Sanki koluma takılan serumun damlaları zihnime indirilmiş ağır balyoz darbeleri gibi çarpıyordu benliğime. Elimi kolumu kaldıracak halim kalmamıştı. Çok halsizdim. Boğazım tuhaf bir şekilde kurumuştu.Gözlerimin kenarları alev alev yanıyordu. Camdan sızarak içeriye girmeye çalışan loş ışık dışında her yer alabildiğine karanlıktı.
Kalbimin orta yerine oturan kanlı yumru giderek büyüyordu. Karanlık ve karanlıkta tek başına olmak benim belki de bu hayattaki tek korkulu rüyamdı. Şimdiyse ölesiye korktuğum karanlıkla tek başıma yüzleşiyordum yeniden. Her yer karanlıktı.
Yattığım yerden umutsuzca kalkmaya çalışmıştım. Lakin yattığım yerden kalkacak takatim bile yoktu bileklerimde.
Dermansızdım!
Alacakaranlıkta zor seçen gözlerim loş ışığın izin verdiği kadar etrafımı taramaya başlamıştı. Baş ucumda kımıldayan karartıya takılmıştı gözlerim.
Kimdi o!Yoksa Barlas uyanmış mıydı?
Barlas olabilir miydi yanı başımdaki! Yoksa zihnimin oynadığı bir oyun muydu gördüğüm karartı?Elimi uzatmıştım. Titreyen parmaklarımın odağındaki karartının o olması için çarpıyordu göğüs kafesimi delice döven kalbim. Hissettiğim susuzluk giderek çoğalıyordu.
Boğazıma yapışmış gibi duran dilim zor da olsa konuşmama müsaade etmişti. Derin ve boğazımı yakan bir yutkunmanın ardından aralamıştım dudaklarımı.
"Barlas!"
Dudaklarımın arasında hayat bulan iki hece sevdiğim adamın dudaklarımı kızıla çalan ve öldürücü bir zehre boyayan ismiydi. İsmi kanımda tedavisi asla mümkün olmayan bir zehir gibi geçtiği yerleri harabeye çeviriyordu.
İnsanın kanı yanık kokabilir miydi?
Ve insan alabilir miydi bu lanetli kokuyu?Yanık kokuyordu kanım.
Duyumsuyordu bunu zihnim.Bedenim siyah izlerle doluydu. İsmi onun dudaklarından benim dudaklarıma bulaşan öldürücü bir zehir gibiydi. Kanımda dolanıyor, tenime düşen bir kıvılcım gibi canlı canlı yakıyordu.
Yanıyordum!
Aşk ateşti. Koynuma düşen kıvılcımına vurulduğum adam göğsümdeki ilk ateşti.Alacakaranlıkta kim olduğunu seçmekte zorlandığım gerçek mi yoksa zihnimin uydurduğu bir hayal mi olduğunu ayırt edemediğim başucumdaki karartı iyice yaklaşıyordu.
Tedirginliğim hat safhadaydı. Kalbim heyecan ve korkuyla deli gibi çarpıyordu. Kalp atışlarım dışarıdan duyulabilecek kadar hızlıydı. Karanlıkta gördüğüm karartı iyice yaklaşmış ve sonunda da alaca karanlıkta bile seçebildiğim gece karası gözlerini kocaman açmış ve bakmıştı.
Bakışlarında şefkatin ve asla vazgeçmesini bilmeyen bir adamın elde edemediği bir lezzeti tadamadığı hüznün izleri vardı. Acının izleriydi bu izler.
Bakışları siyahlarımı eritebilecek kadar sıcaktı. Ruhu kör bir boşlukta savruluyormuş hissiyle yaralar içerisinde kıvranan biçare ruhuma çarpa çarpa parçalara ayrılıyordu.
Bakışları tıpkı barlasın bakışları gibiydi. Onun bakışlarını barlasın bakışlarından ayıran bu dünyada sadece barlasın dipsiz mavilerindeki ışıldayan bakışlarına ait olduğunu düşündüğüm kalbimi yumuşatan o sıcaklıktı.
Sevdiğim adamın bakışları ona ne kadar sinirli olursam olayım içimdeki buzulları eriten kor alev gibiydi. Barlasa baktığım gibi değildi alaza olan soğuk bakışlarım.
Sevdiğim adamın ne halde olduğunu ve gözlerini açıp açmadığını deli gibi merak ediyordum. Onun ne halde olduğunu merak ettiğimi bilen alaz gece karası gözlerini gözlerime çevirmiş ve sormama bile hacet bırakmadan merakımı gidermişti.
YOU ARE READING
Arı Kovanı #wattys2023
Teen FictionSaçlarının tellerine ölümü astığını bildiğiniz bir kadını sevmek intihardı. Siyah gözlerinin içerisinde gördüğüm ceset bir adamı felakete sürüklüyordu. Kadın adamın felaketiydi. Zemheri kışın koynunda göğsüne bastırdıgı köz, boynuna geçirdiği ipti...