursa olsun benim hikayemde başrol başkandı. Çünkü her daim arkamda hissettiğim tek dayanak, baba yerine koyduğum tek adam oydu.

Dedem de vardı elbet. Ama dedem başkan kadar yanımda olamıyor ve o epey yaşlıydı. Bu yüzden de başkana olan güvenim dedeme hissettiğim tatlı sevgiden daha erdemliydi.
Dedeme de derdimi anlatsam kendi deyimiyle ortalığın amınakordu. Ama dediğim gibi, ona anlatacağım yaşları geçeli epey olmuştu.
Dedem çok daha başka bir histi bende. Ona her zaman duygusal yönden yaklaşırken en basiti başkana başkan diyerek saygı duyuyordum mesela. Ya da dedeme yaptığımın aksine başkanın yanaklarını mıncıramıyordum.
Dedem çok başkaydı bende.
Hattâ olur da birgün denk gelirse, o daha uzun ve tatlı bir hikâyeydi bende...

Bu minnetli halime sessiz kalmayı tercih edip benden ayrıldığında beni kolunun altına alıp az ilerideki ikili koltuğa ilerledi.

Koltuğa aynı anda otururken de "Anlat bakalım Serdar' la aranızda ne var?" Dedi.
Öyle.
Lök diye.

Ondan ayrılıp yerimde dikleştim ve sakin olan, hattâ gülümseyen yüzüne bakıp kaşlarımı kaldırdım. "Yani başkan zeki adamsın da bu kadarını beklemiyordum."

Bu halimle gülerek gözlerini kapattığında fazla sevimli duruyordu.

"Bunu anlamak için zeki olmamıza gerek yok kızım." Gururla bacak bacak üstüne atıp havalı havalı "Biz aşk adamıyız." Dedikten sonra ciddiyetle bana baktı. "Adamın halini gördük, benim elimden aldı öldürüyordu Osman' ı."

Cidden mi?
Dudaklarımı sarkıtarak omuz silktim.
Bakışlarım başkanın göbeğine dalarken de hüzünle mırıldandım. "Karşı komşumun oğluymuş. Aramızda bir şey yok. Yani var ama yok, uzun hikâye başkan." Sustum sonra.
"Hep mi böyle?" Diye devam ederken başımı kaldırıp merakla beni dinleyen adama baktım.
"Yani sinirli?"

Derin bir nefes aldı. Bacaklarını indirdi ve olduğu yerde hafifçe bana döndü. Elini dizime koyduğundaysa ciddi bir konuya giriş yapacağımızı anlayabiliyordum.

"Ben yıllardır tanır en az senin kadar severim onu. Serdar' ın yapısı bu kızım, adam genel olarak hayata sinirli sanki. Güldüğünü pek görmedik."
Oysa o gün ve sonrasında bana gülümsemişti.

"Hatta çoğu zaman biz arkadaşlarla bir olduğundan şüphe ederiz."

Donuk bakışlar eşliğinde neden bu cümlelere şaşırmıyordum ki?
Ya da neden içimde bir şeyin yandığını hissediyordum? Kim bilir Serdar' ı hangi koşullar bu kadar duygusuz yapmıştı.

İçimdeki soruları bir kenara ittirerek oturduğum yerde bağdaş kurdum ve dikkatle beni izleyen adama merakla "Arkadaşlar derken?" Dedim.

"Askeriyeden. Komutanlar, albaylar falan."

Anladım dercesine başımı salladım bu defa. Serdar' ı ilk defa bu denli dinleyebilecektim. Ve bu falcıya gidip kendim hakkında bir şeyler öğrenmekten daha heyecan vericiydi.

Ben susarken başkan içimdeki merakı tahmin ederek konuşmaya devam etti.
"Birde asker sonuçta, çok arkadaşını şehit verdi gözünün önünde. Yani ondan da olabilir diye düşündük."

Kalbim hüzünle dolarken başımı salladım.

"Peki neden gitti?"

Koltukta geriye yaslanırken dudak büküp "Bilmem." dedi. "Gelir birkaç saat sonra."

Gelecekti yani.

Başkan tekrar bana dönüp ağzına fermuar çekmeden evvel dedi ki; "Başkası olsa kızar kimdir nedir diye incelerdim ama Serdar olduğu için soruyorum. Ayrıca çaktırma, sizden haberim yok."

Gülerek başımı omzuna bırakıp gülümserken. "Kralsın sen.." dedim.
Serdar' a ikimizi demeyecek, hattâ bahsini dahi etmeyecekti yani.
Başımı kaldırıp sağ koluyla bana sarılan yaşlı adama baktığımda ikimiz de keyifliydik. "Başkan, Serdar neden hâlâ Bursa' da?"

Burada olması elbette sorun değildi. Fakat o bir askerdi ve Oktay' ın Yeliz' e anlattığı sorunu merak ediyordum.

Başkan yüzünü buruşturup bana döndü. Çünkü benim ondan bir şey saklamadığım gibi o da benden bir şey saklamıyordu.
Öyle ki hemen hemen eve gelen tüm arkadaşlarıyla tanışmış, yeri geldiğinde üst rütbeli ama yalnızca yaşlı olan komutanlarla aynı masada muhabbet edip yemek yemiştim. Beni cidden seviyor ve eğlenceli olan her ortama alıyordu.

