20.bölüm

5.6K 282 362
                                    


Dudakları başka bir kadına dokunmuştu.  Adımı başka bir kadının dudaklarında öldürüp aşkımı başka bir kadının teninde unutan bir adamı aramayacaktım.

Burada bir hiç uğruna öleceğimi bilsem bile barlası asla aramayacaktım.

O ne aşkımı ne de beni hak etmiyordu. O hiç bir şeyi hak etmiyordu.
Bizi öldürmüştü!

Allah kahretsin telefon bu lanet olasıca yerde neden çekmiyordu. Zaten şarzım çok az kalmıştı bitti bitecekti. Bir de üstüne telefon çekmiyordu.

Burdan çıkma ihtimalim gittikçe azalıyordu. İçimdeki mavi kuşlar birer birer umutsuzluğa kanat çırpmaya başlamışlardı.

Umut, karanlıktan ölesiye korkan küçük kızın ihtiyacı olan tek şeydi oysa. Lanet olasıca karanlığım peşimi bırakmıyordu.

Ben ondan korktukça o avını avuçlarının arasına hapseden bir yırtıcı gibi büyüyor, korkularımdan beslenerek gittikçe çoğalıyordu.

Dört tarafım alabildiğine karanlıktı. Karanlıktan korkan kızı karanlığa hapsetmek ona verilebilecek en kötü cezaydı. Cezalandırılmıştım hem de eylül tarafından.

Okulun bu kadar sessiz olması Eylül'le özellikle burada buluşuyor olmamız hiçbiri tesadüf değildi. Hepsi önceden planlanmıştı.

Eylül her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamıştı ve beni bu hayatta en çok korktuğum şeyle karanlıkla cezalandırmıştı.

Telefonumun fenerini yakmış ve karanlığa kibrit çakan küçük bir kız çocuğu gibi birazdan biteceğini bildiğim küçücük aydınlığa sığınmıştım. Kendi yarattığım sanal bir aydınlıktı bu. Bitecekti.

Şarjzım bitecek ve telefonum tamamen kapanacaktı. Herşey dakikalar belki de saniyeler içerisinde karanlığa teslim olacak ve ben hapsedildigim karanlığa mahkum olacaktım. Oysa ihtiyacım olan ufacık bir ışık kırıntısıydı. Eylül bunu bile çok görmüştü bana.

Kalbim göğsümün içerisine çaresizce hapsedilmiş zavallı tutsak bir kuş gibi kafesine çarpa çarpa can veriyor göğsümün içersinde deli gibi çırpınıyordu.

Kısık kısık aldığım nefesler gittikçe sıklaşmaya başlamıştı.
Korkuyordum!
Her yer karanlıktı. Zifiri karanlıkta sığındığım cılız ışık gitti gidecekti.

Gözlerimi yumup kokusunu doyasıya içime çekip herşeyin geçmesini bekleyebileceğim bir omuz yoktu. Barlas yoktu yanımda. Gözlerimden bütün şiddetiyle akan tuzlu sular tenimi yakarak ilerliyordu derimde.

Başımdaki her bir hücreyi felç eden şiddetli ağrı giderek çoğalıyordu. Sanki yıllardır buradaymışım gibi hissediyordum kendimi. Korku aç bir kurt gibi kemiriyordu derilerimi.

Siyah saçlarımın arasından kale boylarını aşındıran gizli bir düşman gibi usulca sızarak boynuma doğru yol alan ılık sıvı içimdeki ürpertiyi çoğaltıyordu iyice.

Elimi siyah saçlarımın arasına daldırmış ve kafamdaki şiddetli ağrının ve saçlarımın arasında dolanan sıvının tenime temas etmesine izin vermiştim.

Ellerimi saçlarımdan çektigimde telefonun cılız ışığında gördüğüm kızıl sıvı kandı. Parmaklarım kızıla boyanmıştı. Eylül beni yere doğru ittirdiginde kafamı kostümlerin olduğu dolaba çarpmıştım.

Muhtemelen o zaman almıştım bu sert darbeyi. Gözyaşlarımın içerisinde kapıyı deli gibi yumrukladığım ellerimi serbest bırakmış ve dizlerimin üzerine çökmüştüm.

Çaresiz bir çöküştü bu.

Dizlerimi ikiye kırmış ve karnıma doğru çekmiştim. Ağrıdan sızlayan başımı dizlerime dayayarak hıçkırmaya devam ediyordum.

Arı Kovanı #wattys2023Where stories live. Discover now