34.bölüm

3.3K 178 344
                                    


Elimde tuttuğum kağıt parçasını  sıradan bir kağıt parçasıymış gibi cebime atmış ve barlasa birşey belli etmemeye çalışmıştım.

Herhangi bir duygu kırıntısı barındırmayan düz bir ses tonuyla konuşmaya çalışmıştım. 

"Eski bir kağıt parçası montumun cebinde kalmış."

Şüpheli gözlerle bakan Barlasa inandırıcı olmasını umduğum bir tonda   konuşmaya devam ediyordum.

"Bir anda elime gelince ne olduğunu merak ettim.“

Barlasın hiçbir şeyden şüphelenmemesi gerekiyordu. Aksi takdirde sorularımın hiçbirisinin cevabını bulamazdım. Döktüğüm her damla gözyaşının bir ederi olmalıydı. Kendi yaşımda boğulmadan çıkmalıydım zihnimi her gün biraz daha azaltan bu karanlıktan.

Zihnimdeki canavarla bir düşmanla savaşır gibi savaşmaktan yorulmuştum. Işığa ihtiyacım vardı. Zihnimi ve kalbimi tutsak ettikleri karanlıktan tek başıma çıkmayı başarabilmem mucizeydi belki ama benim herkesten daha çok ihtiyacım vardı mucizelere. Mucizelere inanmak tanrıya inanmak gibiydi. İnanmadan olmazdı.

Barlas güzel gözlerini kısmış bir vaziyette bakıyordu onu aforoz ettiğim siyahlarıma. Onu daha fazla şüphelendirmemek adına soğuktan kızarıp büzüşmüş olan ellerimi birbirine sürtmeye başlamıştım.

“İçeri girelim mi artık üşüdüm.“ 

Barlas güzel gözlerini siyahlarımdan bir saniye olsun ayırmadan kafasını sallamıştı.

Bu onun sözlüğünde evet demekti. İçimi yiyip bitiren bir şüphe vardı.

Alaz benim yüzümden ölmüş olabilir miydi?

Ellerimde Alazın kanı, yüreğimde feri solmuş cansız bakışların ahı vardı. Onu dinlememiştim bile.

İnsan insanı bir kere olsun dinlemez miydi?

Bir kere olsun kulak vermez miydi söylediklerine. Dinlememiştim! Onu bir kere olsun dinlememiştim.

Aklımdan çıkmıyordu bana sen benim Leylamsın seni bu kadar seviyor olmamın hiç mi bir önemi yok senin için demişti. İnsafsızca yok demiştim o gün ona, hiçbir önemi yok.

Gece karası gözlerde gördüğüm o enkazı görmezden gelmiştim. Pişman olmanın artık bir faydası yoktu biliyordum ama Alazın bütün gerçeği anlatacağı bir zamanda gözlerimin önünde öldürülmesi bir tesadüf olamazdı.

Gerçeği öğrenmemi istemeyen biri ya da birileri öldürmüştü onu. Geçmişim karanlıktı belki de.

Alaz öldürüldükten sonra ilk defa dışarı çıkmıştım ve cebimde daha önce olmadığına emin olduğum bir not vardı. Cebime bu notu bırakan burada olduğumu biliyordu.

Barlasın kaçtığımızı zannettiği şey beraberimizde bizimle birlikte gelmişti. Onu da getirmiştik peşimizde. Bulmuşlardı bizi. Cebime bu notu bırakan parkta çarpıştığım esrarengiz adamdan başkası olamazdı.

Neden benimle konuşmak yerine cebime bir not bırakmayı tercih etmişti. Amacı neydi. Bütün sorularımın cevabı dışarda belki de cebime o notu bırakan adamdaydı.

Tanıyordu belki de beni. Artık iyice emindim o çarpışma bir tesadüf ya da bir kaza değildi. O adam bilerek çarpmıştı bana, o notu cebime bırakabilmek içindi her şey.

Dalgalı bir deniz gibiydi sevdiğim adamın güzel gözleri. Sakin kıyılarıma asi dalgaları çarptıkça sakinleşen ve dinginleşen dipsiz bir deniz, sonu belirsiz bir uçurum…

Arı Kovanı #wattys2023Where stories live. Discover now