"Uzun mesele Hazan be." Diyerek konuya girince kaşlarımı kaldırarak tüm dikkatimi başkana verdim.

"Ama biz Serdar ve birkaç devlet büyüğü olarak bir şey yapalım dedik. Serdar üstlendi, bir örgütün başını benim emrimle indirdi." Bana kısa bir bakış atarak "Ama bunu kimse bilmiyor. Herkes Serdar kendi isteğiyle yaptı sanıyor." Deyince bu bilgiyi birkaç dakika sonra unutmam gerektiğini anladım. Gözlerimi olumlu anlamda kapatıp açtığımda başkan devam etti.
"Bu sebeple geçici olarak görevden uzaklaştırdılar. Haftaya Urfa' da mahkemesi var ama tamamen prosedür icabı. Yoksa Serdar' a bir şey olmaz."

Kaşlarım alayla yukarı kalktığında merakla gülüyordum.
"Neden olmaz ki?
Omuz silkip sırıttı. "Arkası sağlam. Hem biz varız, Hikmet Amca' n var, hani şu korgeneral olan, yarbaylar, albaylar.. Alayımız yanındayız yani.
Hem de Serdar' ın ailesi çok köklü, dedesi ve amcası Urfa' nın önde gelenlerinden."

Durum gittikçe ilgimi çekmişken yerimde kımıldandım ve bacak bacak üstüne atarak merakla başkana döndüm.
"Önde gelen derken?"

Kaşlarını havalı bir edayla havalandırıp "Serdar' lar aslında Urfa' da aşiret. Serdar' ın dedesi şıh." Deyince aralanan dudaklarımla sesimi yükseltip başkana bakarak "Yuuuuh." Dedim.

Daha sonra "Ohaa." Diye devam ederek tek elimle aralanan ağzımı kapattım.
Başkan heyecanla beni onaylayıp "Tabiiii." Diyerek bana döndü iyice.
Büyük bir dedikodunun içindeydik.

"Serdar' ın amcası aşiretin ağası. Göreve birini arıyorduk en kalın enselisi de Serdar' dı, adam her ağa torunu hem amcasıyla arası çok çok iyi. E zaten yüzbaşı. E, kimse de birşey yapamadı, oldu bitti işte mis."

Servet Amca' nın babası şıh mıydı yani?
E kardeşi de ağa mıydı? İyi de o zamanlar onlar neden Bursa' da?
Kendimi, acaba araları mı bozuk acaba diye düşünmeden alamazken yeniden asıl konuya odaklanarak tavrımı heyecanla "Ayyyy. Yaaaaaa.." diye belli ettim.

Görünen o ki başkan tüm bu naralarıma keyiflenmişti. Yoksa neden gülerek beni izlesin ki?

Ah ulan Yüzbaşı Serdar!

Ben neden tüm bu bilgileri yıllardır Hatice Teyze ve Servet Amca' dan alamamıştım sahi?
Gerçi hiç konusu geçmemişti ki.

Kıstığım gözlerimle acaba bilerek mi saklamışlardı diye düşünürken kendi kendine "Kadere bak demek annesiyle babası Bursa' da yaşıyormuş. Hem de karşı komşun. Vallahi bu kadarını bize bile dememişti. Gerçi sormadık da." Diyen başkan sanırım benimle aynı soruları kendine soruyordu.

Serdar' ın ailesine olan uzaklığı zaten dikkatimden kaçmamıştı. Ama şimdi birde bunları duymak beni iyice meraklandırmıştı.

Kısık gözlerimdeki merakla gülerek dedikodu arkadaşıma sordum. "Bu Serdar daha önce hiç nişanlandı mı?"
Evlenmiş olsa o kadarını da Hatice Teyze' den bilirdim diye düşünüyordum.

"Cık." Derken kaşları ve başı yukarı doğru kalkmıştı.

Bana dönerek sırıta sırıta "Ama olursa da hanımefendi, suskun, başı yerde, böyle biraz kapalı bir kız arıyordur bence." Sırıtmayı sürdürüp "Bilgin olsun." Dediğindeyse gülerek banabne dercesine omuz silkip burun kıvırdım.

İroni.

Uzanıp yanağımda bir makas alarak ayaklandı.

"Bu kadar gıybet yeter. Haydi git biraz uyu sen, yorgun görünüyorsun. Bende aşkımla konuşup yeşillikler içinde gezineyim biraz."
Onun bu neşeli haline istemsizce gözlerimi devirdim.

"Hıh." Diyerek oturduğum yerde kalktım ve üst katın merdivenlerine doğru yönelirken arkamı dönüp sağ elimi alayla havaya kaldırdım.

"Selam söyle canım anama."

💎

Aklım başıma saatlerce uyuyup uzandığım bu yatakta gelmişti.
Tüm umudum kırılmış, hayata ve Serdar' a olan her türlü inancım yerler bir olmuşken kendimi berbat ve rezil olmuş hissediyordum.

Henüz gururum omuzlarımdayken hasta bir kız olarak Serdar' ın başına bela olmayı asla düşünmüyor ve bu gerçeklerle bir bir yüzleşiyordum.
Ne bekliyordum ki? Hastaydım.
Bu durumu öğrenince koşa koşa geri adım atması çok normaldi. Ki aslında doğru düzgün düşünürsem ona hak veriyordum. Kim böyle bir gerçeği isterdi ki? Hayatı boyunca hasta biriyle uğraşmayı kimse istemezdi bence.
Bu yüzden bir yanım kırgın bile değildi ya Serdar' a..

Adam üvey babamın ağzından tüm gerçekler bir bir dinleyip şokla bizi izlemişti. Bu yüzden şimdi kendi kendime neden diye sormanın da pek bir lüzumu yoktu.
Yalnızca başlamadan biten salak saçma bir olayın içindeydik. Yani doru olanın.. Benim zaten ne sevmeye, ne de birinin beni sevmesine imkânım yoktu.

Tüm bunları karanlık bir odada düşünürken yüzümü buruşturup tüm nefesimle ofladım. Sonra, ne olursa olsun dik tutacağım kuyruğum ve asla ayaklar altına almayacağım gururumla siyah ip dolalı bileğime baktım.
Serdar dün gece kendi elleriyle dolamıştı bunu bana. Ben bugün tek elimle bileğimdeki ipi çözerken kalbimde oluşan yokluğu es geçip bilekliği yatağın bir kenarına bıraktım.

Uzanıp yanımdaki telefonu aldığımda saat akşamın on ikisiydi ve ben neredeyse üç saat boyunca uyumuştum. Kendimi daha dinç ve iyi hissederken tüm mesajlarıma geri dönüş yapıp beni merak eden Yeliz' e başkanla olduğumu yazdım. Sonra instagramdan gelen istekleri onaylayıp Alp' in sayfasına baktığımda tüm fotoğraflarımız hâlâ duruyordu. Hakan Abi' nin aramalarına geri dönüş yapmamışken Alp' de hiçbir şekilde bana ulaşmamıştı. Hoş, o saatten sonra o ulaşsa da ben ulaşmazdım ona.

Son olarak da Sena' nın komik mesajlarına ve teyzemin, annemin, dedemin olduğu videolara gülerken gelen aramayı yanıtladım.

Kıkırdayarak "Efendim aşşkım." Dedim.

Sesimin gülüşünü duyan Emir keyifli bir şiveyle "Yaa sağa gurban olayım gardaşıım." Dedi. "Nasılsın ciğerimin sol köşesi?"

Yattığım yerde dikleşirken Emir' in neşeli sesiyle içim kıpır kıpır olmuştu
Kahkaha atarcasına "Ya sese bak yerim." Dedim. "İyiyim aşkımmm, sen nasılsın."

"İyiyim iyiyim." Diyerek keyifli sesini normal haline getirdi.
"Çiçeğim çok acil birşey istemem lazım senden."

Üzerimdeki battaniyeyi ittirip yataktan kalkarken "Söyle la babuş." Deyip gülüyordum. "İste sana sağlam olan ciğerimi vereyim."

Bunun üzerine "Yaa." Derken sesi yumuşadı. "Böbreğin sende kalsın bana sen lazımsın." Dağılan yatağın kenarını düzeltip Serdar' ın bilekliğini kenara bıraktım.

"Söyle Emir' ciğim söyle kuzum."

Yastığımı da düzeltip odama gelişi güzel bir göz attığımda her şey tamdı.

"Süloyla konuştum şimdi de köydeymişsiniz. Benim bilgisayarın garanti belgeleri falan orada." Ne istediğini anlayınca yavaşça odadan çıktım.

Alt kata inmek için merdivenlere yönelirken de "Onların fotoğraflarını bana atsana canım ya." Diyen Emir' i dinliyordum.

İndiğim merdivenlerde ilk düzlüğüne geldiğimde görüş alanıma önce büyük yemek masasında oturmuş ve sırtı bana dönük olan başkan, daha sonra onun karşısında bana doğru dönük olan Serdar girdi.

Boş masada önlerindeki birkaç evrak ve silahlarla bir şeyler konuşan ikiliden gözlerimi alarak yavaşça indiğim basamaklara döndüm. Serdar' ın bakışları beni bulurken normalleşen sesimle Emir' e yöneldim.

"Atayım da neredeler ki?"

Sesimle başkan da bana dönerken ben çıplak ayaklarıma bakıp dikkatle Emir' i dinledim.
"Salondaki konsolun üst çekmecelerine bak bi. Oraya koyduk diye hatırlıyorum."

Başkan önüne dönerken Serdar salaş oturuşunu bozmadan düz ifadesiyle dikkatli bir şekilde beni izlemeye devam etti.
Başımı kaldırıp odanın başındaki ikiliye bakmadan sol taraflarında duran konsola yöneldim.

"Tamam dur bakıyorum Emir."

Önce en baştaki çekmeceyi açtım. Evrak göremeyince kapatıp ayaklarımı yana hareket ettirerek sağ tarafa kaydım. Ortadaki çekmeceyi açtığımda gördüğüm kağıtlarla "Buldum galiba Emir." Diye mırıldandım. "Ama bir dakika bakıyorum."

Serdar gelmişti ve bence bana olan bakışları yüzünden ortam fazla gergindi. Ne ara geldiğini bilmiyorum ama onun olduğu yerde hareket etmek ayaklarıma cam batmasıyla aynı değerdeydi.

Telefonu omzum ve başım arasına sıkıştırarak çekmecenin tamamını kaplayan kağıtları incelemeye başladığımda bir yanda önüme gelen saçlarımı üflüyor diğer yandan telefonu düşürmemeye çalışıyordum.

Kağıtlar büyüklü küçüklüydü ve o kadar çoklardı ki aradığımı bulmakta epey zorluk çekiyordum.

"Markası neydi ki?" Diyerek seçtiğim kağıtları konsolun üzerine bırakırken Emir' in cevabıyla "Tamam bebem bir saniye." Dedim ve telefonu hoparlöre alarak konsola bıraktım.

Bunun üzerine "Buldun mu bebem?" Diyen Emir' in sesi tüm salonda duyulunca Süleyman Amca alayla araya atladı. "Sıpaaa sana kızı uyandırma dedim."

Elime aldığım kağıdı kenara koyarak keyifle kıkırdadım. "Zaten uyanmıştım."

Emir ona sıpa denmesine alınmamış, hattâ bu durum hoşuna gitmiş bir halde "E baba sen ben uğraşamam işim var dedin." Dedi.

Başım kâğıtlara eğik bir halde tek tek belge ararken
"Abimi aradım git işine Emir dedi. Ne varsa bebeğimde var." Diye devam eden Emir' le kimseye bakmadan araya girerek merakla "Demir Abi burada mı?" Dedim.

Başkan daha evet demeye kalmadan Demir Abi' nin hemen yanımdaki mutfaktan çıkmasıyla elimdeki kâğıtlarla bakışlarım ona yöneldi.
İki adımla yanıma gelerek
"Günaydıınnn fıstık." Derken elini uzanıp sağ yanağımdan ufak bir makas aldı.

Alayla "Günaydın." Diye karşılık verişim yüzümde bir tebessüme yol açmıştı.
Bunun üzerine "Aha geldi hıyar ağası." Diyen Emir' le kıkırdarken eğilerek önce sağ sonra sol yanağımı öpen adama karşılık verdim. "Ne zaman geldin?"

Benden ayrılırken "Yeni geldim giderim birazdan." Dedi ve höparlordeki Emir' e eğilerek devam etti. "Alırım bak seni sessize. Konuşmaz fazla."

Emir bu defa sessiz kalırken Demir Abi bana bakıp "Buldun mu?" Deyince başımı iki yana sallayarak çekmecedeki kağıtlara yöneldim. "Bakıyorum."

Serdar' ın arkamda oluşu ve bizi izleyişi şu an benim için epey değişik duygulara sebepken Demir Abi' nin araya girerek bana yardım etmeyi seçmesiyle daha matah bir hâl almıştı.
Ne düşündüğünü bilmiyordum. Ne hissettiği konusunda zerre bir fikrim yokken her şey rağmen böyle bir günde beni bırakıp gidişi canımı sıkmış, kim ne derse desin gururumu incitmişti.
En azından arayabilir ya da seni istemiyorumlu bir mesaj atabilirdi. Bende ona güzelce her şeyin bittiğini söylerdim zaten.
Ama o bunların hiçbirini yapmayarak beni içimdeki sıkıntıyla bir başıma bırakmıştı. Bu yüzden şimdi hemen yanımdaki Demir Abi' mle belge arıyor olmam onu hiç alakadar etmezdi.

"Bulduum." Diyerek elimdeki kağıdı kenara koyduğumda Demir Abi kağıda ufak bir bakış atarak konsola yaydığımız diğer belgeleri toplamaya başlamış, bunu yaparken de "Yat kalk Hazan' a dua et. Yoksa ben asla ellemezdim." Demişti.

Emir telefonun diğer ucundan keyifle "Demir çünkü sen üveysin. Hazan öz gardaşım." Derken başkan kıkırdamıştı. Demir Abi' de uzanıp alayla "Siktir git üvey gardaşım." Deyip telefonu yüzüne kapatınca bu defa da kıkırdayan bendim.

Önümde duran belgenin fotoğrafını Emir' e atmak için çektikten sonra Demir Abi' nin sessiz gülüşü sinmiş ve "Ben kaçıyorum. Elif' i annesinden alacağım daha." Derken yerini daha ciddi bir hâl almıştı.

Elif Demir Abi' nin eşiydi ve o kolay kolay bu eve gelmezdi. Annesi de bu köyde olduğu için o genelde annesine giderken Demir Abi' de buraya gelirdi. Tabi başkan da bu olayı umursamaz, hatta münasip bir tarafıyla gülerdi.

Bu yüzden oğlunun gidecek olmasına yalnızca "Görüşürüz oğlum." Demiş ve Demir Abi' nin elini öpmesine müsaade etmişti.

Belgeyi yeniden çekmeceye koyarak onlara doğru döndüğümde bana bakan adama bakmıyor, bunun yerine diğer ikiliyi izliyordum.

Başkandan ayrılan Demir Abi bu defa sağ elini hemen karşısında oturan Serdar' a uzattı. "Tanıştığıma çok memnum oldum Serdar." Demesiyle dudaklarımı sebepsiz bir keyifle ısırdım ve dikkatle Demir Abi' ye bakan Serdar' ı izledim.

Serdar önce başını hafif eğip kaldırarak onu onayladı. Daha sonra aynı şekilde sağ elini uzatıp ona uzatılan eli sıkarak sakince "Bende." Dedi.
"Daha buralardaysan görüşürüz." Diyen devam eden Demir Abi' ye "Bakarız." Derken elleri ortak bir kararla ayrılmıştı.

