26. BÖLÜM: "KARA OKYANUS"

27.9K 1.1K 59
                                    

Placebo - Begin The End

~

Ayaklarım, geçmişin ipine dolanırken zamanın yakıcı kavramıyla tüm acılarım karışıyordu. Her adımım önceki adımımdan daha zordu, ayağıma mühürlenen kalın ipler, beni geçmişin kuyusuna atmak istiyordu. Düğümlenen her ip, yürümemi zorlaştırırken, bedenimin etrafına örülmüş telden çitlerin ayak tabanlarıma batması da işin cabasıydı. İçimin en derininde dikilen acı, bir insanın tırnağını kökünden sökmek kadar acı veriyordu.

Endişe, damarlarımın içine yavaş yavaş ama akıllıca sızarken köşeye dikilen tehlike, tehdihkâr adımlarla bana yürümeye başlarken ruhum, omzunun üzerinden arkaya baktı. Tehlike, zehirli bir yılan gibi tıslayarak gelirken endişe boynuma doladığı ellerini daha sıkı kavradı ve aciz duyguyu sonuna kadar tatmamı istedi.

Buzdan kamçılar sırtıma sert darbelerini indirirken sırtımın kavisli bölgesinden süzülen tuzlu ter acıyla bağırdı, sırtıma buzdan kaleleri yükleyen endişe kanımın içine sızdı ve damarlarımı kabarttı. Yüzümü eşeleyen kimsesizliğin soğuğu adımlarıma ulaşırken karamsarlık, gökyüzündeki kararan bulutların arasından bana bakıyordu.

Endişenin perdesini çekerken tehlikenin penceresi aralıklı duruyordu.

Sertçe yutkunmalarımın arasından nefes alırken zihnimin içindeki düşüncelerimin, ipi çekilmişti. Kafamın cephanesindeki silahlar, hedeflerini düşüncelerimi yönlendirirken boğuk bir nefes döküldü dudaklarımdan. Kalbimin duvarlarına kelepçelediğim hislerimin isyan sesleriyle kulaklarımı tıkamak isterken düşüncelerimin paramparça hale gelmesini sağlayan patlama sesiyle kulaklarımın sağır olduğunu hissettim. Bir insanın kafasını dağıtan kurşun, zihnimi dağıtmıştı.

Barut kokusu algılarımı kör ediyordu.

"Hâle," diye mırıldanan ses, sarsılan algılarımı avucuyla tutarak durdurmaya çalıştı. Barutun iç karıştıran ve keskin kokusuyla gözlerimi ona çevirdiğimde barutun sisli ve siyah dumanı onu görmemi engelledi. Elimle silkelemek istedim, sert seven adamı görmek istedim.

Bakışlarımı ondan çekip önüme döndüğümde ayakkabılarımın burnu bir şeye çarparak tökezledi, adımlarım ani bir frenle kesilirken yakınarak yere baktım. Önümde siyaha çalan koyu gri merdivenleri gördüm, ayağım merdivenin çıkıntılı bölgesine çarpmıştı. Dalgın halimi gözden geçirmem gerekse de, bunu yapacak kuvveti kendimde bulamayacağımdan korkuyordum. Sert, yıkılmaz görüntüm aynaya her baktığımda defalarca parçalara ayrılırken aklımda kalan, parçaların toz bulutuydu.

Gözlerim basamakların tepesine ulaştı, yüksek bir kuleyi andıran şirketi gördüğümde karnıma sanki bıçak sokulmuştu. Endişeyi yürüdüğüm yolun arkasından bıraktığımı düşünsem de, sırtımı dürten ve kendini içime sokmaya çalışan o duygu, karnıma sokulan bıçağı içimde döndürerek acıyı her zerremde hissetmemi sağladı.

'OKTAY HOLDİNG'

Gördüğüm tüm harfler içimdeki depremin yıkıcıyla sallanırken üstüme düşmesi an meselesiydi. Harflerin sesleri olsa, yüzüme haykırırdı. Barut kokusunu alan kelimeler, arkasına bir kez olsun bakmadan kaçarken kuracağım cümleler, hayal kırıklığıyla bezendi.

Dirençli olduğunu her daim hissettiğim adamın havaya verdiği nefesi duyarken kör edici istekleri beni kuklaya dönüştürmekten başka bir şey yapmıyordu. Bana karşı güvensizliği, kalbimin duvarlarında fısır fısır konuşulurken kelepçelediğim hislerim çığlık atıyorlardı ve kulaklarını kapatmak için can atıyorlardı. Taslağa aldığım her kelimem ağzımı bir jiletle yırtmak isterken hükmü süren sessizliğin boğazıma kaçırdığı jiletlerin keskinliğini hissediyordum.

HÜKÜMDARΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα