65.BÖLÜM:"RUHUN ŞAHSİYETİ"

20.7K 1.1K 418
                                    

Arkadaşlar herkese merhaba! Bölüme geçmeden önce hikaye ve karakterler hakkında birkaç şey söylemek istiyorum: Öncellikle kendi yazdığım ve hissedebildiğim Bulut karakterinin asla kötü bir insan olduğunu düşünmüyorum. Bulut sinirlenince farklı birine dönüşüyor, kaba biri fakat bu özellikleri insanı kötü yapmaz. Okuduğunuz tüm bölümler Hale ve Bulut'un birbirlerini tanıma, alışma dönemlerini kapsıyor ve elbette ki, bu hikayede normal bir karşılaşma yok. Biri polis, bir katil. Bu çerçeveden bakmanızı istiyorum olaya. Kadın ve erkeğe sonra bakmanız okurken gerçekten sizi daha çok rahatlatacak. İki karakter birbirine alışırken çok büyük kavgalar edebilirler, pişman olabilirler veya olmayabilirler. Bulut'un birkaç bölümde özellikle "Cinnetin Kırbacı" bölümünde sinirlenmesi, düşünmeden söyledikleri neden ısrarla abartılıyor? Kullanılan sözler bence de fazla, ama Bulut'un sinirlendiğinde nasıl birine dönüştüğünü netçe görmenizi istedim. Hale'nin de o sahnede patladığını okudunuz zaten. Özetle, bazı gürültülü sahnelerin hayatımız içinde de bir yeri var. İnsanın kötü taraflarını da görerek ona istersiniz ya da istemezsiniz. Ve bu karar hikayede Hale'ye ait. Hale'nin yeniden yükselişini de göreceksiniz, emin olun. Hale şu an kendini zayıf görüyor, onu güçlü gören Bulut. Okuduğunuz için teşekkür ederim, umarım bölümü beğenirsiniz.

Son Lux - Yesterday's Wake

Blackfield - Couldy Now

65. BÖLÜM: "RUHUN ŞAHŞİYETİ"

Anılar benimle lades oynamıştı; encamı olmayan bir yolda anılar, kalbimin his kemiğinden birbirlerine çekerek oyuna başlamışlardı. Geçmişi harcayan anılar, hislerime sürekli kanlı ellerle anılarını sunmuş, hem köşeye sıkıştırmaya çalışmıştı. Ve sonunda gerçekten unutarak anılarıma dokunmuş, onları bir kitap gibi tekrar tekrar okumuştum.

Artık dipteydim fakat çıkacağıma inanıyordum.

Apartmanın basık merdivenlerinden çıkarken omuzları düşmüş gölgem, basamaklara çakılıp duruyordu. Bedenimi her basamakta yukarı çıkarmakta zorlanıyordum, büyük bir yorgunluk beni boğazlıyordu. Mezarlıktan çıktıktan sonra hissettiğim soğukluk, artık ince derime tutunmuş ve beni parmak uçlarıma kadar titretiyordu.

Beynimi zonklatan ağrı, şakaklarımı bir kaya gibi aşındırırken kendimi bir mezardan çıkarmış gibi hissediyordum; insan kendi ile yüzleştiği an kendini de gömdüğünü yerden çıkarıyordu. Bunu şimdi anlamak, zamanın bir altın kadar şehvetle çalınmasına sebep olsa da hırsızı yakalayan birini bulmuştum.

Üçüncü katı da zorlukla çıktığımda sönen ışığı tekrar yaktığımda kapının dibinde ucu paslanmış bir anahtar vardı, Nihan benim için koymuştu. Saat havanın tamamen aydınlandığına bakılırsa çoktan altı olmuştu ve geç kaldığımı biliyordum. Oyalanmadan ve hızlı davranmaya çalışarak anahtarı aldım ve kapıyı açtım. Tahta kapıyı ağırca araladığımda salonun etrafına sızmış gün ışığı gözlerime çarparken bedenimi içeri soktum ve anahtarı avuçlarımda sıkarken kapıya yüzüm dönük bir şekilde yavaşça kapıyı kapattım.

Uyuşuk bedenimle alnımı kapıya dayayıp güç almak istercesine sesli bir nefes aldığımda hızla arkamı dönmemi sağlayan sesi duydum. "Umarım arabam da senin kadar kirli değildir."

Sırtımı kapıya dayarken tam karşımda durmuş bana bakan adamın bakışları altında ona boş bakışlarımı gönderdim, sinirli gözükmekten ziyade alaylı bir tavrı vardı. "Arabanı kullandığım için özür dilerim," dedim, yırtılmış ve boş bir sesle. "Acilen gitmem gereken bir yer vardı."

Kaşlarını kaldırıp indirirken bakışlarını üstünkörü üzerimde değdirmişti, yapılı vücudunu ortaya çıkaran gün ışığı onun tenine düşerken siyah kumaş bir pantolon giymiş ve siyah bir kemer takmıştı. Çıplak boynuna doladığı siyah kravat ve elinin altındaki ütülü beyaz bir gömlekle bu saatte ne yaptığını hakkında bir fikrim oluşmadı. "İnsanlar neden en karanlık işlerini gece yaparlar, bilir misin?"

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now