Acaba Serdar' ın bu umarsız hali bugüne mi özeldi yoksa genel miydi?
Serdar' ın karakterini pek bilmiyordum ama sanırım Demir Abi' yi pek sevmemişti ve bence bunun bana olan yakınlığıyla, sarılıp öpmesiyle asla bir ilgisi yoktu.

Demir Abi ufak bir baş selamıyla bana yönelirken sıranın bana gelmiş olmasıyla dudaklarım keyifle gerilmişti.
"Görüşürüz çiçeğimm." Diyerek elini bel oyuğuma koydu ve eğilerek sağ yanağımı öptü. Sol yanağıma geçerken de "Buluşalım bir ara. Tatlı sözüm vardı sana." Demesiyle öpüşüne karşılık vererek geri çekildim.
"Hallederiz bir ara acelesi yok."

Aslınca pek buluşmak da istemiyordum.
Demir Abi çok iyiydi ama karısı pek ilgimi çekmiyordu. Benim yüzümden aralarında huzursuzluk çıkmasını da istemiyordum.

"Görüşürüz hadi." Diyerek giden adama başımı yavaş yavaş sallarken ortamdaki sessizlik ve Serdar' ın boş bileğimde olan bakışları kendimi garip hissetmeme sebep olmuştu.

Demir Abi' nin gitmesiyle başkan elindeki dosyaları masaya bırakarak bana doğru döndü. "Nasılsın bakalım?"

Açıkcası uyumak iyi gelmişti. Odaya çıktığımda pantolonumu çıkartıp siyah taytımı giydiğim için de kendimi daha rahat hissediyordum. Bu yüzden omuz silkerek nasıl olabilirim ki der gibi "İyiyim." dedim.

Serdar bakışlarını benden bir an bile almazken başkan yalnızca başını salladı.
"Annenle konuştum. Teyzenlerlee, dedenle, dayınlaaa. Dayının özellikle selamı var"

Gülerek başkanı onayladığımda kucağımda birleştirdiğim kollarımla arkamdaki konsola yaslandım.
"Londra' dan dönmüş demek."

Kıkırdayarak iyice bana dönerken omuzlarını dikleştirdi. "Yengen çok sinirliydi. Biletlerini Hazan almasa Kıbrıs' a kumar oynamaya gidiyor diyeceğim ama arada Hazan var dedi."

Gülerken yaslandığı konsoldan ayrılıp kollarımı çözdüm. Benim yan tarafımda, onların ise karşısında kalan ve salona yarım duvarla birleşik olan mutfağa ilerlemeye başladım.
Yanlarından geçerken de başkana gülümserken kaşlarımı sahte bir tavırla çatıp "Yok daha neler." Dedim.
Başkasının yanında başkanla hep biraz daha mesafeliydik.

Ocaktaki altı sönmüş çaydanlığa ve tezgâhta duran ince belli bardağına baktım. Çaydanlık sıcaktı ve bardağın şeklinden anladığım kadarıyla çayı sadece başkan içmişti.
Ocağa biraz çay taşırmış, bahçeden topladığı çilekleri yıkayıp tabağa koyduğu için tezgahta biraz çamur vardı ve bir iki su bardağını bulaştırmıştı.

Demliğe ilerlerken arkamı dönmeden başkana seslendim. "Çayı içiyor musunuz?"

"Yok kızım." Dediğinde demliğin üst kısmını alıp lavaboya süzmeye başladım.

"Sen aç mısın?"

Başımı eğip demliğin süzülmesini beklerken Süleyman Amca' ya "Değilim." Diye cevap verdim.

Yerinde dikleşip bana bakarken devam etti. "Bak aç durma, dolapta bir şeyler var. Dolabın yanındaki çekmecede bir sürü kek mek, aburcubur var kim almış bilmiyorum."

Tel elim yardımıyla çayı süzerken gözlerimi kısarak tarif ettiği çekmeceye anlamayarak baktım.
Sonra hatırlayınca "Emir' le gelip kaldığımızda biz almıştık onları." Dedim.

Başını sallarken alaylı bir sinirle "Aferin" dedi. "Yiyin, böyle abur cubur yiyim."

Çay süzünce demliği tezgâha bırakıp alt dudağımı dişledim ve gülerek fırça yediğim adama omzumun üstünden baktım.

"Sen de yiyorsun ama?"

Omuz silkip bana bakarken aynı şekilde beni izleyen Serdar' a asla bakmadım.
"Siz alıştırdınız, beni de yoldan çıkarttınız."

Serdar olmasa başkana gülüp 'sen zaten yolluydun başkan' derdim. O kadar samimiyetimiz vardı. Fakat Serdar var diye gülüşümü sürdürüp tekrar önüme döndüm.

Demliğin altındaki sıcak suyu kullanarak mutfağı toplamaya başladığımda arkamdaki iki adam beni izliyordu.

"Yeliz nasıl Hazan?"

Omuz silkip başımı iki yana salladım.
"İyi başkan aynı, bildiğin gibi."

"Çalışıyor hâlâ değil mi?"

Süzdüğüm çayı çekmeden aldığım buzdolabı poşetine koyarken başımı salladım. "Evet hâlâ orada."

"Arada kızları da al gelin burada, ne güzel mis gibi hava. Sena' da geliyor sürekli sana."

Demliğin içine cif döktükten sonra poşetin ağzını bağlayıp çöpe atarken "Geçen haftalarda Emir' le geldiğimizde kızlar da vardı. Geliyoruz yani arada." Dedim.

Bulaşık telini demliğin içine sokup ovmaya başladığımda başkan yine konuştu.
İşi biliyordu ve ben onun niyetini anlayabiliyordum.

"Senin araba ne oldu?"

Süleyman Amca' nın sorusuyla demliği cifleyen elim durdu ve yüzümü buruşturdum. Çünkü arabam Alper' deydi.

"Ee şey." Dediğimde Serdar sorunu anladı. O gün duymuştu arabamın Alp' de olduğunu.

Yalan söyleyemezdim.
Demliğe musluğun altında su tutarken "Alper' de araba. Bursa' ya inince alırım ama." Dedim.

Başkan Alp' le olan sorunumu bilmiyordu ve bu sadece işime geliyordu.

Rahatça "Tamam kızım sorun yok takıl kafana göre." Derken hayat senin hayatın der gibi konuşmuştu.

Ben gülümseyip başımı sallarken demliği sıcak suyla yıkamaya başlamıştım.
Süleyman Amca bu sefer karşısında oturmuş kucağında birleştirdiği kollarıyla hâlâ beni izleyen, başkan görse dahi bakışlarını asla çekmeyen Serdar' a döndü.

Derin bir nefes aldı. "Haftaya Urfa' da bir rakı balık yapalım seninle Serdar."

Serdar düz bir sesle "Olur abi yaparız." derken ben bardakları yıkamaya başlamıştım.

Annemle Süleyman Amca aslında iş gereği Urfa' da yaşıyordu ama annem köye gitmek istediği için onu kıramıyor ve yazları bir iki hafta da olsa köyde vakit geçiriyordu.
Süleyman Amca işlerini ayarlayabilirse Trabzon' a annemin yanına gidiyor, ayarlayamazsa Urfa' da kalıyordu.
Yaklaşık iki haftadır köyde olan annem, anneme ayak uydurmaya çalışan ve işlerini halletmek için koşuşturan bir başkana sahiptim.
Başkanın da annemin de ikinci evlilikleri olmasına rağmen başkan anneme karşı oldukça romantikti.
Hatta öyle ki bu olay çoğu zaman Emir' le benim kahkahalarla gülmemize, annemin de bize pis pis bakmasına sebep oluyordu.

Kendimi tamamen mutfağa vermişken Süleyman Amca tekrar bana seslendi.

"Seneye planın ne Hazan?"

Mavi bezi tezgâha bırakarak iki yanımda sabitlediğim ellerimle başkana dönüp gözlerimi kıstım ve başımı geriye attım.
Düşünceyle "Hmm." Derken dudaklarımı bükmüştüm. Birkaç saniye sonra başımı düzelttim ve merakla beni izleyen adama bakıp omuz silkip "Bilmem, hiç düşünmedim." Dedim.

Uzun soluklu planlar yapamadığımı daha evvel söylemiştim.

"Üniye devam ederim herhalde."
Tedavi için dönem ortasında dondurduğum bir hukuk fakültesi vardı.

Merakla kaşlarını kaldırıp bir umut "Urfa da?" Dedi.

Kaşlarımı çatıp yüzümü ekşittim; çünkü Urfa bana merkür kadar uzaktı. "Hayır, orada ne işim var başkan? Bursa' da."

O şehir bana tamamen yabacıyken ben her daim aşık olduğum şehri seviyordum.

"E bari Trabzon olsun. Olmuyor böyle bir başına."

Göz devirip başımı yana yatırdım.

"Ben hayatımdan memnunum başkan. Zaten Sena' da mezun oldu, gelir. Bana yerleşir yakında."

"Hııı." Deyip başını sallayarak önüne döndü ve dalga geçer gibi devam etti. "Sonra da bana Bursa' lı bir damat getirirsin. Evlenirsin temelli burada kalırsın. Bizde senin yüzünü senede bir görürüz."

Konuyu uzatmamak için bu defa sessiz kalırken yüzümü buruşturup tekrar tezgâhta yarım kalan işime döndüm.
Orası imkânsızdı ve başkan bunu bile bile şu an yalnızca Serdar' la oynuyordu.

Yalnızca iki dakika sonra tüm işim bitmişti ve Serdar' la başkan askeriyeyle ilgili bir şeyler konuşuyordu ki Serdar' ım telefonu çaldı.
Arkamı dönmeden telefonu açtığını düşündüğüm adamı dinleyip ilerleyerek dolabın yanındaki çekmeceden bir tane kakaolu kek aldım.
Açtım.
Sabahtan beri açtım.

Sert çıkan sesiyle "Ne var Arif?" Demişti ki bende mutfak camına ilerleyip perdeyi çekiyordum.

"Lan ağlama salak salak. Hallederim ben tamam."

Tahminen telefonu adamın yüzüne kapatınca başkan sakin bir merakla konuştu.
"Ne oldu?"

Normalleşen ses tonuyla "Arif' i merkezden ilçe karakola yollamışlar." Dedi.

