63.BÖLÜM: "BUZDAN ŞATO"

21.8K 839 269
                                    

Cem Karaca - Ceviz Ağacı

Sagopa Kajmer & Bergen - Affetmem


63.BÖLÜM: "BUZDAN ŞATO"

16 Nisan 2010

İnsan hep savaştadır, zihninde hep bir plan yapar, cephelere insanları yerleştirir ve savaşa her gün her saat her dakika başlar. Kendimi o savaşlardan birinde hissediyordum ama bunu yeni fark etmiştim, çünkü ben insanların ekmek kırıntısı için bile savaşabileceğini yeni öğrenmiştim.

Son birkaç aydır hayatımdaki değişiklikleri anlayabilecek kadar güçlü olduğumu hissetmiyordum ama büyümenin yaş almaktan öte o yaşın içinde ne yaşadığınla alakalı olduğunu artık biliyordum. Kendimi sanki ölümle burun buruna gelmiş yaşlı biri gibi hissediyordum, tıpkı onlar gibi derin bir korku içindeyken korkmadığımı göstermeye çalışıyordum.

Parmaklarımın ucunda birikmeye başlayan görünmez kirlilik, tüm vücuduma kaymaya başladığında Ay'ın etrafını kolaçan eden o ışık olmayacaktım, belki bitik bir ampül veya bir pil olabilirdim. Geleceğim, amansızca bir tehlikedeydi ve elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Duraklamaya çalıştım. Bu yüzden okuldan geldiğimden beri yattığım yatağımdan kalktım ve titreyen bacaklarımla birkaç kez cama baktım. Hava kararmaya başlamıştı, onca şey arasından sadece bunu fark ettim. Mesela artık kuşlar ötmüyordu, arabalar daha az geçmeye başlamıştı yoldan, insanlar dışarı çıkmak yerine evlerine dönüyordu.

Kendime yeniden sinirlendiğimi fark ettiğimde sakince yatağıma oturdum, sırtımı başlığa yaslarken zihnimdeki sorulara bu sefer cevap bulmak istiyordum. Girdiğim kanlı örgütten çıkmak, her zamanki gibi okula gidip gelmek, okulda Çimen'le oturup dertleşmek, akşamları babamın sinir bozucu baskısıyla uğraşmak istiyordum. Ama Hisar'a kolayca girebilmek kolaydı fakat öylece çıkmak imkansızdı. Kendi ellerimle attığım altı yıllık bir sözleşme vardı.

Yeniden çıkmaza girerken kapımın çalınmasıyla irkildim ve bakışlarım hızla kapıya döndü. Annemin gülümseyen yüzünü gördüğümde gülümsemeye çalıştım. "Gelebilir miyim?"

Başımı onaylarcasına salladım, annem içeriye girip kapıyı kapatırken ben de daha çok doğruldum. "Seni merak ettim, hiç odandan çıkmadın."

Annem beli bacaklarıma değecek şekilde yatağıma oturdu. Onun yeşil gözlerindeki masumluğa dikkatle baktım, annem benim için artık kıskanılacak derece de masumdu. "Düşünüyordum," diye mırıldandım.

Kaşlarını çattı. "Bunca saat neyi düşündüğünü merak ettim açıkçası."

Bakışlarımı ondan kaçırırcasına çektim ve dökümlü gri perdeye çevirdim. "Anne, sence dostluk biter mi?" Cesaretle yeniden annemin gözlerine baktım, annem buruk bir şekilde gülümsedi.

"Bitmez elbette," dedi, güven veren bir sesle. "Biten bir şey varsa o dostluk değilidir, sadece herkesin yaşayadığı bir yanılgıdır. İstersen bir yıl, istersen on yıl geçsin iki kişi de onun adını dostluk koyduysa bitmez."

Gözlerimin sızladığını hissettim, sertçe yutkunurken, "Bilemiyorum anne," diye fısıldadım, buruk bir sesle. "Çimen bu hayattaki tek dostum ama sanki artık değiliz gibi."

"Neden böyle düşünüyorsun, sana yanlış bir şey mi yaptı?"

"Artık uzağız anne." Ellerimi birbirine kavuşturdum ve sıktım. "Çok uzağız, sanki artık beni tanımıyor. Sanki hiç tanımamış gibi davranıyor." Yanağımda sızlayan bir ıslaklık hissettim, sesim daha fazla kısıldı. "O böyle yaptıkça canım çok yanıyor, anne."

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now