Süleyman Amca anlamadığını belli ederek "Arif senin postan değil mi? Nasıl sana sormadan böyle bir şey yaptılar?" Dediğinde Serdar tek kelime etmemiş ve büyük ihtimal sinirle başını iki yana esnetmişti.

Ben olduğum yerde durup arka cebimden çıkarttığım telefona odaklanıp kekimi yiyordum ki Serdar yine konuştu.

"Arif' i eski yerine al, hemen!"

Sert sesini duyunca yutkunarak başımı o tarafa çevirdim. İlk defa Serdar' a bu kadar net bakabiliyordum ve o halâ dik duruşunu hiç bozmamıştı.
Sağ eli kulağındaki telefondayken sol elini bacağının üstüne yerleştirmişti. Parmağındaki yüzük duruyorken saçları bariz bir şekilde dağılmıştı. Tişörtü sabahkinin aksine siyahtı. Yanı bizi bıraktıktan sonra üzerini değiştirmişti?

Kulağındaki telefona tek bir cümle kurmuş, sonra sinirli yüzüyle karşı taraftan gelen cevabı yaklaşık üç saniye dinleyip telefonu kapatmıştı.
Birazdan bana gelecek olan bakışla önüme dönüp ilerleyerek kekin ambalajını tezgahtaki çöpe atarken yutkundum.

Başkana ilerleyip "Ben yatıyorum." diyerek eğildim ve sağ yanağından öperken karşımdaki adama içim gitse de bakmadım.
Başkan buna karşılık "İyi geceler güzelim" diyerek yanağımdan öpmüştü.

Arkamı dönmeden bakışlar altında çıplak ayaklarımla merdivenleri yavaş yavaş çıktım.

Odama girip kapıyı kapatırken boğazımda düğümlenen acıyı bastırmak istedim.
Keşke hiç sarılmasaydım ona.
O gece hiç birleşmeseydik ben bugün mal gibi ortada kalırken bu kadar utanıp yerin gibine girmezdim.
Kendimi şey gibi hissettim.
Evde kalmış, bir adama muhtaç ve karşısına çıkan herhangi bir adamı kandırarak onunla birlikte olmak isteyen bir avcı gibi.

Aydınlık olan odada aynalı dolabımın karşısına doğru ilerleyip yatağa oturduğumda her ne olursa olsun Serdar' ı özlüyordum. Kendimi ona layık göremiyor, fakat yine de onu istiyordum.
Aslında itiraf etmek gerekirse cidden çok güzel bir kıstım.
Dudaklarım dolgundu. Saçlarım şu anlık kısa olmasına rağmen yumuşacık, gür ve bukle bukleydi. Kirpiklerim uzun, siyah ve yine gürdü. Siyah kaşlarımı herkes çok beğeniyordu.
Burnum ufaktı bir kere, kalkık ve sivriydi.

Her şey tamdı da bunlar yeterli değil gibiydi.
Dudak büküp başımı yana yatırdım ve bağdaş kurarak karşımdaki aynada biraz daha aşağıya indim.
Belim inceydi ve onun aksine göğüslerim büyük ve dikti. Kalçalarım da dolgundu. Geçen senelerde spor hocam benim gibi kalçalarının olması için yıllardır squat yaptığını ve kalçalarımın kıymetini bilmemi söylemişti.
Bunu hatırlayınca aynadaki kendime gülümsemeden edemedim.
Sanki tek derdim kalçalarımdı da.

Derin bir iç çekerek zihnen tek kusuruma odaklandım ve tişörtümü çıkartıp ayağa kalkarak aynada sırtıma bakmaya çalıştım.
Omuzlarımın ortasından bir karış aşağıya kadar yer yer yedi sekiz tane sigara sönüğü vardı. Ve bunlar çoğu zaman kendimden soğumam için yeterli bir sebepti.

Aynanın karşısında siyah südyenimle durup öylece kendime baktım. Az da olsa geçtiğini söyleyen Osman Amca' ya kısa bir an inanmıştım oysa.. Fakat şu an bakıyorum da hiçbiri geçmemişti. İki ay önce nasıllarsa şimdi de öyle duruyorlardı.

Bu halime daha fazla bakamadan yatağın üzerine bıraktığım kırmızı tişörtü giydim. Üzerimi giyerken gözlerim südyenime gittiğinde yüzüm istemsizce kızarmaya başladı.
Serdar' ın eline aldığı südyen..
Alıp öylece bana fırlattığı südyen.
Üzerimi giyerken bana bakmayan adam. Dün sabaha karşı koynunda uyuduğum ve şu an yabancı olduğum adam..
Tenini kokladığım, bilekliğini aldığım adam.
Yıllar sonra ilk defa birine güvendiğim adam...
Şimdiye aynı odalardayken farklı dünyalardaymışcasına uzak kaldığım adam.

Derin bir nefes alıp yatağa uzanarak battaniyeyi üzerime örttüm ve bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğimi düşündüm.
Tam olarak kestiremesem de en geç bir hafta sonra Urfa' ya dönecek olan adamı kalbime gömmeye niyet ettim.
Alışmıştım zaten olur gibi olup olmamalara.

Artık iyileşmek, okumak, bir şeyleri başarmak ve hatta şarkı söylemek bile gelmiyordu içimden.
Bir başımı alıp unutulmuş bir köye yerleşip ölene kadar orada yaşama fikri fazlasıyla cazip gelmeye başlamışken iç çekip dolan gözlerimi elimin tersiyle sildim.
Sonra fark ettim ki mahallede Serdar' la didişirken bile hayat öylesine yaşanılabilirdi ki, şimdi o hayatın altında nefes alamıyordum.
Katlanmam gereken sadece bir hafta varken kaçarcasına Trabzon' a girmek istemiyordum. Eve kapanıp salak saçma bir diziye başlayarak tüm bu günleri atlatabilirdim. Belki de tüm bunlara gerek kalmaz, Serdar yarın erkenden giderdi.

Tüm bu düşünceler arasından sonra birden fark ettim ki bizi yarın Bursa' ya Serdar bırakacaktı. Bu durumla gözlerimi devirdiğimde odamın kapısı tıklatılarak açıldı.

Yattığım yerde dikleşirken açılan kapıyla gülerek bana doğru gelen başkana baktım.

"Uyudun mu?" Dedi.

Tebessüm edip başımı iki yana salladığımda yatağın kenarıma oturdu.
"Konuşmak ister misin?"

Mırıldanan ses tonuna kaşlarımı çatıp "Yok." Dedim.

Başını anladım dercesine salladığında "Başkan yarın kaçta gideriz?" Diyerek konuyu çevirdim.

"Sabah dokuz gibi gideriz. Niye ki?"

Dudaklarımı aralayıp hafifçe yaladım.
"Ben sabah erkenden gitsem? İlaçlarımı almadım da."

Yalan.
Külliyen yalan.
Doğru ama yalan.

Bir süre sessiz kalıp ifadesizce yüzüme baktıktan sonra başını olumlu anlamda salladı. Çünkü asıl sebebi o da biliyordu.
Sadece Serdar' a ait bir şey istemiyordum artık. Ki bunu o da anlamıştı.

"Sabah taksi çağırırsın, ya da duraktan otobüs geçiyor sen bilirsin."

Susup başımı salladığımda gözlerim pembe battaniyemdeydi.
Devam etti.
"Bahçede sigara içiyor. Çok kötü durumda."

Bakışlarım battaniyedeyken omuz silkip geçiştirdim. Neden kötü olsun ki? Başkana öyle gelmiştir.

"Sanırım olanları sindiremiyor."

Ben çok sindirebiliyorum ya.
Konuşmak istemiyordum. Bu konuyu konuşacağım biri varsa o da aşağıda sigara içen adamdı.

Gözlerim dolunca başımı kaldırıp gülümsedim ve öylece bana bakan adama yöneldim.

"Yarın gidiyor musun?"

Sessizce yeniden başını salladı. "Yarın Serdar' la garnizon komutanlığına uğrayacağız. Sonra havaalanına geçerim. Önce Trabzon' a gedeceğim anneni de alıp oradan Urfa'ya işte."

Kollarımı ona uzatıp hüzünle mırıldandım. "Sana veda etmek istemesem de.."

Eğilerek sarıldı. Bedenimi kavrarken kendinden emin bir sesle "Osman' la işin bitti bir daha oraya gitmiyorsun." Dedi.

Gözlerim dolarken başımı salladım.
Çünkü her ne olursa olsun o iğrenç yükten, bedenime dokunan ellerden nihayet kurtulmuştum.

"Pelin Hanım çağırınca hastaneye gidersin. Sen sağlığınla ilgili bir şey düşünme, ben hepsini halledip sana haber vereceğim."

Dudaklarım titrerken ağlamamak için kendimi sıkıyordum.
"Sende boş ver başkan. Zorlamayalım daha fazla, ben zaten alıştım.

Sözlerimle benden ayrılıp elleriyle omuzlarımın iki yanını kavrarken yüzüme baktı.
"Sen benim kızımsın. Ve ben, senin için her şeyi yapacağım. Yaşaman için..."

Bana destek veren gücüne gözlerim umutsuzca daldığında başımı eğip omuz silktim.
"Ben yoruldum. Önümü göremiyorum. Yaşamak da istemiyorum, hiçbir şeyin anlamı yok gibi."

Kabullenemiyordu.
Asla da kabullenmeyecekti.
İtirazla "Daha çok gençsin." Derken de bunu belli ediyordu.
"Koca bir ömür var önünde. Hayat sana ne getirir bilemezsin Hazan.." O sesindeki durağanlık "Ben anneni bulmak için tam elli beş sene bekledim.." derken geçmiş, yerini güzel bir tebessüme bırakmıştı.

Gülerek başımı kaldırdım ve bana bakan adama alayla yöneldim.
"Elli beş sene çok be başkan."

"Eşşek seniii." Diyerek saçımdaki topuza gelişi güzel vurarak güldü. "Elli beş sene benim kaderimdi. Belki seninki sadece elli beş saattir.."

Continue Reading

You'll Also Like

680K 5.8K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
1.2M 51.4K 45
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
SARRAF By Tuğba.

General Fiction

333K 3.9K 10
Ama bilmelisin; Sarraf tüm değerli taşları satar, bir tek Yakut'u kendine saklar. × Yıllar sonra terk ettiği aile evine geri dönen istihbarat mensubu...
561K 64.4K 28
"Salonumda baygın bir kadın yatıyor." Mevcut durumu özetlemek için en doğru yol bu muydu, bilmiyordum. Ama dağınıklıktan nefret eden, buna rağmen en...